Suudi Arabistan’da bisikletle gittiğim rota
Sabah Ahmet’in yanından ayrılıp yola çıktığımda bir tane sivil jeepin beni beklediğini fark ettim. El sallayıp yanından geçtim yapacak bir şey yok, adamlar hemen her noktada beni takip edecekler. Tabi illaki takip edemeyecekleri yerler de olacak.
15 Ocak 2015 sabahı hava süper. Bugün 36. Yaş günüm. 2011 Tokyo, 2012 Ankara, 2013 Moskova, 2014 İspanya, 2015 Suudi Arabistan. Bakalım 2016’da 37. Yaş günüme nerede gireceğim. Arka arkaya okuyucunca jetle gitmiş havası verip oldukça zengin gösterdi haaa?
Sakin sakin giderken arkadaki sivil polis önüme geldi ve beni durdurdu. Karşı şeritten de Land Crusier Pick-up bizim şeride geçip yanımızda durduuuu. Devir teslim anı. Gerçi bu adamların henüz tam olarak mesleklerini bilmiyorum. Pek konuştuğum söylenemez. Polise ve güvenlik birimlerine karşı özellikle yolda beni takip ediyorlarsa hiç cana yakın davranmam. Hoşuma giden bir olay değil ki onlarında beni takip etmek hoşlarına gitmiyor. Bu arada arkada takip eden polis yanıma gelip bir selfie çektirmek istedi. Ben de “Tabi gel.’’ dedim. Yeni gelen arkadaşlar kendilerini tanıttılar, Samet ve Mirzuq. Güler yüzlü polisler ve Samet İngilizce biliyor. : “Sen git biz seni çok arkadan takip edeceğiz.’’ de diyince “haa demek ki diğerleri yakın takibe kızdığımı söylemişler artık biliyorlar, bu güzel”.
Bölge artık tamamen çöl oldu. Kum tepeleri ardı ardına dizilmiş durumda.Çöl tırmanış falan olunca aklıma İspanya’da Enes ve Funda yaptığım turdaki muhabbet geliyor. Seçtiğim rotadan dolayı orada da birlikte oldukça fazla tırmanış yapmıştık. O sıra tabi biraz söylenme durumu olmuştu. Hiç unutmam Enes’e dedim ki: “La bebe tamam ya, Fas’da salacağız düzlük, hep çöl la orası! Salacaz salacaz az kaldı” Tabi ki dediğim gibi olmadı hahaha. Fas’ın kuzeydoğusundan pedallamaya başlayınca kafadan Rif Dağları’na girdik, oradan çıktık, Atlas Dağları’na girdik. Çölde de hep rüzgarı tam kafadan yedik mi? Enes sürekli dediğim sözü hatırlatıp durdu. “Salacaktık hani?” Ardından Cezayir’de Sahra’ya girdim orada da durum aynıydı. Rif Dağları’nın uzantısı taaaa Tunus Libya’ya kadar gidiyormuş. Üstelik orada o tırmanışları 50-60 derece arasında yapınca “Ha şimdi buharlaşacağım burada” dediğimi de hatırlarım. Bu olayları yaşadıktan sonra ‘çöl düz olur’ olayını bıraktım. Geçtiğim çöller arasında Karakum Çölü ve Gobi Çölü düzdü. Arabistan Çölü de maalesef düz değildi, üstelik öyle bir dört gün vardı ki her günü 100km ve 600 metre tırmanışla bitiriyordum. Kısaca şöyle geçtiğim çöllerde neler öğrendim anlatayım:
Taklamakan Çölü: Çin’in kuzeybatısında irtifa 1500 metrenin altında genellikle. İnişli çıkışlı asfalt yol var. Civarda köyler bulunmakta. 50 kilometrede bir köye denk gelmek mümkün. Ağustos ayında geçtim. İrtifadan dolayı hava sıcaklığı 25-30 arasındaydı. Kuzeye doğru çıktıkça irtifa 800 metrelere kadar düşüyor ve yol düzleşiyor.
