Panama’ya girişim diğer tüm ülkelerimden biraz farklı oldu. Pandemi döneminde gittiğim ikinci ülkeydi fakat 1 sene aradan sonra değiştirdiğim ilk ülke oldu. Şimdi şöyle bir bakalım hangi ülkelerden uçak kullanarak çıkmışım ve sebepleri nelermiş
- İngiltere – İspanya(Ada ülkesi arada deniz var)
- Tunus – İsrail ( Libya ve Mısırda iç savaş vardı)
- Bahreyn – Katar (Ada ülkesi arada deniz var)
- Umman – Etiyopya ( Aslında Yemen’den geçecektim fakat savaş çıkmıştı arada Kızıl deniz var.)
- Güney Afrika – Arjantin (Arada Atlas okyanusu var)
- Kolombiya – Panama ( Pasaport kontrolü olmayan yani resmi olmayan bir yol var ama bizler kullanamıyoruz). Panama ve Kolombiyalı yetkililerden ve halktan öğrendiklerim. Bölge kartellerin kontrolünde olup, uyuşturucu madde üretiminin ve insan kaçakçılığı da yapıldığı bir yer. Ayrıca tropikal ortamda yaşayan hayvanların tehlikesi de mevcut denir ama bu güzelim canlılarda bir insan kadar tehlikeli değildir!! Bunlardan ötürü resmi bir yol yapılmamış ve günümüzde iki ülke arasında geçiş noktası olarak kullanılmıyor.
Kısacası zorunlu kalmadıkça bisiklet dışında ulaşım aracı kullanan biri değilim. Dünya turunu sadece bisikletle atıyorum ve 10 yıldır idealist duruşumu bozan herhangi bir durum da söz konusu olmadı. Dünya turuna çıkarken de demiştim. Zorunlu kalmadıkça başka bir ulaşım aracı kullanmayacağım!
Şimdi Panama seyahatime başlamadan önce şu yukarıdaki 6. Maddeyi biraz açayım. Yazacaklarım kendi gözlemlerim ve okuduklarım sonucundaki çıkarımlarımdır. Agaaa, 21. yüzyılda engellenemeyecek hangi vahşi(!!) hayvanı, ne karteli, ne insan kaçakçılığından bahsediyoruz? Panama, Kolombiya arasında ki bu bölgeye Dairen adını koymuşlar. Evet bu saydıklarımız var ama bunları bitirmek ortadan kaldırmak, günümüzde dünya devi şirketlerin bir parmak şıklatmasına bakacak mevzulardır. Ee o parmak bunca zamandır neden şıklatılmamış? J
1974 de otoyol projesi yapılmış ve 50 milyon dolar bütçe çıkmış. Bölgede kurulacak 50.000 den fazla şirket belirlenmiş. Oluşturulacak şehirlerin sayısı çıkartılmış. Gene oluşturulacak tarım arazileri üretim çeşitliliği, balıkçılık konusundaki yatırımlar vs vs hepsi yapılmış. İşin teslim tarihi de 1978 olarak belirlenmiş. Parayı verecek kim? Avrupa mı? Hayır tabi ki de Amerika birleşik devletlerinden isteniyor. Şimdi ortaya bir bütçe çıkarılıyor fakat böyle bütçeler Panama’nın elinde yok. Eee, bu adamlar kanaldan para kazanmıyorlar mı? Kazanıyorlar, kanal gelirinin %36 ve ülke ekonomisine büyük katkısı var. Fakat kanalın sahibi Panama değil ayrıca gönderilen o parayı da kafalarına göre harcarlarsa, alı verirler ellerinden 🙂
Kanalın sahibi, Amerika birleşik devleti! Özel komisyonundan, özel elçisine, yapımındaki mühendislerinden, finansörlüğüne kadar Panama kanalı ABD’nin malı. Şöyle diyim Panama Kanalı geçişlerden yılda 3 milyar dolar kazandırıyor, Panama burdan 1 milyar dolar gibi bir parayı kendi hazinesine sokuyor ( O hazineye kim bilir kaçta kaçı giriyor, giren paranın kullanımı da kimin elinde, burası Latin Amerika). Panama kanalı, Panamanındır sözüne “he la he” derim ! J Orta Amerika’da başta Panama olmak üzere ülkeye ciddi anlamda gelir getirecek ne üretiliyor? Ayrıca üretilen bir şey varsa da bunu destekleyen düzenli üretilmesini sağlayan kimler? Şimdi yolu yapacaksın yapmasına da bu yoldan kimin malı nereye gidecek taşınacak? Kuzey Amerika’da endüstriyel üretim yapan kim var, Amerika ve Kanada. Ee aynı ülkeler Güney Amerika’dan da ham madde almıyor mu? Yolu aslında kullanacak kişiler dolaylı veya dolaysız yoldan gene kendileri ve görünürde işlerine yarıyacak bir çalışma. 50 milyon değil 100 milyon dolarda olsa gene yapılır.
Güney Amerika’da çıkartılan yer altı madenleri kimin? Amerika Birleşik devletleri ve Kanada’nın, yani merkezi orada bulunan şirketlerin. Yer üstüne bakalım Sebze, meyve, baklagiller topraklar gene yerel olmayan firmalarda . Güney Amerika’da kahve tarlaları önemli. Mesela Kolombiya’ya da kahveden her yıl 40 milyar dolarlık bir girdi var ama iklim değişikliğinden dolayı o da sıkıntılı bir süreçte. Bir de ne var tabiki Kokain üretimi. Bu üretimi nerede yapıyorlar. Başta Kolombiya olmak üzere, Peru ve Bolivya’da. Ya bu arada şunu yazayım, gözünü seveyim Kolombiya’ya gidenlere Escobar Escobar demeyin. Hayır, oraya gidip bu adamı anlatanlara da hayret ediyorum . Şöyle bir empati yapın. Yahu Türkiye gelen bir turiste, ülkesindeki arkadaşları “Kesin Abdullah Öcalan’ın hapishanesine git, gör fotoğrafla, akrabaları ile konuş” dese, sizlerin hoşuna gider mi? Masumları öldürmüş adamları neden anıyor hatırlatıyorsunuz! Bizim ülkemizdeki bu Escobar sevdası nedir anlamadım gitti!
