Sesli Anlatım
Bariloche’den ayrıldıktan sonra Şili’ye muhteşem bir rota üzerinden geri geçip Osorno dağının muazzam görüntüsüne bakarak Todos Los Santos gölünde ilerliyorum. Tekne de tek başımayım. Daha önceki yazımda anlattığım gibi kış sezonunda bu bölgede seyahat eden pek kimse olmuyor ayrıca bu yol Şili Arjantin arasındaki tek paralı geçiş yeriydi. Bölgedeki göllerin çevresinde de herhangi bir yol yok. Fakat yerleşim yerleri var, öyle kalabalık iç içe geçmiş yapılar değil, müstakil evler ve bölgedeki ulaşım teknelerle sağlanıyor.
Ormanın içine saklanmış bir kısmı gözüken malikaneler, barakalar evlerle dolu gölün çevresi. İçimden dünyanın bir ucunda bazı insanlar muazzam yerlerde yaşıyorlar diye geçiriyorum. Tekne ilerlerken şu son zamanlarda Şili’de ne kadar çok noktayı beğendim yahu diye söylenirken buldum kendimi. Bu ülkenin doğası bambaşka ki henüz Carretera Austral de pedalladım ki ülkenin asıl efsane bölgesi orası….
Petrohue’de kıyıya çıktığımda işletmelerin kış sezonundan dolayı kapalı olduğunu gördükten sonra yoluma devam ettim. Bu noktadan sonra Puerto Montt şehrine kadar 80 kilometre kaymak gibi bir asfalt ve muhteşem bir bisiklet yolu var.
Günlerdir yağan yağmurdan dolayı Osorno dağından aşağılara kadar toprak kayması olmuş ve yol çamur, balçıkla kapanmış. Bu toprağın kaydığı alan öyle ufak bir alan değil. 50 den fazla kamyon 10 dan fazla iş makinası karayolunu temizlemek için çalışıyor. Toprağın kaydığı yere şöyle bir baktım da, galiba dağın yarısı kopup gelmiş.
Feribot seferi ile günün yarısını zaten gölde geçirdim. Bu yüzden Puero Montt’a varmadan önce bir yerde çadır kurmam şart. Güçlü olmasa da karşıdan esen bir rüzgâr ve yağmur var. Şu noktada beni en çok düşündüren konu, çadırı rüzgârdan korunaklı bir yere kurabilecek miyim yoksa öyle bir yer karşıma çıkmayacak mı? Çünkü dış tentenin fermuarı ve sonrasında dikkatimi çekti fermuar dişleri hasar görmüş durumda. Nasıl olacak bu iş nerede kamp atacağım? Bir iki defa kamp yeri bulur gibi oldum fakat Rüzgâra güvenemedim. Sürekli yön değiştirip duruyor. Baktım olacak gibi değil. Hemen önümde Puerto Varas adında küçük bir şehir var. Oraya gidip bir terzi bulup bu sorunu çözmeye çalışırım diye düşündüm ve o hiç sevmediğim gece sürüşlerinden birini yapmak zorunda kaldım. Üstelik yağmurda. Terzi olayı da bir sonraki güne kaldı.
Puerto Varas göze hoş görünen bir kasaba. Civardaki o müstakil evlerden bu kasabaya gelip günlük ihtiyaçlarını karşılayan insanlarla ayakta durmayı başaran bir kasaba diyebilirim. Göl kenarındaki sahili çok güzel.
Yazları da oldukça kalabalıkmış. Bölgenin ayakta kalması Turizm ve devlet destekleri ile mümkün. Şehir de bir iki hostel gezdim. Fiyatlar normalin biraz üstünde üstelik çoğunda kredi kartı da kullanmıyor. Şu sıralar para biriktirmeye çalıştığımdan ( Hiç yedekte bir şey kalmadı) ATM lerden para çekmemeye çalışıyorum. ( Çünkü her para çektiğimde ne mebla çekersem çekeyim Şili’ ATM’si benden 50 TL ye yakın para alıyor üstüne birde kur farkı binince benim Türkiye’de ki hesabımdan çektiğim paralar eriyip gidiyor) Kredi kartından harcamak işime geliyor. Neyse sonunda şehrin merkezinde Venezüellalı sahibi olan bir hostel buldum. Adı Backpackers Casa Mogouya. Kış ayındayız ya, hostel boştu. Fakat bu bölgede güneye indikçe turizm olmasa da fiyatlar hep yüksek ve ne kadar güneye inersen bir o kadar daha yükseliyor. Bunun nedeni de gıdalar ve diğer malzemelerin güneye ulaşırken ortaya çıkan yol masrafının fiyatlara yansıması diyelim.
