Nikaragua sınırına da yağmurlu bir günde ulaşmayı başardım. Bu yağmur sezonu bir hayırlısı ile bitse de rahatlasam.. Dünyanın diğer tarafında kuraklıktan yangınlar çıkıyor, buralarda her yeri yağmur suları yıkıp geçiyor. 2021 Kosta Rika’da, Nikaragua’da insanlara sor, hayatları boyunca bir sezonda bu kadar yağmur yağdığını görmemişler. Dedim ya bir ay Kosta Rika’da kaldım yağmurun yağmadığı gün sayısı 1 hafta falandı. Hayır iyi ki tropikal kuşaktayım. Hava serin olsa bu yağmurda yol da alınmazdı.
Kosta Rika sınır kapısında tam çıkış damgamı vurduracağım;
-Çıkış vergisinizi ödememişiniz.
-Ne vergisi?
-Ülkeden çıkış vergisi alıyoruz.
-Haydaaaa. Ne kadar?
-10 dolar.
-Yuh!
Şaka gibi, ülkeden çıkış vergisi veriyorum. Bilin bakalım 11 senelik seyahat hayatımda bu çıkış vergisini başka hangi ülkede görmüş olabilirim? Adamlar girerken ayrı çıkarken ayrı öptüler.
Başka bir binaya gidip yanımda bulundurduğum son 10 doları da verdim. Cebimde 5 dolar falan kaldı. Nasıl olsa öbür tarafa geçtiğimde bankadan çekerim. Nikaragua bizlere 90 gün vizeyi ücretsiz veriyor. Kosta Rika’da son gün Can ile hastaneye gittik, PCR testi yaptırmıştım 87 dolar verip. (ulan ne para verdim bu PCR testlerine vay arkadaş ya..) Ülke girişinde bir problem yaşayacağımı düşünmüyorum.
Neyse ödemeyi yaptım, sonrasında pasaport kontrol noktasından geçtim ve arkadaki kamyonların bekletildiği alana geldim. PCR testin var mı yok mu onun kontrolü yapılıyor. Kamyonların önüne geçip testi gösterdim. Telefondan göstermiştim.
-Kağıt olarak istiyoruz.
-Aa öyle mi, tamam.
Hemen A4 kağıt halinde aldığım evrağı gösterdim. Hastane doktor falan hepsi belli, görünce de geç dediler. Bak bu A4 olarak yanımda olmayaydı al başına bir dert daha. Nikaragua’nın pasaport kontrol binası oldukça iyiydi, belli yeni yapmışlar binayı. Sıra geldi Nikaragua yetkililerine. Bisikleti binanın yanına park edip kitliyorum. Ne olur ne olmaz. Covid19 kontrol noktası yapmışlar. Evrakları bir de oraya gösterdim. Ateşim ölçüldü, elime alkol sıkıldı ve sıra numarası verildi. Bu numarayı da pasaport kontrol noktasına verecekmişim. Sonrasında o temiz binaya gireceğim. Kapıda bir görevli kapıyı açtı..
-Nikaragua’ya hoşgeldiniz.
-Hoşbulduk.
-Giriş 1 dolar.
-Anlamadım?
-1 dolar ücret alıyoruz.
-Bu ücret neden?
-Ülkeye giriş yapıyorsunuz.
-HADİ CANIM DALGA GEÇİYORSUN.
Vay ben böyle işin…. Ulan şaka gibi sınırı geçtik 1 dolar. Eyvallah verdik paramızı, sonrasında pasaport kontrol noktasına gittim. Yetkili pasaportu aldı bana bakıyor:
-Türk müsünüz?
-Evet.
-Bekleyin lütfen
-Tamam beklerim.
Aradan 10 dakika geçti. Yetkili geri geldi. Elinde bir kağıt.
-Ne işle meşgulsunuz?
-Blog yazarıyım, aynı zamanda çocuk kitabı yazarıyım ve bisikletle de dünyayı geziyorum.
-Nikaragua’da nerede kalacaksınız?
Açıkçası öyle spesifik bir nokta yoktu ama Can’ın vesilesi ile başkent Managua’da yaşan Princess Casino’nun müdürü Burak’ın telefonunu almıştım.
-Princess Hotel’de kalacağım. Arkadaşım orada çalışıyor. (Yalan Söyledim)
-Ne zaman ülkeden çıkacaksınız?
-Bilmem bisikletle geziyorum. Sanırım 1 ayda çıkarım.
-Tamam.
Adam gitti ve 30 dakika boyunca da gelmedi. Aslında bu ülkede bir ay bile kalmayabilirim. Ülkede gitmeyi arzuladığım bir nokta yok. Plan program da yapmadım. Sadece Kolombiya’da ki arkadaşım Mauro’nun önerdiği kahve tarlasına gideceğim o kadar. Yoksa ülkeyi transit geçmeyi düşünüyorum. Neyse adam geri geldi.