Gobi Çölü: Moğolistan’ın güneyinde Ulan-Batur’dan Çin sınırına izlediğin rota. İzlenilecek rotaya göre uzunluğu 650-750 kilometre arasında değişiyor. 2010’da asfalt yol yoktu fakat inşaatı başlamıştı, günümüzde bitmiştir diye düşünüyorum. İrtifa 2000 metre. Kasım ayında geçmiştim. Hava sıcaklığı gece -30C, gündüz 15C. Dümdüzdür. Gittiğin rotaya göre ya hiç yerleşim yeri görmüyorsun veya iki tane ufak kasabadan geçiyorsun. 400 kilometre veya 500 kilometre insan görmeme durumu var. Zemin toprak ve ufak taşlardan oluşuyor. Bitki örtüsü yok denecek kadar az. Pedal çevirmesi zor. Rüzgar Kuzey’den Güney’e eser
Karakum Çölü: Türkmenistan’ın kuzeyinden güneyine ve doğusuna doğru uzanır. 600 metre irtifası var. Yol dümdüz. Haziran başında geçmiştim. Hava sıcaklığı 40C. Asfalt yol var. Her 100 kilometrede mutlaka ufak bir köye denk geldim. Bitki örtüsü yer yer var. Gölgesinde dinlenebileceğin ağaç tek tük karşıma çıkmıştı
Sahra Çölü: Fas, Cezayir ve Tunus’da Sahra’yı bitirdim. Çölün ortasından asfalt geçiyor. İrtifa 800 metrede. İnişler ve çıkışlar çok fazla. Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında bulundum, en yüksek Hava sıcaklığı 61C. Bitki örtüsü yok. Ağaç falan hak getire.
Arabistan Çölü: Ürdün, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirliği’nde bu çölde pedalladım. İrtifa 800 metre. Kum tepelerinin üzerinden çok geçiliyor bu yüzden günde 400-700 metre tırmanış yapıldığı da oluyor. Ocak ayında gündüzleri en fazla 20C, geceleri -1C. Haziran ayında gündüzleri 57C geceleri 38 derece. Kum fırtınası çıktığında hava sıcaklığı 5 dereceye düşüyor. 400 kilometre yerleşim yerinin olmadığı alanlar var. Yakacak olarak kullanılan bir çöl bitkisi var. Közü de oldukça iyi.
Tabernas Çölü : İspanya’da Ocak ayında geçtiğim bir çöl. Hava sıcaklığı geceleri -5C gündüzleri bazen -1C gördüğüm alanlar da oldu, 15C gördüğüm alanlar da vardı. İspanya’da olunca 50 kilometrede bir benzin istasyonu var. Avrupa’nın tek çölü.
Bu arada 6 çölü geride bırakmışım 3 veya 4 tane daha kaldı : )
Bu alanda da yol boyunca gene durduranım çok oldu, özellikle şu kum tepelerini çıkarken durdurduklarında kalkmam inanılmaz zor oluyordu. Vites ayarlarından dolayı değil. Bacak kaslarım yanıyor. Tam ısınıyorlar, durdurduklarında geri soğuyorlar sonra tekrar pedallamaya başladığımda ilk 3-4 dakika cidden oldukça sağlam acıyor.
Böyle kum tepelerinden inip çıktım falan saat 13:00 oldu. Bir kasabayı kum tepesinin arkasında gördüm. Hah tamamdır şu kasabada soluklanayım, yola oradan devam ederim. Kasabaya yaklaştıkça yoldaki kalabalığı fark etmeye başlıyorum. Baya baya insan var. Sağlı sollu geçmişler yolun kenarına. Ayrıca bir adamın elinde de çiçekler var. Yeminle arkaya baktım; “Ulan biri mi geliyor, yoksa bu bana mı?’’ Araçtaki Samet git git diyor… : ) Hey Allah’ım ya, bu neee yahu hahahaha….
Ortama bir karışıyorum ki, 20 dakika boyunca şehir meydanında fotoğraf çektiriyorum. Halk bırakmadı. Abu Ajram Belediye başkanı elime çiçek tutuşturdu:
– Gürkan Bey kasabamıza hoş geldiniz, bugün sizi burada misafir etmek istiyoruz. Kabul ederseniz çok mutlu oluruz
– Yani bilemedim. Memnun olurum tabiki de teşekkür ederim.
