Moğolistandan çıktık fakat yazmadığım dikkat ettiğim birkaç nokta daha mevcuttu. Onları da eklemeden Kore macerasına başlamayalım.
Ulan-batur a vardığım ilk günlerde oturdum Moğolistan’ın kuzey rotasını çıkardım. Ardından da Rusya nın rotasını çıkardım. Nerelere gidilecek, şehirler arası kaç km var falan filan detaylı çalışmıştım. Rusya vize vermeyince tüm bu çalışma Arşive geçti. Bu sefer oturdum Moğolistan ın doğusunu ve çin’in kuzey doğusunun rotasını çıkardım. Burayı pedallamak için yeni bir moğolistan vizesine ihtiyacım vardı. Hemen şehrin dışında ki yabancı şubeye gittim.
Herkes aşağıda numarasını alıp sıraya girmiş durumdaydı. Bende numaramı aldım. Sıra bana geldiğinde de gişedeki bayanın yanına gittim. Türkiye den geldiğimi, bisikletle seyahat ettiğimi söyledim. Moğolistan’ın doğusuna pedallamak için 1 aylık vize istedim. Pasaporta baktı bana baktı, pasaporta bir daha baktı benimle gelin dedi. Yahu gene ne var arkadaşım ya içimden kesin bir şey olacak dedim.
Yukarı müdürün odasına çıktık. Buyrun oturun dendi. Kıza da git pasaportun fotokopisini çek dedi. Alla alla. Nedir durum? Bu arada Moğolca konuştular hiç bir şey anlamadım. Gürkan bey gitmek istediğiniz güzergah da hastalık çıktı. Karantina bölgesi orası gidemezsiniz. Ayrıca geçmek istediğiniz sınırı da sadece Moğollar ve Çinliler kullanıyor dedi. Bunu da ilk defa duyuyorum. Kimse bana böyle bir bilgi vermemişti. Kitaplarda da yazmıyordu. Fakat zorlamaya gerek yok. O bölgeden geçemeyeceğiz anlaşıldı
10 günüm kalmıştı gobi çölünü bir daha geçmem için 5 güne daha ihtiyaç var. O halde bana 1 aylık vize verin bende gobi çölünü bir daha geçip çin e gideyim. Gürkan bey 10 gün süreniz var trene atlayın geçin. Yahu kardeşim bisikletle geldik dedik ya geçemem diyorum. Yok illa trene bineceksin diyor. 5 gün verin dedim hayır dedi. Elçiliğimden nota getirim size hani resmi bir yazı olsun. Burası Türkiye değil Gürkan bey dedi. 5 günlük vize için adama yalvaran ben, bu adam benim ülkeme vizesiz girsin işte. Oh valla ne güzel ha
Şu durumda kesinlikle bir ulaşım aracı kullanılacak. Trenle çin e döneceğime uçağa atlayıp Güney Kore ye gitmek daha mantıklı geldi. O gün içinde hemen biletimi aldım olaya noktayı koydum. Rota güney Kore
Moğolistan ve çin için yaptığım rota araştırması da arşive geçti.Kanadalı bisikletli gezgin Nathan’ın dediği gibi! Gideceğin yönü bil yeter. Nathan sadece gideceği yönü biliyor ve haritadaki şehirlere bakıyor . Şehir içinde gezmeyi dolanmayı falan o şehre vardığında yapıyor. Neden çünkü planlar her zaman değişebilir.
Bu sefer bende öyle yaptım Kore için hiçbir güzergah veya plan yok. Önce kuzeye sonra doğuya ve güneye gideceğim bütün planım bu .
Moğolistan da ki son günümde Türkiye den de heyet geldi. Bu heyetin başında Başbakan yardımcı Bülent Arınç vardı. Türk okulunda ki programa okul müdürü tarafından bende davet edildim. Programın saati değiştiğinden benimde haberim olmadığından ancak yemeğe yetişe bildim. Tabi bende protokol adabı yok. İçeri girdim elçilikten tanıdığım kişilere selam verip hal hatır soruyorum. Elçimiz Asım bey in bana seslendiğini duyunca kafayı o tarafa çevirdim. Başbakan yardımcımız Bülent Arınç ı gördüm. En sona o kalmıştı. Hemen tanıştık merhabalaştık. Tebrik etti yolun açık olsun dedi. Noktayı koydu. bende yemeğe geçtim.
