Zambia da Evren, Metin ve Erman ile birlikte kaldığımı daha önceki yazımda söylemiştim. Sağ olsunlar uzun bir süre misafir ettiler. Lusaka da bu kadar uzun süre kalmamın sebebi bisikletimin kadrosunda hasar olmasıydı. İstanbul’dan Kron bisiklet, yeni kadro ve ekipmanlarını topluyor, Bisiklet Gezginin den yeni çantalar satın almıştım onlar da Ankara’ya Güngörler Bisiklete gönderiliyor oradan da bana gelecekti. Bu süreç biraz zaman aldı. Fakat en neticede yeni bisiklet Zambia Lusaka’ya ulaştı.
Gelen yeni ekipmanlar arasında başka şeylerde vardı fakat önce şu bisikletten başlayayım. Bisiklette göze çarpan en büyük değişiklik mekanik disk fren olması. ( yeni ekipmanlar hakkında detaylı bilgi EKİPMAN sayfasında) Takip edenler iyi bilir ki disk fren olayına en başından beri uzak duran biriyimdir. Fakat 2010 Thomas’da Asya seyahatim de gördüğümden bugüne teknoloji değişti kullanılan malzemeler değişti. 2016 Ocak da birlikte pedallamaya başladığım Gauter fren papuçlarını bir senedir değiştirmediğini söylemişti, ayrıca sistemin Fransa’dan o noktaya gayet iyi çalıştığını ve bir sorun çıkarmadığını ekledi. Yinelemekte fayda var mekanik disk frenden bahsediyorum. Hidrolik değil!
Bunların yanında Tanzanya’da Kırmızı toprakta günlerce bisikleti ittiğimiz zamanlarda ikimizin tekerlekleri de farklı sebeplerden kitlenmişti. Onun bisikletinde çamurluk vardı. Çamurlar bir süre sonra çamurlukla tekerlek arasında sıkışıp tekerleğin dönmesini engelledi. Bendeyse çamurlar V fren in ayaklarına takılıyordu. Öyle bir alandaydık ki öyle hadi temizliyeyim de başka bir yerden gidelim diyebileceğimiz bir alan yoktu. Kitlenen tekerler çamurun üzerinde kayıyor bizde tüm gücümüzle o yüklü bisikletleri yokuşları iterek devam ediyorduk. Bir gün Tanzanya’ya giden olursa o rotayı arkadaşlarla paylaşırım. Zordu fakat değerdi. Bu yaşananlardan sonra ikimizde Mtb yüksek çamurluklu ve mekanik disk fren olan bir bisikletin böyle yollar için daha iyi olacağını düşündük ve yeni gelen bisiklette işte tam bu olaya göre ayarladım. Disk frenin ayar olayı biraz can sıkabilir fakat zamanla yolda da hızlı ve iyi şekilde onu ayarlamayı da öğrenirim.
Disk fren geçtiğimde arkadaki yükleri hafifletmemde gerekiyordu. 6 senedir kullandığım her biri 20 Litre olan çantalarımın hepsini 10 Litrelik çantalarla değiştirmekle kalmadım az kullandığım tüm ekipmanlarımdan da vazgeçtim. Tek kişilik çadır, Daha küçük bir mat, küçük tencere tava, kıyafetlerde azalma, bazı elektronik eşyaların geri gönderilmesi. Eskiye nazaran oldukça hafifledim.
Yıllardır Kullandığım The North Face Mountain 25 çadırımı da değiştirdim. Çadırda hiçbir sorun yoktu sadece ağırlığı azaltmak için bu değişikliğe gittim. Yeni aldığım çadırda The North Face Triarch 1 Amerika’dan satın almıştım bu çadırı fakat bana ulaşımı sıkıntı oldu. Bu konu da yardımcı olan Cihangir’e de teşekkür ederim. -30 a kadar gider bu çadır onda sıkıtı yok. Kullandığım tulumu ısı yalıtımı konusunda takviye etmem lazımdı. Onu da yeni nesil içliklerle takviye ettim.
Kalan donanımı da yolda ilerledikçe sizlere anlatırım.
