Fes’e doğru yoldayız. Daha öncesinde Taza şehrine varmadan sağnak yağışla karşılamıştık. Büyük şehirlere varmadan önce mutlaka aklanıp baklanıp öyle şehirlere giriyoruz.
Yağmurda pedallanır mı? Şu zamana kadar bir rahatsızlık hissetmedim. Hatta yolculuğum sırasında çektiğim en uzun video kayıdını yağmurlu bir havadadır ( henüz yayınlamadım) . Enes yağmurlu havada pedallamayı sevmiyor. ekipmanı yıpratığını söylüyor ve “abi bu bu havada bisiklete mi binilir” diye söyleniyor suratı da biraz asık. Halbuki yıllar önce japonya turuna çıktığımda gene kendisi yanımdaydı ve biz gene karadenizde tüm gün yağmurda pedallayarak yol almıştık. O zaman bolca gülüyordu. Sanırım günlerdir aralıksız pedallamak onu yormuştu. Video çekimi yaparken bağrıyor “kardeşim güzel güzel evinizde, çadırınızda oturun yağmurda tura çıkmayın” Funda’ya kalsa otobüse binip gidecek. Çünkü birinci molada ıslanan kıyafetlerini değiştirmişti. Sonrasında giydiği kıyafetlerde ıslandı. Funda’nın ekipman konusunda mızmızlandığı bir sırada Enes “yahu, bu adamın yanına geliyorsun ne bekliyordun? Düz bir yolda mı götürecekti veya sayfiye turumu attıracak.
Funda tur bisikletçiliği hayatında İlk defa 20 gün arka arkaya pedal çevirip en uzun mesafesini kat ediyor. (ilkler… bu noktaya takılıp kalanlar var. Dostum bu tarafa gel yanlış taraftan bakıyorsun mevzuya! ) Çıktığı en uzun tırmanışı İspanya Venta Luisa Geçidi 1970 metre. Avrupa’nın tek çölü sayılan Tabernas Çölünü bisikleti ile geçen ilk Türk kadını! 20 gün içinde toplamda 10000 metre tırmanış gerçekleştirdi. O yağmurda donuna kadar da ıslanmış olsada “Gürkan ben otobüse bineceğim yapamayacağım” desede, son gün 65 km yapıp Fes şehrinde konaklayacağımız noktaya kadar pedalladı. 20 gün içinde de 2.5 beden inceldi. ( Spor ve Sağlıklı beslenme Klubümüz açılmıştır kayıtlarımız sınırlıdır bilgi almak için lütfen iletişime geçin). Bir önceki yazımda insan ruhunun inanılması zor fakat ortaya çıkardığındaki gücünden bahsetmiştim. O kırılmayı yaşatıp ateşleyecek bir kıvılcım lazım.
– Funda yaparsın hadi son 10 kilometre (18 km var)
– Funda geldik 5 kilometre kaldı ( 10 Km var)
– Funda bu Rampadan sonra Otel şehrin bizden olan tarafında yakın devam geldik hadi (5km)
Bu arada Funda bitik vaziyette. haha bakma dostum gülüyorum ama biliyorum ki şuan bu yazıları okurken sonuna kadar pedalladığın, pedallayamadığın yerlerde iteklediğin, rüzgarına, çamuruna, soğuna aldırmayıp devam ettiğin bu seyahati “ İyiki yaptım lan” diyorsun.
Fes Şehrinene gene bir tepeyi aştıktan sonra varıyoruz. İstisnasız Fas’ın doğusunda yer alan herhangi bir şehir köy kasabaya varmak için mutlaka bir tepe aşmanız gerekiyor. “Hi Hostels” Gurubundan Fes içinde bir hostel bulmuştum geceliği 7€. Yolda bir ara GPS’de otel konumuna bakmak için durdum yanıma bir herif geldi
– Otel istiyorsanız eski şehir içinde uygun otel ayarlayabilirim
– Rezervasyonumuz var. Fakat daha ucuz bir yer gösterirsen kalırız
(halbuki yok ve fiyatı aşağı çekmek için bir miktar uyduruyorum)
– Tamam
Motoru ile kendisini takip etmemizi istedi. Dağ başında araçların olmadığı yerlerde birkaç gün takılınca tabi bu tarfik hiç çekilmiyor. Adam bizi eski şehir içinde daracık sokaklardan geçirerek derme çatma bir otele getirdi. Grubu düşünerek odaya bakıyorum. Özellikle Enes’e wifi lazım. Telefon bozulduktan sonra olmazsa olmazlarımızdan oldu. Ayrıca bisikletlerimizi ve çantalarımızı koyabileceğimiz geniş bir alan. Bu ilk otel olmadı halbuki 6€ fiyatı.