-Tamam girişiniz onaylandı.
-40 dakikada onayladığınız için teşekkürler.
-8 dolar turizm ücreti alacağız.
Suratımda, o mala bağlamış ifadeyi birinin görüntülemesini isterdim.
-Yanımda para yok, Sadece5 dolarım var. Ülkeye girer girmez bankadan çekecektim. Kredi kartımla ödeyeyim.
-Kredi kartı geçmiyor.
-Peki ne yapacağım?
-Kosta Rika tarafında ATM var, gidin oradan çekin gelin.
Hahaha ya arkadaş bir kere sınıra parasız gideyim öbür tarafta çekerim dedim, hale bak. Bak, vallahi bu iş sadece pedallamak değil. Kaya gibi sinirlerin olacak. Evet Kosta Rika tarafına geri dönüp, sınır polisine durumu anlatıp, ülkeye geri geçtim. Paramatik bulup parayı çektim sonra kontrol noktasına 8 doları verip çanta arama kısmını da geçtikten sonra ülkeye giriş yaptım. Hahahah bisikletin üzerinde güle güle pedallıyorum.
Nikargua – Honduras – El salvador; bu 3 ülkeye sadece pedallamak için girdim. Kosta Rika’da özellikle son 2 haftada yaptığım çadır konaklamalarını bu üç ülkede yapmayı düşünmüyorum. Her birinde ayrı ayrı güvenlik sıkıntıları var. Ara yollara girsen tenhada sıkıştırılma ihtimali daha yüksek. Bu yüzden herkesin kullandığı anayolu kullanmak daha akıllıca olacak.
Nikaragua’nın girişinde de bir yol çalışması var. Gördüğüm kadarı ile bu yol çalışmasının ihalesi de yerli bir firmaya ait, hayret şaşırttılar. Yol boyunca gideceğim ilk kasabaya kadar çok az araç gördüm. Yolun görüntüsü ise muhteşemdi. Hakikaten çok güzel bir yolda ilerledim.
Ülkeye girer girmez sol tarafta Cocibolca Gölü ve bu gölün içinde yer alan Ometepe göze çarpıyor. Görmemek mümkün değil. Omatepe yabancılar tarafından gezip görülecek yerler listesinde yer alan ve sevilen bir yer. Yerli halk tarafından da dedeleri Aztekler’den dolayı kutsal sayılıyor. Bisikletle yol alırken sol tarafımda bu adayı gözlemleyip geçip gidiyorum. Bu arada göl kıyısındaki atıklar da gözden kaçmıyor…
Başkente kadar iki ilçede Polislerin yanında ve bir benzin istasyonunda durdum. Bak benzin istasyonları hala çadır kurulacak güvenli yerler. Bu ilçelerden biri Granada. Nikaragua’da oldukça sevilen bir yer. Hatta Guatemala’da biri bana dedi ki “Aa Granada bizim Antigua kasabamıza çok benziyormuş doğru mu?’’ Kim dediyse bir tarafından uydurmuş. Tamam burada da bozulmamaya çalışan bir koloni kasaba havası var ama Guatemala’da yer alan Antigua ile alakası yok. Antigua çok daha derli toplu, düzenli bir yer.
Aslında Granada’da durmayı hiç düşünmüyordum ama ne bilim böyle bir kırgınlık durumu oldu. Anlamadığım bir şekilde eklem yerlerimde ağrı vardı. Ulan üçüncü defa mı Covid19 olduk diye düşünmeden de edemedim. Neyse gidip kasabada durup dileneyim. Şehir merkezinde ucuza kalınacak popüler birkaç hostel vardı, ben de onlardan birine yerleştim.
Bir akşam odada dinlenirken yandaki yatağın üzerinde küçük bir fındık faresi ile göz göze geldik. Sakince seyrediyorum, komik bir hayvan. Kulakları büyük, kafa küçük, gövde büyük. Onu fark ettiğimi anladı ki o da hareket etmeden gözlerime bakıyor. İkimiz de donuk bir vaziyette birbirimize bakıyoruz. Hadi bakalım önce kim pes edecek hahaha. Telefona doğru bir hamle yaptım fotoğrafını çekeceğim fakat son hızla yatağın yanına indi, duvar kenarından hızlıca geçerek kapının altındaki aralıktan dışarı bahçeye çıktı. Şu anda bahçe onun için oldukça tehlikeli bir alan. Çünkü dışarıda 5 adet kedi var. Kapının altındaki boşluğu kapatabilirdim ama üzüldüm şimdi dışarıda zor durumda kalırsa içeri rahat girebilsin. Neyse tam geri döndüm yatacağım, duvarda çok büyük bir karafatma..
