Londra’dan Barcelona’ya gemi, tren, uçak kullanılarak ulaşılabilir. Bunların arasında en ucuz yol uçak. Londra’dan kalkışı yaptıktan on dakika sonra gözlerimi kapadım. Uyandığımda Barselona havalimanına inmiştim. Bu tarz yolculuğun da ayrı bir keyfi var. Gözleri kapa aç hop başka bir ülkedesin. BCN (Barcelona) Havalimanı oldukça güzel tasarlanmış. İçeride dolanması rahat ve modern bir liman. Yıllar önce havalimanında çalışmış biri olarak, bu havalimanına tam not verdim gitti. İçeride yer alan mağazalar arasında Barcelona takımının ürün satış ofisi bile bulunmakta. Gerçi futbol taraftarlığı, lig maçlar ve halı saha maçları olayına oldukça uzak kalsam da Barcelona oyunuyla her zaman ve her dönem hafızalarda yer etmiş bir takım, severim kendilerini.
Bu seferki şehir konaklaması öncekilerden farklı olacak. Aylar öncesinden bu noktada buluşmak üzere kardeşim ve arkadaşlarımla sözleşmiştik.
Gürhan, Ayça, Levent, İrem, Emre, Meyzi, Recep, Derya, Gizem, Mustafa, Dilan, Özlem. Bu grubu Türkiye’de bir araya getirmek için uğraşsan olmaz. Herkes farklı şehirlerde iş güç sahibi. Bir buçuk senedir kardeşimi ve dostlarımı görmüyordum. Aslında yaşayacağım bu deneyim benim için de bir ilk olacak. Sevdiğim insanlardan ayrılmak her zaman zor olmuştur ki bu sefer en yakınımdaki insanlar yanıma geliyor
Türkiye Sabiha Gökçen Havalimanından bindikleri uçak BCN’nin ikinci terminaline inmiş. Eşyaları toparlayıp birinci terminalden ikinci terminale otobüsle gidiyorum. Hem bisikleti hem de valizi taşımak oldukça zor. İyi ki Britanya Havayolları tek parça valize 35 pound ekstra alırız demişler. Yoksa bütün çantaları tek bir valize koymaz ve terminal değiştirmek benim için kabus olurdu.
Alana iner inmez mağazaların önünde satış reyonu açan bir mobil operatörün hattını hemen satın alıyorum. 35€ ve 3GB sınırsız internet bağlantısı var. Önümüzdeki bir ay boyunca İspanya da dolanacağımdan gayet yeterli gözüküyor. İlk kullanımı da zaten hattı takar takmaz yapıyorum bizimkilere ulaşarak.
Ahaa. Gördüm bizimkileri. Vaaaaaaaaay Gardeşim benim yaa özlemişim len. Adamım… Son bir buçuk senedir Tango, Skype, Viber gibi programlardan arada bir Globalstar’ın uydu telefondan görüştük fakat böylesi daha güzel oldu. Ayça ile en son İtalya’da birlikteydim (Tabi İtalya yol anılarımı henüz yazmadığımdan hikayenin o kısımları eksik). Aynı şekilde Emre de Amsterdam’a gelmişti, orada takılmıştık. Gerçi Emre ve Meyzi İsveç’e de gelmişlerdi. Diğer dostları 1.5 senedir görmüyordum, çok iyi oldu bu buluşma.
Barcelona Havalimanından AeroBus kullanıp şehre inmek 6€. Taksi ile inerseniz 40€. Otobüsler oldukça merkezi bir noktada bırakıyor. Tesadüf olmuş. Duraklardan biri 7 günlüğüne kiraladığımız eve 500m uzaklıkta. Bu arada bu kadar kişi bir otele gitmeyelim ev kiralayalım dedik, daha ucuza geldi diyebilirim. 6 günlük ev kirası 1450€. Bu ev içinde 8 kişi kaldık. Kiralama işlemini Ağustos ayı içinde yaptığımızdan (o zamanlar Türkiye’de euro alıp başını fizan’a gitmemişti) ve herkes uçak biletlerini 5 ay önce aldığından böyle bir tatil herkes için oldukça hesaplı bir hal aldı.
