Kara yolları ekibinin yanında gece Nicholas ile konakladıktan sonra sabah erkenden yola çıkıyoruz. Şili’de Torres’del Paine’ye doğru yolumuza devam edeceğiz.
Sınır geçişi Kara yolları ekibinin durduğu alana çok yakın 20 kilometre ya var ya yok. Arjantin gümrük kapısına gelmeden rota 40 dan çıkıp toprak bir yola giriliyor. Henüz yol asfaltlama çalışması bu noktada başlamış. Arjantin tarafı için gayet doğal bir durum ülkede asfalt olan yolda zaten rezalet içinde. Arjantin tarafında ki gümrük kapısı birkaç çiftlik arazisinin içinde yer alıyor. Sınırın hem Arjantin tarafında da yapılar hemen öbür tarafında da birkaç yapı var. Genellikle çıkışı yaptıktan sonra bir iki kilometrelik alanda, bazen ülkelerden birinin alanı oluyor. İlla o noktada çıkış yaptın sınırı geçtin ülkenin kontrolü orada bitti anlamına gelmiyor. Bazen sınır geçişlerini kendi sınırlarının gerisine de yapabiliyorlar.
Şili tarafına yaklaşırken yol gene her zaman ki gibi düzelmeye başladı sonrada asfalt oldu. Sınır geçişini yapmadan önce bisikleti kenara çektim. Yanımda ne kadar açık yiyecek sebze meyve ne varsa oturup hepsini yemeye başladım. Çünkü sınırda hepsine el koyacaklar. Sanırım yiyecekleri tüketene kadar Nicholas da gelir diye düşündüm fakat gelmedi. Neyse bir süre sonra sınır kapısına gittim.
Araç geçiş noktasında hiç kimse yok. Bariyeri kendim kaldırdım. Bisikletle geçip sonrada bisikleti binaya yasladım ve içeri girdim. Gayet şık döşenmiş ve en iyi gümrük malzemelerinin bulunduğu bir sınır kontrol noktası. Fakat içeride kimse yok!
- Heyyyyyyyyyyyyyy Kimse yok mu?
Lan harbiden kimse yok. Öyle küçük bir binada değil. Bağırdım çağırdım gelen giden olmadı. Geri dışarı çıktım. Hemen yan tarafta bir restoran var. Oraya gidip
- Yan tarafta gümrük binasında hiç kimse yok. Ülkeye giriş yapacağım fakat çalışan kimseyi göremedim
- Büyük ihtimal öğlen yemeğine çıkmışlardır. Biraz beklersen gelirler.
İlk defa bir sınır kapısında öğlen yemeği paydosunda sınır kapısını kapattıklarını gördüm. 1 saat kadar bekledikten sonra iki memur içeri geldi sistemleri çalıştırdı ve pasaportuma giriş iznini verdiler.
İçeri girdikten sonra da geri o restorana dönüp Nicholas gelinceye kadar bekledim. Kasaba oldukça küçük. Toplasam 10 tane sokak, İki tane hostel bir tane şık otel var. Hosteller kapalıydı şık otelin fiyatı da bize oldukça pahalı geldi. Kasabanın güney ucunda ki otobüs durağının arka tarafında kamp atıldığını ioverlander programını kullanan diğer bisikletçilerin notlarından öğrendik. Otobüs durağının olduğu alanda bedava wifi da bulunmakta. Şili ve Arjantin’de genellikle şehir meydanlarında belediyenin sunduğu bedava internet hizmeti yer almakta. Biz çadırları atmadan önce havanın -5C olduğunu gördüm. Bu arada otobüs durağının arka tarafında yer alan ofis pencerelerinden birini, açmayı denedim. O da nesi, pencere açık. Otobüs durağı da zaten sezon kapalı olduğundan iş yapıyor. Bisikletler hariç tüm eşyaları içeri aldık. İçerisi oldukça temiz ve koltukların olduğu bir de oda bulduk.