Vaaayy bunun antenler gerçekten büyükmüş bee. “Bay anten, ne yapıyorsunuz hayırdır yatağı dikizler pozisyonda?” Acaba dişi mi erkek mi, bay dedik ama dur bakayım. Yatağa uzandım internetten bakınmaya başladım. İspanyollar karafatmaya ‘mezarlık böceği’ diyorlarmış (escarabajo cementerio) bak bunu bilmiyordum. Hatta araştırırken şunu fark ettim; hemen hemen her dilde bu hayvana mezarlık böceği, ölüm habercisi, ölüm böceği gibi anlamlara gelen adlar verilmiş. Biz bu hayvana niye karafatma demişiz yahu? (Bizim dilimizde hamam böceği farklı bir böcek ama kardeş aileden. Neden karafatma dediğimizi bilmiyorum. İnternetten bulduğum açıklamalar da pek tatmin etmedi). Bu hayvanlarda cinsiyet üstten bakıldığı zaman anlaması imkansızmış. Sadece alt tarafına bakınca anlaşılan bir durummuş. Hayvan cinsiyetini resmen kamufle etmiş. Araştırmaya öyle bir dalmışım ki.. “Hey sen ne güzel kamufle etmişin kendini” diye ona seslendim ama yerinde yoktu, gitmiş. E-kitap açıp okumaya devam ettim. “Bir Türk Doktorun Korona Güncesi” Yazar Sine Aras Akten. Korona virüsün en haşin geçtiği süreçte Newyork’da ön hatta savaşmak. Bundan 1.5 sene önce bir karikatür paylaşmıştım. Bilinen tüm çizgi kahramanların karşısında duran bir doktor. Kim gerçek kahramandı?
Bir süre sonra okuduğum kitabın etkisinden dolayı düşünmeye başladım.
31 yaşımda başladığım ve 41 yaşıma geldiğim şu süreçte bu serüvene devam etmem çok ilginç. Saçlarımı yolda beyazlattım, ayrıca kırışıklıklarım arttı, bayağı bildiğin yolda yaşlandım. Böyle bazen yeni takip etmeye başlayan veya 1-2 senedir takip edenler yorulmadın mı, motivasyonun ne, sıkılmadın mı, evlenmeyecek misin, yollarda yaşlandın, ne zaman döneceksin sorularını yöneltiyorlar. Öte yandan bedenen kendimi güçlü ve sağlıklı hissediyorum. Görmek gezmek çok güzel ve bunun bir sonu yok! En güzel yanı da gideceğim yolda muhteşem yerlerin, insanların ve başka canlıların olduğunu bilmek. Dünya turumu bitirdikten sonra da istersem dururum, istemezsen durmaz devam ederim. Bu bana kalmış bir karar. Özellikle benim yaşıma gelmiş ve bu şekilde gezen insanlar bu tarz sorulardan hakikaten sıkılıyorlar ama öte yandan hak veriyorum alışıla gelmemiş bir yaşam bu yüzden merak ediliyor ben de sabırla cevaplıyorum.
Burada sorulması gereken asıl soru; “Yaşam akıp gitti ve gidiyor, bir gün düşeceksin Gürkan ve senin yanında düştüğünde kim olacak? Seni elinden tutup da kim ayağa kaldıracak? Tek başına ölmekten korkmuyor musun?” Çünkü kitapta Covid hastaları yanlarında kimse olmadan ölüyorlar.
Yalnızlığa o kadar çok alıştım ki. Babam göçtü gitti mekanı cennet olsun demiyorum olmuştur ve onu çok özledim, anneme Allah uzun ömür versin ama o da benim gibi yaş alıyor, kardeşim uzaklarda nasıl yardıma gelsin, aynı şekilde arkadaşlarım sevenlerim de ha dedin mi el vermeye gelemez. Herkes yaş aldı, herkesin sorumlukları arttı, hayata bakış açıları değişti. Hiçbiri 11 sene önce bıraktığım kişiler değil. Bu yolda gitmeye devam edecek miyim? Ve neden devam edeceğim? 11 senedir geziyorum elime ne geçti? Hadi de bakalım Gürkan…Eline ne geçti?
İkiye ayırayım şu durumu:
Birincisi;
- Hakikaten evsizim. Bu bir gerçek. Tek mal varlığım bisiklet ve üstündekiler.
- Birikmiş param yok. Hayatımın hiçbir döneminde zengin biri değildim. Ne bisikletle Türkiye – Japonya turumda, ne de bisikletle dünya turumda finansal açısından hakikaten “oh be rahat rahat rahat geziyorum” dediğim bir dönem olmadı. Bu yapılan seyahatten zengin olmayı da hiç düşünmedim. Ocak – Nisan 2015 arası Suudi Arabistan’da çok rahattım o da Suudi Arabistan halkının inanılmaz misafirperverliği sayesinde ve yolda harcamam için bana verdikleri paralar sayesinde olmuştu fakat 4 Nisan’da o ülkede yaşadığım kaza ile bu da son bulmuştu. Toparlanmam aylar sürdü. 2016’dan sonra zaten hep sıkıntılı geçti. Fakat hep yolda kaldım.
