Tokyo’ya geldim demiştim. Tokyo’ya gelmeden bir de Hakone dağına tırmandım. Hatta araçla çıkılabilecek en tepe noktadan sonra da gene o bölgede bulunan gölün yakınlarında kamp attım.. Aslına bakarsanız kasabanın kıyısında bulunan parkın ortasına kamp kurdum.
Çadırımı kurarken kasaba ışıklarının yansıdığı gölün kenarındaki bankları fark ettim. Çadırı kurdum, bagajları toparladım, üstümü başımı değiştirdim sonra da çantaların birinde uzun süredir taşıdığım şarabı aldım. Şarap öyle ad yapmış yıllanmış bir beyaz şarap değildi.. Etiketinin üstünde bisiklet resmi olduğundan almıştım. Çantamdan o şarabı alıp kıyıya gittim.. Karla kaplanmış banklardan bir tanesini temizledim. Sonra da da oturup şarabımı açtım. Göle doğru şişeyi kaldırıp….. Öylece kaldım… ……… Aşık olduğunuzda hani kelimeler ağzınızdan çıkmaz, hani bir konuşma yapacaksınızdır ama doğru kelimeleri seçmeniz gerektiğini düşünürsünüz. Halbuki o anda ne düşünüyorsanız söylemelisiniz. Heyecanlanırsınız, kalbiniz hızlı hızlı atar. Vaaaoovv.. Hayatım boyunca hiç becerememişimdir o konuşmaları. Aynı durumdaydım. Bir şeyler demek için kaldırdığım şişeyi karlı bankın üstüne geri indirdim. Arkama yaslandım…… Gözlerimi kapadım……. İçime çektiğim nefesin aldığı yolculuğu hayal ettim. Suratımdaki gülümsemeyi fark edince hiç konuşmadan gölün o güzel manzarasına karşı şişe bitinceye kadar oturdum. Sonra da çadırıma dönüp uyudum.
Sabah uyanıp çadırdan çıktığımda yandaki dükkanın sahibi elinde bir bardak kahve ile geldi. “Dün gece çok soğuktu üşümüşündür! Toplandıktan sonra içeri gel de ısın biraz.” : ) Arigato.
Dağa adını veren bu kasabada biraz turluyorum.. Manzara ve benzediği yer tam tamına bizim Abant gölü.. Fakat bu gölde çok güzel yolcu gemileri var.. Bölgeye gelen yerli turistlere hem gölde güzel bir gezinti yaptırıyorlar hem de gölün karşı tarafında bulunan çok güzel birkaç otele ulaşımı sağlıyorlar..
Bu kasabadan çıkıp direkt Tokyo’ya doğruda gidebilirsiniz.. Fakat ben öyle yapmıyorum, hatrı sayılır derecede eğimlerde karlı alanlanlarda, bu bölgede ne kadar Onsen varsa ne kadar dinlenme tesisi, müstakil villa, ara yol, patika varsa gezmeye çalıştım. Tokyo’ya gelmeden bu bölgeyi keşfettiğim iyi oldu. Tokyo’ya vardığımda öğreniyorum ; Tokyo’dan trenle bu kasabanın yakınlarındaki Obiwara’ya ulaşım var. Sonrasında otobüslerle zirvelere çıkıyorsunuz.. Kasabaları ile, doğası ile, panoramik görüntüyü bozmayan otelleri ile Japonya’da gidip görülecek bir yer.
Vay saat olmuş öğlen iki Tokyo’ya 70 km yazıyor.. Turumun bu son 70 kilometresinde en uzun gece sürüşümü de gerçekleştiriyorum.. Takıyorum arka ve ön farlarımı yola devam.
Çağlarımın kuzeni Elif’e haber vermeliydim. Fakat Şehrin bir içine gireyim ondan sonra haber veririm dedim. Elif bana evlerinin adresini vermişti. Ben de o adresi google earth’ten aratıp çıkan noktanın koordinatlarını aldım. Gpsimde Japonya’nın haritası olmadığından Japon adası üzerinde çıkan koordinati işaretledim ve bisikletimi oraya doğru sürdüm. Ara sokaklar ana caddeler, yüksek binalar, parklar, ışıl ışıl alışveriş merkezleri derken tamamdır dedim Elif’i aramanın vakti geldi. Bir telefon kulübesinden Elif ve kocası Tepei’nin evlerini arıyorum.
– Elif selam ben Gürkan. Tokyo’dayım.
– Neeeeeeeee? Nerdesin.. Dur sen Otsuka tren istasyonuna gel. Gelince de haber ver.. Ben gelip seni oradan alayım.. Deli adam daha önceden haber versene!
Tamamdır diyorum.