30 araçlık bir konvoyla önce belediye sarayına gittik. Orada benim için ufak bir organizasyon yapıldı. Gazeteciler televizyoncular falan derken içecekler tatlılar geldi. En son olarak bir adet kocaman pasta.
– Aa teşekkürler, bugün benim doğum günümdü. Pasta kesemeyeceğim tüh demiştim. Valla pasta getirdiniz çok sevindim.
– Cidden mi Gürkan Bey? Kaçyaşındasınız?
– Bugün 36. yaşıma girdim.
Belediye Başkanları Ahmet Elbabadi kafasındaki keffiyehi çıkartıp bana hediye etti. Akşam Samet söyledi, devlet yetkililerinin keffiyehlerini bizzat çıkartıp vermeleri çok onore edici bir davranışmış. Plaketler hediyeler bir dolu şey verildi. Bu paketlerin hepsini bisiklette taşımamın imkanı yok. Bu yüzden arkamdan gelen Samet ve Mırzuq’un arabasına bir kısını attım (yaklaşık 50km sonrasında kargo ile Türkiye’ye yolladım). Aslında kendileri bütün yükü bize ver sen boş bisikletle git dediler. Yok kardeş sağol.Siz arkamda yokmuşsunuz gibi seyahat etmeyi tercih ederim dedim.
Hazır bu konuya gelmişken, Çevrenizdeki insanlara benden bahsettiğinizde “kesin arabaya veya otobüse biniyordur” sözleri sizlere söylenmiştir. Hatta arkasından da “peki ya denizi nasıl geçiyor” sorusu da geliyordur. Soracakları son soru da “iyi de abi neden yapıyor ki bu seyahti” olacaktır . Çok açık sözlülükle söyleyebilirim ki hayatımı riske atmadığım, ayaklarımda güç kuvvet olduğu sürece “evet sadece bisikletle seyahat edeceğim” Arkamdan arabada gelse yola çıktığım yükleri ve erzaklarımı kimseye taşıtmam. Kimisi buna aptallık der, kimisi hırs, kimisi gurur, falan filan. Hayır arkadaş, bu benim hayatım ve inandığım hayalini kurduğum yolda ilerlememdir yaptığım seyahate saygı duymamdandır. Zor evet kabul ediyorum fakat bu şekilde gezmeyi seviyorum. Mutluyum. : )
O akşam bizi belediyede misafir ettiler. Arkadaş ben birçok ülkede belediyede kalmışımdır da böyle bir belediye misafirhanesi görmedim. Hele yatak odası aboooooooooo.. Hemen Enes’e fotoğrafını çekip gönderdim çünkü Fas’da onunla da belediye odasında kalmıştık. Burayı görmesi gerekiyordu. Anında da küfürlü bir mesajla geri dönüşünü de gerçekleştirdi.
Bu kasaba hayvancılık ve tarımla geçimini sağlıyormuş. Tam Al-Ula kavşağının orada geçiş noktası. Bir tane de benzin istasyonu koymuşlar. Civarda hurma ağacı göremedim fakat eminim ki arka taraflarda mezralar vardır ve yetiştiriliyordur. Köyün çocukları ve gençler yerleştirildiğim belediye misafirhanesinin kapısında akşama kadar beklediler.
Fakat Samet ve Mırzuq dışarı çıkmama izin vermediler ve halkı da içeri almadılar. Akşam yemeğinde kuzu pilav, meyve ve hurma tatlıları vardı. Sonrasında da arap kahvesi ve çay. Bana eşlik eden arkadaşların meslekleri hakkında ve neden takip ettikleri konusunda detaylı bir bilgi aldım. Ayrıca ülkeye neden turist kabul edilmediğini ve edilmeyeceğini de gayet güzel bir şekilde anlattılar. Hiç ama falan diyip İtiraz etmedim. Kendi kültürleri ve yaşam tarzları. Anlatılanları paylaşmamam konusunda rica ettiler, ben de bu konulara sosyal medya da deyinmeyeceğim. Benzer konuşmayı farklı bölgelerde ve farkı Arap erkekleri ve kadınlarıyla da yaptım. Sonuç hemen hemen aynıydı. Fakat Suudi Arabistan da yaptığım seyahatle ilgi şu detayı da burada vermek isterim; Korumaya çalıştıkları düzeni daha fazla kontrol altında tutamayacaklar.