- Emekliliğim yok. Nasıl olsun? “Gürkan emeklilik, sigorta yok mu?” Bu soru da aslında çok naif bir soru. Soruyu soranın kafasında nasıl bir tur yaptığımın hayalini bile kuramadığının kanıtı oluyor. Kafa yanıyor “len bisikletle dünya mı gezilir”
- Sağlık sigortam yok. Standart seyahat sağlık sigortası, bisikletle dünya turu yapan adama olmuyor. Türkiye’de yaptıracağın tüm seyahat sağlık sigortaları, ülke sınırında çıktıktan sonra 90 gün geçerli. Yok yani yapılamıyor. Özel sağlık sigortası da yaptıramam. Her yıl ona verecek astronomik bir bütçem yok.
- Ailemi ve arkadaşlarımı geride bıraktım. Ailemin ihtiyacı olduğunda yanlarında olamadım. Arkadaşlarımın hepsi evlendi çocukları oldu, hepsinin özel günlerini kaçırdım.
- Farklı dönemlerde aşık olduğum iki kadını da geride bıraktım.
İkincisi bu başlıklara şu şekilde de bakılıyor;
- Dünyayı evim belledim. Anormal bir durum ama istediğim yerde ve her koşulda çadırımı kurup kalabileceğimi bilmek inanılmaz bir duygu. Aç kalmam, açıkta kalmam dediğim çok oldu. Korkusuz olmadım! Hala korkarım. Evet bu korkular her insanın alışılagelmiş korkularından farklı ama korkarım. Öte yandan korkularımla yüzleşmesini, birçok şeyin üstesinden gelmeyi de bu yolda öğrendim.
- Bu kadar yeri görmek, gözlemlemek bedenimin içindeki ruhu, maneviyatı zenginleştirdi. Bu şekilde bakarsam oldukça zengin biriyim.
- Şunu çok iyi biliyorum; belli bir tecrübe, biraz bilgi ile 31. yaşımdan sonra dünyayı öyle bir gezip gördüm ki bunu bu şekilde tekrar hayatımın hiçbir evresinde yapamazdım. Yola aslında tam zamanında çıkmışım. Emekli olmasam da olur. Gördüğüm ve yaşadıklarım yeter. Ölümüm belki acılı ve yalnız olur bilemiyorum ama bu serüvene değerdi diyebiliyorum.
- Dünyanın dört bir yanında ailem oldu. İnanılmaz dostluklar kurdum, çok özel insanlarla tanıştım. Ama hepsi ile yola devam ettiğimde ayrıldım. İşte bu çok acı verdi ve hala veriyor. Ama o güzel insanları bu seyahatle tanıdım, tanımaya da devam ediyorum. Yüzlercesi evine davet etti ve etmeye devam ediyor…
- Yazar oldum, sporculara, öğrencilere destek verdim, çocukların demir atlı kahramanı oldum. Şimdilerde arkadaşlarımın çocukları kitaplarımı okuyor. En önemlisi de ailem hep yaptıklarımla gurur duydu. Hep yanımda oldular. Onlar için çok zor oldu, çok
- Hep sorarlar; turu yarıda bırakmayı düşündün mü? Evet. Bisikletle dünya turunu bitirmeyi iki defa düşündüm! Hasittir ciddi misin? Evet ciddiyim. Bu ne ailem, ne de arkadaşlarım içindi. Farklı dönemlerde iki kadına aşık oldum. Ee, ben de insanım kalbim var. Her ikisi de fırsat buldukça yanıma gelip gittiler. Ama bir noktadan sonra olmadı. İlişkinin başında kartları açık oynamıştım. “Benim hayatım bu ve dünya turunu bitirene kadar da böyle olacak” demiştim. Başlangıçta gider geliriz, yaparız ederiz demiştik ama o iş öyle olmuyormuş. Bir noktadan sonra insan sevdiğini sürekli yanında istiyor. Yukarıda dedim ya, insan düştü mü kaldıracak bir el arıyor veya başını koyacak bir omuz. İşte o nokta ben onların hayatında her daim olamadım. Bu da bir noktadan sonra onları düşüncelere boğdu. Hayatı yollarda geçen, geleceği belli olmayan ve onlara gelecekle alakalı bir vaat vermeyen bu adamı neden beklemeliyim sorusunu kendilerine sorup ilişkiyi bitirdiler? İşte o an ben “Yapma bitirme bu ilişkiyi dünya turunu sevgim ve aşkım için bırakıyorum.” diyebilirdim. Hatta ağzımdan kelimeler çıkmak üzereydi. O noktada şunu anladım. Böyle bir tur ancak 3 kişi için bitirilebilirmiş. Bir annem, iki sevdiğim kadın, üçüncü de, çocuğum için. Ama demedim, demek istemedim. Ruhsuz veya kalpsizlikten değil… Hiç mi üzülmedin? Çok Üzüldüm. Fakat her ikisi de haklıydı. İşin şu yanı da var. Ben yaptığım bu olayda mutluyum. Birçok kişiye bencilce gelebilir. Kimseye zarar vermeden hayatımı mutlu bir şekilde devam ettiriyorum
