SESLİ ANLATIM
Carretra Austral Şili Patagonyası’nda yer alan Patagonya’nın bence efsane yoludur. Puerto Montt’dan başlayan ve O’Higgens şehrine kadar giden 1240 kilometrelik bir yol. 2017 kışında yolun %60’ı asfalttı. Kalanını da asfalt yapacaklarından şüphem yok çünkü o dönemde de yol çalışmaları devam ediyordu.
Bölgedeki yolların yapımı 1940’lı yıllarda başlamış fakat bu yollar bölgedeki yerleşkeleri birbirine bağlayacak şekilde değilmiş. Karayolu ulaşımı Arjantin tarafından yapılıyormuş. 1973 yılında Diktatör Pinocet tarafından Şili’nin Patagonya’daki hâkimiyetini arttıracak stratejik askeri yatırım olarak görülmüş ve 10.000 askerin çalışmasıyla kasabaları birbirine bağlayacak yol çalışmaları başlamış.
2003 yılına gelindiğinde yol O’Higgens kasabasına kadar ulaşmayı başarmış. 2017 yılında ben bisikletimle geçerken de yolun genişletilmesi ve asfaltlanma çalışması hala devam etmekteydi.
Haritadan bakıldığında Şili’de Puerto Montt’un sağ tarafından aşağı doğru inip giden yoldur Carretera Austral. Bense bu yola Puerto Montt’dan başlamadım. Sol tarafındaki yolu kullanıp Chiloe adasını gezmeyi tercih etmiştim.
Adanın sonunda yer alan Quellon kasabasından feribota binip yarım günlük mesafede adanın karşı tarafında Port Raul Marin Balmeceda’ya çıktım. Böylelikle Carretra Austral yolunun yukarıda kalan 385 kilometrelik bir alanını yapmadım. Manzaranın benzerlerini aşağı inene kadar göreceğimi diğer gezgin arkadaşlardan öğrenmiştim. Bu yüzden de adayı gezmeyi tercih ettim.
Feribot seferinden sonra ana karaya sabah vardım. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Sahil çok iyi; geniş, temiz ve güzel. Gideceğim yolun adı hariaya göre X12. Bu yol Austral’e yani 7 numaralı ana yola 72 kilometre sonra bağlanıyor. Yolun manzarası efsane ötesi. Birkaç yerde durup dakikalarca seyretmeme sebep oldu. Gün boyunca ne bir araba geçti ne de bir insan gördüm fakat çevrede çiftlik arazileri var. Zorda kalındı mı yardım istenebilir. Bu güzel bir durum. Yolun sonunda benzin istasyonun ve bir yerleşke var. Hatta haritada hosteller de gözüküyor. Genellikle böyle ıssız yerlerde çadır kurmak yerleşkelere gidip kalmaktan daha iyi. O yerleşkeye varmama 5 kilometre kala toprak yoldan da çıkmadan yolun sağında yoldan geçen aracın beni görmeyeceği bir şekilde kamp kurdum,. Hiç araç geçmedi ama ne olur ne olmaz önlem almak lazım. Kış artık geldi diyebilirim; geceleri -10C göstermeye başladı termometre.
Çadırımı kurduktan sonra klasik her zamanki gibi yemeğimi yapıp hava kararınca da kitabımı okumaya başladım. Tam okumayı bırakıp yatacağım ki uzaktan bir anda bir aracın sesi geldi. Hımmm yol üstünde gördüğüm çiftliklerden birinin sahibi evine dönüyor olmalı. Kamp attığım alan yolun üstünde olduğundan beni göremeyecekler. Haaa siktir bisikleti çadırın yanına yatırmadım. Bisikletin tekerleklerindeki kedi gözler ışık çarparsa kendini gösterir şimdi.. Oy oy oy.. Araç tam yanımdan geçti ve hemen ileride durdu. Aracın kapıları açıldı. Ben de hemen tulumun içinden çıktım. Evet çadıra doğru biri geliyor. İngilizce:
- Merhaba iyi misin?
- İyiyim.
- Gece hava soğuk olacak, evim şurada istersen gel bizde kal soğukta durma.