Hah işte Kokain üretiminin bir kısmı da Dairen bölgesinde yapılıyor. Ee, buradan deniz ulaşımı rahat, verirler mi kimseye bu güzelim noktayı? Bir diğer üretim sahası da Brezilya, Kolombiya arasında Amazon bölgesi. Kokain’den dolayı Colombia’ya her yıl 10 milyar doların üstünde bir girdi olduğu tahmin ediliyor. Bu para bir çok ülkeye takla attıracak bir rakam. Ee şimdi üretimin yapıldığı yerlerden herkese açık karayolu mu geçirsinler? Öte yandan uyuşturucudan gelen paranın da sistemin içine girmesi gerekiyor, eh bunu da mahalle bakkalı ile yapacak halin yok. Kısacası üretim sahasını değiştirmek hali hazırda böyle bir dolar girdisi varken, çarklar kurulmuşken bu düzeni neden değiştirsinler? Bu sebeplerden dolayı oraya yol falan yapılmaz. Ha şu var, bir gün iklim değişikliğinden dolayı bölgede koka yaprağı yetişmez bölge gözden düşerse, işte o zaman iki ülke birbirine kara yolu ile de birleştirilir. Danışıklı dövüş diyelim, herkes duruma göz yumuyor.
Pandemiden dolayı her ülke giriş çıkışlarda ki düzenlemelerimini belli aralıklarla değiştirip duruyor. Panama’da da durum aynı oldu. Bu ülkeye girmeden şöyle bir karar aldılar. Ülke girişinde tekrar PCR testi olunacak.
Kolombiya’da PCR testini uçağa binmeden 2 gün önce yaptırmıştım. Panama’da havalimanına geldim Pasaport kontrol noktasına gitmeden önce PCR test alanına yönlendirdiler. Bankolar oluşturmuşlar. Oldukça kalabalık bir sıra var. 45dk sıranın bana gelmesini bekledim. Benim ile birlikte sırada olan insanlarında hangi millet olduğunu öğrenme şansım oldu. Güney Amerika, Afrika ve Asya ülkelerinin bir kısmından gelen insanlar vardı. Kuzey Amerika vatandaşı veya Avrupa vatandaşı sırada yoktu.Testin ücreti 85$ , Kolombiya’da uçağa binmeden önce yaptırdığım teste de 50$ vermiştim. Test sonucunu rezervasyon yaptığım otele gönderecekler sanıyorum çünkü ülkeye girerken kalacağım otelin adını adresini de aldılar. Fakat iş öyle değilmiş! 2 saat havalimanında transit geçiş bölgesinde test sonucunun çıkmasını bekledim ve sonuç negatif çıkınca. “Oh be, iş bitti saat oldu akşam 18:00. Artık otele gidip dinlenebilirim” diye düşünürken ülkeye turistik amaçla gelen herkesi bir alanda toplayıp bizi karantina altında tutacakları bir otele götüreceklerini söylediler. İlginç!!
Negatif kağıdı ile uçağa binen bizleri madem karantinaya alacaktınız, neden ülkeye girer girmez almadınız ki? Boş yere havalimanında 2 saat beklettiniz? PCR testini karantina da kaldığımız yerde de yapabilirdiniz.
4 gün boyunca şehrin merkezinde bir otelde bizi misafir ettiler. Oldukça sıkıcıydı ve çok fazla hareketsiz kaldığımdan dolayı baş ağrısı başladı. O kadar süre hareketsiz kalmaya dayanamıyorum. Otelden çıkıpta pedal çevirmeye başladığım anda da geçti. Bu arada otelden çıkmadan önce tekrar PCR testi yapıldı ve onun sonucunu da öğrendikten sonra saldılar. 1 hafta içinde 3 PCR testi vay arkadaş böyle işin içine tüküreyim. 150 dolar bisikletin uçağa alınmasına verdim. 250 dolar Kolombiya-Panama uçuşuna verdim. 220 dolar da pcr testlerine verdim. Komşu iki ülke arasında ki bu süreç bana 620 dolara patladı.
Neyse bu serüvenden sonra bisikletimle dışarı çıkmayı başardım. 4 gün içinde tabi bisikleti kutusundan çıkartıp toplayıp binilecek hale getirmiştim. Ön aktarıcının vitesinde ki sıkıntıyı da fark ettim. O vites aslında ilk geldiği günden beri sıkıntılıydı. İlk gün de çalıştıramamıştım fakat sonrasında biraz kurcalayıp çalıştırmayı başarmıştım. Bunu Yasin ile konuşmuştuk, hatta komik bir anımız var. Ayna kolda iki dişli var fakat bu viteste tek kol var, nasıl yani? Bir tanesi yukarı almalı diğeri aşağı düşürmeliydi yani iki kol olmalıydı. Kolun diğeri nerede? Kutunun içini ara ara ara ulaşamadım, Yasin’e diyorum kolun diğeri nerde o da bilmiyor. bu kolun nasıl çalıştığını anlayamadık. Neyse Shimano ile konuştuktan sonra durum aydınlanıyor. Meğersem bu tek kollu sistemmiş öğrenmiş olduk. Bisikleti panama da topladıktan sonra sistem gene çalışmıyor. Gidene kadar tamir ederim önce kalacağım otele gideyim dedim fakat o otele gittiğimde de yapamadım içerde bir plastik parça kırılmış. Shimano servise de götürdüm onlar da parçanın kırıldığını söylediler ve yenisi yok. Parça siparişinin gelmesinin de aylar süreceği söylendi. O halde, Panama seyahatimin kalanı hatta Kosta Rika’ya kadar bu şekilde devam. Kosta Rika’da veya yolumun üzerinde ki bir bisikletçide ayna kolu tek dişe düşürüm arka kaset sistemini 11-50 veya üzerine çıkartacağım böylelikle ön vitese artık gerek kalmayacak.