10 dk sonra da Otsuka tren istasyonun orada oluyorum.. : )
Elif gelip beni oradan alıncaya kadar köşe başındaki polisle de kanka olmuştuk. : ) Elif beni oradan almaya bisikletiyle geldi. İlk defa kendisi ile tanışıyorum.. Aylardır yolda olmanın verdiği yorgunluk, hedefe ulaşmanın verdiği mutluluk sadece bende yoktu.. Elif de mutluydu. Başardın Gürkan diyordu. Birbirini hiç tanımayan iki insan canı gönülden birbirine sarılır mı.. İşte bu yolda olmak böyle bir şey..
Birlikte evin yolunu tuttuk. Eve vardığımızda kocası Tepei bizi bekliyordu. Görünüşte Japon. Fakat düşünce tarzı, hareketler çok farklı.. Bu akıllı da Hong Kong’dan çıkmış yola 3 yılda yürüyerek ingiltereye gidicem demiş. Bizim Elif’le de İstanbul’dan geçerken tanışmış ve aşık olmuş. Tur da orada bitmiş. İngiltere , istanbul arasını 3 ayda alıp Elif’nin yanına geri dönmüş
Tepei Türkçeyi çok güzel öğrenmiş.. Japonya’da bu dile gizli diyor. Sokakta, trende, kalabalık her ortamda biri hakkında fikrimizi söylerken veya özel konuşacaksak Türkçe konuşmaya başlıyoruz. Çevremizdeki Japonlar da şaşırıyorlar. Bu Japon herif hangi dili konuşuyor ??
Elif ve Tepei beni günlerdir evlerinde misafir ediyorlar. Ne kadar rahatsızlık verdim kendilerine bilmiyorum. Tepei “İyi ki geldin, evde Türkçe konuşmuyorduk. Bana bir çok şey öğrettin.” dese de ikisine ne kadar teşekkür etsem sanırım az olur.
Haftalardır Tokyo’dayım her gün birileri ile tanışıyorum, her gün farklı yerleri görüyorum farklı hayatların içine giriyorum. Tunç, Boğaç, Elif, Tepei, Mehmet, Osman Abi daha sayamadığım bir çok kişinin gözünden Japonya’yı görüyorum. Kendi deneyimlerini benle paylaşıyorlar. Mehmet’in dediği gibi; Bu ülke adamı her gün şaşırtır, her gün dumur eder. Her gün bir şeyler öğrenirsin.
Bir şehir düşünün; 600 adet tren ve metro istasyonu var. Bir şehir düşünün; 24 saat yaşayan. Bir şehir düşünün; insanları birbirine dokunmaktan korkan.. Tokyo kendisini gören, burada yaşayan herkesi büyüleyen bir şehir. Benim bisikletimle dolandığım yerler hani o her zaman bilinen yerler değil, kaleler turistlik tapınaklar, güzel parklar. Bu gelişimde arka sokakları bisikletimle gezmeye çalışıyorum. Farklı bir Tokyo’yu göreyim ben diyorum. Son durak Tokyo ile ilgili düşüncelerimi önümüzdeki aylarda web sayfamda yayınlayacağım.
Önümüzdeki günlerde Türkiye’ye dönmüş olurum. İstanbul’da Öznur öğretmenime söz verdim sınıfındaki çocuklarla buluşacağım (Hani sınıftakiler gelmez etmez öğretmenim demişler ya Öznur, yazıyı gösterirsin unutmadım : )) Okul ziyaretleri Ankara ve İzmir’de de olacak. Davet edip öğrencilerle buluşturmak isteyen öğretmenlerimiz olursa bana mesaj atmaları yeterli olacaktır.
Turumun farklı bir anlatmı, blogda yazmayanlar, görmediğiniz fotolar ve videolar ise sadece Atılım Üniversitesi’nde döndükten bir süre sonra gerçekleştireceğim seminerde olacak.
Öncelikle aileme sonrasında eski dostlarım Recep Girişmen, Zeynep Köksal, Kerem Garipoğlu ve Fatih Yüksel’e, bana inanıp Türkiye çıkışına kadar eşlik eden Ayşe Yıldız, Funda Ulutürk, Enes Şensoy, Karadeniz Teknik Üniversitesi öğrencilerine : ) değerli bisikletli büyüklerime, bisikletliler derneğine, Güngörler bisiklete, Yaman Zaim ve Atılım Üniversitesine teşekkürler..
Kerim Azer sana attığım mesajda süre vermiştim. : ) Üzerine bir iki ay daha koydum tekrar pedallayacağız. Efe Can İçöz aylar önce verdiğim sözü unutmadım! Ve en başından beri beni takip eden destekleyen yolu benle birlikte kilometre kilometre alan değerli dostlar. Kendinizi biliyorsunuz.. Teşekkürler.
Atılım Üniversitesi’nde yapacağım seminerde onu da sizlerle paylaşacağım; belli bir bölümünü. : )
Bloga yeni üye olan veya olacak olan okuyucular, sizlere de keyifli okumalar iyi seyirler dilerim 🙂 Bir sonraki dünya turumu umarım birlikte yaparız
Herkese teşekkürler