Güney Afrika da Lesotho sınırına 4 km uzaklıkta olan “Sani Geçidi” tırmanışından önceki Backpacker adlı hostelde sabah erken bir saatte dışarı çıktım. ( Backpacker Hostel; bu alana motosiklet, araba veya bisikletle gidilebilir. Dinlenilecek, güzel bir nokta) Hava -5 derece olmalı, yavaş yavaş yürüyerek park alanından geçip gideceğim yolun hemen yanı başına geçtim. Evet, önümde Güney Afrika’daki en zorlu dağ yollarından biri var.
Wikipedia’da bu yol için birçok markanın 4×4’ünün test alanı olduğu yazılmış. Fakat günümüzde bu bilgi gerçekliğini fazlasıyla yitirmiş durumda. Yolun her tarafını asfalt yapmışlar, sadece 14 kilometre, %15 ve üstü eğimi olan bir alan kalmış. Eskiden bu noktadan ülkenin kuzey sınırına kadar olan alan tamamen toprak yolmuş. Sanırım çok yakın bir gelecekte “Sani Pass” yani Sani geçitini tamamen asfalt yapıp bisiklet turizmine tam anlamı ile kazandıracaklardır. Bu alan dünyada 14 kilometre içinde şimdiye kadar yaptığım en yüksek irtifa tırmanışına sahip.
Başlangıç noktasından tepeye 1400 metre tırmanış var. Tırmanış her bir kilometrede 100 metreden fazla. Zirveye vardığımda 2873 metreye ulaşıyorum. Zaten sonrasında asfalt tekrar başlıyor. Bu kadar kısa mesafede toprak zeminde daha önce benzer bir tırmanış yapıp yapmadığımı düşünüyorum. Belki Tacikistan’da yapmış olabilirim. Tırmanışın az bir kısmı Güney Afrika tarafında, büyük bir kısmı ise iki ülke arasında kalıyor. Lesotho sınır kapısı tam zirvede bulunuyor. Zirveden sonra geri kalan yol asfalt. Zirveye bakıyorum karlı. Tırmanış olayını her ne kadar sevsem de son 12 gündür bu coğrafya hakikaten iyi zorladı ve şu anda kıtanın en baba bölgelerinden birine giriyorum. Ağustos ayında kışın yaşandığı bir ülkedeyim ve Ağustos ayında ülkenin en yüksek yerinde olacağım.
Tırmanışa başladığım ilk kilometrelerde araziden aşağı bir dağ bisikletinin kaptırıp geldiğini görüyorum. Herif “Bike packing” denilen tarzda bir bir dağ bisikleti ile dangır dungur aşağı doğru inip yanımda durdu. ☺ Hemen eller sıkıldı. Muhabbete başlanıldı:
-Seni gördüm mutlu oldum.
-Hahaha neden mutlu oldun?
-Benden daha deli biri ile yolda karşılaştığım iç Kaç kilo o bisiklet?
-50 kg.
-Fotoğrafını çekebilir miyim?
Mike fırsat bulduğunda bu tırmanışı yapıp yukarıda kamp alanında gününü geçirip sonrasında aşağı şehrine geri dönüyormuş. Biz de Ankara’da Eymir gölünde daire atıp duralım. Hey yavrum hey. Elma Dağı’mız da var fakat orası da uzak diyeceğim bir garip olacak. Bisiklet kültürü ülkemizde yavaş geliştiğinden 5 sene önce oraya kadar bisikletle gitmek için trafikle boğuşuyordum desem daha doğru olur.
Tırmanış sırasında yanımdan 4×4 araçlar geçerken içlerinde turistler pencerelerden çıkıp bağırıyor, kimisi su uzatıyor, insan kendini iyi hissediyor. Güney Afrika pasaport kontrol noktasına geldiğimde orada yer alan herkes alkışlamaya başladı, nereden geldiğimi de öğrendiklerinde alkışlar yükseldi. Pasaportumu polislere uzattım nedense şu soruyu sormak istedim:
-Merhaba yukarı Lesotho’ya geçip aşağı geri geleceğim, sadece giriş çıkış yapmak için kullanıyorum burayı.
-Gürkan Bey bu sınır kapısından, Güney Afrika’ya geri döndüğünüzde size 1 aylık geçiş izni veremeyiz. Bu gümrük kapısında sadece araçla yapılan turistlik, günü birlik izinlere izin veriyoruz. Bizler gümrük görevlileri değil sadece polisiz.