- Nicholas bak bu çok iyi oldu
- Şömine bile var Gürkan
- Birileri bizi içeride fark ederse çıkartabilirler. Bu yüzden hiç ışık falan yakmayalım. İçerisi hem sıcak hem de bedava wifi var. Üstelik prizlerde çalışıyor.
Bu noktadan sonra Ertesi gün Torres Del Paine’ye ulaşmak üzere yola çıktık. Yola çıkmadan önce de markete uğradık. Bölge de her şey çok pahalı. Torres del Paine’de market varsa bile eminiz ki çok daha pahalıdır (Yokmuş). Bu yüzden yiyecek ve atıştırmalıkları bu küçük kasabadan almanın faydası var. Özellikle bizde ki helva tarzı bir atıştırmalıkları var benim çok hoşuma gidiyor.
Yol boyunca gördüğümüz manzara hakikaten çok güzeldi. Ben bu Şili Patagonya’sını çok sevdim. Bunu yol boyunca kaç defa da kendime söyledim. Birçok ülkede kıtada doğanın içinde kayboldum gittim. Burası farklı! hakikaten farklı toprak çekiyor. Kalıcı gözü ile dünyada baktığım nokta oldukça azdır bu noktalarda genellikle küçük bir alanı kaplar. Fakat Şili Patagonya’sında; Şurası da olur, bak burası da güzelmiş, yahu acaba burası daha mı iyi, gibi birçok noktayı beğendim. Beğendim alan nereden baksan 1000 km fazla
Tores Del Paine milli parkı girişinde 2-3 binadan oluşan bir kontrol noktası var ayrıca burası da parka giriş için ödeme yapılan yer. Sezon dışı olmasına rağmen park girişi için ödeme yapılıyor. Yaz aylarında bazı gezginlerin ödeme yapılan yerin karşı tarafında yer alan tuvalete önce gidip sonrasında ödeme yapmadan yollarına devam ettiklerini de öğrendik. Fakat biz biletimizi aldık ve merkezde yer alan Hosteria Lago Tyndall kaldık. Bu arada o alanda birkaç otel hostel falan da var. Hostel boştu ve tadilat yapılıyordu.
Görevli kızlarla konuştuk bize odaların dışında yer alan oturma alanında istersek kalabileceğimizi söylediler. Ücret olarak da sadece yemek paralarını verdik diyebilirim. Oldukça şanslıydık. Hakikaten böyle bir şeyin bu noktada olması hemen imkânsızdı. İnsanlar yaz sezonunda aylar öncesinden çadır kamp alanların yerlerini bile rezervasyonlarını yaptırıp bölgeye öyle geliyorlar.
Şimdi geriye havanın iyi olmasını beklemeye geldi. Kötü bir havada Torres Del Paine’ye yürüyüp bir de onu görememek var. Sürekli hava raporlarını hostel de ki gençlerden öğreniyoruz. Yürüyeceğimiz mesafe az buz mesafe değil. Bu beklediğimiz günlerden birinde de kar yağdı. Of manzara da süper oldu mu? Sonraki günlerde havanın açık olacağını da öğrenince. Gün doğumundan önce Nicholas ile birlikte yola çıktık.
Geçen sefer El Chalten’de Filtz Roy’a tırmanırken kiralık malzemeler kullanmıştım. Bu sefer sırtımda çanta yok ve ayağımda bisiklette kullandığım tabanı bisiklet pedelına kitlenen demir metalleri olan botlarım var. ( Not: Bu ayakkabı öyle birçok kişinin düşündüğü gibi yürürken tak tuk ses çıkartan veya yürümeyi zorlaştıran bir ayakkabı değil. Markası ve modeli ekipman sayfamda yazıyor) Şöyle söyleyeyim Tores Del Paine’ye kışın karlar içinde spd botlarla çıktım. Çıkış çok rahattı da inerken küfür ede ede indim. O da ayakkabılardan değil. Keşke elimde batonlar olsaydı. Batonsuz karlar içindeki bir zirveden aşağı inmek hakikaten zor oldu. Tepedeki manzara oldukça güzeldi. Nicholas ile ikimiz ayrı ayrı zamanlarda çıktık. Ben oldukça ağırdan aldım. Haliyle ikimizde zirveye tek başımıza çıkmış olduk. Sezon olmadığından başka da kimse gelmedi manzaranın keyfini çıkardım. Aşağı indiğimde de hava kararmıştı.