Odanın içinde beyaz tavana bakarak “Şimdi 11 senenin sonunda iyi mi ettim kötü mü?” diye kendim duyacak şekilde sordum. Bisikletle dünyayı gezen adamın bu soruyu kendisine sorması da gayet doğal. Fakat o an bu sorunun cevabını kendime veremedim. Hakikaten veremedim. Öyle kırılma anları var ki seyahatte, yani bir anda hayatımı tamamen değiştirebilecek durumlar , hep yolda kalmayı tercih ettim ve hala da ediyorum. Üstelik sonunda vaat edilen hiçbir şey de yok. Hayalini bile doğru düzgün kuramadığım bir geleceğe doğru pedal çeviriyorum. Kendime ne diyebilirim ki? “Allah sonumu hayır etsin.”Hahahha. Komik ama ağzımdan çıkan cümle bu oldu. Yatakta pozisyonu değiştirip yana doğru döndüm. Anaaaaa fare yatağın üzerindeki peynire geldi ya lan. Dur kapının önüne bir parça bırakayım, yazık ya üzüldüm şimdi. O peyniri alamadan gitti. ☹
Granada kasabasını beğenmedim, üç gün dinlendim. Eski şehrini, pazar alanını, kiliselerini ziyaret ettim. O karman çorman pazar alanları, renk cümbüşü, kokuların farklılığı, satıcıların bağırışları eskiden göze kulağa hoş gelirdi. Burada mı pek hoşuma gitmedi yoksa genel olarak mı bu böyle oldu bilemedim. Yalnız şöyle bir gerçek var; bu Orta Amerika’yı ben sevemedim. Panama’da 2 ay geçirdim, Kosta Rika’da 1 ay, Nikaragua’da 20 gün. Hakikaten şimdilik pek bir hoşnut olmadım, bakalım ileride daha neler göreceğim. Guatemala ve Meksika’dan ümitliyim..
Sabahtan yola çıktım, başkent Managua’ya doğru ilerliyorum. Bak bu Nikaragua’nın yolları hakikaten güzel, bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Baya geniş emniyet şeritleri var ve yol kalitesi de oldukça iyi. Tam yokuş aşağı inmeye başlamıştım ki, karşı şeritten bir bisikletlinin bana doğru geldiğini görüyorum. Yokuş yukarı çıktığından onun hızı yavaştı. Yolun öbür tarafına geçip bisikleti park ediyorum, o da yokuşu bitirip soluklanmak için yanımda duruyor. Selamlaşıp birbirimize sarılıyoruz.. Genç bir arkadaş, bisikleti de oldukça hafif, fazla yüklenmemiş belli ki kısa bir seyahat yapıyor. Söze ilk ben giriyorum:
-Seyahat nasıl gidiyor? Ne taraftan gelip ne tarafa gidiyorsun?
-Meksika’dan çıktım, Panama’ya doğru ilerliyorum. 3 aylık tur.
-Süpersin, 3 ayda hedef Orta Amerika’yı bitirmek mi?
-Evet
-Geçtiğin ülkeler nasıldı?
-Guatemala’da inanılmaz zorlandım. Nerdeyse düz alan yok. Başka hiçbir sıkıntı yaşamadım.
-O zaman sana güzel bir haberim var. Bu yokuştan sonra bir tırmanış daha yapacaksın. Kalan her yer dümdüz. Eğer Kosta Rika’da sahil şeridine girmezsen, ki hızlı gideceğini söyledin, yolun kalanı oldukça kolay. Zamanında varırsın Panama’ya. Genel olarak seyahat keyifli mi geçiyor?
-Hayatımda ilk defa böyle bir tecrübem oluyor. İnanılmaz güzel geç İyi ki böyle bir yolculuğa çıkmışım. Muhteşem bir duygu. Birçok konuda bakış açım, görüşlerim değişti. Bu şekilde gezmek herkesin yapabileceği bir şey değil. Bence çok şanlıyız. Elimden geldiğince bu şekilde gezip görmeye devam edeceğim. Sen ne düşünüyorsun?
-Haklısın… Adın Ne ?
-Gabriel…
-Gabriel mi?
(Biz kendisini Cebrail olarak biliriz)
İster istemez yüzümde bir şaşkınlık oldu, hatta gülümsedim. Saliseler içinde 23 Ağustos 2013 Fransa Alpler’ine gittim. O gün de yolda İtalyan arkadaşım Michael (kendisini Mikail olarak biliriz) ile karşılaşmıştım.
Üstelik gene merak ettiğim ve 1 gün önce kendime sorduğum bir soru üzerine Michael karşıma çıkmıştı. Hatta Fransa’da 2 gün birlikte pedallamış, bolca muhabbet etmiştik. Gabriel’in karşıma tam da bazı soruların cevabını ararken çıkması ilginç oldu.