Lesotho vizesini Pretoria’da kaldığım dönemde 65$ vererek almıştım, o konuda sıkıntı yok. Ama adamlar te o zaman bana vizeyi verdiklerinde aldığım günü başlangıç günü yapıp üstüne 3 ay vermişlerdi. O üç ayın bitmesine şu anda 12 gün var. Lesotho küçük bir ülke fakat tırmanışları bol bir ülke. Bitiririm gibi duruyor fakat aksilikler olur diye her zaman bir ay olmasında fayda var. Şu an performansım oldukça iyi, sıkıntı yok yaparım. Bu arada iyi ki adamlara sormuşum. Yoksa zirveye çıkıp geri aşağı inecektim. Sonrasında geri yukarı çıkmak zorunda kalacaktım. Hiç sevmem gittiğim yolu bir daha gitmeyi.
Sınırdan sonraki alanda zaten ipler kopuyor. İlk defa zincir kırdım, bir defa iç lastik sibop yanından yırtıldı. Zirveye yaklaştıkça sevdiğim havalar da başladı. Karların içine girdim, son 2 kilometre ise efsane ötesiydi. Zincirlerden biri zaten tam o noktada kırıldı.
Her şeye eyvallah da o ayna kol da ne dayandı arkadaş ya pes vallahi. Yol boyunca herkes araçlarından inip fotoğraf çekti. Hatta birkaçı o fotoğrafları da bana yolladı. İnsanlar genel olarak o yüklerle orayı tırmanmama inanamıyorlardı. Birkaçı bisikleti elektrikli sandı. Zirveye vardığımda öyle bir bağırıyorum ki 50 metre ilerde Lesotho gümrüğü varmış, pasaport kontrolündekiler o bağıran sen miydin dediler.
Ha biri de hemen Sani Geçidi zirvesinin sağ tarafındaki hostelin balkonundan benim bağırışıma bağırarak cevap da verdi. Hahaha. Ama o zirve tırmanışı o çığlığı hak ediyor.☺ Bir gün oraya bisikletle bir başka Türk tırmandığında ne demek istediğimi daha iyi anlayacak.
Sani Pass Geçidi’ndeki hostelde bir geceliğine konaklamak istedim. Gittim önce oda fiyatlarını sordum. Resepsiyonda görevli olan Hintli bana fiyatı söylediğinde hemen yanında yer alan Güney Afrikalı kadın adamın gözlerinin içine bakarak “Nasıl yani neden iki katı fiyat istedin ki?” gibi bakınca durumu anladım.
-Çok pahalı söyledin bu kadar olmaması gerekiyor.
-Başka odam yok, elimde kalan odanın fiyatı da bu.
-O halde bende çadırda kalırım.
-Dışarıda arka tarafta çadırda kalacak yerler var fakat alanın da dışında kalıyor buyrun gidin orada kalın.
-Tabi hay hay.
-Yalnız bu gece hava -12 derece olacak onu biliyorsunuzdur.
-Evet biliyorum. Benim için ideal bir hava teşekkür ederim.
Sani Geçidinde tepede bulunan bu hostel’in barında “Afrika’nın en yüksek Barı” diye yazmışlar. Tabi doğru değil. Gelin Afrika da en yüksek barda biranızı için falanda filan… Afrika’nın en yüksek barı Etiyopya’nın Güney doğusunda Rira kasabasında 3020 metrede bulunuyor.
Hava kararıncaya kadar mekanın lobisinde oturup insanlarla sohbet ettim. Güney Afrika’dan ve başka milletlerden insanlarla tanıştım. O Noktada tanıştığım insanları Lesotho içinde belli aralıklarla farklı mekanlarda da gördüm. Hem beni yolda gördüklerinde yardım ettiler, yemek su meyve verdiler, hem de Lesotho içinde Afriski’de kaldığımız gün yemekleri ısmarladılar. Gece herkes odalarına çekildiğinde ben de dışarı çıkıp çadır kurmam için gösterdikleri alana doğru yürümeye başladım. Hostel olarak kullanılan binanın hemen ön tarafına geldim.
-Dur lan önce gidip bir tuvaletimi yapayım. Sonrasında ızdırap oluyor tuvalete çıkmak.