Ev kiralayanlar bilir, dayalı döşeli evler her zaman fotoğraflarda gözüktüğü gibi çıkmaz. Bu gittiğimiz ev hakikaten çok güzeldi. Tahminimce 100 yıllık bir bina ve 3. katındayız. 4 oda 3 banyo bir salonu olan büyük bir ev. Olur da bir gün birileri Barselona’da ev kiralayıp bu şekilde tatil yapmak isterse buyrun sahibinin e-postası (Kendisini hiç görmedim konuşmadım veya bize herhangi bir indirim yapmadı. Adamın evini gerçekten çok sevdiğim için gitmek isteyenlerle paylaşmak istedim. Sadece ben değil hepimiz çok sevdik. (Andreas – info@envilleapartments.com) Bu arada diğer dostlar gelmeye bizden bir kaç ay sonra karar verdiklerinden onlar da önceden otel rezervasyonlarını aynı sokakta bulunan bir otelde yaptılar. Böylelikle grup tamamlandı.
Hep birlikte muhteşem bir hafta geçirdik. Barcelona’da gidilmedik tarihi turistlik alan kalmadı. Elektirikli bisikletler ve scooterlar kiralayıp şehrin ara sokaklarında dolandık. Yılbaşı gecesinde güzel bir restoranda tepeleme deniz ürünleri yedik sonrasında kaldığımız sokakta bulunan ufak bir bara gidip kendi aramızda sohbet muhabbet.
Genel olarak hepimiz Barcelona’yı sevdik. Gezdiğim bir çok Avrupa şehrinde kaykaya binen gençler gördüm aynen Barcelona’da olduğu gibi fakat bu şehirde aynı zamanda kaykayların bir ulaşım aracı olarak kullanıldığını da görmüş oldum. Ulan bazı ülkelerin yaya, bisiklet, araba yolları daha adam olmamışken herifler şehir merkezinde kaykay ile bir noktadan bir noktaya gidiyorlar. Pardon pardon sadece adamlar değil kadınlar da. Haftasonu eşi ile birlikte kaykayları ile gezintiye çıkanlar, akşam dışarı çıktıklarında kaykaylarını şık kıyafetleri ile kullanan kızlar.
Sadece kaykay mı? Cuma akşamları bisiklet grupları, perşembe akşamları paten grupları. Bir gün Barcelona’nın o daracık labirent gibi sokaklarında patenleri ile kayan genç, yaşlı bir grupla karşılaştım. Şehrin planlaması oldukça başarılı yapılmış. Aslında dikkatli incelendiğinde yol ve kaldırım yapıları oldukça yeni. Şu çok sık söylenen bir cümledir: “Barcelona’yı Barcelona yapan olimpiyat oyunlarıdır”. Tabi olimpiyat oyunlarını ülkende oynatabilmek için önce belli branşlarda başarılı sporcularının olması, onun dışında diğer olimpiyat oyunlarında da iddalıyız arkadaş demen lazım. Yoksa her ülke turizm reklamı çekmesini iyi bilir.
Dünyanın en fazla turist çeken şehirlerinden biri Barcelona. Toplu taşıma oldukça başarılı ve ucuz tek yön metro bileti 1 euro (TL hesabına vurdun mu oha diyen olur da Avrupa’nın en ucuzu denilebilir). London metrosundan sonra bana oldukça rahat ve büyük geldi. Metro içinde kaybolmanızın imkanı yok. Yönlendirmeler oldukça iyi. Şehir içinde kaykay, paten ve bisiklete binmek için yapılan özel yollar, kaldırımların pürüzsüz olması ve çıkıntıların olmaması kaykaycılar ve patenciler için ayrıca güzel. Bisiklet yolunu şehrin her noktasında bulamasan da şehir içinde yapacağın bisiklet turunda araçlardan bisikletliye saygı görürsün. Yukarıda görünen bisiklet kiralama olayı sadece yerel halk için yapılmış. Yabancılar bu bisikletleri kullanamıyor. Bisikletçilerden gidip bisiklet kiralamak zorundasın
Barcelona bilindiği üzere Katalan bölgesi. Biz İspanyol değiliz Katalanız deseler de yıllardır İspanya bayrağının dalgalandığı bir bölge. Büyük bir liman kenti, dünyanın en başarılı futbol takımı ve en çok turist çeken kenti olunca ve yazın da plajı dolup taşınca bence burun biraz kalkmış. Burun kalkınca şehirde yer alan esnaf yer yer kabalaşmış. Fakat bu olayı şehir geneline yaymanın lüzumu yok.Barcelona’da bu kabalığı yapanların çoğunlukla göçmen halktan olduğu da dikkatimden kaçmadı.
