Suudi Arabistan’da Bisikletle seyahat ettiğim Rota
Taberjal’dan yola çıktıktan sonra bir grup insan takip etmeye devam etti. Fotoğraf çektiler kornalarına bastılar. Fakat baktılar ki hiç durmuyorum bir süre sonra köylerine geri döndüler. Aslında Taberjal’ın içinde Al Ula istikametine giden kestirme bir mezra yolu var. O yol direkt arkadaki M-88 yoluna bağlıyor. Normalde bu ara yolu seçerdim fakat Hüseyin’in evinde haritadan yolumun üstündeki şehirlere bakarken Domant AL Jandal adında bir şehir gördüm ve şehirdeki tarihi yapılar ilgimi çekti. Bu yüzden yolumu 320 kilometre uzatıp, alttaki Hail şehrinden Al Ula istikametine dönmeye karar verdim. Buna değeceğine inanıyorum.
Taberjal’dan güneye doğru inerken sağlı sollu 140 kilometre kadar Mezra var. Bu mezraların hemen hepsinde tarımsal faliyet vardı. Ülke bu tarım politikasını geliştirme olayına 1970’li yıllarda girmiş. Kaliteli toprağın olmadığı ülkede, tarımsal ürünlerin ihracatında kendi sınıflarında büyük bir başarı elde etmişler. (Kaç tane çölde tarım yapılıyor ki?) Dünya’nın en büyük çöllerinden birine sahip ülkenin tarımsal ürün ihracatının ülke ekonomisine katkısı % 8. Bir önceki yazımda kar yağdığını söylemiştim. Bölgede ilk defa böyle bir şey gerçekleşmişti. Normalde yağışın az olduğu bir bölge. Haliyle devlet bu kuyu suyu ile sulama olayına belli kısıtlamalar getirmiş. Hatta önümüzdeki yıllarda tarım alanlarının kapatılması da söz konusuymuş.
Kuzeydeki su kaynaklarının biteceği düşünülüyor. Bu sebepten Suudi Arabistanlı çiftçiler de Sudan ve Etiyopya’da ciddi toprak alımına gitmişler. Sudan’da tarım kısmen yapılsa da, Etiyopya hükümeti bir süre sonra Suudlu çiftçilere bazı yaptırımlar uygulamış. Tam olarak bunların içeriğini öğrenemedim. Fakat üretimin belli bir bölümünü devlet kendine istemiş. Suudlu çiftçilerle şu sıralar araları nane limon. Uluslararası tarım servislerinde yaptığım bir araştırmada, Suudi Arabistan hükümetinin 2014 yılında 1.4 milyar dolar tarım ürünü ithal ettiğini öğreniyorum. Bu noktada “Vay ulan petrolden kazanıyorlar komaz onlara.” demeye gerek yok. Ülkenin Hac ve Umre’den kazandığı yıllık gelir 8 milyar dolar. Üstelik gelen Müslümanların da bir kotaya tabi olduklarını düşünürseniz ülkedeki konaklama ve hizmet kapasitesini arttırdıkları oranda bu gelir gelecekte otomatik olarak artacaktır. Ülkede yaptığım 4000 kilometre sonucunda bende şöyle bir algı oluştu. Arkadaş bu adamların böyle tarımsal atraksiyonlara da ihtiyacı yok. : ) Deve ve hurma bunlara zaten yetermiş.
200.000 hektar alanla yılda 1.5 milyon ton hurma üretimleri var. Ülkede 20 milyona yakın deve olduğu tahmin ediliyor. Suudi krallarından biri zamanında, “Asabımızı bozmayın dünyaya petrol satmayız, hurma ve develerimiz bize yeter.” demiş. Bu sözü söyledikten 1 sene sonra da ölmüş. Bence adam doğru demiş yeter valla. Yahu buarada ülkeye girdiğimde kar yağdı demiştim ya, aynı zamanda bir hafta sonra da kralları da öldü. Yeni kralları da Salman oldu. Adam yönetime geldiği gün devlet dairelerinde çalışan tün Suud halkına çift ikramiye maaş hediye etti.