Mekana giriyorum, sol tarafta büyükçe bir mutfak ve oturma odası gibi bir alan. Sağ tarafta tuvaletler var. Ooo bir dakika ya ben bu alandaki koltuklarda yatar uyurum bomba yer haha.☺ Ne dışarıda kalacağım. Bisikleti direkt içeri taşıdım. Koltukların hepsini birleştirdim kendime oldukça rahat bir yatak yaptım. Eh içerisi de nispeten sıcak. Bu iş olmuştur. Yer mi lan Anadolu çocuğu öyle kazık fiyatı. İçeriye yerleştim hemen sonrasında 3 Güney Afrikalı motosikletli arkadaş geldi. Ayak üstü biraz sohbet ettik. Bir tanesi tırmanış yaparken düşmüş. Dedim nasıl oldu? Yanlış lastik seçiminden olduğunu söyledi. Ertesi sabah giderken baktım o düşenin lastiğine de, adam bildiğin asfalt yol lastiği ile gelmiş. Yukarıda dediğim gibi bu alan 14 km 1400 metre tırmandıran bir alan, bazı yerlerinde eğim %18 den fazla. Toprak taşlık fantezi yapmış arkadaş.
Ertesi sabah yola çıktığımda açık söylemem gerekirse biraz şaşırdım. Zirveyi geçtikten sonra öyle güzel bir asfalt yol başladı ki hayret. Yolun ilerleyen kilometrelerinde yol yapımı için kullanılan kamyon ve makine parklarını görünce olay netlik kazandı. Yolu Çinliler yapmış. Çinliler bir ülkeye girip kilometrelerce böyle kaymak gibi yol yaptılarsa, o ülkenin kesinlikle etinden suyunda bir şeyinden faydalanıyorlardır.
Sani Geçidi’ni geçtikten sonra Lesotho’daki tırmanışlar bitmiyor. Önce 3240 metreye sonrasında da 3420 metreye ve son olarak 2830 metre tırmanış Lesotho da ki geçitlere eyvallah diyorsun. Saygı ile eğiliyorsun dağ bisikleti için kral alan coğrafya.
Ülkenin içlerine doğru girdikçe de elmas madenlerinin yanlarında kurulmuş köylerin yakınlarından geçmeye başlıyorum. Madenler hep zirvelerde ve yaz ayında olmamıza rağmen yollar karlı. Yollardaki karları temizleyen araçları çok sonra gördüm o da sadece bir tane kepçeydi. Öyle tuzlama araçları falan yokmuş.
Bir kamyoncu ile mola verdiğim bir alanda sohbet etme fırsatım oldu. Bölgeye kar yağdığında 15-20 gün yolları açamadıkları oluyormuş.
Kırsalda da ki yapıların eldeki imkanlarla yapıldığı belli bölgede zaten yapı yapacak malzeme bulmakta zordur diye düşünüyorum. Madenlerin yakınında yer alan köy evleri derme çatma.
Çobanların ve halkın üzerinde sürekli battaniye görüyorum. Bu battaniyeler de Güney Afrika’dan geliyor.
Yol boyunca Sani Pass Geçidi’nde konakladığım yerde akşam yemeğinde tanıştığım Güney Afrikalılar yanımda durup araçlarında su, meyve ne varsa artık hepsini bana verdiler.
Hatta akşama doğru da Afrika’nın tek kayak merkezi olan Afriski’de durduğumda akşam yemeği ısmarladılar. Afrika’da böyle bir merkez olacağı aklımın ucundan geçmezdi.
İsviçreli bir aile Afrika’da bu noktaya gelmiş, kayak merkezi açmış. Gün boyunca 2200 metre tırmanış yapmıştım. Snowboard yapmayı o kadar çok istiyordum ki fakat bacaklar tutmayacak belli. Bir sonraki gün yapayım dedim. Hostel’de sadece bir akşam için yerleri varmış.
Tamam, tek kişilik odada kalayım dedim, orda da yer yok. Otellerde de yer olmayınca benim kayma işi yalan oldu.
Bisikleti ve üstündeki onca değerli malzemeyi gelişi güzel bir yere bırakıp snowboard yapmaya gidemem, bana bunları koyabileceğim bir oda lazımdı onu da bulamadım. Ne yapalım kısmet değilmiş artık başka bir kıtada snowboard yapacağım.
Afriski’den ayrıldığım gün araçlar yoldaki karları temizliyordu. Afrika’da 3000 metrenin üstünde yer alan bu alanda hiç aklımın ucundan geçmeyeceği kadar karla karşılaşmak beni şaşırtmadı desem yalan olur. Yokuş aşağı inerken parmakların ucu da dondu. O noktadan sonra 3-4 defa oldukça sağlam iniş çıkışlar yaptım. Sonuncu ve en uzun inişe gelmeden önce öğlen yemeği molası verdim. Etrafı seyretmek oldukça keyifli oldu. Yol o kadar sakin ki gün boyunca sadece bir veya iki araba, iki tane de kamyon gördüm o kadar.