Tabi dikkatimden kaçmayan başka esnaflarda olmadı değil. Manvdan gidip bir şeyler almak hiç bu kadar keyifli olmamıştı.
– Pardon ben bir meyve salatası alacaktım.
Birnde şu var; Barcelonalı Garsonlar Alooooo. yahu tuvaletten çıktıktan sonra şu ellerinizi yıkayın arkadaş. Bak kaç defa denk geldim aynı tuvalette beraber iledik mıçtık. Ula ben senin pişirdiğin veya servis yaptığın yemeği yukarıda yiyeceğim. Aynı tuvaleti kullanıyoruz ben elimi yıkarken sen nereye gidiyorsun? Angut!! Kazık kadar heriflersiniz biz mi söyleyeceğiz!!
Dünyaca ünlü Gaudi amcamız var. Barcelonada iki apartman, bir kilise ve bir parktan oluşan mimari ve tasarım açısından görülmesi gereken yapılar yapmış. (daha fazlası varsa da araştırmadım!) Tabii tüm dostlar buraları görmek isteyince gruba uyup gezdim gördüm. Şimdi ne desem bilemedim.
Dönemine göre oldukça başarılı tasarımlar. Yaptığı kilise hakikaten iyi. 186 yıldır tadilattaymış. Ayrıca bilmiyorum gidip gören kaç kişi o kilisenin kumsalda kumdan yaptığımız kalelerin tepelerine yaptığımız minarelere benzetti? Açık söylemem gerekirse şehirde gezdiğim gotik kiliseyi daha çok beğendim. Ve gene eğer Avrupa’da gördüğüm kiliseler arasında en güzeli hangisi diye sorulacak olursa.; birincisi Milano, ikincisi Köln Katetralidir. Bu ikisi üstüne kralını görmedim şimdilik! Her neyse turistlik bir atraksiyon olan bu adamın eserlerini gezmek “Oha vay be herif neler yapmış!” dedirmedi. Dönemine göre farklı tasarımlar.
Picasso Müzesini gezdik. Bu müzeyi gezmek için sabah erkenden gidin arkadaş. İnanılmaz bir sıra var. Saatlerce kuyrukta beklersiniz. Gelen dostlarımdan biri okçuluk branşında 2008 Olimpiyat birincisi Gizem Girişmen’di. Sayesinde sıra beklemeden -ki hala anlamış değilim mevzu nasıl gelişti içeri çok rahat girdik. Çünkü tam geri dönüyorduk bu sıra beklenmez diye, bir anda kendimizi içerde bulduk. Bu müzeyi gezin! Picasso’nun ilk eserlerini göreceksiniz. Resim dilinden veya fırça darbelerinden anlamam. Elimden geldiğince sanat ve resim galerilerini yolculuğumda gezmeye çalışıyorum. Picasso’nun neredeyse eserlerini Avrupa’nın dört bir yanında gezdiğim müzeler ve resim galerileri sayesinde görmüş oldum. Burada bulunan tablolar farklı ve hoşuma gittiler. Sanatçının resme başlangıç dönemiymiş. Hani hediye etseler asacak yerde yok ki. 😀
Barcelona’da gidilecek bir başka nokta Katalan Müzesi. Deniz kıyısında bulunan bu müze gördüğüm en güzel müzelerden biriydi. O gün de denk geldik, beleşmiş. Sanırım günlerden pazardı. Pazar günü Barcelona’da vakit geçirenler bir gitsin baksın bakayim pazarları mı beleş yoksa bize öylesine mi denk geldi. Merak ettim şimdi. Bak not almamışım tüh. Beni de bilgilendirirseniz sevinirim. İçerde yapılan tasarımlar ve detaylar sizi o dönemlere alıp götürüyor çünkü müze içinde yapılan canlandırmalarla ve interaktif bir yapı ile sizi o dönemin içine çekiyor. Müzeyi gezdikten sonrada terasına çıkıp bir kaç yudum bir şey içip Barcelona’yı seyredin diyebilirim.