Hazır deve demişken bakın aklıma ne geldi. Bilirsiniz uçsuz bucaksız ormanların arasından bir otoban geçirdiğinizde oradaki yaşamı da ikiye bölmüş olursunuz. O ortamda yaşayan canlılar karşıdan karşıya geçemezler. Seyahatimde bu alanları birleştiren, canlıların karşı tarafla iletişiminin kopmamasını sağlayan ülkelerde vardı. Japonya ve Hollanda. Bunlara yeni bir ülke daha ekliyorum SUUDİ ARABİSTAN. Bu köprülerden ilkini çölün ortasında gördüğümde anlam veremedim. Sağa sola bakıyorum hiçbir şey yok, çölün ortasında sadece bir köprü var. Öyle kafana esip sağ taraftan köprüye de çıkamıyorsun tellerle kapalı. Bu arada 4000 kilometre boyunca develer yola çıkmasın diye ana yolları tellerle kapatmışlar. O köprüyü ‘yarım kalmış bir inşaat çalışması diye düşündüm. Sonra belli aralıklarla bu köprüleri görünce demek ki gelecekte bu çöle yerleşim yeri yapacaklar dedim. Bir tanesini daha geçerken köprüye giriş yerinde ip gibi dizilmiş develeri görünce “Oha vay leeeen yoksa bunlar eko köprü mü?”. Hemen bisikleti köprünün altına park ettim. Önce develerin geçmesini bekledim, ürkütüp yollarından çevirmemek lazım! Develer geçince de yukarı çıktım.
Vay arkadaş adamlar hakikaten eko köprü yapmışlar. Köprü normal köprü, asfalt yerine kum ve doğal taşlarla kaplanmış, çölün devamı etkisi verilmiş. Demek ki gördüğüm diğer köprüler de eko köprülerdi. Develer öyle tek başlarına takılıyorlardı. Çölde gördüğünüz her devenin ama her devenin mutlaka sahibi vardır. Yapılan bu çalışmaya şapka çıkartıyor, alkışlıyorum.
Akşama doğru gene sağımda solumda arabalar belirmeye başlamıştı ki ben de yeter lan deyip arkadan aracın gelmediği bir anda emniyet şeridinden çıktım, 3 şeritlik yolda karşı tarafa doğru geçmeye başladım. Önce aradaki stabilize yola oradan karşı şeride sonra yolun öbür tarafındaki emniyet şeridine geçtim. Oradan da yolun aşağısındaki alana indim ve kumluk alanda pedallamaya başladım. Hemen karşımda bir mezra var oraya doğru gidiyorum, 1-2 kilometre uzağımda fakat yol falan yok. Arkama baktım hiç kimse gelmiyor. İlginç, normalde altlarındaki araçlarla buraya girmeleri gerekiyordu. Bir süre daha ilerleyince arkadan bir V8 yardıra yardıra geldi ve tuvalete gidip gitmediğimi sordu. Hahahaha.. Lan onca araç benim tuvalete gittiğimi sanmış, o yüzden gelmemişler. Bak bunu öğrendiğim iyi oldu. Akşam şu mezrada kalacağım diyince adam da haliyle şaşırdı.
– Burada mı yatacaksın?
– Evet burada yatacağım.
– 100 kilometre sonra yerleşim yeri var.
– Ben burada yatacağım yoruldum arkadaş sağol.
Tabi bunu dedikten sonra geri dönü ve arkadaki araçlara durumu söyledi. Baba öyle bir görüntü vardı ki. 10 şerit düşün, araçların hepsi çöle girdiler aynı hizada üstüme geliyorlar. Ben de mezranın yanında enteresan bodur bitki örtüsüne vardım ve o alanın içine girdim. Hah işte şimdi jeeplerin hiç biri yanıma yaklaşamıyor. Bir süre orada pedallayıp mezranın içine girdim. Yıkık dökük bir yapı içinden, genç bir çocuk çıktı. Önde bisikletli bir adam, arkada bir polis arabası, 10 jeep 15 pick up 2 gizli servis aracı. Herif korktu tabi elini kolunu ne yapacağını şaşırdı. Selamın Aleyküm deyip, sarılıp sol yanağına yanağımı değdirip bir öpücük, sağ yanağına da arka arkaya yanağımı 3 defa değdirerek öpüştük. Bak şimdi bu nedir? Adetlere gel adetlereee heyt be……. Suudi Arabistan’da bu tarz öpüşmeyi akrabalar, aile dostları, çok yakın arkadaşlar yapar. Yani 40 yıllık hatrın olan adamlarla veya kadınlarla böyle selamlaşır öpüşürsün. Ee sen niye yaptın Gürkan diyen olabilir? Baba 42 ülkeyi bisikletle gezdikten sonra artık kafadaki kayış stabil değil, esnemiş sıkıntı ondan. Bu arada böyle yanaktan öpüştüğüm Arap kadınları da var.