Sonra heyetle beraber Yazıtlara gittik. Hava -14 derece öyle bir rüzgar esiyor ki açıkta bir yeriniz varsa soğuk orayı yakıyor. 70 km yol gittikten sonra Yazıtlara vardık. Fakat dışarıda yürümek yürek ister buz kesmiş durumda ortalık. Koca arazide iki tane Beyaz dikili taş üzerinde anlamadığım motifler. Başkada bir şey yok. Ama gidip o taşlara dokunma bile çok güzel bir duyguydu. Türk kelimesi ilk burada geçmiş.
Yan taraftada kocaman bir depo. Oraya da gittik. İçinde iki tane daha taş duruyor. Bülent Arınç da Tika yetkilisine sordu. ‘Bu kocaman depoyu bu iki taş için mi yaptınız?’ Cevap ‘‘Efendim ben yeni atandım bu bölgeye bilmiyorum.’’ ( ( Yahu nasıl bir kafayla bu koca depoyu şu iki taş için buraya yaptınız ki? )
Sonrasında araçlara binildi ve Cengiz Han’ın ilk kılıcını kuşandığı yere gittik. Moğollar bu noktaya yaklaşık 15 metre yükseklikte demirden bir at yapıp üstüne de Cengiz hanı oturtmuşlar. Muazzam bir şey olmuş
Bu geziler sonrasında da otelime geri dönüp hazırlıklarımı yaptım. Sabah erkenden elçiliğe uğradım belki Asım bey ve Gizem hanımı da yakalarım diye fakat onlar ben varmadan elçilikten ayrılmışlardı. Nurullah Bey vedalaştıktan sonra Asım beyin oğlu Ufuk ve Güzin hanımla beraber bahçeye çıkıp fotoğraf çektirdik ve sonrasında da demir atımla havalimanına doğru pedalladım.
Uçağa binerken tabi ki bisikleti o şekilde kabul etmediler. Gidonu, pedalları, ön tekeri yerinden çıkartıp bana verdikleri kolilerle bir güzel sarıp sarmalayıp bantladım. Bu şekilde kabul oldu 100 dolara yakın bir parayı da yük fazlası olarak verdim. Pasaport işlemlerinden geçtikten sonrada içeride bir kafeye oturdum. Vay be ne kadar sorunsuz geçtim. Bu arada elmalı kek söylemiştim onu yiyorum. İki tane delikanlı geldi. Mr Gürkan? Buyrun benim. ‘bizimle aşağı gelir misiniz?’ Sormadım bile ne oldu diye çünkü belliydi bir şey çıkacağı çok rahat geçmiştim.’Bir dakika şu son dilimi de yiyip geliyorum’. Normal sınır kapılarından bu kadar rahat geçmiyordum. Kilitli kapılar açıldı aşağılara indik bir odaya girdik. Benim çantalardan biri masanın üstünde duruyor. İki tanede ajan amca. ‘Çantanızı açar mısınız lütfen’ dediler. Ulan biri uyuşturucu madde koydu da ben mi görmedim diyede aklımdan geçiriyorum. Çantam tamamı ile boşaltıldı. Şu benim benzin ocağı açıldı bakıldı incelendi sonra x-ray cihazındaki kıza Moğolca birkaç küfür edildi. Benden özür dilendikten sonra yukarı çıkartıldım .
Neyse bu serüven boyunca da zaman geçti uçağın kalkış saati geldi. Uçağa binmeden ilk merak ettiğim şey acaba hostesler güzel mi?. Erkek psikolojisi yapacak bir şey yok. Uçağa adımımı attım hah evet güzellermiş. Şimdi uça biliriz.