- Yok, artık çadırı kurdum. Rahatım, düşündüğün için çok teşekkür ederim fakat belki sabah uğrarım.
- Adım Martin yanından geçtiğin çiftlik benim. Dikkat et kendine.
- Tekrar teşekkür ederim.
Hay allah ya, bisikleti nasıl yere yatırmayı unuttum ki? Arada bir böyle ufak unutkanlıklar oluyor işte. Martin evine doğru giderken bisikleti çadırın yanında yere yatırdım. Neyse sıcak tulumuma girip uyumaya devam edeyim. Şimdi çadırı, düzeni kurmuşum bunları toplamakla gecenin bir yarısı uğraşmam.
Carretera Austral’ deki benzin istasyonlarına vardığımda bu benzin istasyonunda motorcuların ve karavanla geçenlerin benzinliğin camına yapıştırdıkları çıkartmalara bakıyorum. Güney Amerikalı bir dolu motorcunun çıkartması var. Özellikle Brezilyalı motorcularda anormal bir Patagonya sevdası var. Bu bölgede teker döndürmek Avrupa’daki motorcuların Alpler sevdası ile aynı ayarda. Eskiden ben de çıkartmalar taşırdım, yolumun üstünde bir çok yere yapıştırdım fakat bitince bir daha yaptırmadım, bisiklette taşıması dertti. Tasarımları güzel olan çıkartmaların içinde eğer internet sayfaları yazıyorsa onları not alıp boş vaktimde hepsini inceliyorum. Ayrıca bizim Türk motorcuların çıkartmalarına da rastladım. Gerçi bazılarının proje adları yabancı olduğu için kendilerini tanımayan bir Türk vatandaşı çıkartmalarını görse de tanımaz. . Bence çıkartmalarda bir Türk bayrağı veya Türkçe adlar olması her zaman iyidir derim.
Bu noktadan sonra büyük kasabalar hariç benzinliklerde wifi imkanı da yok. Hatta birçok noktada kredi kartı kullanılmadığı gibi para çekecek cihazlar da yok varsada bazıları çalışmıyordu. Küçük köylerde kredi kartı makinası olan esnaf ufak bir komisyon karşılığında kredi kartından çekim yapıp bana nakit para verebiliyor. Bunu bir kere yaptım.
Bisikletle dünya turumda yolda denk geldiğim bazi bisikletliler oldu fakat hep farklı yönlere doğru gittiğimizden bir türlü birlikte pedallayamamıştık. En son yol arkadaşım Afrika’da Fransız Gautier olmuştu. O da şu anda Güney Amerika’da fakat kuzeylerde bir yerde geziyor, bir daha karşılaşır mıyız onu bilmiyorum. İnternetin olduğu bir noktada mesaj geldi:
- Gürkan merhaba ben Nicholas Gault. Coyhaique’de seni bekliyorum. Alaska-Ushuaia yapıyorum. Belki yolun kalanını birlikte gideriz.
- Selam Nicholas, 3 güne yanındayım. Görüşmek üzere.
Coyhaique’ye gidene kadar birkaç günlük yolum daha var. Yol üstünde Puyuhuapi’de bir gece konakladım. Ufak bir balıkçı köyü. Deniz ve doğanın manzarası süper. Asfaltlama çalışmalarının hala devam ettiği bir bölgeydi 2017 yılında. Uçurumun hemen yanında olduğunundan arada bir aşağı tarafa bakıyordum ve deniz aslanlarını görüyordum.
Villa Amengual’a varmadan önce bir gecemi dağda geçirdim. Yol çalışması için kullanılan fakat sonrasında boşaltımış bir kamp alanına kamp attım. Sonraki günde Villa Amengual’a vardım. Yolda ara ara yahu ne heybetli ağaçlar var bu bölgede deyip durdum. Hatta öğlen yemeği için durduğum yerde bir ağaç gözüme takıldı.
- Sen ne güzel bir canlısın öyle, ne heybetlisin, kim bilir kaç canlıya yuvasın? Acaba kaç asırdır yaşıyorsun? Dur ya sana gelip sarılacağım.