Her şey geldikten sonra da gitme vakti de gelmişti. Bir aydan fazla oldu bu evde kalalı. Evimdeymişim gibi rahattım. Evren’in yemeklerini Erman ve Metin’in muhabbetini hiç unutmayacağım. Teşekkürler dostlarım Türkiye’de görüşürüz. Balıkesir’e gidilecek o kadar : )
Uzun aradan sonra tekrar yoldaydım. Viktorya şelaleleri istikametine doğru gidince ilk 20 kilometrede şehir içinde bisiklet yollarını görmek mümkün. İnsan ister istemez “oha lan bisiklet yolu var” diyor.. Hatta Livingstone istikametine kadar yol oldukça rahat diyebilirim. Keyifle pedalladım sonrasında yol daralıyor ve emniyet şeridi olmadığından oldukça can sıkıyor. İnişli çıkışlı olması oldukça iyi pas tutmuş eklemleri kasları çalıştırmaya başladım.
Gece kamp yapmak için bir tarım arazisinin içine girdim fakat güvenliği orada kalamayacağımı söyledi. Hâlbuki kulübesinin yanını oldukça müsaitti fakat beni istemedi anladım. 1 kilometre ilerde bir başka çiftlikte durdum Arazilerinin içinde kamp yapmak istediğimi söyledim hemen bir yer gösterdiler. Üstelik yağmurdan da korunmam için tepesi kapalı bir alanda çadırımı kurabileceğimi söylediler.
Kullandığım çadırların tamamı beton zemin üstüne attığımda ayakta durabilecek şekilde. Buna özellikle dikkat ediyorum. Gene bu akşam kuracağım zeminde beton. Çadırı kurdum şöyle bir içine baktım oldukça dar. İlk gecemde bu çadırın içinde uyumak hakikaten sıkıntılıydı. Neyi nereye koyacağımı şaşırdım. Tek kişilik bu çadırın içinde 6 göz olması muhteşem bir olay. İlerleyen günlerde içerdeki düzeni de oturtunca dar alana alıştım. Çadırda inanılmaz hoşuma gitmeye başladı. Bir gece üstündeki yağmurluğu çıkardım.
Vaaaaaaaaaaaaaayyyyyyy 180 derecelik bir açı ile tüm gökyüzünü görebiliyorum. Eskiden kullandığım Husky çadıra benziyor fakat görüş açısı daha iyi ve net. Yıllardır evim olan TNF Mountain 25 de sadece kapının oradaki sineklik bölümünden gökyüzünü seyredebiliyordum. Bu geniş açı olayı güzel oldu.
Geceleri yemeğimi yedikten sonra çadırın içine girip okuduğum kitaplardan birine devam ediyorum. Güzel bir söz veya yaşanmış bir tecrübenin ardından gökyüzüne bakıp “Acaba ben olsam ne yapardım” veya “gelecekte böyle bir durumla karşılaşırsam aynı yolu izlemeliyim” dediğim anlar oluyor. O sırada bir yıldız kayarsa gülümsüyorum. “Yoksa gerçekleşecek mi?” : ) . Zaman içinde kendime sorduğum “ben olsaydım ne yapardım “ sorusu başkalarının durum ve davranışları anlamamda ve hayatlarını içselleştirmem de bana inanılmaz bir bakış açısı kattı. Bir hamle yapmadan veya konuşmadan önce önümdeki birkaç adımı tahmin etmek sonrasında da gerçekleştiğini görmek güzel oluyor.
Ertesi gün bisiklete binerken kadronun üst kısmında 2 litrelik termosu taşıyan alüminyum suluk kafesinin ek yerinden kırıldığını gördüm. O kafese ek olayını Dubai de zaten kendim yaptırmıştım. Yoksa iki litrelik termosu alabilecek bir suluk kafesini satan bir yer bilmiyorum. Önümdeki ilk şehirde Alüminyum kaynakçı buldum. Şehirde bu kaynağı yapan sadece bir kişi vardı diyebilirim. O da kaynak yaparken 3 veya 4 defa daha kendi kopardı üstelik farklı noktalardan. Yarım elktrot harcayacağı yere 3 tam elektrot harcamasını gözlemlemekte iyi oldu. Gün içinde ayaklıkta da bir sorun çıktı. Bisikletle tur yapanlar iyi bilir bu yüklü bisikletlere ayaklık pek dayanmaz. 2010 da arkadan açılan bir ayaklık kullanıyordum. O kırıldığında ayaklığı güçlendirmiştim. Bu sefer baskı yaptığı noktadan kadroyu eğmişti. 2012 yılında eski usul V alüminyum ayaklığı bisikletin altına koydum. O da bir süre sonra ağırlığa dayanamamış kırılmıştı. İnternetten takip ettiğim kadarı ile herkes de aynı sorun vardı. Zaten öncesinde V ayaklık kullanan bir tur bisikletçide görmemiştim görsem adama sağlamını nerden alırız diye sorardım. Şans eseri 2013 yılında Belçika da bir bisikletçide çelikten V ayaklık buldum. Aradan yıllar geçmiş 2016 da ayaklık kaynak yerinden kırılmıştı. En iyisi de olsa demek ki bir süre sonra kırılıyor. Kaynakçı bulup eskisinden daha sağlam bir şekilde kaynak yaptırdım ayrıca ayaklık uçlarını da genişlettim böylelikle toprak ve çamurlu alana batmasını da biraz önlemiş oldum.