Tores Del Paine’de eskiden Pumalar ile karşılaşma olasılığı daha yüksekmiş fakat artık bu ihtimal çok az özellikle zirveye çıkış yolunda. Geçtiğimiz seneler otelin yakınında gezinen bir Puma otele gelen müşterilerden birinin köpeğine saldırmış. Yetkililerde Bölgedeki pumaları uyutarak başka bir bölgeye taşımışlar. Her yıl Pumaların bölgede gezinenlere karşı agresif davranışları artıyormuş. Bunun sebeplerini de doğa da zaman geçiren herkes gayet iyi biliyordur diye tahmin ediyorum. İnsanoğlu kadar vahşi başka bir canlı yok şu yer yüzünde.
Tores’del Paine’de sadece zirveye çıkıp inme durumu yok “W” adında oldukça güzel manzaraların olduğu yürüyüş parkuru da var. Bu alana gitmek istemediğimden yola koyuldum. Nicholas orada kalmaya devam etti. Sonra ki günlerde Javier ‘de Nicholas’a katıldı fakat Nicholas Javier oraya varmadan önce 4 günlük W parkuruna başladığından ve Javier’de sadece zirveye çıkıp benim gibi Puerto Natales yoluna devam ettiğinden denk gelmemişler.
Puerto Natales’e kadar 85 kilometrelik toprak yol var. Yol üstünde bir iki dinlenme tesisi görmek mümkün. Kış sezonunda bu tesislerin çoğu kapalı. Bu alanda pedalladığım süre boyunca da yanımdan hiç araç geçmedi.
Neyse parkın kapısından dışarı çıktım 20 kilometre kadar gittim. Hafif tırmanışlar var. Dizimdeki sakatlıkta yavaş yavaş daha iyi oluyor. Zirveye vardıktan sonra, toprak yolda yokuş aşağı inmeye başladım. Hızım 40 kilometre civarında sağa sola bakınıyorum. Yol dümdüz ve açık. Yolun kalitesi güzel de iyi. Ne olduğunu anlamadan bisikletin ön teker aniden kitlendi. O hızda kitlenince arkası kalktı ve oldukça hızlı bir şekilde bisikletle taklalar atmaya başladım. Ciddi bir kaza yapacağım anda (Ki bu birkaç defa daha oldu) saliseler içinde düşüş pozisyonumu ayarlamam gerektiğini düşünmem, omuzdan girip ağırlığı tüm sırta yayıp taklanın kalanını getirmem gerektiğini falan düşündüm. Bu olay saliseler içinde oluyor. Fakat bu ağır bisikletle bunu tam olarak gerçekleştiremedim. Kolum ilk darbede altta kaldı sonrasında 3-4 takla atıp toprak yolda bir süre sürüklendim ve durdum
- Kesin bir taraflarımı kırdım şuanda anlamıyorum. Ama bu düşüşten hasarsız kurtulmamın imkanı yok. İyisi mi yerde biraz bekleyeyim.
Kulağımın bir tanesi toprakta, gözüm gökyüzüne bakıyor.
- Lan ne oldu? Neden kaza yaptım? Yol boş ve düzdü.