Adamın bizi götürdüğü ikinci yer Şehrin en eski binalarından biri 14.yy dan kalmaymış. Evin sahibi evi restore etmiş ve gayet güzel allamış pullamış. Adam mekanı gezdirirken burası küçük bir saraydır diyip duruyor. Sahibi Belçika’da yaşıyormuş. Geceliğine kişi başı 20 € istedi pazarlıkla ancak 15€ indirebildim buna kahvaltıda dahil. Fakat şehir içinde bulduğum Hostel 7€ istemişti. Funda mekanıda beğenince burada kalalım dedi. Bu mini palace’ın adı Riad Khouloud. Fakat Enes iki kat fiyat olayından dolayı hostele gitmek istedi. Yolculukta öyle anlar geliyor ki üçün beşin hesabını yapmıyorsunuz başıma çok geldi. Yol arkadaşlarımda bunu defalarca görmüşlerdir. Funda o yokuşu tırmanırken ve bundan önceki otel denememizde gün içindeki son nefesini vermişti. Tur onun için kafada bitti. Bunu görebiliyorum. Enes fiyat konusunda ırım kırım etsede sonuç olarak o noktada kaldık.
(Yapılan uzun turlarda ister çadır ister otel konaklamalarında yol arkadaşlarım arasında bir kadın varsa son söz çoğunlukla onun olur. Arkadaş manyakmıyın sonraki günlerde aylarda hatta yıllarda o dönemi kafama kaktıracam : ) )
Otele yerleşir yerleşmez yapılan ilk işlem duş almak oldu. Tüm gün yağmur altında pedallayan beden bitti artık. Sadece beden mi bitti. Ekipmanda bitti. Oha senin ekipman nasıl biter? Kullandığım bu tarz ekipmanlar uzun soluklu teknik ekipmanlar ve bu ekipmanların bir ömürleri var. Mesela The North Face 3climate Yeşil mont. Artık dikiş noktalarından su geçirmeye başladı. Kırmızı Gore Yağmurluk artık su geçirmeye başladı. Bu demek değildir ki malzemeler kötü. Kullandığım koşullar göz ününde bulunrulur ve giyme sıklılığına da bakarsak normal bir birey bu ürünleri 5 veya 6 sene kullanır : ). 19 aydır 4 don, 4 çorap, 3 tshırt, 2 mont, 2 gomlek, 2 şort, 2 buff, 1 alt-üst termal içlikle, 1 ayakkabı, 1 sandalet. Yağmur, soğuk, sıcak gören, çoğunlukla elde yıkadığım ve sıkıtığım bu ekipmanlardan 2 Mont ömrünü doldurdu. Ayakkabı 1. Sensinde doldurmuştu almanya’da değiştirmiştim.
Duş faslı bitti kıyafetler yıkandı. İlk akşam hiç birşey yapmadık. Bu arada bizi otele getiren adam yarın sizin için bir tane rehber getireğim diyip durdu he lan he lan diyip salladım gitti. Ne rehberi lan rehberlemi gezeceğiz şu dakikadan sora. Oda’da kendimizden bayılmış internet ortamında takılırken Funda Fes hakkında birşeyler anlatıp duruyor. İnternetten de bakıncada ulan şehir harbi değişik bir yer şu rehber iyi olabilir diye düşünmeye başladım. Sonrasında uykuya dalmışım. Sağlam Yorulmuşuz
Sabah otelin sahibi gayet hoş bir kahvaltı hazırladı. Tüh lan gene çayın içine şeker koymayın demeyi unuttum iyi mi? Yok arkadaş bu ülkede kahve içeceksin. Kesinlikle ülkede yüksek tansiyon hastalığı ilk sıradır. Bu arada dün bizi otele getiren adam bir Rehberle gelmiş aşağıda bekliyor resepsiyondaki adam söyledi. AA iyi oldu bu şehri rehberle gezelim. Hadi toparlanalım çıkalım
– Ben gelmeyeceğim
– Hadi len Enes ne gelmemesi
– Yok abi siz gidin internette takılacağım..