Şimdi sol tarafınızda göreceğiniz yapılar…………….
Şehrin sokak aralarını gezerken yerler gündüzleri sürekli ıslaktı. Hava açık ama sokaklar ıslak. İlk gün milletin ayağı boka battı. 2. gün temizleme araçlarını görünce 3. gün sabahı gene kaldırım ortasında köpek bokları görününce durum anlaşıldı. Heriflerin köpekleri yola kaldırıma her noktaya sıçıyor. Onu eğilip bir poşetle almaya tenezzül etmiyorlar. Belediye de bakmış ortalığı bok götürecek eh bare sokaklara su tutup temizleyelim demiş. Mevzu budur.
Türkiye’den annem zeytinyağlı dolma gödermiş. Yanında börek, ceviz, badem, kayısı, incir. Levent iki şişe 70lik rakı, yanında türk kahvesi getirmiş. Emrah bir litre pekmez yollamış. Evet ben aslında bisikletle gezmiyorum arkada bir de küçük kamyonetim var. Arkadaş bunları nereye sokacam 6 çanta zaten dolu. Rakı tadımlık içildi. Zeytinyağlı ve börekler o hafta içinde biti. Gerisi bisikletin çantalarına ancak sığdı. : ) 112 litre bagaj var, dolu hepsi. Gönderiyonda nereye alayım? Neyse günlerdir İspanya içinde pedallarken hepsini bitirdim. Yükü yedik yedik attık. : )
Ayrılık anı zor oldu. Sevdiğim insanlardan ayrılmak her zaman koymuştu da bu sefer canlar gelmişti yanıma ve bir anda hepsi birden gitti. Dostlar yanıma geldiğiniz için teşekkürler. Bu yılımız hep böyle mutlu anlarla geçsin seneye görüşürüz Afrika’da hahah
Onların gittiği gün hostel’e gittim. Bu hosteli de erkek erkeğe dışarı cıktığımız gece bulmuştum. O gecede süperdi ya.. Sokakta 6 kanka yürüyoz bağıra çağırı sol taraftan bir ses
– Geçler ne yapıyorsunuz?
– Hahahahh (Grup halinde koptuk) Abi arayıştayız
– Gelin ilacınız bende
Muhabbet tamamen Türkçe geliştiğinden gülmemiz ve ortamda dönen muhabbetlerden sonra ki hikayelerde oldukça komikti. Halit abi sağolsun bizi güzel bir striptiz Bar’a yönlendirdi. Kendisi civarın en iyi döner restorantına sahipti. Ulan bara gittik ki Japon iş adamları en güzel kızları almışlar. Olacak iş mi bu? . Neyse bu hikayeyi de bir ara bir yerlerde uzun uzun anlatır hep birlikte güleriz.
Hostele gittim yerleştim. Oda da kimse yok. Çıktım sokaklarda gezindim tek başıma hiç keyif almadım, geri hostele dönüp uyudum. Canım sıkıldı. Ertesi gün de yataktan çıkmadım. Özlemişim yahu herkesi, Öyle sık sık gelmeyin sonrasında özlüyorum.
Birlikte pedallayacak dostları beklemeye başladım…..
İlk Funda Ulutürk geldi yanıma. Özlemişim kendisini görünce hüzünlendimde. Bu sene içinde Can dostumuzu kaybettik. Onun hayaliydi benle birlikte pedallamak olmadı. Gürkan’ın yanına gideceğiz diyip duruyormuş Funda’ya. Dedim gel zaten kendi de benle birlikte seyahat ediyor geçenlerde birlikteydik Durham İngiltere’de.. Ne yaptığımı hatırlatmıştı bana…
Funda ile 2009 yılında Ankara’da tanıştım. Mayıs ayında Perşembe Akşamı bisikletçileri grubu ile tanışmış şehir içinde bisiklete binmenin kurallarını öğrenmiştim kendilerinden. Bu arada çok güzel arkadaşlıklarda kurmuştum. Bu arkadaşlardan biride Funda Ulutürk’tü. İlerleyen aylarda birlikte Türkiye’de pedallamış sonrasında Japonya’ya gideceğim dediğimde de Samsun’dan sınır kapısına kadar bana eşlik etmişti. Türkiye’ye döndüğümde gene yanımdaydı. Bir çok sunumuma katılmış aslında benim ne yapmaya çalıştığımı en iyi şekilde anlayanlardan biri olmuştu Funda. İşte bu yüzden de tam destek vermişti. Şimdi gene yanımda birlikte pedallayacağız.