-Neden şaşırdın?
-Bir sebebi yok, bir arkadaşım aklıma geldi.
-Nerelisin?
-İsviçre Lugano.
(İtalya – İsviçre sınırında çok güzel bir şehirdir, oradan da geçmiştim)
-Çok güzel ülken ve şehrin var. Bundan sonra gideceğin ülkeler kısmen daha güvenli. Seyahatinde ve geleceğinde başarılar dilerim. Evet ben de sana katılıyorum iyi ki yola çıkmışız. Kendine dikkat et Gabriel. Karşıma çıktığın için de teşekkür derim. Çok iyi oldu.
Bu genç çocuk neden teşekkür ettiğimi anlamadı fakat karşıma çıkması sonrasında pedallamaya kahkalar atarak devam ettim. Yolu açık olsun Gabriel’in.. Gerçi benim temennime ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. ☺
Managua şehrinde nerede kalacağımı bilmiyorum. İki tane hostel belirledim ikisine de gittim, kapanmışlar. Sanırım pandemi sürecinde iflas ettiler. Eee ortalıkta turist yok, haklılar. Sonrasında La Bicicleta Hostal adında güzel bir yere denk geldim. Hostel pahalı gözüküyor ama adından dolayı burada kalmaya karar verdim. Bir veya iki gece kalıp gideceğim. Ne kadar pahalı olabilir ki?.. Hostele gittim, çalışan arkadaş önce 20 dolar fiyat çekti. Bisikletle dünya turu yaptığımı söyleyince 15 dolara düştü. Eh bu da iyi fiyat. Hostel’in konumu gerçekten çok güzel. Bu fiyata bu civarda yer bulmak kolay değil.
Oda 4 kişilikti son zamanlarda tanıştığım en enteresan grupla aynı odada kalıyordum. 68 yaşında Norveçli seramik sanatçısı Thor, Fransız doktor Nora ve Amerikalı Carol..
Thor’un 7 çocuğu var. Dünyayı gezerken sevdiği kadınların hepsinden çocuk yapmış. Adam bunu bir dedi hepimizin ağzı açık kaldı. Şu anki sevgilisi de Rus. Covid19’dan dolayı uzun süredir bir araya gelememişler . Ondan çocuğun var mı diye sordum? Hayır yok dedi ama ikimiz de istiyoruz, bir araya gelirsek yapacağız dedi. Sekizinci çocuk ufukta gözükmüş. Benim her zaman lafta kalan cümlemi “Her kıtada bir çocuk yapabilirim” sözünü herif gerçekleştirmiş ya lan. Hahahah Birleşmiş Milletler dediğin olayın kan bağı ile gerçekleşmiş hali ahanda karşımda duruyor. Vay arkadaş ya. Bu arada adamın ekonomik olarak bu kadar rahat olmasının sebebi ise Norveç’de 1, Kanada’da 2 evinin, yine Kanada’da bir çiftliğinin olması. Bunun yanı sıra Norveç’den emeklilik maaşı alması. Ayrıca dünyayı gezerken icra ettiği sanatsal faliyetler için ekstra bir ücret daha alması. Böyle bir ekonomik özgürlükle istediği zaman çocuklarını ziyarete gidiyor çünkü bazı çocukları 18 yaşını geçmemiş. 18 yaşından büyük olanları da yanına davet edip onlarla birlikte gezdiği ülkeler de oluyormuş. Kanada’da yaşayan kızının adresini verdi. Oraya gittiğimde benim evde kal diye de tembih etti. Haritadan konuma baktım, Adamın çiftliği benim yolumun üzerinde olamayacak bir yerde. 42 yaşımdayım, şu yaşıma kadar tek bir kere bir şeyi kıskanmadım, şu da bende olsun, böyle bir hayatım olsun tek bir sefer bile demedim. Elimdeki imkanlara hep şükür edip hak ediyorsam ileride daha iyisi de olur dedim. İlk defa karşımda duran birinin hayatını kıskandım. Hem özgürce dünyayı gezmiş, 100 üzerinde ülke görmüş, hem çocukları var, hem onlarla iletişimini hiç koparmamış, hatta arada bir beraber geziyorlar, hem de maddi gücü var. Hayran olmamak elde değil. Kıskandım… Hakikaten kıskandım. Başka diyecek hiç bir sözüm yok…
Fransız doktor Nora Nisan 2020 – Eylül 2021 arasında Paris de bir hastanede Covid19 vakaları ile ön cephede mücadele etmiş bir kahraman. Yaşadıklarını anlatırken arada bir duraklıyordu. O duraklama anının ne anlama geldiğini çok çok iyi biliyorum. Hastanenin durumunu anlatıyor, ama anlatırken de o anı yaşıyor ve bize de yaşatıyordu. Üzüntüyle yaşanılanları dinledim. İşte şu an ben de Sine’nin kitabında bu yaşanılanları okuyorum. Aşının önemine vurgu yaptığı sırada Amerikalı Carol söze girdi ve aşıya karşı olduğunu söyledi. Hiçbir kuvvet bana aşı yaptıramaz diyor. Nora’ya baktım bir şey diyecek mi diye. Sessizce Carol’ın aşıyı neden olmak istemediğini dinledi ve hiçbir şey demedi. Carol üniversite öğrencisiydi. Bölgeye tatile ve sörf yapmaya Los Angeles’dan gelmişti. Aşı olmaya da karşıydı.