Ertesi gün sabah erkenden yola çıktık. Öğlene doğru bir mola verdiğimizde yolun kenarına bir Türk tırı yanaştı. Adam bisikleti gördü de durdu sandım. Yanımıza geldi ve Samet’e Arapça bir şeyler sordu. Anladım yol tarifi almaya çalışıyor. Yol tarifini aldıktan sonra döndü tam gidecek bisikleti ve Türk bayrağına baktı.
– Ne yapıyorsun burada arkadaş?
– Geziyorum.
– Kolay gelsin.
Deyip gitti. Adam giderken Samet bana dönerek:
– Türkiye’de burada olduğun kadar ünlüdeğilsin sanırım?
– Türkiye’de ünlübiri değilim, bisiklet binmeyi ve gezmeyi sevenler bilir
– Yaptığın şey çok güzel ve zor. Ben yapamam. Saygıduyuyorum. Suud halkıda seni çok sevdi. Amirlerimiz sürekli seni sorup sağlığınla yakından ilgileniyorlar. Ülkeden çıkıncaya kadar elimizden gelen yardımıyapacağız.
– Teşekkür ederim.
Bu arada Suudi Arabistan’a gelen Türk tırlarına trasit vize verdiklerinden. Tırlar gününde malzemeyi bırakıp ülkeden çıkmaz zorundalar. Bizim şöför geç kalmış sanırım onun için benle sohbet etmedi. Yoksa yol anılarımda Tır şöförleri ile ne kadar iyi anlaştığımı iyi bilirsiniz.
Suudi Arabistan gerçektenden farklı bir deneyim oldu. Ünlü biri olmadan ünlü biri olmak ne demekmiş bunu en azından yaşattılar ve açık söylemem gerekirse ilk hissettiğim şey panik ve korku oldu. Hala da kasaba ve köylerden geçerken tedirgin oluyorum. Bir ülkede bir vatandaşımız Kıvanç Tatlıtuğ’yu ülkeye çağırmak istedi. Benden de menajerini aramamı rica etti. Tamam dedim. (şimdi ne alaka lan dendi : ) Onun ve daha bir çok sanatçının menajeri üniversiteden tanıştığım ve çok sevdiğim bir kız arkadaşım. Aradım kendisini dedim böyle böyle bir durum var olur mu? “Gürkan o coğrafyaya gelmiyoruz çünkü gösterilen sevgiden Adamın hayatı, tehlike altında kalıyor.” Sonrasında Ürdün elçiliğinde de bu bilgi doğrulandı. Elçilikteki arkadaşlarım Kıvanç içerdeyken elçilik duvarlarının bu kadar yüklenmeye yıkılabileceğinden korkmuşlar. Adamı nerdeyse ülkede parçalıyorlarmış. Araplar birini sevdiler mi öldüresiye seviyorlar, aynı şekilde bir kere nefret etsinler, bir daha da kolay kolay olumlu yaklaşmıyorlar. Arapların ara ayarları yok. Ya hep ya hiç
Dumat Al jandal’a vardığımda şehrin girişinde iki polis arabası beni bekliyordu. Şehrin içine bir girdik her kavşakta bir polis yolu kapatıyor. Güvenli geçişimi sağladıktan sonra geri açıyorlar. Arkamdan araçların beni geçmesini önlüyorlar. Lan, şehrin trafiğinin içine ettim. Kırmızı ışıklara geldik, kavşak hemen açıldı. (bu arada Suudi Arabistan’da şehir içlerinde kırmızı ışıklara herkes uyuyor. Çünkü kırmızıda geçersen çok ciddi para cezası var. En zengin adam bile bir iki defa yaptıktan sonra bırakır) Her kavşakta kırmızıda geçince sistem otomatik aracın fotoğrafını çekiyor ve ışıklar patlıyor. Aha adamlara ceza yağacak diye beklerken fark ettim ki ben geçiyorum diye sistemi kapamışlar. Küçük bir otel beklerken beni şehrin en güzel otellerinden birine götürdüler. Yahu bu kadar pahalı otele gerek yok Samet, dedim fakat 3 günlük ücreti ödenmiş bile odanın. Bir önceki akşam şehrin güzel olduğunu ve tarihi yerlerini gezmek istediğimi söyleyince Samet şehir yetkililerine haber vermiş. Ne güzel insanlar ya, hepsine tek tek teşekkür ederim.