Ardından Enes Şensoy geldi. Enes ile de Muğla’da gökova pedallarımın altında turunda tanıştık. Yıl 2009 ekim. O zaman demiştim yahu ben 5 ay sonra Japonya’ya gidecem ne diyorsun? “Bana ha siktir lan bok gidersin” ki tur bisikletçiliği ile bisikletle hiç ama hiç alakası olan biri değilim. Kaldıki hala kendime profesyonel tur bisikletçisiyim de demem veya bisiklet uzmanı. Sadece kullandığım ürünler ve bisiklet hakkında konuşur ve denyimlerimi anlatırım. Bu adam bana “yaparsın len” dedi ve noktayı koydu. Japonya’ya giderken sınır kapısına kadar eşlik edenlerden biri de kendisiydi. Enes ile pedalladığım süre içinde anladımki, Eğer ilerde bisikletle ilgili projeler yapacaksam, veya gezmeye devam edeceksem işte bu adam benim body veya takım arkadaşımdır demiştim. Sağolsun aradan 5 sene geçti bisiklet ve gezi konusunda çok şeyler paylaştık çok şeyleri birlikte öğrendik veya öğretti. Hala da öğrenmeye devam ediyoruz. İşte bu yüzden yanımda uzun soluklu biri pedallayacaksa o da ancak Enes Şensoy olur.
Funda ve Enes Barcelona’da 2 gün kadar gezdiler. Sonrasında Barcelona Konsolosumuz Emir Salim Bey ve Ailesi bizi bir akşam yemeğe davet ettiler Hem Barcelona’da ki Türkler, Türkiye ispanya ilişkileri ve hemde seyahatlerimiz hakkında güzel ve bilgilendirici bir sohbet yaptık.
Bu arada sitemle biraz ilgilendim.
– Bazı ülkelerin yazılarını yayınlamadım
– Fotoğraflar eksik
– Videolar az
Bu konuda biraz bilgi vereyim neden böyle oldu
– Gectiğimiz yaz ayı boyunca siteyi yenileyecek olan arkadaşım üzücü olaylar yaşadı ve sitenin yapımı gecikti
– Site yapıldığında o zamana kadar birikmiş olan yazılar ve fotoğraflar siteye tek tek yükleneceği sırada kayıtların saklı olduğu harici diskleri Amsterdam’da çaldırdım. Muazzam bir arşiv ve birikimin bir kısmı telafi edilemeyecek şekilde kayboldu : )
– Vucudumda çıkan mantar hastalığı ve Ön dişimin düşüyor olması haberi motivasyonda inişler çıkışlar yaşattı.
– İngıltere’de kaburga mı kırdım.
– Bir çok insanla tanışıp evlerine misafir oldum. onlarla sohbet ettım zaman gecirdim. Kardeşim dostlarım yanıma geldi gitti. Ne yeni anıları yazmama vakit oldu ne de eskileri telafi etmeme.
– Kullandıgım ultrabook Bilgisayarın SSD diski bozuldu. HD videolara montaj yapamaz hale geldim sürekli sorun çıkarıyor.
– Sayfanın ingilizce düzenlemesi ve seslendirme olayı da ayrıca fazla zamanımı almaya basladı. Artık sadece Türkçe yazıyla yetinmiyor seslendirmesine kadar gidiyorum.
– Şimdi Afrika’dayım : ) Yazıların hepsini tamamlar. Eskisinden daha iyi bir halde yola devam ederim
Hadi Bakalım İspanya’da pedallayalım şimdi : )