Yolculuğumda zamanla “nerelisin” veya “neredensin” sorularını sormayı bıraktım. Direkt olarak muhabbete giriyor veya sohbet ediyorum. Fakat bana nerelisin diye sorulduğunda cevaplamayı sevmesem de karşımdaki “ulan adam ne kadar ilgisiz” demesin diye nereli olduğunu söyler üstüne kendisine de sorarım. Zambia da güneye indikçe yıllar önce sömürgecilik sebebi ile Afrika’ya gelen Avrupalıların 3. Veya 4. Nesil çocukları ile karşılaşmaya başladım. Onlar bana soruyor ben de onlara “Nerelisin” dediğimde Zambia, Zimbawe veya Güney Afrikalıyım cevapları başladı. Zambia gezerken, Güney Afrika’dan araç kiralayıp bölgeyi gezmeye gelen çok kişi ile karşılaştım. Araçlar hep tam donanımlı Jeepler.
Akşam Kamp attığım alanda 65 yaşındaki İskoç öğretmen John ile tanıştım. İskoçya’da emekli olduğu dönemlerde eşini kaybetmiş. Hayata bir süre küsmüş, ne yapacağını bilememiş. Bir süre sonra Afrika’ya seyahate gitmeye karar vermiş. Çocukları karşı çıksa da o 61 yaşında seyahate çıkmış. Zamanla bu topraklarda yaşamayı sevmiş. Zambia’da Lusaka Livingstone arasında küçük bir köye yerleşmiş. Bu köyde çocuklara İngilizce öğretiyor, civar köylerde içilebilir su projelerinin gelişiminde gönüllü olarak çalışıyor. Hayatını hala emekli maaşı ile sürdürüyor hatta o paranın büyük bir kısmını da civar köylerdeki projelerde kullanıyormuş. Çocukları arada bir babalarının yanına tatile geliyor onunla birlikte çalışıp sonra ülkelerine geri dönüyorlarmış
– Gürkan, dünyayı gezip görüyor yaşanan sorunları gözlemliyorsun. Sizin gibi insanlar yazıp paylaşmazsa bizim gibi insanlar buralara gelmezse daha iyi bir dünyayı nasıl yaratabiliriz? Her ne yapıyorsan hiç durma gördüklerini, tecrübelerini anlat, yaz ve başkalarına ilham vermeye devam et daha iyi bir dünya için devam et, tahmin edebiliyorum çok defa sıkıldığın bunaldığın zamanlar olmuştur. Ama devam et durma. Belki sen bir şeyleri değiştiremeyeceksin ama seni örnek alan biri birçok şeyi değiştirebilecek bu yüzden devam etmelisin.
Hani bazı filmlerde geçmişte yaşanan olaylar saniyeler içinde hızlıca kare kare oynatılır ya o an bütün tur kare kare anılarımda tekrar canlanıyordu. Kendisini dinlerken suratımda da bir tebessüm vardı fakat gözlerim dolmuştu
– Genellikle bu konuşmayı ben başkalarına yapardım John. Bugün senden dinlemek iyi geldi. 6 senedir bu şekilde devam ediyorum. Daha ne kadar yaparım bilemiyorum dediğin doğru yoruldum. Fakat dünya turum bitmeden paylaşım yapmayı yazmayı bırakmam bundan eminim.
Daha birçok konu hakkında güzel sohbet ettik. Tecrübelerini dinlemek süperdi. Kendisi masadan kalkıp evine doğru giderken ayakta iki eli ile omuzlarıma vurdu ve yolun açık olsun diyip gitti. Karanlığın içinde kaybolan kadar onu izledim çevresine yaydığı ışık karanlıkta bile belli oluyordu. Teşekkürler John.