Hostel de Fransız Catrina ile tanıştım. Patagonya dan geliyormuş ve bana Chiloe adasına gitmemi de önerdi. Şöyle bir haritadan baktım da neden olmasın? Adanın bir ucundan girer öbür ucundan çıkarım. Hostel’in sahibi ile muhabbeti de biraz ilerletince kasabada bir iki yeri gezdiğimi fakat dikiş makinası olan bir yer bulamadığımı söyledim. Hakikaten bölgede terzicilik namına hiç bir şey yok. Herkes kendi evinde söküklerini hallediyor veya herkesin kendi evinde makinası var. Dışarıda bunu bir iş olarak yapan birini bulmak çok zor. Hatta bu durum bütün patagonya bölgesi için bile geçerli diyebilirim. Terzi yok lan!! Bana bir yer gösterdi haritadan oraya gittim. Terzinin dikiş makinası var eyvallah fakat elinde benim çadıra uygun ne diş var ne de fermuar var. Elindekilere baktım da fermuar dişlerinin uzunluğu en fazla 1 metre. Bana ise 1 metreden fazlası gerekiyor. Onu geçtim çift yönlü fermuar gerekiyor o da yok. Hostele geri döndüm. Ulan ne yapsam yeni çadır mı alsam bu Patagonya’da böyle bozuk çadırla geçilmez ki… Bu arada tam eşyalarımı çantadan çıkartırken aklıma The North Face ‘in pantolonlarındaki çift taraflı fermuar sistemi geldi ve fermuar kilit sisteminin ebatları aynı çıktı vay be. (Pantolonda çift taraf olmasının cebabi pantolonlar katlanıp cebe giriyor ve küçücük oluyor) Terziye geri gittim ve adama dedim ki daha doğrusu uygulamalı gösterdim ( dil bilmiyorum ya) “Amca şimdi bu fermuarı buradan sökeceksin bak bu çadırın diş yerlerindeki dikişleri açacaksın, fermuarı buraya yerleştireceksin sonrada makine ile dikişlerini açtığın yerleri dikeceksin” bunu oldukça iyi anlattım. Ya da iyi anlattığımı düşündüm. .
3 saat sonra geri döndüğümde amca ne yapmış? Pantolonu alıp dış tenteye dikmiş. Üstelik o fermuarı da yerinden sökmeyip onu da başlangıç noktasına dikmiş. Uzun bir sessizlik oldu. Anormal sinirliyim amca bunu gözlerimden anlamış olmalı ki ellerini gözlerine götürdü. AMCAAAAA diye bir nara attım. Makası aldığım gibi pantolonu ayırdım çadırdan. Önce pantolonda yer alan Fermuar kısmını yırttım, çadırın üstündeki kısmı da yırttım fermuarı oraya yerleştirdim. Makinaya koydum. “Al bunu dik şimdi”. Yaptığı hatayı kendi de anlayınca özür diledi. Para da istemedi. Fakat çadırın ırzına geçildi tabi. Yahu, pantolonu çadır tentesine dikmek ne demek arkadaş? Her şey bittikten sonra keşke bir fotoğraf çekseydim dedim ama iste o anda düşünemedim manzara karşısında beyne kan gitmedi. Neyse fermuar dişlerini halledemedim ama en azından açıp kapama kısmı şimdilik tamam. Bu durum bir süre daha götürür.
Akşam Carlos otelde size Venezüella’nın özel ekmeğinden yapacağım dedi böyle bir hazırlık falan filan iyi bende gidip et falan alayım yoğurt avokado biraz yeşillik arasına koyar yeriz. Akşam eve bir geldim ki Venezüella ekmeği diye yaptığı şey Afrika da aylarca yediğim ve yemekten nefret ettiğim ama kırsalda gezince yemek zorunda olduğum simsi, gerçi Afrika’da her ülke de adı da değişiyor. Bende ki yüz ifadesini görünce?
-Ne oldu beğenmedin mi?
-Bu venezuella ekmeği mi?