Thor da söze katılıp kendisinin de aşı olmayacağını dile getirdi.
“68 yaşına gelmiş 100 ülke görmüş, dünyanın farklı noktalarında 7 çocuk yapmış biri olarak aşı olmayı düşünmüyorum, yaptıklarım, yaşadığım hayat bana yeter.” dedi. Şu zamana kadar aşı olmak istemiyorum diyen insanlar arasında bana en güzel sebebi, nedeni ile birlikte dile getiren insan evladı karşımda oturuyordu. Pardon ama adam net kaba tabirle “Sikmişim covid virüsünü de aşısını da” dedi haha. Doktor Nora bu açıklamaya bir gülücük attı. Herif nirvana, bu dünyadan kopup gideli çok olmuş, bedeni kalmış burda o kadar Hahaha vay arkadaş ya…
Sıra bana geldiğinde “Bana kimse aşı yapmıyor. Ülkelerde turist olarak bulunuyorum. Aşıda öncelik ülkelerde vatandaşında sonra oturma izni olanlarda.Latin Amerikada turistlere aşı yapan ülke henüz görmedim. (Eylül2021). Aşıya karşı değilim. Elime imkan geçtiğinde ilk fırsatta yaptıracağım. Hangisinin olacağımın da hiç bir önemi yok.” Neyse bu grup sadece bir gece beraberdi ve hostelin lobisinde sadece 1 saat kadar birlikte oturduk sonrasında herkes kendi yoluna gitti.
Bu şehirde yapacağım tek şey Princes Casino’nun müdürü Burak ile tanışıp yoluma devam etmek olacak. Akşama doğru kendisini aradım casinoda olacakmış, akşam ben de yemeğe oraya gittim. Burak casino müdürü, Bülent muhasebe müdürü ve bir arkadaş daha vardı kendisi ile fazla sohbet edemedim ama casinoda hazırladığı yemekleri yedim, sağolsun. Akşamda Bülent mekan mekan gezdirdi. Managua gece hayatını da sayesinde gördük. Haftasonu Burak ile tam bisiklete bineceğiz; Burak bir mesaj attı: Hanımı Covid19 pozitif çıkmış. Kendisi ise hemen akabinde test yaptırıyor, negatif ama ne olur ne olmaz diyip programları iptal ettik ve ben de yolculuğa geri başladım. Kısmet değilmiş. ☺
Kolombiya’da Mauro’nun gitmemi istediği kahve tarlasına doğru gidiyorum. Eğer bu kahve işini başarırsam Nikaragua’dan alacağım kahveler buradan olacak. Bu tarla tabi Mauro’nun tarlası gibi Unesco koruması altında değil. Fakat Cup Of Excellense puanı 89, ülkenin en iyi ikinci kahvesi ve az su kullanımı (rainforest), organik tarım konularında uluslararası sertifikalar almış bir tarla sahibi Chepe. Gitmeden de kendisine haber verdim bekliyor.
Ülkenin doğusuna doğru ilerledikçe tırmanışlar başladı. Yahu şehirden çıkarken 25 kilometre falan bisiklet yolunda gittim. O da oldukça keyifli oldu, sonrasında tırmanış yaptığım yollar da çok güzeldi. Şehir karmaşasından çıktıktan sonra Nikaragua’nın doğası da insanı büyülüyor. Şehirlerini, kasabalarını değil fakat topografik durumunu ve bu görüntüyü sevdim.
Sonunda kasabaya ulaşmayı başardım. Nikaragua’nın en iyi kahve tarlalarının olduğu diyarlar burası. Chepe’ye de dedim ki tarlaya bisikletle gideceğim. “Gürkan o yol çok dik, bisikletin ağır gibi gözüküyor tırmanamayabilirsin” dedi. “Denemeden bilemeyiz” dedim ve tarlaya doğru bir gittim. Arkadaş toprakta %28 eğim nedir yaaaa. Ulan kan-ter içinde zirveye kadar varmayı başardım. Chepe de zaten beni orada bekliyordu. İlk defa bir kahve tarlasının MP5 otomatik silahlarla ve pompalı tüfeklerlele korunduğunu bu şekilde görmüş oldum. Sormadım kendisine bu silahlı adamlar nedir diye.