En son ne zaman bir ağaca sarılmıştım? Aaa Cezayir’de güneşin yakıcı sıcağından koruduğu için sarılmış öpmüştüm. Süpersin süper. Yol üstünde gece Villa Amengual’da El Michay’da kaldım. Ayrıca bu kasabada küçük fakat her şeyin bulunabileceği bir market var. Üstelik kredi kartı da geçiyor.
Son iki günse hep yağmurda gittim. Hiç durmadı ve bölgede yollar öyle dümdüz değil. 500 metre ile 1000 metre arasında her gün tırmandırdı. O yağmurda çık, in, çık, in vallahi bezdirdi. Villa Maniguales’den sonra 7 numaralı yolda gitmeyip X-50 numaralı olan yola döndüm. İlerleyen kilometrelerde yol 240 numaralı yola geçiyor. Hah ben o yola geçerek bir hata yaptım! Başka bisikletli arkadaşlar yapmasın! Çünkü Puerto Aysen’den inen kamyon trafiği direkt olarak 240 numaralı yola akıyor, Coyhaique üzerinden de zaten Arjantin’e doğru gidildiğinden yol kalabalık ve emniyet şeridi olmadığından inanılmaz can sıkıcı bir yol. Bu noktada “dikkat bisiklet var” işaretleri de olsa, Şili’de bisiklet sürdüğüm en rezalet yoldu. Daha öncesinde 7 numaralı yol takip edilirse bu boktan yola 8 km kadar dahil olunuyor. O an neden 240 numaralı yolu seçtiğimi hatırlamıyorum. Puerto Aysen’e mi gitsem diye aklımdan geçirmiş olmam mümkün. Çünkü bölgedeki en güzel kasaba orasıydı fakat sonrasında gene hatırlamadığım bir sebepten vazgeçip Coyhaique gittim.
Şehre vardığımda önce kendimi bir benzinliğe attım. Ulan harbiden soğukta yağmur eşliğinde pedallamayı sevmiyorum. Brrr Bak -50C olsun yağmursuz olsun razıyım. Durduğumda üstümdekileri çıkartıyorum sonrasında nemli nemli giymek hoş olmuyor. Nicholas’ın verdiği adres Hostel Mente Nomade. Güzel sakin bir sokakta küçük bir ev.
Nicholas kapıyı açıyor ve selamlaşıp birbirimize sarılıyoruz. Bu klasik bir durum; uzun ama çok uzun tur yapan bisikletçiler birbirlerine sorgusuz sualsiz sarılır merhabalaşır. Nicholas’ın kaldığı odada bir yatak daha varmış. Odada bir iki kişilik yatak, bir tane de tek kişilik yatak var. İşletme 2017 temmuz’da Hostel formuna geçememişti çünkü mekanı yeni almışlar. Fiyat konusunda bir şey diyemeyeceğim. Nicholas beni oraya çağırdığı için Nicholas’a bir indirim yaptılar. Aynı gün içinde Finlandiyalı bisikletli Taneli de hostele geldi, O da bizimle aynı odada ama yerde yattı ondan da farklı bir ücret aldılar. Bu noktada aynı yola baş koymuş insanların kaldıkları odanın giderini bölüşmeleri en makul olanıdır. En güzel yatakta yatan en az parayı veriyorsa bir terslik vardır.
Nicholas Gault İngiliz. İngiltere’yi terk edip Avusturalya’da yaşamayı başlamış. Biriktirdiği para ve ailesinden gelen maddi destekle Alaska–Ushuaia seyahatine başlamış. Yaklaşık olarak 1.5 senedir de yoldaymış.