Ayağa kalktım. Kolumda ve bacağımda kanayan bir iki sıyrık, göğsümde bir ağrı ve sol kolumda bir tuhaflık var. Kırık değil. (genellikle kırık acısına dayanamazsın denir. Fakat bir taraflarını kırıp günler haftalar sonra alçıya aldıran biriyim o acı durumu pek ben de dendiği gibi ilerlemiyor) Üstümü başımı temizleyip bisiklete doğru ilerledim. Umarım on tarafta maşanın geçtiği boğazı kırmamışımdır. Bayağı bildin takla attı bisiklet üstelik havalanarak. Yerden bisikleti kaldırmak için eğildim yukarı doğru bir çektim ki sol bileğimde müthiş bir ağrı var. Kaldıramıyorum ve tutamıyorum.
- Bu ne yahu ne oldu? Kırık desem kırık değil. Yani bazı hareketleri yapabiliyorum. Ama tutamıyorum.
Neden düştüm ne oldu? 8 yıldır bisikletle dünyayı geziyorum ve bisiklet üzerindeki çanta düzeneği hemen hemen aynıdır. Bisikletin ön tekerleğinde sağda ve solda yer alan çantaların bagaj kısmına tamamen yapışması ve çantaların arazide oynamamaları için her iki tarafta ahtapot dediğimiz ucu kancalı lastik ipler vardır. Bu kancalar ve ip oldukça kaliteli güçlüdür. Aynı şekilde ön tekerde kullandığım jant, jant telleri de kalın ve güçlüdür. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kancanın bir tanesi yerinden çıkıp ön tekerdeki jant tellerine dolanmış. Normalde o hızda ya o kanca kırılır veya jant tellerini kırarsın. Bisiklette her şey çok güçlü olduğundan haliyle hiç bir şey kırılmıyor ve kanca ön tekere dolanıp kırılmadan lastiği kitliyor. Bisiklet sanki görünmez bir duvara çarpmışçasına arkadan kalkıp taklalar attı. Bisikletin sağını solunu, çantaları, ön boğazı, her yeri kontrol ediyorum bu ağırlıkla çok ciddi bir kazaydı. Buna rağmen bisiklette bir hasar yok. Zaman geçtikçe vücudumda birçok yer ağrımaya başlıyor ama eliminde ki ağrı gittikçe daha da şiddetleniyor. Puerto Natales’e 60 kilometre kalmış ve orada hastane var. Gidonu tutamıyorum. İlk yardım çantamdaki sargı bezlerini daha önce başka bir şey için kullanmış ve yenilerini almamıştım. Bu eli bir şekilde sarmam gerekiyor. Etrafta dal parçaları aradım fakat bulamadım. Neyse gidonu tutmadan kelebek gidona dirseğimi koyarak devam ettim. Kelebek gidonun böyle durumlarda alternatif rahat bir kullanım sağlaması da güzel bir avantaj
Hava kararıncaya kadar 60 kilometreyi yapamadım ve Tores’del Paine yolundan çıkmadan önceki son otobüs durağının içine çadırımı kurdum. Çadır kurup yemek yapmakta oldukça zor oldu. Yanımdaki malzemelerden sol kolumu, vücudumda askıya aldım. Bu durum biraz daha rahatlattı. gecenin ilerleyen saatlerinde Kolombiyalı bir motorcu daha bu otobüs durağına geldi. O da ioverlander dan bu noktayı görmüş ve çadırını durağın içine kurmayı düşünmüş. Fakat ben önce geldiğimden o dışarı rüzgarın gelmediği tarafa kurmak zorunda kaldı. Gecenin bir yarısı uyandığımda ağrı oldukça fazlaydı. Hazır uyandım dışarı çıkıp tuvaletimi yapayım.
(Rusya yazılarımı okuyanlar bilir -42C çadırda uyku tulumunun içinde şort tshirt yatan biriyim) Yanımda ki termometreye baktım çadırın içi -2C gösteriyordu. Dışarısı biraz daha soğuktur. Dışarı çıktım yıldızların altında işemeye baladım. Tuvaletim bitmesiyle başım döndü. Hayırdır?