Mezranın sahibinin telefonu o çocuktan alınıp arandı. Düşünsene gizli servis seni arıyor ve “Bahçenizde bu akşam ülkeyi bisikletle gezen Türk Rahel kalıyor.” deniyor. Suudi Arabistan’ın kuzeyinde ha mezra sahibine bunu demişin ha bahçeye ufo düştü demişsin, aynı etki. Zaten aradılar ya, direkt sıçtık, bunlar akşam 22:00 gibi gelse gece 24:00’dan önce kalkmazlar. O 5 günlük Taberjal mevzusu bana ülkenin profilini çıkardı ki nitekim öyle de oldu. Gelen gidenimiz çok oldu. Şu bir gerçek ki; bu ülkede çadır atmadan önce kendimi ve çadırı oldukça iyi saklamam lazım. Yoksa beni asla rahat bırakmayacaklar.
34 milyon nüfusu olan Arabistan’da 15 milyona yakın yabancı var. Bu 15 milyon yabancıdan istinasız her sene 1000$ ülkede konaklama parası alıyorlar. (Yani ithal edilen tarım ürünlerini sırf bu para ile bile karşılarlar : )) Bu mezrada tanıştığım Mısırlı Ahmet de bu yabancılardan biri. Kuzeydeki tarlalarda genellikle Mısırlı ve Sudanlılar çalışıyor. Ülkedeki çöp toplama işleri Hindistanlılar ve Pakistanlıların, evlerdeki kadın hizmetçilerin büyük çoğunluğu Fililipinler veya Afrika ülkelerinden, hizmet sektörü gene Pakistan ve Hindistanlıların elinde. Eee Suudlular ne yapıyor? Suud halkının çalışan erkekleri devlet işlerinde. Polis, istihbarat, kamu görevleri yani. Bunun dışında büyük şirketlerde üst düzey yöneticilerde var. Bir de çöldeki Bedeviler var. Onların işleri de bedevilik işte, çölde Toyota FG ile deve gütme, etinden sütünden faydalanma ve hurmaları toplatıp satma. (Bak toplatıp dedim. Kendilerinin topladığı alanlar nadirdir.)
Ülkenin kadınları da evlerinde yemek yapıyorlar (kısmen bu konuya bir sonraki yazıda değineceğim) Şöyle bir algı oluşmuş; Arap kadını yemek yapmayı bilmez. Arap kadının şehirlisi bilmez doğrudur, özellikle de yeni nesilin böyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü hizmetçilerle beraber büyüyorlar. Yatakları toplanıyor, yemekleri hep önlerinde. Fakat kırsal kesimde durum böyle değil. Tek yemekleri de kapse veya kuzu pilav değil. Bizimki kadar zengin olmasa da kendilerine has lezzetleri var. Fakat bunları kırsal da kadın meclislerinde veya sadece kadınların girdiği kermeslerde yenilebiliyordu. Üzülerek söylüyorum ki Suudi Arabistan’da hiç kadın meclisine katılmadım katılmayı isterdim. Fakat sadece Kadınların girdiği bir kermese Din polislerinden izin alarak girmeyi başardım. : )
Ülkede aslında iş imkânı çok, çok da şöyle bir sıkıntı var: Hizmet sektöründe çalışan Sudan, Etiyopya, Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Filipinliler maalesef çok düşük ücretlere çalıştırılıyorlar. Kırsal bölge hariç hemen hemen her Suudili’nin evinde bir hizmetçi bir şoför var. Ve bu adamlar kazandıkları paralarının büyük bir çoğunluğunu ülkelerine gönderiyorlar. Kendileri de ülkelerine iki veya üç senede bir gidiyorlar. Tanıştığım Pakistanlı bir şoför 30 senenin sonunda ülkesinde