Eden’s Garden adında şehrin iyi sayılabilecek bir muhitinde hostelde kalıyorum. Pandemi döneminde hostel odalarını tıka basa doldurmuyorlar. 8 kişilik odada 4 kişi olmasına izin veriliyor. Fiyatlarda da çok az bir yükselme var. Kahvaltı dahil 4 kişinin kaldığı bir odaya kişi başı 16$ veriyorum (Haziran 2021 ). Bu kaldığım muhitte gece dışarı çıkıp rahatçana yürüyebilir civardaki eğlence mekanlarına gidilebiliyordum. Son 2 gün Hostel’den çıkıp eski şehire yani 8km uzağımdaki merkeze gittim. Orda da tek başıma kaldığım otel odasına 20$ verdim. Bu sefer kahvaltı yoktu.
Gece sokakta yürümek hiç akıl karı değil. Bu muhitte her yerde polisler olmasına rağmen, ıssız olan alanlar var ve sokaklarda hiç kimse yok, ama hiç kimse yok. Sen nerden biliyorsun diye soracak olursanız yürüdüm oradan biliyorum. Panama, her ne kadar çok güvenli bir ülke olarak görünse de, eski şehir merkezinde ve çevresinde gece yürümenizi tavsiye etmem.
Amerika Birleşik devletlerinde ki arkadaşım Barış sayesinde Birleşmiş milletlerde çalışan ve Panama’ya atanan Nergis ile de burda tanışma fırsatımız oldu. Kısa süreli birlikteliğimizde hem Pazar günü bisiklet gününe birlikte katıldık, hem de 3 gece farklı mekanlarda yemek yedik. Pandemi den dolayı mekaların belliki eski doluluğu yok. Zaten benim bulunduğum dönemde de gece 22:00 dan sonra sokağa çıkma yasağı vardı. Eski Şehrin içinde yer alan Panama kanalı müzesi bu dönem gene açık olan tek müzeydi. Bunun dışında ülkede tanışmayı ve birlikte pedallamayı düşündüğüm bisiklet gruplarından birinin lideri Felipe Covid19 virüsüne yakalandığı için buluşamamıştık.
Ülkede Triatlon ile ilgilenen Pamela ve eşi ile bir akşam tanışıp dışarı çıkma fırsatımız da oldu. İkisi de sporcu fakat Pamela bu işi profesyonel olarak yapıyor. Sponsoru da kocası Juan. Ülke, bisiklet koşu ve yüzmeye çok uygun. Hali ile triatlon sporu da bu ülkede oldukça sevilen bir spormuş. Ayrıca Juan ve Pamela’nın hayali de benim yaptığım şekilde bir geziyi İspanya’da yapmakmış. Kendileri Kolombiyalı fakat ülkelerinde benzer bir seyahat yapmayı hiç hayal etmemişler. Halbuki oldukça güzel ülkeleri var. Fakat kendi ülkelerini böyle bir seyahat için pek güvenli bulmuyorlar. Şimdi ben ne diyebilirim ki? 1 ay önce geçtiğim Cucuta şehir merkezinde 2 tane bombalı araç patlamış. Ülkedeki iç karışıklıktan dolayı yaşananları kendi gözlerimle gördüm. Kolombiya çok güzel, fakat böyle bir seyahati ülkenizde yaptığınızda başınıza hiç bir şey gelmez diyemem. Ha şunun da garantisi yok, belki İspanya’da başlarına kötü bir şey gelecek. Şu da bir gerçek İspanya Kolombiya’dan daha güvenli bir ülke.
Panama Şehri Başlangıç
Daha fazla şehir ortamında kalmadan yolculuğa çıkayım. İlk hedefim ülkenin doğusunda yer alan Colon şehrine gitmek. Panama City Pasifik okyanusunda kanalın başladığı ve bittiği şehir aynı şekilde Colon şehri de kanalın Atlantik okyanusunda başladığı ve bittiği şehir.
Colon Şehri
Panama kanalı ve Süveyş kanalını çocukluğumuzdan beri duyar televizyonlarda seyrederiz. Panama kanalı Amerika Birleşik devletlerinin batı kıyısındaki üretilen ürünlerinin kanal vesilesi ile Avrupa, Afrika ve Güney Amerika’nın Doğu kıyılarına gitmesini sağladığı gibi aynı şekilde bu noktalardan Amerika birleşik devletlerine üretilen ürünlerin, hammaddelerin gitmesini sağlıyor.
Neden sadece Amerika’yı baz alarak konuştum? Çünkü Panama Kanalı tam bir Amerika eseridir. Amerika’nın ürettiği ürünlerin dünya pazarına açılması için yapılmıştır.
Kanalı Panama City girişinden gördüm fakat pek bir şey anlaşılmıyor. O ikinci köprünün üzerine bir çıkmak lazım. “Yuh bu ne ya arkadaş bunu insan eli ile nasıl yapmışlar ne manyakça bir projedir bu?
Panama kanalı nasıl yapılmış bunu madde madde yazmayacağım google da yeteri kadar bilgi birikim var. Benim dikkatimi çeken kazmayı ilk vuranların Fransız mühendisler olması oldu. Sonrasında birinci dünya savaşı öncesi Avrupa’nın ekonomik sıkıntıları arkasından 1. Dünya savaşı kanal Fransa’nın elinden kaymış gitmiş. Amerika’da fırsatı kaçırmamış.
Kanalın her iki ucunda da bir şehir var. Pasifik kıyısındaki Panama City , Atlantik kıyısındaki Colon. Arkadaş iki şehir arasında bu kadar mı fark olur? Ben de dedim ki bir gün içinde Pasifik kıyısından Atlantik kıyısına kadar pedal çevireyim. Sabah güne pasifikte başlayayım akşam günü Atlantik kıyısında bitireyim. 90kilometrelik bir yol. Yolun o kadar keyifli olduğunu söyleyemem. Kamyonlarla dolu olan bu yolda yolun yarısında emniyet şeridi yok.