– Gelince bakarsın
– Yok yok
– Sen bilirsin dostum
Neyse umarım gün içinde çıkar gezer. (Sonraki Günlerde orataya çıkıyorki Enes Nador- Fes arasında nerdeyse hiç görüntü almamış. Soruyorum
– yahu neden hiç o ara görüntü yok senin kamerada
– lan pedallamaktan yoruldum ve sıkıldım o sıra çekim mi düşüneceğim
dediğinde de aslında neden o güzelim şehri gezmek istemediğini daha net anlamış oldum. Ee her zaman her şey hayal ettiğimiz gibi olmaz. Bak ben o kadar rota değiştirdim. Sıkıntı var mı?) Funda ile beraberber rehberin peşine takılıyoruz. Rehberimizin adı Abdullah. 63 yaşında. Ekonomi mezunu tek kolu yok. Ne olduğunu sormadım. 3 defa evlenmiş. 4 Kadını da boşamış (bir tanesi imam nikahlı) J . Köpekleri ile beraber yaşıyor. İngilizcesi benim ki gibi oldukça boktan. Ama sıkıntı yo çok net anlıyor ve anlaşıyoruz.
Medina (Eski Şehir) de içinde bulunduğumuz kalenin ana kapısına gidiyoruz. Sonrasında Fes’in o ara sokaklarına dalıyoruz. Bir noktadan sonra bendeki yön duygusu kayboluyor. Seyahatim boyunca en nefret ettiğim olayların başında gelir bu yön duygumu yitirme durumu. Sokaklar daralıyor 2 veya 3 katlı yapılardan dolayı çevreni göremiyorsun sonrasında gök yüzüde gözükmüyor. Güneş veya yağmurdan dolayı o sokakların tepeside kapatılmıs. Sağa sola baka gezerken eski şehre içinde önce bizi hurma pazarına sokuyor. Oldum olası şu hurmanın tadını sevememişimdir.
Fakat burada o kadar hurma çeşidi var ki hepsi de birbirinden farklı görünüyor. Fiyatlar hep değişiyor. Funda’da da bir o reyondan bir bu reyondan tadına baka baka gidiyor. Neyse bir reyona geldik. Vay anasını hurmanın renge bak
– kardeş bir tadına bakabilir miyim?
– hayır
– Tamam ver 250gr alıyorum..
– Yok veremem
Bende gittim Abdullah amca söyledim. “Olaya bir el at da niye vermiyor bu herif?”. Yaklaşık 1 kg olan kutularda almadığın sürece vermiyormuş. Özelmiş falan filan. Yekten diyor ki ben küfür istiyom sen önce onu ver. Kim yiyecek 1 kg hurmayı lan?. Madem öyle “Tamam tadına bakalım alacağım.” Harbiden güzelmiş ha. Ulan bize senelerce hurma diye kimler ne iteledi? Funda bir hurma uzmanı olarak “obaa gürkan bu işte olayın koptuğu noktadır” dedi. Adam kilosunun kaç dirhem olduğunu da söyleyince otomatik olarak küfürde ağzımdan kaçı verdi : ). Belki hakikaten özeldir nadirdir falan filan ama bana o an söylenen fiyat çok pahalı gelmişti. ( Bu arada 1 TL 4 MAD ediyor aslında bize göre ucuzda ülke koşullarına göre çok pahalıydı. )
Pazardan çıktık sokaklar arasında geziyoruz Abdullah amca bize şehrin tarihini anlatıyor. Kim almış kim kurmuş, kim kimi düdüklemiş, neden Fes şehri diğer tüm fas şehirlerinden farklı ve özeldir anlatıyor. Merak eden girsin wikipedia dan baksın. Ben sadece şunu diyeceğim. Şu zamana kadar gördüğüm günümüz koşullarına kendini adapte edip yenileyebilen ve hala ayakta duran en güzel eskişehir sıralamasında ilk üçte yer alır.