Dumat Al Jandal şehri Suudi Arabistan’da geldiğim ilk kadim şehir. Bu kadim kelimesi de Suud’da dilime dolandı. Onlar da kendi dillerinde çok kullanırlar. Anlam Türkçedeki ile aynı; eski, çok eski.
Şehir adını Dumah’dan almış. Hz. İsmal’in ikinci eşinden 6. çocuğu ve bu şehir Kedar krallığının içinde yer alıyor. Bahsettiğim zaman dilimi M.Ö 800 (ki ulaşılabilen yazılı tarih o kadar) – M.S 633. Şehrin tarihini okurken dikkatimi çeken şöyle bir durum oldu: Bu krallık yüzyıllar boyu kraliçeler tarafından yönetilmiş. Kralların adı hiç geçmiyor. Krallığın sınırları Sina Yarımadası’ndan başlıyor, Arap yarımadasın doğu kısmına kadar geliyor. 1200 yıl kadınların kontrolünde olan Arap toprakları, belki de çok daha fazla kim bilir? Roma İmparatorluğu’na karşı savaşan kadın savaşçıları, kraliçeleri bile var. Bana eşlik eden rehber bölgenin kadınlar tarafından kontrol edildiğini anlatırken gurur duyarak anlatıyordu, Bunu konuşma sırasında anlayabiliyordum. 629’da Hz. Muhammed şehrin alınması için emir veriyor. 633’de yapılan savaşta da şehir İslam topraklarına dahil oluyor.
Sonraki dönemlerde bu şehirde Hz. Ömer bir süre kalmış ve bizzat şu anda adı Omar bin Al Khattab caminin yapımına da yardımcı olmuş. Hatta cuma namazına da Samet ve Mirzuq ile beraber oraya gittim. Evet cami hala yıkılmadım ayaktayım deyip ibadethane olarak olarak kullanılıyor. Filistin’de Kubetü-s Sahara’ya da gitmiş biri olarak bu iki yerin bendeki yeri ayrıdır. Caminin hemen yanı başında da Al Dar’i Quarter dedikleri bir alan var. Eski pazar alanı olarak geçiyor. Restorasyon çalışmaları gayet başarılı olmuş. Binalar sokaklar iç içe. Bir odadan veya yapının içinden diğerine çok rahat geçiyorsun. Aslında bu mimari bana tanıdık geldi. Fas’da benzer iç tasarımları görmüştüm fakat dış yapılar aynı değil.
Bir akşam da kahve içmeye buraya geldik. Oldukça kalabalıktı ve kadınların sayısı da oldukça fazlaydı. Bazı kadınlar fotoğraflarımı çekiyor, yanlarındaki erkekler fark ediyor ve bir şeyler diyorlar. Sonra erkekler de gelip Samet’e benim Türk Rahel olup olmadığımı soruyorlar. Samet bir kere “Evet” dedi. Gene izdiham yaşandı. Alanda ne kadar insan varsa fotoğraf çektirmeye yanıma gelmeye başladılar. Bu kargaşa ve fotoğraf çekimleri 1 saatten fazla sürdü, kahve içemedik yarıda kaldı. Mekan zaten tıka basa doldu. Çıkacağımız cadde kapandı. “YAHU BEN ARTİST DEĞİLİM ARKADAŞ ALOOO!” Samet, Marzuq ve ben kalabalığı yara yara dışarı çıktık. Zor bir geceydi.
Sonraki gün her şehirde olduğu gibi bu şehirdeki Hataylı vatandaşlarımızla tanıştım. Cahit abimiz gelmiş buralara İstanbul Restoran’ı açmış. Süper bir kebap hazırladı önüme koydu. Arkadaşı Metin de şehirde hanımı ile beraber kuaför. Bir erkek olarak kadınlara nasıl gittiğini sordum? Metin’i arıyorlarmış, O da evlere kendi hanımını götürüyormuş. Kadınlara haliyle karısı gidiyor. Hah şimdi oldu.