Neyse Colon şehrine bir girdim ilk tepkim “Len ben nereye geldim?”. Yahu bu nasıl bir zıtlıktır, ülkenin iki uç birbirinden çok farklı görüntüye ve popülasyona sahip. Başka bisikletçilerin anılarından okuduğum kadar varmış. Şehir merkezine girince bir gariplik olduğunu insan direkt hissediyor. Bu şehirde Afrika’nın birkaç şehirinde hissettiğim savunma mekanizmam çalıştıran bir durum oldu. Nerdeyse 4 yıldır kapalı olan o enteresan radar ve bakış olayım biranda açıldı. Bu anlarda yanımdan geçen motor plakalarını, yavaş geçen araç plakalarını alıyor ve içinde insanlara bakıyorum. Motorcuların pantolonlarına, ayakkabılarına bakıyorum. Sokakların köşe başlarında duran insanlara veya bana bakıp biri ile konuşan insanların giyimlerine dikkat ediyorum. GPS’den bakıp ana caddeden arada bir kopup, 2 blok kadar arka sokağa geçip sonrasında tekrar ana caddeye çıkıyor bu sırada arkamda herhangi bir araç olup olmadığına kontrol ediyorum ve başka detaylar daha var. Yaptıklarım paronaya değil sadece aldığım bir önlem ( Yaşanmışlıklar varki yapıyoruz) . Bu şehirde 4 bisikletçinin soyulduğunu biliyorum, üstelik 1 tanesi gündüz vakti soyuldu ve kendisi polislerin yardım etmemesinden de isyan etmiş. Şehrin sonuna kadar gideceğim ne olursa olsun. Şehrin sonuna doğru giderken bisiklete bakan gözleri de fark ediyorum. Ana caddede giderken ara sokaklara girmeye başladım. Bir iki üç zikzaklar çizerek kıyıya doğru ilerliyorum. Kıyıya vardığımda en sakin yeri bularak bir videomu çektim ve biraz soluklanıp şehir içinde yer alan bir otele doğru yol almaya başladım. Otelin dış görüntüsü şehirle tam bir tezatlık oluşturacak kadar iyi görünümlü. Tam içeri gireceğim güvenlik görevlisi dışarı çıktı
-Bisikleti içeri alamayız. Şu karşıdaki açık alana park et
-Şuraya. Parçalanmış araçların durduğu yere?
-Evet oraya
-Dalga mı geçiyorsun ? Otelde kalmaya geldim bu bisiklette otel odasında benimle kalacak
-Hayır bisikleti içeri alamam
-İyi peki o zaman ben de kalmam.
Bak bu adam ne resepsiyonda ki görevli, ne de otelin sahibi falan. Kapıda yer alan güvenlik görevlisi. İşini iyi yapan bir görevli olsan belki çantalarda bomba veya silah vardır deyip açar açıp bakar araştırırdı eyvallah derdim. Ama görüldüğü üzere göttün teki çıktı .
Yağmur başlamadan kendime kalacak bir yer bulmalıyım derken 100 metre ilerledim bir adam önümü kesti.
-Selam kasabada yenisin 3. defa bu alandan geçiyorsun. Şehirde kamera ile çekim yapma ve hatta fotoğraf çekmeden şehirden çıkmanı tavsiye ederim. Şehir içinde polislere güvenme hiç kimseye güvenme. Şehrin dışında yer bulursun kalacak hostellere de bakma..
– Vov…. teşekkür ederim. O kadar mı kötü bir şehir burası. ( bu arada bu adama güvenmiyorum tetikteyim, sağa sola bakıyorum başkası var mı diye)
-Evet iyi bir şehir değildir.
-Tekrar teşekkür ederim.
Daha önce hiçbir kasabada şehirde yoldan biri gelip bu şekilde beni uyarmamıştı. Yağmur bastırmadan şehir dışına çıkıp kendime güvenli bir yer bulmalıyım. O halde köprüye doğru devam edeyim nasıl olsa yarın oradan karşıya geçip, kanalın etrafındaki turu tamamlamaya çalışacağım. Margarita adında küçük bir yerleşkede Polis istasyonun garajında çadır kurmak için izin alıyorum J. İşte bu iyi oldu. Hem para cebimde kaldı hem de güzel güvenli bir yer buldum.
Ertesi gün sabahdan pedallayıp Panama kanalının Atlantik kıyısındaki çıkışının üzerindeydim. Wuhuuu panama kanalının en güzel manzarası burdan gözüküyor. Köprüyü geçtikten sonra da gemilerin alındıkları havuzu oldukça yakından görmeye imkan var. Kanalda iki çıkış var veya giriş var. Büyük tonajlı ve küçük tonajlı gemiler için havuzlar oluşturulmuş. Hollanda’da ve Almanya’da benzerlerini görmüştüm tabi çok daha küçük ölçektiydiler. Bugün babalar günü ve köprünün öbür tarafında bir sürü bisikletçi ile karşılaştım. Babalar günü bisiklete binerek kutluyorlarmış bana da bir içececek verdiler ve ayak üstü sohbette ettik. Ha bu arada babalar günümü de kutladılar. Çoluk çocuk yok ama işte kutlayanlar oluyor.
Panama kanalının çevresinde tam bir tur atmak mümkün. Fakat bu sadece dağ bisikleti ile mümkün. Yol bir süre sonra taş ve kırmızı kum oluyor. Kanalın etrafında tur atmak mümkün ama bunu yağmurlu sezonda yapmak pek akıllıca değil. Bisikleti bir ara çamurdan göremedim. Belli bir noktadan sonrada bisikleti sürmeyi bıraktım çünkü teker dişleri yola tutunmuyor ve hep kaymaya başladım. Milli parkın içinde bir noktada yerlilerin okulu var ve o okulun içine çadır kurmak her zaman ki gibi oldukça kolay oldu.