Taneli Roininen Finlandiyalı, dünya turu için yola çıkmış. Fakat sağlık sorunlarından dolayı tamamlayıp tamamlayamayacağından emin değil. Kalbinden bir operasyon geçirmek zorunda olduğundan o zamana kadar Bolivya ve Peru’daki yüksek irtifada pedal çevirme serüvenini bitirmek istiyor. Taneli Türkiye’den de geçmiş hatta birlikte fotoğraflarımızı paylaşınca Türkiye’de onla birlikte pedallayan bisikletli arkadaşlar da hemen bana mesaj atıp selam söylediler. Taneli yolculuğumda tanıştığım sağlam tur bisikletçilerinden biri. Carretera Austral’in sonunda yer alan Paso Riyo Maya dağ geçişini de tek başına yapan biri. Gideceğim yol hakkında oldukça detaylı bilgiler verdi.
Coyhaique şehri Şili’de Ant Dağları’nın eteklerinde yer alan Arjantin yolu üzerinde, bölgeye araçla gelen hemen hemen bütün gezginlerin mola verip dinlendiği bir nokta. Şehrin çevresinde doğa güzelliklerini görmek mümkün. Hatta zaten şehrin kelime anlamı da “gölün kamp yeri” manasına geliyor. Geçmişte kaşifler için güzel bir kamp noktasıyken günümüzdeki halini almış. Bölgede fazla olmamakla birlikte tarım arazileri de var. Civarda da çokça büyükbaş hayvan görmek mümkün. 2000 yıllarının başından sonra bölgenin en hareketli ve ticaret hacmi fazla olan şehri durumuna gelmiş. Fakat hayat şartlarının zorluğu ve pahalılık halkın belini kırmış. 2017 yılında da şehirde hükümete karşı protestolar yer yer devam ediyordu. Dünyanın unuttuğu, dağların arasında bir noktada da olsan gene de insanlarda huzur yok. Motosiklet ve bisiklet yedek parçalarının bulunabileceği, aynı zamanda dağcılık ve kamp ekipmanlarının da satıldığı bir şehir diyebilirim.
Bu şehirden Nicholas ile birlikte ayrılıyorum, nasıl olsa aynı yöne yani Güney Amerika’nın ucuna doğru ilerliyoruz. Şehrin arkasında X-608 toprak yolu takip eden bütün bisikletli dostlar yoldan oldukça keyif alırlar, yol El Blanco’ya arkadan gidiyor böylelikle araç trafiğinden de kurtulmuş olunuyor. Zaten sonrasında tekrar 7 numaralı yola giriliyor.
Puerto Rio Tranquilo’ya birkaç günün sonunda varmıştık. Artık hava 0C’de sabitlemiş durumda. Kasabaya akşam vaktinde vardık. Nicholas ile yol alış hızımız bir olmadığından ben kendisini mola verdiğimde uzun süre bekliyor ve dinleniyordum. Kendisi de kasabaya geldiğinde kalacak bir yer bakınmaya başladık. Bu sırada inanılmaz bir kar yağışı başlamıştı. Bu kasabada birkaç gün geçirmeyi düşünüyoruz çünkü bot turu ile gidip görmeyi istediğimiz Marble Caves var. Bölgeye de tekne ile gitmek en iyisiydi. Önce itfaiyeden yana şansımızı denedik fakat bu küçük kasabada o an itfaiye merkezinde birilerini bulamadık, hava da kararmaya başladığından bölgedeki kalınabilecek hostellere fiyat sormaya başladık. Fiyatlar da hiç ucuz değildi. En sonunda bir restoranda durup iki soluklanalım dedik. Mekanın sahibi isterseniz kalacak yerim var dedi ve fiyatı söyleyince ikimize de oldukça makul geldi. Fakat bu mekan Google’da veya başka bir harita sisteminde konaklanacak bir yer olarak gözükmüyordu, Nicholas’dan rica ettim kadına şunları söyledi:
- Sizin mekanınız haritalarda konaklanacak bir yer olarak gözükmüyor. Google’da ve başka programlarda yerinizi haritaya eklersem bize biraz daha indirim yapar mısınız?
- Aa evet bunun farkındaydık eğer bunu yaparsan biraz daha indirim yaparım.
Nicholas ile birlikte iki gün küçük, iki yataklı bir odada birlikte kaldık. Bu arada ilk defa Nicholas’ın uyurken arada bir kalktığını duydum. Normal bir kalkma değildi. Sanki kalkıyor bir süre sabit kalıyor sonra geri yatıyordu. Pek umursamadım bu durumu. Arada bir bende kalkar dalar giderim uzaklara.. Neredeyim, ne yapıyorum öyle bir iki dakika hareketsiz dururum.