-Evet
-Aslına bakarsan Venezuella ekmeği değil. Bunu Afrika’nın ana besin kaynaklarından biri, kıtada her ülkede adı değişiyor. Özellikle 1500-1700 yılları arasında Hollanda gemileri ile Venezuella’ya ve diğer bölgelere şeker kamışı tarlalarında çalışmak üzere yüzbinlerce Afrikalı getirildi ve onlarda doğal olarak kendi Kültürleri ile geldiler. Yani dostum üzgünüm bu sizin yemeğiniz veya ekmeğiniz değil. Kültür Afrikalıların. Google dan da bakabilirsin
-Bak bu şekilde hiç bilmiyordum sağ ol Gürkan
Kıyma yoğurt avakado ve yeşillikle tadı daha bir guzel oldu onu da söylemeden geçemeyeceğim. Ertesi gün hostelde ki herkesle vedalaşıp Puerto Montt’a gittim
Bu bölgeye gelen sırt çantalı ve motorcuları evlerinde ağırlayan Gülşah ve Emre çiftinin evinde ben de misafir olacaktım fakat çocuklarında bit sorunu yaşadıkları için Emre ve Gülşah gayet kibar şekilde “Gürkanım seni bitlendirmeyelim olur da bulaşır falan ızdırap olur durum” Haklıydılar bu yüzden onların evlerine yakın bir yerde ioverlander’dan bir ev buldum. Evde oldukça ucuzdu.
Emre buralara gelmiş ve bölgede bulunmaktan gayet memnunda, ikinci el kıyafet satan bir Türk firmasının Puerto Montt da ki çalışanıydı. Hanımı Gülşah İlk zamanlar için çok zor olduğunu söyledi ( Haklı Türkiye’ye geri dönmek , ve her daim soğuk ve yağmurlu bir coğrafyada yaşamak zor) fakat sonrasında buradaki yaşama alışmışlar. Çocuklarını da burada doğurmuşlar. Ayrıca bölgedeki eğitimden ve kreşlerden de memnunlar. Gülşah şöyle bir detay daha verdi
-Gürkan doğumu burada yapacağım için telaşlıydım çünkü bilmediğimiz yabancısı olduğumuz bir ortamdı. Fakat doğum öncesinde ve doğum sonrasında gördüğüm sağlık hizmeti çocukla ilgilenmeleri bambaşkaydı. Türkiye’de arkadaşlarımdan ailemden dinlediklerimle hiç alakası yoktu. Burada çocukları korumaya ve annelere çok çok ayrı özen gösteriyorlar.
Gayet anlaşılır bir durum çünkü ülkede insan sayısı çok az 17 milyon nüfusu olan Şili’nin 7 milyonu zaten Başkent ve çevresindeki yerleşkelerde yaşıyor. Aşağılara indikçe yerleşim yerleri azalıyor fakat oralarda da birilerinin olması yaşaması lazım. Puerto Montt şehri güneyde limanı ve balıkçılığı ile oldukça önemli bir nokta. Hatta hatta Carretera Austral in başlangıcında yer alan en büyük şehir. Teeee aşağı O’higgins kasabasına kadar bir daha bu kadar büyük bir şehir yok.
-Gürkan Biliyor musun burada birde Erdoğan var Türk Bakkalı
-Hadi canım ciddi misin? Ee, gidelim.
Evet teeeeeeee dünyanın öbür ucunda Puerto Montt’da Türk bakkalımız var. Erdoğan yıllar önce buralara adım atmış bakkalını açmış, evlenmiş iki çocuk sahibi çok komik biri. Muhabbeti de süper. Ben oralardayken bakkalı satıp sadece Kollektivo işini yapmak istiyordu. Bu kollektivo bizde ki dolmuş taksi olayı. Kendisinin 3 tane aracı varmış. Bu sayıyı çoğaltıp bu şekilde devam etmek istiyormuş. Bu şehir de Uber taksicilik sistemi 2017 yılında yoktu belki şuanda vardır. Bu arada Uber demişken aklıma da geldi. Uberin Google haritası ile birlikte çalışması da ayrı bir güzellik olmuş Şili’de. Gün geçtikçe şu uygulamayı geliştiriyorlar ve dünyanın her yerinde aynı sorunlar taksicilerle uberciler arasında yaşanıyor. Yani devletten plaka almış müşteri seçen ve yabancıyı kazıklayan taksiciler her yerde var. Bu taksicilerden dolayı işini hakkıyla yapanlarda zarar görüyor. Vakti zamanında ses çıkarmaz ekmeğime bakarım kim ne yaparsa yapsın diye hareket edilirse takım işi olmazsa sonucu da böyle oluyor. Neyse, Erdoğan’ın dükkanda yumurta kırıp ekmek banarak, çorba içerek yaptığımız sohbetleri özleyeceğim.