Çadırı kurmamla bir yağmur başladı, bu nasıl bir yağmurdur arkadaş. Resmen ürktüm o kadar hızlı yağıyor ki birazdan ya çatı delinecek veya rüzgarın etkisi ile çadırı alıp götürecek. Sabaha kadar durmadı bu şiddetli yağış. Arada bir kalkıp bakıyorum bulunduğum yer hala kuru mu diye. Daha önceki yıllarda kötü bir tecrübem olmuştu (Botsvana anılarımda yazar) benzerini yaşamak istemiyorum. Yağıştan dolayı sonraki gün de yola çıkamadım. Neyseki yanımda yemek ve su var. Bir sonraki gün erzak alabileceğim bir noktaya illaki ulaşırım, hiç olmadı çiftlikler var onlardan bir şey istenir. Neyse hazırlık yaptım, okuldan ayrıldım daha 50 metre gitmedim ağzım açık kaldı. İki gün önce iki adımda geçebileceğim dere olmuş nehir. La baya bildiğin nehir olmuş. Karşıya geçmemin imkan ihtimali yok. Sonra bölgede karşılaştığım bir çiftçi ile de konuştum bu alandan sonraki küçük derelerde aynen bu haldeymiş. Fena patladık. Kanalın etrafın da ki tam bir tur atma macerası burada bitti. %75 tamamlamıştım tüh yahu. Neyse kısmet değilmiş başka zamana artık.
Geldiğim yolu geri alarak teeee Atlantik kıyısına kadar devam edip Punta Chame’ye gittim. Çok enteresan bir yer. Kite Board için super yermiş, fakat Kasım ayı ile Nisan ayı için güzel dediler. Ben gittim Haziran’da sezon dışında gidince de güzel, bomboş oluyor. Açık fazla mekan yok, fakat bir tanesi Sole Beach Club kamp için uygundu. Kite surf alanı, sahibi de Almanya’dan bir genç ve Almanya da en yakın arkadaşları da Türklermiş. Sağolsun Kamp için güzel bir yer gösterdi bana 4 gün de orada kaldım. Sezonda gelmiş olaydım büyük ihtimal Kite Board yapmayı burada öğrenmiş olacaktım. Neyse artık kısmet değilmiş. Bu macera da başka bir noktaya kaldı. Herif bu iş yerini pandemiden önce kurmuş. Tam iş yapacak dediği yıl da pandemi patlıyor hali ile de 2 sene boyunca işler de patlamış. Tüm birikimini buraya gömmüş ve bırakmakta istemiyor. 2021 Kasım 2022 Nisan dan ümitli. Böyle insanları seviyorum evet şu an düşmüş bir dolu sıkıntısı var ve ayağa kalkmaya çalışıyor. İçime doğdu bu adam burada iyi iş çıkaracak. İleride bir gün Panama’ya tatile gidenler bu adamın mekanına uğrayıp belki selamımı söylerler.
Panama’da ilerleyişimi pasifik kıyısına paralel bir şekilde ana yolda gerçekleştirdim. Kosta Rika’ya doğru gidilecekse David şehrine kadar sadece bir yol alternatifi var. David şehrinden sonra Atlantik kıyısına doğru yol devam ediyor veya pasifik kıyısından Kosta Rika’ya geçilebilir. Fakat Panama’nın önemli noktalarından bir tanesi de David şehrinin yukarında yer alan Boquete kasabası. Panama’ya gelen herkesin görmesini tavsiye ederim. Kasaba’nın öyle göze hoş gözüken yapıları yok. Çevresi ve doğası çok güzel ayrıca Panama’nın en büyük kahve tarlaları ve Dünyanın en pahalı çekirdeğini satan çiftliği de burada yer alıyor.
Kahve işine girdiğim artık biliniyor. Başlangıcı Kolombiya’dan verdim. Bu işin büyüyüp büyümeyeceğini bilmiyorum. Fakat rotamın üzerinde farklı çekirdekler ve kahve üretim alanları hazır varken ben de bu bölgelerin hepsine gidip farklı çiftçilerle tanışıp kendime kahve üretimi yapan yeni dostlar arkadaşlar edinmeye çalıyorum
Boqute kasabasının girişine geldim. David’den kasaba girişine kadar 1400 metrelik bir tırmanış var ve tam da bu noktaya güzel bir kahveci açmışlar. Aynı zamanda da muhteşem bir manzarası var mekanın. Hali ile kamerayı çıkardım hemen çekime başladım. Anlatıyorum bir şeyler bu arada kameranın da kadrajına bakıyorum. Kadraja bakarken “lan iki bisiklet mi o” aaa tur bisikletçileri hahaha. En son ne zaman tur bisikletçisi gördüm.. Iııııııııııııııı? Çok zaman geçti tarihini unuttum hahah. En son Peru? Evet Peru’da 2019 da görmüştüm. Çekimi bıraktım. Onlar da benim bisikleti gördüler…Karşılıklı bir gülüşmemiz var, işte bu anların görüntüsünü çeken kimse olmuyor. Aslıdna çok önemli anlar.
BAK …. BAKK … bu olay çok farklı bir şeydir. Covid19 çıktığından beri asla, ama asla yollarda karşılaştığım insanlara bu şekilde sarılmam, kucaklaşmam. İsterse başka bir virüs olsun, bizim gibi bisikletçiler bu olaydan asla vazgeçmeyeceklerdir. Haziran 2010 Özbekistan’da nasıl ilk defa Nathan’ı gördüğümde sarıldıysam Sandrine kollarını açtı ben de kollarımı açtım sarıldık birbirimize sonra da Steve ile birbirimize sarıldık. Bu hep aynıdır değişmez….. Bu sarılma anı çok farklıdır eğer gerçekten, vatanın dışında bir yerlerde uzun süredir pedallıyorsan biliriz ne zorluklarla yol aldığımızı sessizce aslında birbirimizi kutlarız, tebrik, takdir ederiz. Hatta bazen göz yaşı döker oturur ağlar, ağlarken güleriz çok çok farklı bir andır bu sarılma durumlarımız.