Bu haremlik selamlık işi aslında ülkede enteresan durumlar ortaya çıkartıyor. Mesela kadınların eğitim seviyeleri oldukça yüksek. Çoğunluğu öğretmen fakat atamaları yapıldığında kendi şehirlerinde değilse atandıkları yere çoğunlukla gidemiyorlar. Çünkü kadın araba kullanamaz, ee ne olacak evdeki erkek kardeşi de onla beraber atandığı yere gitmek zorunda. Suudlu erkekler tek başlarına kızlarını bir yere göndermiyorlar. Bu sefer maliyetler iki katına çıkıyor ve kurtarmıyor. Devlet işsizlik maşı olarak 450$ veriyor. Haliyle kadın da evde oturmayı tercih ediyor. Tabi görünürde böyle. Suudlu kadınlar internet alışverişi sektöründe oldukça aktifler. Instagram ve snapchat’den internet dükkanı açıp ya el işi satıyorlar veya başka şeyler yapıyorlar.
Bu arada şehirde hurma festivaline denk geldim. Kuzeydeki en büyük festivallerden biriymiş. Sanırım hurma ile yapılabilecek tüm tatlı çeşitlerini yedim. Aaa bu ne, aaa o ne, aaaa bunun tadı nasıl? Diyerekten tüm hurmaların tadına baktım. Tabi elimde kamera olunca ve yabancı olunca herkes stantına çağırdı. Belediye başkanı da geldi. En iyisinden bir kutu hurma da hediye ettiler.
Çadırdan çıktıktan sonra karşı da bir çadır daha gördüm.
– Samet diğer çadırda ne var?
– Gürkan oraya kadınlar ve aileler girebiliyor. Biz giremeyiz.
– Yahu nerden biliyorsun?
– Kurallar var. Kapıda din polisi duruyor biz karışamayız onlara.
– Hele gel hele, bir gel. Gidip soralım. Benim sana dediklerimi adama sen söyle
Aynen kapıda din polisi ile konuştuk ve adam hemen izin verdi. Tek bir şartla; içerde kadınların görüntüsünü çekmeyeceğim. Tamam dedim. Açık söyleyeyim bu kadar kolay olacağını ben bile tahmin etmiyordum. Çadırın içine girdik. Nerden baksan 50-60 stant var. Bütün stantlarda kadınlar çalışıyor. Beni bilen kadınlar hemen telefonlara sarıldı fotoğrafımı çekmeye başladılar. Ve stantlarına davet ettiler. Aralarından bazıları süper İngilizce konuşuyordu. Yukarıda da dediğim gibi Suudlu genç kızların eğitimleri oldukça iyi. En ücra kasabalarda köylerde İngilizce konuşan birileri ile hep karşılaştım. Hatta aklıma geldi şu bilgiyi de vereyim. Eğer gençler yurt dışında okumak istiyorlarsa da devlet isteyen tüm öğrencilere eğitimleri bittikten sonra ülkelerine dönmek şartıyla burs veriyor.
Çadırda hanımların yaptığı yemekleri yedim, el işlerine baktım. El işçilikleri iç Anadolu bölgesi ile hemen hemen aynı hatta bir birine benzeyen o kadar çok parça gördüm ki. Suudi Arabistan seyahatimde Erkeklerin misafiri olduğumdan hep Kuzu Pilav veya Oğlak Pilav yedim. Fakat bu noktada anladım ki bir sonraki gelişimde ülkendeki bir kadın meclisine kendimi davet ettirmeye çalışacağım. Görünen o ki kadın meclislerinin hem yemek çeşitleri fazla hem de tadları oldukça güzel. Sağ olsunlar yaklaşık 30 dakika içerde de dolandım. Böyle eşsiz bir tecrübe edindiğim için de oldukça mutluydum.
Suudi Arabistan’a bir kere daha gidersem kesinlikle uzun süreli uğrayıp kalacağım bir şehirdir Dumat Al Jandal. Çevresinde gezilecek çok yer olduğundan hiç şüphem yok.
Ertesi gün yolculuğuma kaldığım yerden devam ettim. Bu noktadan sonra Hail şehrine kadar 350 kilometre kesintisiz bir çöl geçişi var. Bakalım daha neler göreceğim.