Puerto Montt’dan çıkıp Chiloe adasına giden yola girince yol boyunca Avrupalı şirketlerin bölgede açtığı balık fabrikalarını da görüyorum. Buralarda balıklar işleniyor veya donduruluyor sonrasında dünyanın dört bir yanına gönderiliyor. Büyük olasılıkla Norveç somonu olarak yediğiniz somon Şili’de de yakalanıp işlenenlerdir 🙂
Chileo adasına Pagua’dan bot kalkıyor oraya varana kadar yağmur bastırdı. Mesela sıcak havada donuma kadar ıslanabilirim sıkıntı yok. Veya hava soğuk -30C , -40C de olabilir gıkımı çıkarmam. Fakat hem sıfır derece olup hem de deli gibi yağmur yağarsa olmuyor işte yahu. Vallahi içime işliyor soğuk. Böyle havalarda devam etme da, dur işte. Ama yok. Hazır bu kadar gelmişim hava da kararmamış dişlerde birbirine vurmuyor henüz, karşıya geçilecek. Bisiklet için Chiloe adasına bir ücret almadılar. Benden de çok az para aldılar. Ana karadan karşıya adaya geçmem de 15dk sürdü. Adaya geçtiğimde hava kararmak üzereydi ve bu yağmurda kalacak bir yer şart.
Chacao adında küçük bir kasaba. Şöyle ufak bir tur attım kasabada 2 tane hostel yazan yer gördüm fakat o kadar sakin bir kasaba ki öyle hostel de falan para verip kalmaya gerek yok. Direkt kıyıda üstü kapatılmış çok hoş görünümlü bir iskele var. Onun içine çadırı kurdum. Denizin dalga sesi de hiç rahatsız etmedi gece boyunca. Fakat sabaha martılar değil çatının üstünde baya bildiğin çadırın içindeymişçesine ses çıkarıyorlardı.
Çok fazla yağmur yağdığından Caulin üzerinden giden arazi yoluna giremedim oraya girsem bisiklet ve ben çamurun içinde boğulurduk.
5 numaralı yol sabah erkenden yola çıktığımdan sakindi zaten adaya feribot gelmediği sürece bu 5 numaralı yolda trafikte olmuyor. Trafik olmaması da iyi çünkü Şili’nin genelinde olduğu gibi bu 5 numaralı yola Ancud şehrine kadar emniyet şeridi yapmamışlar. Hayret ki ne hayret kafamıza taş yağacak. Yol çok güzel de ülkede alıştığım o geniş emniyet şeridi durumu burada yok. Fakat Ancud’a geldiğimde olay değişiyor. Hem trafik artıyor hem de emniyet şeridi ortaya çıkıyor
Uzun yıllardır seyahatimi takip eden bir arkadaşım “Gürkan Avrupa’da tanıştığım Şili’li arkadaşım Adriana Yanez ailesi ile birlikte orada yaşıyor eminim ki çok iyi anlaşacaksınız istersen kendisine mesaj at” Aynen kendisine mesaj attım. Oo, ne bomba bir kadın çıktı. Ailesi ailem oldu kendisi en iyi dostlarımdan biri. Adriana tüm Chiloe adasında bilinen bir gönül insanı.
Bölgedeki yerel balıkçıları büyük şirketlere karşı örgütlüyor. Haklarını savunuyor. Güney Amerika’nın birçok yerini bisikleti ile gezmiş. İyi bir balıkçı, dalgıç ve kaptan. Evlerinde 1 hafta misafir ettiler. Yahu siz bu evi hostel yapın dedim. Şuanda evlerini hostel olarak kullanıyorlar. Annesi ile telefon üzerinden sözlük sayesinde konuşuyorduk İspanyolcayı, şimdi o İngilizce öğrenmiş bende biraz İspanyolca Adriana’ya “Gürkan’a söyle de geri gelsin özledim hem birlikte ders çalışırız” diyormuş haha.
Babası ile Pasifik okyanusunda balığa çıktım ve hayatımda ki en büyük balığı yakaladım. O balığı da akşam yemeği olarak mideye indirdik fakat tadı tuzu hiç yoktu. Zaten Atlantik okyanusu olsun, Pasifik okyanusu olsun bu balıklarını bir sevemedim gitti. İç deniz balığı gibi vallahi olmuyor.