Steve ve Sandrine seyahatlerine Fransa’da başlamışlar. Uzun süreli ilişkilerini evlilikle taçlandırıp balayına bisikletle dünya turuna çıkmaya karar vermişler ve kafalarında bu seyahati 3 sene olarak düşünmüşler. Fransa’dan başlamışlar, Ispanya’da bir tekneye otostop çekip atlantiği geçmişler ve direkt Panama’ya gelmişler. Meksika’ya kadar pedallayıp oradan gene bir tekneye otostop çekip Asya’ya geçerek 2010-2011 yıllarında benimde bisikletle yaptığım İpek yolunu tamamlayıp ülkeleri Fransa’ya kadar pedallayacaklar. Balayı dediğin işte böyle olur
Boquete şehrinde itfaiye istasyonunda kalmayı düşünürken onların konaklayacağı hostele gidip birlikte yemek yaparak muhabbet etmeyi tercih ettim. Şehrin girişine yakın bir alan da yer alan Topas Hosteline gidiyoruz. Hostel’in sahibi benim bisikleti görünce gülümseyip
-Türkiye’den bisikletle mi geldin?
-Evet
-Bisikletle seyahat eden bir Türkle ilk defa karşılaşıyorum. 1972 de Almanya’dan Çin’e bisikletle giderken ülkeden geçmiştim ( yüzünde güzel bir tebessüm vardı )
-1972 mi? Hangi yoldan
İpek yolu diyince, elimi uzatıp sıktım. Axel Almanya’dan yola çıkarak yetmişli yıllarda dünya turunu bisikletle yapmış sonrasında motosikletle parça parça gitmediği yerlere gitmiş. Son olarak da Panama’da bu kasabaya yerleşip hayatını burada devam ettirmeye karar vermiş. Ağzım açık bir şekilde anılarını dinledim. Bana yetmişlerin Türkiyesini anlattı. O yılları ülkemizde ki bir çok insandan dinleyebilirsiniz fakat ülkeyi o yıllarda metre metre bisikletle gezen birinden dinlemek hakikaten güzel ve eşsizdi. Aklında kalan en önemli şey “Çok misafirperver bir halktı”. Günümüzde hoşgörü olarak değişikler olsada çoğunlukla hala öyleyizdir diyip onayladım.
Boquete kasabasında kaldığım günler içinde kasaba ve kahve tarlaları ile ilgili çekimler yapıp kasabada ki kahve dükkanlarını gezdim. Yalnız öyle bir dönemine denk gelmişimki. Gittiğim bu iki hafta boyunca Panama’nın en iyi çekirdeğini seçiyorlarmış. 80 çiftlik, dünyanın dört bir yanından alıcılar, jüriler, gurmeler falan filan. Yani hareketli bir dönem. Cafe Unido’ya giriyor hem video çekimi yapıyorum bu arada dükkana bisikleti ile biri geliyor tam geçerken de ona bir selam veriyorum o da bana selam veriyor sonrasında soruyorum.
-Nasıldı?
-Her gün daha iyi oluyorum kilolardan kurtulmam lazım haha. Buranın kahvesini denedin mi? Güzeldir
-Hayır denemedim diyorum.
Sonrasında yanına oturup muhabbet etmeye başlıyorum ve Geisha çekirdeklerinden birini deniyorum fincanı 10$. Geisha çekirdeklerinin içimi yumuşak fakat kafein değeri arabica çekirdeği ile aynı. Mesela ben bu çekirdeği denediğimde kahve değilde başka bir içececek içtiğim hissiyatına kapılmıştım. Yanıma oturduğum kişi Pedro. Biraz sohbet ettikten sonra öğreniyorum ki Bölgedeki bir çok kahve üreticisinin ambalajlarını tasarlayan biri. Hazır böyle birini bulmuşken hemen kendi kahve paketimin tasarımını gösteriyorum. O da biranda şaşırıyor.
-Gürkan Bu çok iyi bir tasarım.
-Teşekkür ederim.
-Ee sen dünyayı gezdiğini söylemiştin bu işe nasıl girdin?
(Gürkan Genç Demir Atlı Adam Kahvesinin hikayesini ona da anlatıyorum ki internet sayfamda kolombiya yazımda şu adreste bulunur ( Bu yazı kahve satışları ile yayına girecek şu an sayfada yok ))
-Çok iyi bir işe giriş yapmışın . Öğleden sonra şu Cafe’ye gel sana güzel bir geisha çekirdeği hediye edeyim.
-Tamamdır o zaman öğlen orada görüşürüz
-Ayrıca birkaç kahve üretimi yapan çiftçi ile de seni tanıştırayım
-aa süper olur
Yahu hiç plan programda olmayan şeyler oldu. Halbuki sadece bir selam verip yoluma devam edecektim. Vel hasıl bu buluşmanın sonrasında Pedro öğlen yemeğinde 2020 yılında ödül almış tarlaların birinden Geisha çekirdekleri getirip buluştuğumuz kafede denetti. Bu çekirdekleri bu Cafelerde bulmak biraz zor. İsim yapmış çiftliğin bir kahvesini içmek örnek verirsem bu hazırlanan bardak fiyatı en düşük 40$ dolardan başlıyor. Farklı irtifalarda farklı ülkelerde farklı toprak çeşitlerinde yetişen bir çok kahve tadımı yaptım ve kendime bir gurmeyim asla diyemem. Geisha çekirdekleri ister ödül almış olsun istersen dünyanın en pahalı çekirdekleri olsun benim damak tadıma uyan bir çekirdek şekli değil. Kahveyi içtikten sonra paketin kalanındaki çekirdekleri pedro bana hediye etti. Nerden baksan 4-5 bardaklık çekirdek var eh bu da 100$ geçer gibi. Baristaya
-Pardon bu kahveleri benim için öğütüp. Poşete koyabilir misin?
-Gürkan Bey, öğüttükten sonra hava almayan bir poşete koymamız lazım yoksa kısa zaman zarfında aromasını kaybedecektir çekirdekler.
-Haklısın fakat yolculuk sırasında bu çekirdekleri öğütecek bir sistemim yok.