Chepe’ye biraz kendimi tanıtım, neler yapmak istediğimi anlattım. Sonra da kahve üzerine sohbet etmeye başladık. Toplama, ayıklama, kurutma alanlarını gösterdi; sonra da elindeki farklı çekirdeklerden güzel bir sunum yaptı. Ambalajlama ve lojistik konusunda da sohbet ettik. Günü de birlikte geçirip bir gün daha kasabada dinlendikten sonra sınır kasabası Somoto’ya doğru yola çıktım. Böylelikle bir kahve diyarında daha öğreneceklerimi öğrendim, sohbetimi ettim, kahvemi içtim ve ayrıldım. Bu ülkelerdeki olabilecek en iyi üreticilerle bir araya gelmeye devam.
Somoto kasabasından Honduras sınırına 32 kilometre mesafe var. Kasabaya girer girmez gittiğim ilk yer hastane oldu. Eee PCR testi yaptıracağım ya. Hastaneden de bana evet PCR testi yapılıyor dendi. Tamamdır şimdi birkaç gün burada dinleneyim fotoğraf ve videoları yedekleyeyim sonrasında devam. Akşama doğru kasaba içinde biraz yürüdüm güzel, güvenli bir kasaba. Pazarın olduğu yer de hareketliydi fakat öyle hınca hınç dolu da değildi. Güzel bir de et lokantası buldum. İki gün de oraya takıldım, her şey yolunda. Tam yola çıkmadan önceki gün hastaneye gidiyorum:
-Merhabalar PCR testine gelmiştim.
-Merhaba kimliğinizi alalım.
Çıkardım pasaportu verdim.
-Oturum kimliğiniz gerekiyor.
-Ben turistim oturum kimliğim yok.
-O zaman PCR testini başkentte yaptırmanız gerekiyordu.
-Nasıl ya burada yaptıramıyor muyum? Ücreti neyse vereyim?
-Hayır burada herhangi bir ödeme yapılmıyor.
-Tamam, benim başkentte yapacağım ödemeyi burada size yapayım bana PCR testini verin, şimdi buradan test olmaya başkente gitmeyeyim.
-Yabancıların tamamı başkentte test yaptırmak zorunda.
Adamlar hakikaten bana test yapmadılar. Ne dediysem ne yaptıysam olmadı. Aslında çok basit bir durumun bu kadar komplike bir hale gelmesi çok enteresan. Bir önceki Kosta Rika yazımda dediğim gibi pratiklik sıfır. Ne yaptım? Bisiklet ve eşyaları kaldığım yerde odaya bırakıp başkent Managua’ya otobüsle 5 saatlik bir yolculuk yaptım. Yolculuk sırasında da Burak’ı aradım ve durumu anlattım. Bu sefer buluşur yemek yeriz dedim. Burak da sağolsun ‘Yahu gidip Hostel’de kalma, gel bizde kal, sabah da erkenden gider testini yaptırırız sonrasında geri dönersin’ dedi.
Gene bisiklet sürme maceramızı birlikte icraat edemedik ama eşi Elena ve kızı Alya ile de tanışmış oldum. Elena Nikaragua’da MTB (dağ bisikleti) camiasını geç, ülkede bilinen ve popüler biri. Kendisi aslen Rus fakat Nikaragua pasaportu var ve bu sayede ülke adına Orta Amerika’da yapılan MTB şampiyonasında birinci olmuş. ☺ Üstelik bu yarışmalarda tükettiği takviyeleri de evde kendisi hazırlıyor. Hazırladıklarını özel olarak ambalajlıyor ve diğer sporculara da satıyor. Aynı zamanda kendisi mimar. 10 parmakta 10 marifet desek yalan olmaz. Hayır şöyle bir durum da var; bisikleti Elena’ya sevdiren Burak olmuş. Fakat sonrasında Elena düzenli antremanlar yaparak boynuz kulağı geçer misali performans olarak Burak’a tozunu yutturmayı başlamış. ☺Burada Alya’ya da tekrar teşekkür ederim, odasını bir geceliğine bana verdi. Gece boyunca çok güzel sohbet muhabbet ettik. Elena bir anne edasıyla bana bir sonraki gün yolculuğumda tüketmem için kendi hazırlamış olduğu o takviye toplarından verdi. Bu enerji toplarını Honduras geçisinde kullandım abooooo. ☺ Elena’nın dediği kadar varmış.
Sabah erkenden hastaneye gidip testimi yaptırdım. Ohhh mis gibi 150$ tertemiz. Sonrasında tüm aile ile vedalaşarak tekrar bisikletimin yanına geri döndüm. Her ülke geçişinde bu PCR testine para ödemek artık baydı cılkı cıktı, en azından Honduras ülkesini bir gün içinde geçebilirim. Nikaragu’dan çıkıp Honduras’da tüm gün pedallayıp akşama doğru da El Salvador’a girersem güzel olur.
Ee o halde deneyelim bakalım. ☺