Ertesi gün yol üstünde bir köyde mola verdim. Restoranı görünce öğlen yemeğini burada yiyeyim dedim. Öğlen yemeği saatini geçirdiğimden restoranda sadece ben vardım. Siparişleri almaya gelen kız hakikaten hoş biriydi. Tavuk patates ve su söyledim.
– 3 hafta önce senin gibi bir bisikletli daha burada durdu.
Sanırım Gautier den bahsediyor
– Uzun sarı saçlı genç birimiydi?
– Evet
– Yemek yemek için durmamıştır. Sizden su alıp gitmiştir
– Evet. Nasıl bildin?
Gautier’in hızlı gittiğini önceki yazılarımda söylemiştim. Bu noktanın Lusaka’dan olan uzaklığını düşündüm de o bu alana benden daha hızlı gelmiştir ve sabah saatlerinde buradan geçmiştir. Durduysa sadece su için durmuştur.
– Arkadaşım olur kendisi şuanda Namibia da pedallıyor
– Sen nerelisin?
– Türküm
– Türkiye’ye bir gün gitmeyi isterim hatta orada yaşamayı isterim
– Türkiye’yi bilmene şaşırdım.
– Öğretmenim
– Burada mutlu değil misin?
– Burada Adaletli bir sistem yok. Hükümet herkese eşit davranmıyor. Başkan Güney Afrika’da kendine 8 milyon dolarlık saray yaptırmış. Okulumun çok eksiği var. Bir noktaya gelmek istiyorsan ya tanıdığın olmalı veya Rüşvet vermek zorundasın. Ailemden başka kimsem yok istediğim yerlere ben nasıl geleceğim çalışmakla olmuyor.
Tebessüm edip yemeğimi yemeye devam ettim. Sonrasında konuşmadım. Mevzuyu değiştirdim. Sınırları olan her milletin devletinden beklentisi var. Asya da, Avrupa da ve Afrika da bu değişmedi. Halk her daim Adaletli bir yönetim bekliyor fakat arzulanan yönetime ulaşanı görmedim. Öğretmen Gloria başkent Lusaka’ya 150 kilometre olan bu köy de kaldığı 3+1 eve aylık 50TL veriyordu. 150 kilometre ötede evlerin aylık kirası 3000 TL. Burada yediğim öğlen yemeğine 3 TL verdim. Aynı yemek başkentte 40 TL.
Yeni gelen bisiklet parçaları ile 300km geride bıraktıktan sonra yolun kenarına çekip jantın akort ayarlarına baktım. Eskisinden daha kalın Jant telleri daha güçlü jant ile bu tekere kolay kolay bir şey olmaz. Ayrıca viteste bir atlama vardı. Onla biraz uğraştım vitesler bir türlü düzenli geçmiyor. Biraz daha kurcaladıktan sonra olayı anladım. Vites kolları onlu, kaset (çarklar) onlu fakat arka aktarıcı (vites) dokuzlu sisteme göre gönderilmiş. İki bisiklet firmasının elinden geçen bu bisikletin arka vitesinin dokuzlu sisteme göre bana gönderilmesi ilginç olduğu gibi bazı şeylerde netlik kazandı. Bu şekilde devam, yeni vitesi yol üstünde Güney Afrika’dan 3000 km sonra alırım.
Lusaka’dan bisikletle Viktorya şelalelerine gitmek oldukça kolay sadece bir noktada yol biraz bozuk o kadar. Ayrıca emniyet şeridi de mevcut.
Şehrin içinde 1 saat kadar turlayıp ucuz bir hostel bakındım. Gps sistemimde yer alan Jollyboys Backpackers Lodge’a gittim. Uzun zamandan beri gördüğüm en iyi hostel diyebilirim. Yurt şeklinde birkaç kişinin birlikte kaldığı odalarda kalmaktansa dışarda yer alan çadırlar için ayrılmış alanda kalmak daha cazip geldi. Ucuz olmasından dolayı daha uzun bir süre orada konaklayabilir ayrıca bölgede gerçekleştirilen farklı aktivitelere de katılabilirdim.