- Ha siktir bayılacağım
Yavaşça taşların üzerine yere oturdum. “Adamdan yardım istesem mi istemesem mi? Bedenimi daha fazla taşıyamayacağım sırtımı yere yaslanmalıyım” derken o anda film koptu. Kendimi bildim bileli bayıldığım an sayısı ikidir bu da üçüncüsü oldu. Kolumdaki ağrı ile ilgisi olduğu kesin. Tuvaleti yapınca vücutta sanırım bazı dengeleri de bozdum. Kaç dakika baygın kaldığımı hatırlamıyorum fakat dışarısı serin ve ben uyandığımda bedenimin sol tarafını hissetmiyordum. Yıldızlara hiç böyle acı içinde bakmamıştım. Olduğum yerden doğrulamadım! Bedeni ileri doğru götüremiyorum. O sıra aklıma daha önce yaşadığım kazalardan birinde bedenin aldığı hasar aklıma geldi. Kafamın arkasına elimi götürdüm. Çünkü bu şekilde yattığımı da hatırlamadığıma göre bir yerden sonra düşmüş olmalıyım, kafamı da taşa vurmuş kanatmış olabilirim. Neyse ki bir şey olmamış. Of, çadıra dönmeliyim yoksa şort ve t-shirt ile soğuktan gebereceğim. Bir şekilde kalkmayı başarıp çadıra doğru ilerledim. Adım atamıyorum sol kullanamıyorum. Baygın olduğum süre içinde rüzgar Kuzeyden güneye doğru esiyordu ve bende batıdan doğuya doğru yattığımda esen rüzgar sol tarafı uyuşturmuş. Dişlerim birbirine de vurmaya başladı. Sanırım artık ağrı kesici almanın vakti geldi. İlaç kullanmayı seven biri değilim fakat şu noktadan sonra şart. Çok ısa sürede çok kaza atlattı bu beden bu kadarı çok fazla. Ertesi gün beden ki ağrılarım biraz azalmıştı. Fakat sol kolum hala aynı durumda.
Puerto Natales Yoluna girdiğimde asfalt ile yeniden buluştum bu da bisiklet kullanışımı biraz daha kolaylaştırdı. Şehrin hemen dışında pervarneli uçaklar için bir pist var. Şehre girerken bir uçak sürekli tepemden geçip piste indi. Sonra tekrar kalktı tekrar indi. Sanırım uçuş eğitimi alıyordu. Civardaki kasabalara ve adalara bu noktadan kargo göndermek için bu havalimanı kullanılıyormuş.
Puerto Natales kış sezonunda oldukça sakin bir şehir. Bölgede ki turizm atraksiyonlarından dolayı hostel ve otel sayısı da oldukça fazla. Gene şehirde bir bisikletçi ve doğa sporları ile ilgili malzeme satan dükkan bulmak kolay. Ağustos 2017 de şehirde yeni bisiklet yolları yapılıyordu. Bu şehirde beni evinde misafir edecek kişi Pelin Asfuroğlu (instagram hesabı )ve erkek arkadaşı Marco Rosso. Kendileri yaz sezonlarında Tores Del Paine de tur rehberliği yapıyorlar.
Kışında zamanlarını çoğunlukla bölgede yürüyüşler yaparak geçiriyorlar. Kışın arada turistler için turlar olsa da gelen sayısı oldukça azmış. Pelin daha öncesinde Türkiye’ de ki dağlarda da tur rehberliği yapmış. Sonrasında bir gün buralara tatile gezmeye gelmiş ve o da benim gibi bölgeyi çok sevmiş sonrasında da kalmaya karar vermiş. (ben henüz o aşamaya geçemedim) .