Kesinlikle bir rehber tutun. “Lan siktir et ne rehberi ben kendim gezerim” olayına girmeyin. Rehbere verecen para en fazla 200 Dirhem yani 50 TL oda iyi anlatırsa. Fakat olay sana tarihini cartını curtunu anlatması değil. Senin 1 günde ızdırap çeke çeke arayıpta bulamayacağın her noktaya o labirent şehirde nokta atışı şeklinde götürecek. Dokuma atölyeleri, bakırcılar, Deri İmalat yeri, Argan yağından üretilen kozmetik ürünlerinin satıldığı noktalar. Bak şu argan yağına ve deri ürünler konusuna da değineyim hazır mevzu açılmışken.
Şu sıralar Türkiye’de oldukça meşhurmuş öyle bir duyum aldım. Burada Argan Yağı üzerine devletin Desteklediği Kadın Koperatifleri var. Bu Koperatifler hepsi Fas’ın Güney bölgesinde yer alır. Eshaura ( Essaouira) Şehrinden sonra güney’e Agadir’e kadar inerseniz zebille bu koperatif evlerinden görürsünüz. Peki ülkenin kuzeyinde satılanlardan farkı ne? Şimdi bu Argan Yağının Kozmetik sektöründe adı çıktığından, zaten fiyatı yüksek . Esnaf; Casablanca, Rabat, Meknesh, Marakesh, Fes gibi bölgelerde “bak bu sertifikalısı buda sertifikasızı ” ağzını ile turiste ikinci giydirmeyi de yaptıktan sonra fiyat çıkıyor iki katına? Halbuki Fas’da tanıştığım Şeyma diyor ki (kendisi Rabat’lı olur ve Layun’da doktorluk yapar). Gürkan biz “direkt açıkta satılan argan yağını kullanıyoruz”. Yani sertifika paket ambalaj hak getire.
Ee bu Argan yağı nerden toplanıyor ve ne işe yarıyor?. Görüntüsü bizim zeytinlere benzede biraz daha iricesi ve kabuklusu. Ağacı da hemen hemen aynı fakat daha irice. Ağaçların dallarına vura vura, ve kendiliğinden yere düşen Arganları topluyorlar. Araya keçilerin yiyip sıçtıklarıda karışıyor. Kozmetik sektöri için belli bir işlemden geçiriyorlar. Kaysı çekirdeğinin içinde hani yaş badem gibi bir şey vardır ya, hah aynen onu gibi işte .. Onu ezip ezip yemeklik yağını da yaparlar. Her ikisini de kullanan biri olarak şunu söylim. İlk tepkim “La bu bok kokuyor” olmuştu.. Yemeklik olanında da benzer durum var. Keçilerin yediklerini ve sonrasında sıçtıklarınıda topluyorlar diye boş yere demedim. Koku ordan geliyor 😛 . Efendim bu yağı süren Faslı kadınların ciltleri kırışmaz, bebek tenli olurlar. Saçları bu yüzden gürdür. (ek bilgi: kelleşen bölgeye sürdüm bir halta yaramadı) Ayrıca yazın da bronzlaşmak için kullanıyorlar. Ama faslı kadının kullandığı Argan yağı ile yabancı ülkelere gönderilen veya kozmetik marketlerde satılan yağlar arasında belli başlı farklar var. Eh nasıl anlayacağız?. Fas’ın güneyine doğru yolculuğa çıkacaksınız : ) ve yol üzerindeki o koperatiflere uğrayacaksınız.