Uzun zamandır bu kadar farklı milletten muhteşem tecrübeleri olan gezginlerin bir araya geldiği başka hostel daha görmedim. Böyle ortamlara girdiğimde aklıma hep Elena, Thierry, Nora, Benjamin, Chung, Young ve Nathan geliyor. Ulan aradan 6 sene geçti o ekip gibisini olmadı. Hayır, bir de enteresan yanı hala ama hala bu ekiple sohbet muhabbet halindeyiz. ( Her çiftin şuan da ikişer çocuğu var. Ben o zamanda tek tabancaydım, hala o şekilde devam ediyorum )
Amerika’dan gelen Jo ve Frank ile tanıştım. Bağış programı için ülkeye gelmişler. Yolda geçtiğim köylerden birine topladıkları parayı verecekler. Köylerde bu parayı köyün şefi alıyor ve onların da göreceği şekilde ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor. Parayı Amerika da arkadaşlarından çevrelerinden toplamışlar. Sonra da gelip bu coğrafya da insanlara veriyorlar. Hal böyle olunca tabi neden bir dernek veya vakıf olayı ile bu işi yürütmediklerini de sordum. Benim de şahit olduğum ve onaylamadığım benzer hikâyeleri dinledim. Yardım kuruluşlarının kendilerine gönderilen paraların % kaçını kendilerine alıp yardıma ne kadar pay ayırdıklarını bilmek lazım. Yani insanların gönderdiği paraların hepsi yardıma gitmiyor!! Arkadaşlar en güzelini yapmışlar kendilerini tebrik ederim. Türkiye’ye defalarca gelip gezmişler çok seviyorlar ilk fırsatta tekrar geleceklermiş. Tabi Türkiye’yi de yakından bildiklerinden dolayı ülkemizde ve dünya da yaşanan olayları konuştuk. Farklı bakış açıları, fikirler, düşünceler hayaller. Bilgi ve tecrübeleri sömürmeye devam.
Jollyboys Backpackers da oldukça fazla aktivite programı var. Hangisine katılsam diye uzun uzun düşündüm. Aktivitelerin ücretleri oldukça pahalı. Aklımda kalan aktiviteleri ve düşüncelerimi yazayım.
– Chobe Ulusal parkına safari. Bu Park Botswana sınırları içinde olduğundan yaklaşık 100 km bir seyahatten sonra ancak paraka ulaşılabiliyor. Fiyat pahalı. Botswana’ya gidilecekse oradan parkta tur yapmak daha ucuza geliyor. Onu yaptım
– Microlight mı Helikopter mi? Kesinlikle ama kesinlikle Microlight ile uçmak Viktorya şelaleri üzerinde yapılacak muhteşem bir deneyim. Sabah saatlerindeki ilk uçuşu istedim çünkü sabah serin olduğundan bütün hayvanlar açık alanda geziyor. Nehrin tamamını, Şelaleleri, filleri zebraları, zürafaları hepsini yukardan gördüm ayrıca pilot alçak uçuş yapıp hayvanlara oldukça yanaştı. Gökyüzünde o hızda rüzgârı suratınızda hissetmek ve manzaranın keyfini çıkarmak muhteşemdi. Dünya turu
– Aslanlarla yürümek. Bu aktivite Zambia da çok pahalı Güney Afrika’da yarı fiyatına. Güney Afrika da fırsatım olursa gideceğim
– Kano ve Rafting her ikisine de katılmadım
– Gemilelerle gün batımı turları var. Katılmadım Onun yerine Royal Livingstone otelinin bahçesine gün batımını arkadaşlarımla seyrettim. Gayet iyiydi
– Bisiklet kiralayıp şehir gezilebilir. Bunu da Hostel de kalan arkadaşlarla yaptık. Bisikletler dökülüyor fakat şehri bisikletle gezmenin faydası da var. Hem pazarına hem de arka taraftaki evleri de gittik gördük.
– Bungee Jumping. Zambia ve zimbawe arasında ki köprüden atlanıyor. Platforma kadar gittim. Atlayanları seyrettim. Aslında oraya atlamak için gitmiştim. Fakat insanlar atladıktan sonra ipin gerilmesinde bir tuaflık vardı. Herkes çok şiddetli dalgalanıyordu. Atlayanların hepsi kadınlardı ve kiloları 60 ya var ya yoktu. Her çıkana bellerinin nasıl olduğunu sordum. Biraz acıyor ama zevkli dediler. Tabi “Ne o korktun mu” sorusu da geldi : ). Hahah ulan en son korkacağım şey böyle işler. “Sizler iki gün sonra evlerinize gidiyorsunuz bir şey olursa orada tedavi olabilirsiniz fakat benim öyle bir şansım yok” Bu riske girmek istemedim. Bisikletimle her türlü riske girerim ama bu riske girmem. İki gün sonra atlayan herkesin bel ağrısı vardı. Fakat belliydi ip gerildiğinde ki o ani dalgalanma normal değildi ki iyi ki de yapmamışım birde yolda bel ağrısı ile uğraşamam.