Bölge balıkçılıkla geçiniyor. İspanya aşağılara kadar ilerleyişini çok geç yapmış bu yüzden de bu bölgedeki İspanyolca genel olarak ana karadakinden biraz daha farklı. Zaten adada direkt olarak insanların Anatomilerinin de farklı olduğunu görmek mümkün. O ana karadaki Avrupai hava adaya geçince gitti. Şili hükümeti 2002 de ada da yaşayanlarla ilgili bir araştırma yapmış ve ada halkının %97 kadarı bölgenin yerel halkının Mapuçhelerden oluştuğunu da belgelenmiş. Osteoloji uzmanı değilim fakat bu ada zaman geçirdikçe ada halkının Çin’in kuzeyin de ki halklara (İnner Mongolia ) ve Moğollara benzediklerini söyledim. Sonra ufak bir araştırma yaptığımda da zaten ülkede bu konu ile ilgili araştırmalar olduğunu gördüm. Hatta Mapuchelerin bugün kullandığı bazı simgelerin direkt olarak Çin kültüründe de birebir aynılarının olduğu da kayıtlara geçmiş. 10000 yıl önce bölgeye Asya’dan gelindiği ama hangi dönemde ve kaçıncı dalga göç ile bu coğrafyaya geldikleri bilinmiyormuş.
Bu arada Avrupai demişken adanın Kuzey batı ucunda yer alan İspanyollardan kalma surları ve şehir müzesini de ziyarete gittim. Bu ada 1567 yılında İspanyollar tarafından ele geçiriliyor fakat birçok yere uzak olduğundan ada ve çevresinde yaşayan insanların bağımsızlık hareketlerinden haberi olmuyor. Şili’nin bağımsızlık savaşında İspanyol Krallığı ile bölgede ciddi savaşlar yapılmış. Bu arada gene adayı kral için savunanlarda Mapuçheliler. Seyahatnamelerde çok güçlü ve korkusuz savaşçılar olarak geçiyorlar. Vel hâsıl bölge Şili’nin kontrolüne geçmiş ve Ancud da adanın başkenti olmuş. 20. yüzyılın başlarında bölgede bir tane de Alman İlkokulu açılmış. Birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşı öncesi Almanların yabancı ülkelerde açtığı ve dış politikada kullandıkları okul projeleri aynı yüzyılın ikinci yarısında geliştirilerek başka ülkeler tarafından çok daha akıllıca kullanılmıştır. Bu durumu da 8 yıldır yollarda gözlemliyorum. 2010 yılı ekim ayında taşlar yerine oturmaya başlamıştı…
Ancud’dan çıkıp adanın kuzey doğusuna cocotue tarafında sezonuna göre penguenlerin dinlenmeye geldikleri bir alan var. Kış sezonunda tabi ki o alanda yoktular. Fakat toprak yol ve manzaralar oldukça tatmin ediciydi. Hatta o noktada gece uçurumun yanında kalırken “ Ulan bu kadar yağmur yağdı ister misin heyelan olsun” adada kamp attığım güzel noktalardan biriydi. 41°56’38.7″S 74°01’45.3″W .
Gene bu noktada yağmur çamur derken bisikletin V frenlerini yedim. Çantada yedek var nasıl olsa diye uzun zamandır bakmamıştım. Yağmurun çamurun içinde alet çantasına bakınca ve olmadığını görünce kısa süreli bir şok yaşadım.
Yaklaşık 120 kilometre kadar fren kullanmadan devam o halde ne yapalım. Altta ki en büyük şehir Castro’ya kadar o şekil devam ettim. Backpacker hostar Familiar’da konaklarken şehrin içinde bisikletçi de bulup eksik gedikleri alıp yola devam ettim. Bu şehirde renkli güzel balıkçı evleri saçtan yapılmış kilise görmeye değer yerler.
Bu arada hostel de sohbet sırasında ada da ufoların gözüktüğünü duydum. Bunca senedir bisiklet üstündeyim yollardayım geceleri de dışarıda çadırda yatarım daha bir tane denk gelmedi görmedim. Hayırlısı artık umarım ada dan çıkmadan denk gelir. Ha birde ada kadınlarının Cadıcılıkla ilgilendiği ile ilgili rivayetler var. Bu durumu Afrika’da birkaç ülke de daha görmüştüm. Yerlilerin yaşadığı, günümüz olanaklarından kısmen uzak olan toplulukları, belli başlı olanaklara sahip insanlar diğer bölgedekileri için Cadıcılık ve büyücülükle itham ediyorlar. Kıta değişti bu olay değişmedi mesela. İşte insan her yerde insan…
Şimdi bu ada ile ana kara arasında pasifik okyanusunun bir kısmı kalıyor iç deniz de diyebilirim. Bu alanda inanılmaz bir çevre kirliliği var sebebi de okyanusta yapılan somon üretim çiftlikleri. Sayılarını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Utanmasalar denizde boş alan bırakmayacaklarmış. Bu kadar vahşice bir üretim olamaz. Denizleri geçmişler adanın içinde ki güzel tatlı su göllerine bile aynı şekilde bu üretim merkezlerini yapmışlar. Yahu ne beyinsiz insanlarsınız! Bu adanın tatlı su kaynaklarına bari yapmayın bu olayı. Ada halkı hükümete karşı bunun savaşını da veriyor. Fakat dünya da öyle bir talep var ki somon balığına buradaki üretimin bile bunu karşılayamadığını öğrendim.