3 saatlik bir yolculuktan sonra güney kore ye iniyorum. Bu arada camdan dışarıda bakmıyorum pasifik okyanusunu ilk bisikletimle görmek istediğimden. Uçak inişe geçerken bir hava boşluğuna giriyor . Uçakla çok seyahat etmişimdir hiç böyle bir hava boşluğuna daha önce girmemiştim. Aha dedim uçak ters döndü neredeyse . Yandaki teyzem budhaya bizi korusun diye başladı bir şeyler mırıldanmaya. Herkes panik halinde. Kaptanın ses megafondan geldi. Her şey yolunda telaşlanmaya gerek yok diye. Eğer o uçak düşseydi pilotun öbür tarafta benden çekeceği vardı. Sağ salim piste inmeyi başardık. Bu alkış olayı burada da var. Evrensel bir şeymiş. Bende sadece bizim ülkemizde yapılıyor sanıyordum. Uçak indi hadi alkışlayalım.
Seul havalimanı iki Atatürk Havalimanı kadar var. Valizleri almak için Havalimanının altındaki metroya bindik. O kadarını anlatayım gerisini hayal edin. Metroya binmeme rağmen valizlerin bölümüne ulaşmak vakit aldı. Teker teker valizler geliyor. Benim bu çantalardan birinde sarı bir bant üstünde sarı kocaman bir kilit. Ayrıca bisiklet de ortada yok. Bütün valizler geliyor herkes pılını pırtını topluyor gidiyor bir ben kalıyorum. Görevlilere gidip bisikletimi soruyorum. Kimse ilgilenmiyor , kibar kibar yardımcı olmalarını istiyorum . Biri öbür tarafa yolluyor diğeri başka yere . Baktım olacak gibi değil. Ses tonumu yükseltince bisiklet hemen birileri tarafından kargo bölümünden geliyor.
Şimdi şu sarı kilit neymiş onu öğrenelim. Gümrük bölümüne gidiyorum çantam açılıyor içindekileri boşaltmam söyleniyor. Teker teker bütün parçalara bakıyorlar. Bıçağı görüyor adam.OHHH NO NO NO!!. Niye no! bıçak bende gezginim bıçaksız gezgin mi olur?. Bu bıçağı sokamazsın keskin bıçak adam öldürebilirsin demez mi?. AA manyağa bak bıçak dediğin keskin olur zaten. Ben bunla et kesiyorum, meyve kesiyorum, bu bana lazım diyorum . Adam alıyor onu paket içine koyuyor. Dur arkadaş hani siz bunu başka bir yabancıya yapsanız anlarım ben Türküm sizin kardeş dediğiniz milletten. Neden sizin ülkenizde birini öldüreyim ki bu nasıl bir düşünce? Yukarıda şube var. 300 dolar öde bıçağını geri al diyor. Nasıl yani? Şimdi ben şehirde bir dükkana gidip bıçak alamayacak mıyım? Alabilirsiniz cevabını da veriyor. Eh güzel kardeşim madem öyle verin bıçağımı bana niye masraf çıkartıyorsunuz ki ? Sırada bekleyenler var lütfen bıçağı alacaksanız yukarı çıkın diyor bende arkasından Türkçe al o bıçağı………… demek zorunda kalıyorum. 150 dolarlık bıçak için 300 dolar istiyorlar üstüne de bu parayı ödemeyin gidin dışarıda yeni bıçak alın diyorlar. Buna küfür edilir. Harbiden çok üzülüyorum bu duruma. Bunca zamandır taşıdığım malzemelerden biri kaybolunca dert oluyor. adamlar buna el koydu 🙁
Havalimanı Seul şehrinden 80 km kadar dışarıda. Bu tantanalar sırasında hava karardı. Eh bisiklet paket halinde yanımda ne yiyecek var ne su ne de başka bir şey. Bir tane taksiye atlayıp şehir içinde daha önceden adresini aldığım bir hostele gidiyorum. Yol boyuncada vay bee şehre bak diyip duruyorum. Seul cidden çok güzel bir şehir. Akşam ayrı bir güzel gündüz ayrı bir güzel. Bundan sonraki yazda Kore ile ilgili daha çok detay vereceğim. 3 gün sonra Seul dan ayrılıp Kore içinde pedallamaya başlıyorum
Herkese sevgiler saygılar