Marbe Caves’e gideceğimiz için burada durmuştuk. Marbe Caves Şili ve Arjantin’in yarı yarıya paylaştığı Carrera Gölü’nde yer alıyor. Bu göl yanlış hatırlamıyorsam iki ülkenin de sahip olduğu en büyük göldü. Kışın gölün etrafındaki dağların karlara bürünmesi ile inanılmaz güzel manzarası olan bir nokta. Bu gölün 3 milyon yıllık bir buzul gölü olduğu tahmin ediliyor.
Mermer mağaraları da göldeki su haraketi ile aşınmasından ve göl suyunun zaman içinde yavaş yavaş geri çekilmesi ile ortaya çıkmış. Dünyada da çok nadir görülen bir oluşum olduğundan oldukça fazla ziyaretçisi var. Yaz aylarında bölgeye kürek çekerek bir kano ile de gidilebilir fakat kışın biz botla gitmeyi tercih ettik.
Ertesi gün yola çıktığımda bembeyaz karlar içinde bir yolda pedallaıyordum. Nasıl mutluyum anlatamam en son bu karda pedallama olayını Mart 2013 Norveç’de bırakmıştım. Tarih Temmuz 2017, lan beş senedir kar görmemişim dokunmamışım içim kurumuş.
- Gürkan üşümüyor musun?
- Yok hayır hava çok güzel.
- Emin misin?
Nicholas ilk başlarda sürekli şort ve tshirt ile bisiklet sürmeme alışamamıştı. Rüzgar hafif estiğinde sadece rüzgarlık giyiyor bunun dışında -5C’de sürekli şort tshirt ile gezmeme bir süre şaşırdı ama sonrasında alıştı. 5 sene aradan sonra bile soğukla aram oldukça iyi, bir değişiklik olmamış bedenimde.
Carretera Austral yolunda bazı noktalarda feribot geçişleri var. Bu geçişler 7 numaralı karayolu üzerinde olduğu için bedava. Yol sıklıkla akarsularla kesilmiş ve feribotlarla gelen giden araçları karşı tarafa taşıyorlar.
Cochrane’e varmadan önce artık yollar kapanma seviyesine geldi, her yer buz ve kar. Bisikletlerle rampaları çıkamıyor sonra da geri inemiyoruz. Nicholas’ın lastikler 2.3 MTB lastiği olduğu için durumu benden daha iyi. Benze Schwalbe Tour Plus 2.0 kullanıyorum. Bu lastiğin zaten çamur performansı rezaletti, karda 3 defa da kayıp düştüm. O düşüşlerin birinde de aklıma Ukrayna geldi gülmeye başladım. Cochrane’a vardığımızda:
- Nicholas ben en az bir hafta buradayım. Başkent Santiago’da kar lastiklerim var onları buraya gönderteceğim onlarla ilerleyeceğim. Bir tarafımı kırmanın alemi yok, gitmiyor bisiklet.
- Bende zip ve başka şeylerle desteklemeye çalışacağım sıkıntı değil, kalırız bir hafta.
O küçük köyde tam 1 hafta kaldık. Santiago’dan ülkenin güneyine bu noktaya bir kargo istemek 100 dolardan biraz daha pahalıya geldi. Şehirde gündüzleri biraz insan gözüküyor fakat öğleden sonra her yer bomboş, sokaklarda kimse yok. Akşamları restoranlar bomboş. Zaten açık bir yer bulmakta kolay değil. 1 hafta boyunca sadece evin içinde şömine karşısında oturup kitap okudum.