– – Şeytan havuzu. Bu havuza öyle istediğiniz zaman gidemiyorsunuz. Ancak ve ancak suların yüksek olmadığı dönemde o havuza girilebiliyor. Benim gittiğim dönemdeyse gümbür gümbür su akıyordu. Hal böyle olunca havuz sular altında kalmış gözükmüyordu.
Birkaç aktivite daha vardı aklıma gelmiyor. Aktivitelerin hepsi pahalı, bu yüzden dikkatli seçmekte fayda var. Yoksa dünyanın parasını bırakılabilir.
Bir gün şehir gezisinden sonra hostele geri döndüm. Benim çadırın yanına iki çadır daha gelmiş. Güney Kore’den Kim ve İngiltereden Nicolas ve eşi Tom. Eşi hostelde yataklarda yatarken Nicolas tek kişilik çadırında dışarıda yatıyor. The North Face in 10 yıl içinde çıkardığı 3 farklı modeldeki tek kişilik çadırların hepsi aynı alan içindeydi. 10 sene önceki model daha basık daha geniş ve iki polu var. Nicolas bu çadıra aşık. Gğney Koreli Kim’in kullandığı 4 sene önceki model hemen hemen benimki ile aynı ufak tefek farklılıklar var. En neticede hepsi 900gram. Tek kişilik çadırda noktayı koymuş adamlar : )
Nicolas İngiltere de birçok konserin organizasyonunu yapan bir firmada çalışıyor. Hayat dolu, komik, korkusuz, deli bir kadın. Kendisini inanılmaz sevdim. İşi gücü olmasa kesinlikle yolculuğumun bir bölümüne eşlik ederdi. Bunu düşündü de “ tabi ki de ne zaman istersen” dedim. Çektiği fotoğraflar çok güzel ve ayrıca gördüğü yerleri yanındaki küçük not defterine kara kalemle karalıyor. Sonrada tuallere aktarıyor. Bir akşam Viktorya şelalesine bütün tayfa gittik. İnanılmazdı.
Viktorya Şelaleleri
Çöllere tek başıma bisikletle gidip günlerce kaldığımdan oradaki sessizlik benim için seyahat hayatımın en eşsiz tecrübesidir. Her seferinde çöle gittiğimde küçülüyor, çöldeki tek bir kum tanesi olup, sessizliğin içinde kendimi kaybediyorum. İlk geçişimde sessizlikten çok korkmuştum. Sonra zamanla alıştım. Çok farklı bir duygu oradaki yalnızlık. Duygularımı tasvir de edemiyorum ama kendimi her çöle gidişimde çok iyi hissediyorum. Her çöl geçişimde içimden haykırmak geliyor ve bunu defalarca yaptığımı hatırlıyorum. Geçmişte Peygamberle ve münzeviler çöle gider; hacılar ve sürgünler çölleri aşarmış. Büyük dinlerin liderleri gerçeklikten kaçmak değil, aksine onu bulmak için o sessizliğin ve yalnızlığın şifa verici ve ruhani değerlerini aramaya çöllere gidermiş. Belki de çöllerde kendimi bu yüzden evimdeymiş gibi iyi hissediyorum.
Dünyanın sessizliğine çöllerde haykırışına ise Viktorya şelalerinde tanıklık ettim. Onlarca şelalenin karşısında durup kollarımı yukarı kaldırarak bağırmak muhteşemdi. Bu manzarayı ve muhteşem sesi ömrüm boyunca hiç unutmayacağım.
Birkaç gün daha kalıp Ortadoğu yazılarımın birçoğunu hem İngilizce hem de Türkçe yayınladıktan sonra tekrar yollara koyuldum.
Zambia Livingstone’dan Botsvana Kasane’ye geçmek için bir nehirden feribotla geçmek gerekiyor. Köprü yapımına başlanmış fakat bitmesine en az 5 sene var. Sınıf kapısında 100 Kuvaça zambia parasına 100 Botswana pulası veriyorlar. Gemi ile karşıya geçiş bedava. Botsvana Turizm gelirlerini arttırmak için yabancı her millete 1 aylık ülkelerine giriş izni veriyor.