( Bu sistemi önümüzdeki aylarda veya yıllarda bisiklete ekleyeceğim fakat şimdilik gerek yok
Ve bir başka gün bisikletimle önce dünyanın en pahalıya satılan çekirdeğinin üretildiği çiftliğe sonrasında da Pedro’nun bana telefonlarını verdiği çiftliklere gidiyorum. Hum bu çiftlik 1580 metrede benim Türkiye’ye gönderdiğim çekirdeklerden irtifa olarak 100 metre daha aşağıda. Elida Estade Cafe’nin ilk sahibi 1900 yılların başında panama kanalının yapımı için gelen Amerika asıllı mühendislerden biri. Bu bölgede 1918 yılında bir toprak parçası alıyor ve kahve üretimine başlıyor. Bölgenin de en büyük özelliği volkanik dağlarla çevrili olması. Bu sebepten dolayı toprak kahve çekirdeğinin aramasına da etki ediyor. 1960 yıllarında bu çiftlikte Geisha çekirdeklerini üretmeye başlıyorlar.
Geisha çekirdekleri de diğer tüm kahve çekirdeği familyasında olduğu gibi Etiyopya’dan Panama’ya 1930 yıllarda getirilmiş. 1995 yılında yarışmaya gönderecekleri Geisha çekirdeklerinde farklı bir aroma oluşmuş. Aslında bu çekirdekleri ilk başta bozuk diye göndermemeyi düşünmüşlerse de sonra gönderme kararı alıp yarışmada derece yapmışlar. O günden sonra çiftliğin adını bilinir olmuş .
En son 2019 yılında Japonya’dan 500gr Geisha çekirdeği 1029$ satılarak dünyanın en pahalı kahvesi ünvanını kazanmış oldu. Bu çiftlikten çıkan en kaliteli kahve çekirdeğini dükkanda en az 80$ bir bardağını içebilirsiniz. Şimdi bizim ülkemizde Luwak hayvanının sıçtığı çekirdek dünyanın en pahalı çekirdeği olarak bilinir o çekirdeğin de 500gr 480$ yani arada uçurum var. Bir dönem pahalı diye parlayan bir çekirdek o ama dünyanın en pahalı çekirdeği falan değil maalesef bu da böyle bile ahanda buraya yazıyoru. DÜNYA’NIN EN PAHALI KAHVE ÇEKİRDEĞİ PANAMA’DA üstelik herhangi bir hayvan fermente edip sıçmamıştır.
Peki nasıl oluyorda bu çekirdek bu kadar pahalı ve neden? Geisha çekirdeği ile yapılan kahvelerin diğer çekirdeklerle arasında ki en büyük farkın tadımının çok yumuşak olması. Kahvenin tadını şekerle yumuşatanlar için aslında oldukça ideal bir durum tabi aromasını da severlerse. Bu arada yukarı da yazdığım fiyat korkutmasın. Her Geisha çekirdeği Panama da bu bölgede yetişmediği gibi adamın ürettiği kalite standarlarında üretmekte hiç kolay değil.
Her üretici kurutma esnasında farklı işlem uyguluyor. Bu yüzden piyasa farklı bölgelerden Geisha çekirdekleri bulmanız mümkün. Hatta şunu da söyleyeyim Kolombiya’dan gönderdiğim kahve çekirdeğinin yaklaşık 2 km ilerisine yani gene çok çok iyi bir toprağa aynı irtifalarda Geisha çekirdeklerini verecek kahve ağaçlarını 20 Mart 2021 de kendi ellerimle diktim. Gelecekte yapacağımız uygulamalarla en erken bu çekirdekleri en iyi kalitede piyasaya 2025 veya 2026 yılında kendi markamla Kolombiya’dan sokacağım. Öncesinde belki bir başka ülkeden test ettiğim Geisha çekirdeklerini sizlerle tanıştırırım.
Panama’da özellikle bu bölgede bu çekirdeğin pahalı olmasının sebepleri. Toprak, İrtifa, iklim, toplanma süreci artı Geisha çekirdeğini alan başlıca ülkelerin damak tadına da bu çekirdeğin çok uyması. Asya’da başta Japonya olmak üzere Güney Kore, Singapur, Hon Kong , Avusturalya ve yeni Zelanda’da çekirdeği seven ülkeler. Zaten en iyi kahve çekirdeğini alan ülke de Japonya. Peki bu beni şaşırttımı hayır. Çekirdeği üreten çiftlik sahibine alıcıları duyunca şöyle dedim
-Yıllar önce Asya’ya yaptığım seyahatlerde Asya insanının Viski – votka ve sert kokteyllerle aralarının hiç iyi olmadığını görmüştüm. Hatta günlük yaşamda kullandıkları diğer alkolsüz içecekler de oldukça yumuşak ve içimi rahat içecekleri tercih ediyorlar. Bu sebeptendir ki Asya ülkeleri bu çekirdekleri sevmişler . Bir Avrupa veya Ortadoğu’da bu çekirdeğin iyi sattığını düşünmüyorum ki kendi dükkanım varken de hiç satmamıştık.
-Güzel bir noktadan yakaladın Gürkan aynen dediğin çekirdeklerin satış noktası Avrupa veya Ortadoğu değil. Belki başka ülkelerden temin ediyorlardır fakat biz panamadan bu pahalı çekirdekleri Avrupa’ya göndermiyoruz zaten elimizdeki diğer pazarlara ancak yetiyor.
-Peki ben sizden çekirdek istesem : )
-Tamam konuşalım
Buradan edindiğim bilgiler ve tecrübeler yeter. Sandrine ve Steve geride bırakıp Karayip Sahillerine doğru devam. Şimdi yolu tarif edemeyeceğim fakat şuraya bir not düşeyim. Olurda bir gün benzer rotayı yapmak isteyen bir bisikletçi olursa Boquete’den Bocas adasına kalkan feribotun arasındaki yol iki günlük yol ama çok sağlam tırmandırıyor, yağmura da denk gelirseniz tadından yenmiyor.