Ayrıca gene buralara uzun yıllar önce Türkiye’den gelip yerleşen Cem ile tanıştım. Cem Marmaris ‘de rafting sporları yaparken abisi onu buralara çağırıyor. “Kardeşim kop gel buralar nimet” demiş sanırım o da abisinin sözünü dinleyip gitmiş. Yıllarca bölgede çalışıp ekmeğini çıkartmış. Kazandığı ile ve biraz da devlet desteği ile 5 dönüm kadar Puerto Natales içinde arazi almış. Arsaya da çok güzel bir ev kondurmuş. Bir akşamda sağ olsun Pelin Marco ve beni yemeğe aldı. Üfff ne ezmeler ne yemekler derken adam bir de Yeni Rakı çıkarmasın mı? Yahu dünyanın sonuna geldik bayağ bildiğin meyhane müzikleri ile birlikte güzel hoş sohbet bir akşam geçirdik.
Ertesi gün Cem ile birlikte hastaneye gittik. Röntgen çekildi ve doktor dedi ki
- Kemik travması yaşıyorsun dinlenmen gerekiyor!
- Kemik travması ne yahu?
Daha önce hiç duymamıştım. Bileğe platin destekli bir sargı aldım. Hastanede röntgen ve kontrolün ücreti de 60$ tuttu. Pelin-Marco çiftinin evinde 10 gün kaldım. Sağ olsunlar çok iyi misafir ettiler. Amma velakin evde yaşayan Puma’dan hallice kedilerimiz ( Gandalf ve Aragorn) bilgisayar kablomu en olmayacak yerinden kopartıp hasar verdiler.
Kullandığım cihazın şarj adaptörü de öyle her yerde bulunabilecek cinsten bir adaptörde değil. Sağ olsun Engin Kaban Başkent Santiago’da buldu da oradan Pelinlerin evine yolladı. Yanlış hatırlamıyorsam kablo ve kargoya da 120$ gibi bir para vermiştim.
Hem kolun kendisine gelmesini beklerken hem de kabloyu beklerken İspanyol Javier Puerto Natales’e vardı. Birkaç gün kaldıktan sonra yola birlikte çıktık. Elimin durumunu anlattım kendisine. Yani öyle tempolu bir şekilde gitme durumumuz yok artık. Javier ile birlikte pedallarken 10 kilometre o önde gidiyor ben hemen arkasında ilerliyordum sonra 10 km ben öne geçiyor o benim hemen arkamda ilerliyordu. Böylelikle karşıdan esen rüzgardan az etkileniyor arka da olan da bir süre dinleniyordu. Güzel bir takım olmuştuk. Fakat şu durumda ben oldukça yavaş gitmeye başladım.
Puerto Nateles ve Şili’nin Patagoya’da yer alan son büyük şehri Punta Aranes arasındaki yolu da 2 günde aldık. Sonrasında Porvenir’ e de gemi ile geçip. Arjantin sınırına doğru pedalladık.
Punta Aranes’da bölgedeki en büyük gümrüksüz satış alanı var. Belki kırılan fotoğraf makinasının yerine bir yenisini alırım veya bir kindel bulabilirim ümidiyle bu alana da gittim. Evet elektronik cihazların fiyatları çok uygun fakat bu cihazlar 3-4 sene öncesinin cihazları yeni teknolojik ürünleri bulmak çok zor. Magallen boğasının oradan da gemi ile karşıya geçiş yaklaşık olarak 2 saat sürüyor.
Porvenir’den sonra sınıra doğru giderken Y-85 nolu yol ayrımı var. Bu yola girildiğinde Arjantin’ geçilemiyor fakat bu yolun önemli. Çünkü İmparator penguenleri Antartika dışında doğal ortamlarında görebileceğiniz nadir bir nokta. Üstelik Ağustos aylarında da bölgedeler. Ben o noktaya gitmedim çünkü daha fazla yolda olmak ve ilerlemek istememeye başladım. Sebebi de bileğim ve kolumdaki ağrılar. Kazanın üstesinden o kadar geçmesine rağmen hala bisikletteki sulukları bile tutamıyorum. Ushuaia’ya artık ulaşmalıyım
Bir sonraki yazıyı okumak için lütfen buraya tıklayın