Fes şehri yaklaşık 1000 senedir ülkenin her alanda üretimin yapıldığı tek şehri . Deri ürünlerinin satışınında en tepe noktası. Abdullah amcanın götürdüğü dükkanda ki adam özellikle şunu söyledi “Deri ürün üretimi için hayvan öldürmüyoruz. Biz Fas’da yediğimiz hayvanların derilerinden ürünler üretiyoruz” İnek, Deve, Koyun, Keçi. Şimdi gerçeklik durumu nedir bilemedim. Hayatım boyunca bir adet deri çeketim oldu. Ne kalitesinden anlarım ne fiyatlarını bilirim. Tabi biz Abdullah amca sayesinde bu alanı gördük. Adam bizi orada kurtlar sofrasına bıraktı gitti. Deri dükkanındaki satıcı
– Dostum selamlar, Öncelikle kendinizi burada oldukça rahat hissedebilirsiniz bir şey almak zorunda değilsiniz ( aha dedim bu herif bizi kucağa alacak girişten belli ) Gelin size bu deri ürünlerin nasıl üretildiğini gösterim.
Herif bir anlatı bir anlatı ulan deri üretimi üstüne resmen kültürüm arttı. Dinlerken bendeki tepkilerde çok iyi.. Haaaaaaaaaaaaaa, Vaaaaayyyyyyyyyyyyyy, ooooooo iyimiş. Neyse muhabet bitti gelin ürünlere bakalım. Hah dimi boşa anlatmadın tabi kucağa gelin diyorsun.
Şu ürün böyle, bu ürün şöyle bir fiyat verin diyor. La nerden bilecem ne kadar? Şimdi anlattı ya orada adamlar çok zor şartlarda çalışıyor emek var, alın teri var, sağlıkları tehlikede. Avrupalı emeğin karşılığını her daim almış veya vermiştir. Ee biz Türküz diyince herifteki gülümseme de yeminle değişiklik oldu. Bizden önce bir Türk kafil gelmiş. Ay çok iyilerdi şöyledi böyldi. Yemezler anam : ). Hiç bir halt satamamışın suratından belli hahaha
– Hadi şu ürüne fiyat verin
– Ne bilim ne kadar
– Verin, sizin olsun
– Yahu ben nerden bilim ne kadar o ürün.
– Söyle bir fiyat
Şimdi deri kıyafet pahalı biliyorum eh bendeki bütçede belli. Anneme güderi bir şal gönderim hediye olarak. Ulan ne kadar olurki bu aman hediye alıyoruz ne yapım 50€ verim hadi.
– 50€
– Neeeeeeeeeeeee? İmkansız
Adamın surat öyle bir düştiki. Sie… olayını ben o yüz ifadesinden aldım
– Ee ne kadar ki bunun fiyatı?
– En az 200€ olur. Buda verebileceğim en iyi fiyat
– Haaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Tamam
Bak işte adamda burada benim haaaaa diyişimden “sie lanı” aldı. Funda ile birlikte bu macerayı yaşadıktan sonra birde dokuma atölyesine götürdü Abdullah amca. Abdullah amca da iyi ha. Zaten bu noktadan sonra kendisine dedim. Yahu sen bizi dükkan dükkan gezdirme biz zengin turistler değiliz. Gel sana bir öğlen yemeği ısmarlayayım muhabbet edelim sen bana şehri tarihini anlat. Faslıları anlat yemişim dükkanını.
Kesin götürdüğü dükkanlarda satış yapıldığında komisyon alıyor. Mesela Dokuma tezgahlarının olduğu alana gittiğimizde orada anneme güzel bir şal aldım bak mis. Hadi bizi yemeğe götürde bir kus kus yiyelim birlikte. O dakikadan sonra bi daha satış yapılan bir yere götürmedi. Gezdirdi ve sadece ve anlattı.