Bocas del Toro adasına giden feribotların kalktığı yere gece vardım. Hali ile kalacak yer bakınıyorum. Tamam otel var fakat şehre gece girmişim sadece uyumak içinde onca parayı vermim otele. Önce itfaiye veya polis seçeneklerini bir deneyelim bakalım hangisi beni misafir edecek. İtfaiye kabul etmedi. Hey gidi hey nerde bizim eski itfaiyeci ablalar abiler. Polis merkezine gittim limanın yanındaki kabul etmedi fakat merkezde seni kabul ederler dedi ve direkt oraya gittim. Hakikaten de fıstık gibi yer verip üstüne duş, yemek wifi şifresi de verdiler. Bu kadar ya bir gece kalıp gideceğiz. Allah razı olsun.
Bocas Adasına hızlı botlarlada gidilebilir. Onlar 6$ fakat bu feribotla yavaş yavaş gitmek çok daha iyi ve 5$ dolar alıyorlar. Feribota binmeden önce atıştırmalık bir şeyleri şehirden almakta fayda var. Feribotun içinde çay kahve bile satmıyorlar. Feribot 1 buçuk saat sonra adaya varıyor. Feribot inişinde daha önce konuştuğum ve beni teknelerine davet eden Esin ile buluşacaktık fakat Esin’de teknenin gelmesini beklemiş ben de şöyle bir kısa tur attım. Ada oldukça sakin kendi halinde gözüküyor hoşuma gitti. Fakat Covid 19 olmayaydı sanırım iğne atacak yer olmazdı.
Esin ve Malcom yıllarca Bodrum’da yaşamışlar. Aynı zamanda işleri de orada gene tekne işi ile uğraşıyorlarmış. 4 sene önce de Katamaran ile seyahatlerine başlamışlar üstelik bunu 2 çocukla yapmak bak işte bu da ap ayrı bir macera. Sağolsunlar beni de teknelerine davet ettiler.
Hatta 2 günüm tekne de geçti. Aslında daha fazla gün için de davet ettiler fakat ben pek tekne adamı değilim. Doğruya doğru, tekne yaşantısı bana göre değil. Tamam okyanuslar, denizler ve kıyılar senin fakat teknenin içinde kendimi kutunun veya kafesin içindeymişim gibi hissediyorum. İşte herkesin sevdiği keyif aldığı olay farklı. Her gezi tarzının kendine göre olumlu olumsuz yanları olduğu gibi kişiden kişiye de değişiyor işte beğenilip beğenilmemesi. Mesela Karavan bana daha mantıklı gelir. Neyse Melody ve Dalen’ın teknede büyüme olayı bence süper. Dikkatimi çeken bir durum korkusuz olmalarıydı. Merakları , enerjileri süperdi limanlarda demirlemiş diğer teknelerdeki çocuklarla olan iletişimleri de çok güzeldi.
Bu güzel aileyi instagramda Tales of twins and sail adresinden takip edebilirsiniz
Civarda 4-5 ada daha var ve bu adalar arasında ulaşım tekne taksilerle gene 5 dolara yapılıyor. Her adanın kendine göre bir özelliği var. Birinde mercanlar varken, bir başkasında çok daha iyi sörf dalgaları var, diğerine gidiyorsun serçe parmağının tırnağı boyutunda oldukça zehirli kırmızı kurbağalar var.
Bocas adasının diğer tarafında Bocas del toro plajı var. Oldukça sakin güzel bir nokta o alanda kamp yapıp dinlenmek çok hoşuma gitti öyle dakikalarca salıncakta sallanıp durdum. Zamanın akıp gittiğini o kadar güzel bir yerdi ki.
Mekanın adı YarisNori @yarisnori sahibinin adı da Willy. Restoranın önündeki kumsala çadır kurup kuramayacağımı sorduğumda hiç ikilemeden kur dedi. Akşam çadırın içinde haritaya bakarken çadır kurduğum alanın sadece bir restoran değil aynı zamanda bir otel olduğunu da öğrendim. Normalde “kardeşim ne çadırı geç oda da parasını ver kal diyebilirdi ama demedi. Sabah çadırdan çıkmış spor yaparkende yanıma gelip “Kahve içer misin?” Sorusunu da sorunca muhabbet başladı. Muhabbetin sonunda ki çok güzel bir sohbetti Panama’nın genel durumu, Covid’in Turizm bu bölgede nasıl etkilediği, Sağlık, Çevre, adaya ailesi ne zaman gelmiş , okul hayatı vs vs. Sohbet bitti bende şehre geri döneceğim. Willy yanıma gelip.
-Canın ne zaman buraya gelip kalmak isterse gel kal. İster çadırında istersen de oda da kalırsın. Gelmezsende kendine çok dikkat et Gürkan sen iyi bir insansın.
El sıkışmadık birbirimize sarıldık. Bir gün geri döneceğim diyerek yanından ayrıldım. Zor oluyor böyle içten insanların yanından ayrılmak. Daveti o kadar içten o kadar güzeldi ki.
Yola çıkmadan önce son bir şey daha yaptırmam gerekiyor. Öğrendim ki buradaki hastanede Astrazena aşısı yapılıyormuş ve Covid testi de bedava. Hazır bedavayken kaçırmayayım di mi? Costa Rika’da isterler falan elimizde bulusun. Hastaneye gittim en son ne zaman Covid oldunuz dendi 2. Covid mi 2 ay önce olmuştum. Hali ile aşı da yapılmadı . Yalnız bu olay da bir yerde patlayacak yakında ülkelere girerken sadece PCR testi değil başka şeyler de istenecek
Len bunu dedim Costa Rika girişinde akla gelmeyecek bir uygulama ile karşılaştım. Adamlar sağlık sigortası istiyorlar üstelik bu sağlık sigortasını başka bir ülkeden yaptırmanı değil kendi ülkelerinden yaptırmanı 50000$ limitli 2000$ da karantina süreci sigorta edecek ve 30 günlük sigorta içinde 167$ talep ediyorlar. PCR testi? Ha bak onu istemiyorlar 🙂 bunlar direkt geleni… Çıkarkende 100$ pcr testi yapsın çıksınlar demişler 🙂 Ulaann… Neyse Sıradaki ülke Kosta Rika