kendisine bir villa yaptırmış. Ülkedeki her yerel insanın evinde en az iki hizmetçi olması düşündürücü, daha önce hiç karşılaşmadığım bir durum. Modern kölelik diyenler oluyor fakat ortadaki emeğe az da olsa bir karşılık veriliyor. Bu insanların bu ülkede sıcak hava koşullarında bile dışarılarda çalıştığını düşünürsek oldukça düşük maaşlar alıyorlar. Ahmet de Mısır’da iş bulamamış buraya gelmiş. Tarlada çiftçilik yapıyor, hem başını sokacak bir yer bulmuş hem de üç beş kazanıyor. Herkes gittikten sonra bana arka tarafta duş alabileceğim bir yer gösterdi. Duş alacağım yeri gösterdiğinde “Yaa nerden nereye Gürkan Efendi. 2011’de uydudan bakıp bu alanlarda ne böyle yüzlerce yuvarlak yer dediğin noktalardan birinde yer altında çıkan kuyu suyu ile şimdi duş alıyorsun.” Şu öğrendiklerime bak. Çölün ortasında suyun kaç metreden çıktığı, toprağın nasıl bir eğimde sulamaya uygun hale getirildiği, sulama işlemenin nasıl otomatik yapıldığı ve daha bir çok detay.
Bir ülkede yolda yürürken bir grup insanla denk gelip tanışmıştım. Başka bir ülkenin devlet görevlileri, bir ürün hakkında ‘geldikleri ülke neden üretimde dünya birincisi’ bunu araştıracaklarmış ve 10 günleri varmış. İyi de sizin bu şehirde ne işiniz var? Aradığınız köyler 200 kilometre kuzeyde başlıyor, yok biz köylere gitmiyoruz. Kurumlarla görüşüyoruz dendi. “HAAAAAAAAAAAAA” DEDÜM BEN DE. Ay biz bu projeyi bir de kaleme alacağız başkanım ne zaman yapacağız bunu? Hani devletten bütçe alınmış ya sultanların tek derdi o raporu yazmak. Kaç kişi gelinmiş? 10. Fakat aynı grup ülkedeki turistlik alanları trenle tıngır mıngır gezmişti… ( Bu hikayenin yazısı başka bir ülkede henüz yazmadım)
Ahmet bana yemek hazırlamaya başlamış. Yahu dur arkadaş ne yapıyorsun sen? Zaten bir şeyin yok belli. Geç hele geç kenara! Taberjal da Hüseyin’in verdiği sucukları çıkardım. Kısmet sanaymış Ahmet. Yağ var mı? Hemen bir tereyağı çıkardı. Vaaaay aslanım benim. Çölün ortasında sucuk yaptık mı? AHA YAPPPPPPTIIKK. Hemi de en kralın. Yanına ne yaptım? TABI KI DE MAKARNA ama tuzsuz değil bu sefer. Çünkü misafirlikteyiz, kendimize göre yapmayalım yemeği. Ayça Bulgaristan’da isyan etmişti Enes ve Funda, İspanya’da birileri benle pedallarken veya bir yerlere misafir olduğumda makarna yapıyorsam artık tuzunu, varsa salçasını koyuyorum. Biz yemeğimizi yerken mezranın sahipleri de geldi. : )
Dediğim gibi gece 24:00’a kadar oturup sohbet ettik. İngilizce bilen yok, Türkçe bilen de yok, eh ben de Arapça bilmiyorum. Lan 2 saat neyin sohbetini ettik.. : ) Ettik baba. Bana sürekli fotoğraf gösterip bölgeyi tanıttılar, bir de kaç tane selfie çekildi onu bilmiyorum.
Sabah evden çıkarken yolda insanların bana verdiği paranın 600 riyalini (150$) Ahmet’e veriyorum. Almak istemiyor ilk başta. Sinirlenip ses tonumu da yükseltince almak zorunda kaldı. Sağolsun güzel misafir edip ağırladı. Yola devam ediyorum