Fas’da en kral yemeği yesen ki Casablanca’da yedim, vereceğin en astronomik rakam iki kişi için 60€ olacaktır. Şarabı balığı mezeleri, meyvası, tatlısı dahil. Fas içinde turistlik bölgeler dışındaki cafelere gidip kahvaltı istediğinde gelen tabakta sıkma portakal suyu, Moroc çay, Zeytinyağı, Fıstıkezmesi , Bal, Yag, Zeytin var ve 5TL. Üstüne omlet iste olur 7TL. Tıka basa yemek ye o da 7 TL
Yahu aklıma bişey takıldı şu Abdullah amcaya sorayım
– Fas’da herkes bizim Arap olduğumuzu düşünüyor neden böyle bir düşünce var. Bizler Türküz ve araplarla hiç bir kan bağımız da yoktur
(19 aylık seyahatte yanımda taşıdığım e-kitap sayesinde 16. Kitabımı da bitirmek üzereyim. Şu sıralar 1850 yılında Afrika sahra çölünü deve ile geçmiş Türk Elçimizin yol anılarını okumaktayım. Adama sorduğum sorunun cevabını önümüzdeki yazılarda daha net bir şekilde kendimde açıklayacağım)
– Sizler Osmanlısınız.. Bu coğrafyada sadece Türküm dersen olmaz. Yıllarca Arap dünyasına hükmettiniz. Binlerce etnik grup sizlerin koruması altındaydı. Bu yüzden sizi arap sanmaları veya sizle arapça konuşmalarına üzülmeyin veya bozulmayın. Türk dendimi akla Osmanlı ve Kemal Atatürk gelir.
– Funda duydun mu ne dedi ?
– Duydum Gürkan duydum
– Kemal Atatürk’ü biliyor musun ?
Soru karşısında kafasını bana dödürüp suratınma öyle bir batıki hani o “Taşak mı geciyon lan sen benle” ifadesi vardır ya… ardından şu sözle sohbete noktayı koydu.
– Muhteşem Liderdi
Japonya Nere Afrika Fas nere?
(Anılarımı okuyanlar nedemek istediğimi anlamışlardır)
Yazıyı daha fazla uzatıp canınızı sıkmayayım. Yol Uzun, zaman çok
Fes şehri 1 aylık yolcuğumuzda bu üçlünün Afrika kıtasında içinde pedalladığı son nokta oldu. Funda’nın ayrılma vakti geldi. Bu arada yapılan rota ile alakalı bir dolu mesaj da geldi. Neden portekiz’e gitmedin? Cebeli tarıktan neden geçmedin? İspanya’da neden az pedalladın? Yahu Elena ve Terry’e gidecektin ( Japonya turunda beraber pedalladığım dostlarım) Her zaman tek başıma ve zaman kıstasım olmadan seyahat eden biri oldum. Bu yüzdende hiç yol planı veya konaklama planı yapmamışımdır. Takım arkadaşlarım gelince de aynı rahatlıkta hareket edince tabiki evdeki hesap çarşıya uymadı. Funda’nın 1 ayı , Casablanca’dan sonra eşlik edecek olan Ayşe’nin 20 günü, Enes’in de 3 aylık bir zamanı olunca ve birlikte hareket edebilmek için varılacak hedefler koyduk. Bu yüzden portekizi rotadan çıkardım, ispanya’da çok az pedalladım, eski dostlarımı göremedim falan filan.
Fakat takım arkadaşımı yarı yolda bırakıp “Hey tamam sen buradan bin git de demedim” Varılacak en uç nokta Fes’di oraya kadar birlikte pedalladık. Ve güzel anlar yaşayıp paylaştık ve bir defa daha gördük ki bizler iyi dostlarız. Bakalım bir sonra ki geleceği nokta neresi olacak Küba falan diyordu en son : )….. Fundacım Öpeyrum : )
Bu bir bisiklet sorusudur. “Japonya seyahatimde Kat kat giyinip bir türlü ısınamadığım nokta ve ülke neresidir?” 18 Nisan 2014 saat 16:00 – 21:00 Saatleri arasında gönderilen cevapları kabul ediyorum) sonrasındaki mesajlara bakmayacağım. demiratliadam@gmail.com (soruya 10 kişi mesaj gönderdi doğru Cevap verenler: Berkay Çakan, Şervan Kurt, Serhat Üzel, Kadir korkmaz oldu. Yaptığım çekilişte kazanan kişi Berkay Çakan
Sesli Anlatım