Dağların eteklerinde yoldan uzaklardaki yerleşim yerlerini rahatlıkla görüyordum. Sanırım su kaynakları o taraftaydı fakat yolu kısmen yerleşim yerlerinden uzağa kurmuşlar. Yolun yakınlarında olan yerleşim yerlerinden geçerken iki olay dikkatimi çekti.
Avrupa Birliği bölgedeki tüm köylerin dışarıdaki tuvaletlerinin yapımına destek olmuş. Ayrıca güneş enerji desteği ile çalışan okullar yapmış. Bir de insanlar birkaç defa benden içme suyu istediler şaşırdım. Afrika’da sudan birkaç defa zehirlendikten sonra -ki bir tanesinde 30 gün kendime gelememiştim- açık su içmeyi bırakmıştım (filtre yapmadan içmiştim)..
Daha önce de dediğim gibi akarsularda çok fazla kimyasal kullanarak kıyafetlerini yıkıyorlar.
Son zirvede yemeğimi yedikten sonra aşağı inmeye başladım. En tepeden vadinin tamamı görünüyordu. Oldukça dik ve derin bir iniş olacak. Asfalt olduğu için de hızlanma ve frenlemeyi oldukça fazla yapacağım kesin. 30 kilometreye kadar hızlanıyor S dönemece gelmeden frenlere basıyorum, daha dik alanlarda fren yaparak inmeye başladım. 4. 5. viraj derken hızlandığım bir alanda sert bir S dönemece daha geldim, frenlere bastım tutmadı. Soğutmalı disk ve en dayanıklı frenler fazla ısındıklarından dolayı tutmadı. Bu yükte bu kadar fren kullanmak normal değil. Frenlerin tutması lazım yoksa gebereceğim, bu hızla o dönemeci almamın imkânı yok. Tutmayınca tüm gücümle frene asıldım ve arka fren bir anda koptu. Saniyelik olaylar bunlar. Saniyeler içinde ön frenin tutmadığı arka frenin koptuğu %16 eğimde 30 km hızla inilen bir yokuşta o bisikleti nasıl durduracağımı, o “S” virajı nasıl döneceğimi düşünmem lazım. En iyi ihtimalle bisikletin üzerinden atlayıp kendimi kurtarmalıyım. Böyle yüklü bir bir bisikleti şu koşullarda durdurmak pek kolay değil. Fren kopunca refleks olarak yaptığım ilk şey şu oldu; sağ ayağımı arka tekerlekle kadro arasına sıkışmayacak şekilde götürüp botlarla tekerleğe baskı yaptım. Sol ayağımla da ön tekeri sıkıştırdım. Bunu yapınca bisikleti sağa sola döndürme gibi bir şansım da ortadan kalktı. Oldukça kısa sürede bisikleti yavaşlattım fakat durduramadım, dönemece geldiğimde direkt yoldan çıkıp araçların aşağı uçmaması için yapılan kum tepelerine yandan çarpıp bisikletin üstünden atladıktan sonra biraz yuvarlandım ve durdum.
Ayağa kalkıp şöyle bir bisiklete ve kendime bakıyorum. Sonra da kum tepesinin öbür tarafından aşağı! Bu iki etti daha önce de Nelspruit girerken koparmıştım. Lan fren kablosu da en iyilerinden biriydi. Yok yok en kısa zamanda bu disk frenden kurtulmakta fayda var. Yeteri kadar test yaptım. Alet çantasından yeni fren teli çıkartayım. Çantayı çıkartıp bakıyorum haydaaaaaaaaa fren teli yok. Nasıl olmaz yahu? Her zaman iki tane yedekte vardır. Başka bir göze de kaldırmış olamam. Kaldık burada. Ön fren teline bakıyorum. O da aşınmış. Zaten tek frenle bu yokuşu inemem imkan yok. Yürüyerek bile inmek çok zor, 50 kg bisikleti nereye bu eğimde frensiz indiriyorsun. Hımm yapacak bir şey yok, ilk şehre kadar bir araç bulmam lazım. Tamam araç bulmak lazım da araç geçmiyor ki buradan. Oturup beklemeye başladım. 1 saat geçti 2 saat geçti gelen giden yok. Dur ya şu drone’u çıkartayım en azından sağı solu çekerim, yola yukarıdan bakarım falan. Başladım drone’u uçurmaya. Önce dağın üstüne baktım ne var ne yok diye. Sonra aşağı vadiye gönderdim yol nasıl ona bakıyorum. Of of of ulan yazık oldu bu inişe bee tüüüüü. Hayda o ne lan?