Gemi ile adanın kuzeyinden girmiştim güneyinden gene ana karaya çıkmam mümkün. Quellon’dan birçok yere gemi kalkıyor. Gemi seyahati sırasında çok güzel alanlar görmekte mümkün. İnsan eli değmemiş alanlar. Quellon da Hostel El Parque’de kalmıştım çok tatlı ev sahip sahiplerim vardı hatta çok güzelde indirim yapmışlardı. Kıyı şeridinde biraz yürüyüş yapınca tam olarak tarifini yapamadığım başka bir yerde hissettim kendimi veya başka bir zaman diliminde mi demem gerekir bilemedim.
Bölgeden kalkan feribotlar civardaki küçük adalara da gidiyormuş. Hatta bu adalardan birine gitmek istedim şimdi adı aklıma gelmedi. Bana o adanın biletini satmadılar. Sadece Şili vatandaşlarının gidebildiği bir ada varmış. Sebebini sorduğumda “sadece yerel halktan balıkçıların gittiğin bir ada” dendi. Neyse Quello’dan kalkan gemi ile hemen karşı tarafta Port Roul Marin Balmaceda’ya çıktım çok küçük bir köydü ve her yerden oldukça uzaktı. Ben gemiden çıkarken bölgede yaşayan insanlar feribotun içine doluştular ama bir yere gitmek içinde değil, alışveriş için gemiye geldiler. Alt katta arabaların olduğu yerde küçük bir Pazar havası vardı. Meğerse gemi Puerto Aysen’e gidene kadar bölgede ki ufak yerleşkelere uğradığında aynı zamanda Pazar görevi yapıyormuş.
Toplasan 30 hanenin olmadığı bu kıyı köyünde kış olmasına rağmen oldukça fazla yaşayan vardı. Üstelik gördüğüm kişilerin yaş ortalamaları da oldukça yüksekti. Bu bölgede sağlık sorunu yaşasalar hakikaten en yakından gelecek olan ambulans oldukça uzaktan gelecek. Belki de en iyi hastane Puerto Montt da bulunuyor. Daha önce Avrupa’nın genelinde bariz olarak karşılaştığım bir durum Şili’nin kırsal bölgelerinde de başlamış. Yaşlılar tek başlarına yaşıyorlar. Carretera Austral yolculuğum sırasında evlerine misafir olduğum 4 kişi 70 yaşı üzerindeydi ve tek başlarına yaşıyorlardı. Daha öncede dediğim gibi aşağılara doğru indikçe zaten nüfus azalıyor. Özellikle yeni nesli alt tarafta tutmak zor. Avrupa’da da yeni nesli köylerde tutamıyorlardı. Bu durumda tabi ülkelerin tarım ekonomisini ciddi anlamda etkiliyor. Mesela yıllarca tarımla ilgilenen ailenin çocukları aileler vefat ettikten bir süre sonra ellerindeki tarım arazilerini başkalarına satıyorlar. Arazinin yeni sahipleri de çoğunlukla ya tarım işinden anlamıyor veya anlıyorlarsa da küçük çaplı iş yapıyor ve arsayı daha çok kendileri için kullanıyor veya öyle boş bırakıyorlar.
Mesela bu olayı Afrika’da çok görmüştüm. İngiltere’de misafir olduğum bir çiftlikte gençler lise bittikten sonra köyde kasabada yaşamak istemediklerini söylemişlerdi. Fakat şili de durum biraz daha farklı tabi tarım yapacak bir arazi yok. Bu noktada hidroelektrik santrali, kereste işi, balıkçılık ve turizm yapılır. Yani iş olarak ne yaparsan yap bu tarafta doğanın içine ediyorsun gibi gözüküyor.
Sıra da şu Carretera Austral yolu var… Bakalım nasılmış.