Böyle ıssız kasabalarda yaşamak da ayrı kafa. Hakikaten kolay değil. Mesela aşağılarda Punto Arenas var, ta dünyanın bir ucu ama orada havalimanı var. Kafana eserse uçağa biner gidersin bir yerlere, bunun gibi kasabalarda o da yok. Bak kar yağışının arttığı gün yollar kapandı ee yolu açacak araç yok, varsa da çok az. Sosyalleşebileceğin bir ortam yok. Köydeki herkesi tanıyorsun. Hastalansan hastane anasının gözünde. Devletin bölgeye ciddi anlamda destekte ve yardımda bulunması lazım yoksa yeni nesil buradan göçüp gider.
Lastikler geldiğinde tekrar yola çıktık. Bundan sonraki en büyük yerleşim yeri de zaten yolun sonundaki O’Higgens kasabası. Yolun geri kalanını da günlerce çadırda konaklayarak aldık.
Yağmurlu ve rüzgarlı bir günde 30 km kadar gittikten sonra bir köy evi gördüm, yahu boşver pedallamayalım gel burada kalalım adamın bahçesine çadır atarız dedim. Gittik adamla konuştuk, içerdeki oda da yatacak yer var dedi. İnanılmaz mutlu olduk. Adam Bize bir de güzel bir yemek yaptı.
Kendisi çiftçiymiş bölgede 100’den fazla büyükbaş hayvanı varmış. Hikaye üstüne hikaye anlatmaya başladı. Mesela tornavida ile puma öldürmüş. Tornavida mı? Puma mı? 2 sene önce bölgeden geçen bir Alman bisikletçiye saldırmış bir puma, o sırada yoldan geçen başka bir araç içindeki insanlar bisikletli gezgini kurtarmış. Bunu öğrendiğimde Nicholas’a ‘İyi oldu bizim buraya kışın geldiğimiz.’ dedim.
Hayvanlar ne yapsın? Her yıl artan turist sayısı, bölgede o hayvanların arasında dolanan bizim gibi insanlar, eee rahatsız oluyorlar haliyle. Üstüne bir de bölgelerine yapılan evler veya başka şeyler.. Onlar da kendi bölgelerini korumaya çalışıyorlar. Eee bir de potansiyel et yığınısın. Neyse ki bu geceyi de kapalı bir alanda geçirdik. Bu arada Nicholas’ın MSR huba çadırı 1.5 sene sonunda artık bir çok yerinden su geçiriyor, aynı şekilde benim The North Face Triarch’da da bir sürü sorun var. Yani çadırlar artık yorulduğundan böyle kapalı alanlar bulduğumuzda seviniyorum.
O’Higgens yolu oldukça güzeldi. Bir de güneşli bir günde oraya doğru pedal çevirdiğimizden oldukça keyif alarak gittim. Kasabaya ilk girdiğimde terk edilmiş sandım, lan ortalıkla insan yok. Neyse benzinlikte bir kişiyi gördüm de oturdum Nicholas’ı bekliyorum. Bu arada dışarda oturuyorum kapalı alanı yokmuş benzinliğin, neyse Nico da geldikten sonra sağda solda hostel bakınıyoruz. Sezonda tıka basa dolu olan hostellerin hepsi kapalı. Şehirdeki bütün hosteller kapalı. Açık konaklayacak tek bir yer bulduk o da oldukça pahalı geldi, dedik ne yapsak ne etsek falan sağa sola bakınırken. Yolda biri bizi görüp:
- Kalacak yer mi bakıyorsunuz?
- Evet
- Gelin benim evimde bisikletçiler için iki yatağım var istediğiniz kadar kalabilirsiniz.
Şakaaaa…. Adamımızın adı HUGO. Hugo yıllardır evinde onlarca bisikletli gezgin misafir etmiş. Kasabada herkes onu biliyor. Önümüzdeki yıllarda yaz sezonunda gelen bisikletçilerin konaklaması içinde bir kamp alanı yapacakmış. O’Higgens’a bisikletle giden Hugo’yu bulsun, evinde misafir olabilir kapısı tüm bisikletçilere açık.
Carretera Austral’ı ben buradaki yazımda kısa kısa yazdım. Yol ve manzaraları, bitki örtüsü, doğa, dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellik. Zaten bu yoldan sonra benim için Patagonya demek ŞİLİ demektir.
Bir sonraki yazıyı okumak için lütfen buraya tıklayın