Du bakayım. Tırın teki virajı çıkarken dorseyi yola düşürmüş yol kapanmış aşağı tarafta. Drone’u aşağı indiriyorum olayı biraz daha yakından inceliyorum. Olay benden 4-5 kilometre ileride te aşağı haha. Millet drone’a bakıyor o ne diye. Tam olaya dalmıştım ki yukarıdan bir aracın geldiğini duydum. Anam anam len pikap geliyor. El kol hareketleri falan derken adam durdu. Durumu izah ettim, tamam gel dedi. Kumandayı yere koydum bisikleti araca yükledim. Aşağı doğru iniyoruz, bu arada aşağıda kaza olduğunu söyledim tam bu sırada kumanda sinyal vermeye başladı drone’un pili bitiyor diye. Aşağıya varmadan yukarıdan arabayı gördüm, onun arka tarafına doğru yanaştırdım. Adama da bir dakika dursana dedim. Durdu drone’u camın yanına getirip havada yakalayıp motorunu durdurup içeri aldım. Herifin bir bakışı var sonrasında gülme tuttu adamı. ☺
Kendisinden fren teli bulabileceğim bir kasabada beni indirmesini söyledim. Ülke zaten büyük değil, 200 km gitse başkente yani Güney Afrika sınırına varmış olacağım. Zikzaklar çizerim diyordum yalan oldu. İlk kasabada indirdi. Bisikleti topladım, insanlara bisiklet teli nerede bulabilirim diye sora sora buldum.
Bisiklet telini alıp kendim taktıktan sonra yola devam. Lesotho’da da Güney Afrika ve Swaziland’da olduğu gibi küçük marketlerin hepsinde Çinliler çalışıyor. Fakat bu ülkede farklı bir olay daha var. Kırsalda sağda solda bir dolu çoban gördüm. Hatta bir köyde akşam konakladığımda koyunların yünleri kesiyorlardı.
Nereye veriyorsunuz bu yünleri dedim. Çinliler topluyor dediler. Lan Çinliler toplayıp ne yapıyor bu yünleri? Sonradan öğrendim ki ülkeye tekstil fabrikası kurmuşlar. Eee burada ürünü üretip sonra nereye satıyorlar. Onu da bu ülkenin Fahri Konsolosu olan Cemal Abi’mden öğreniyorum. Adamlar ürünleri gümrüğe tabi olmadan bu noktadan ABD’ye gönderiyorlarmış. Arkadaş bu ilişkilerde artık benim kafa sıyırdı. ABD Lesotho’da ne yapıyor? Babasının hayrına böyle bir anlaşma yapmamışlardır. Neyse olayı daha fazla kurcalamadım.
Lesotho başkenti de diğer Afrika ülkelerinin başkentleri kadar kalabalık. Fakir zengin ayrımının çok bariz belli olduğu noktalar burada da var. Şehrin tam ortasında Alman mimarisinin çizgileri olan bir kilise de gözden kaçmadı. Cemal Abi ve Sevim Abla kaldığım yere bir gün sohbete geliyorlar. Onlar Güney Afrika’da LadyBrand’da oturuyorlar, sınırdan 20 km uzaklıkta. Cemal Abi yıllardır abisi ile birlikte Lesotho’da inşaat işleri ile ilgileniyor.
Hazır Lesotho da bulunuyorken buradan ayrılmadan bir okulda sunum vereyim dedim. Cemal abimle bayağı bir uğraştık okul aradık falan en sonunda bir devlet okulunda sunum vermeyi başardım. Sınıflardan birinde harita vardı diğerinde. Harita yoktu. Zaten kulda sadece bir harita varmış. Yahu Lesotho başkanı milyon dolara yeni ev yaptıracağına şu devlet okullarını adam akıllı bir hale getirseymiş iyi edermiş. Çocuk dünyayı ülkeleri nasıl öğrenecek. Önemli bir mevzu. Güney Afrika Johanesburg da Fransız okulda nasıl bir harita olduğunu Güney Afrika ile ilgili ikinci yazımda okuduğunuzda çok şaşıracaksınız. Her ülkede benzer sorunlar benzer hikayeler var. Söylenecek çok söz varda elden bir şey gelmiyor. Güney Afrika’da yolculuğa devam