2011-2012 yılları arasında açtığım fotoğraf sergilerindeki fotoğraflar yol boyunca yaşadığım ve yazdığım olayların başlangıcı, devamı veya sonuydu. Sergide ki düzen fotoğraflardaki detaylar….Yapılan kurgu ve sunum aslında eşi benzeri olmayan bir çalışmaydı! Çekilen bir çok kare hiç bir yerde gösterilmemiş sayfamda yer almamıştı. Ve o sergi fotoğrafları bir daha açılmamak üzere raflarda geleceğim günü beklemeye başladı. (Yazının bu noktasına vurgu katmak için “tozlu raflarda beklemeye başladı” demek isterdim fakat annem o rafların tozunu eminim alıyor.)
“ Gürkan abi bu paylaştığın fotolarda görünenden başka bir şey anlatmak istiyormuşun gibi bir durum mu var yoksa ben fazla mı hayal kuruyorum?”
Bisikletten inip yürümeye başlıyorum. Girdiğim her ormanlık alanda rüzgarın dallar ve yaparaklar arasında çıkardığı o ses var gene. Hep ayrı bir hikaye anlatılıyormuş gibi gelir . Durup dinlemesini severim. O an durduğumda rüzgarda kesildi. Yakınımdaki banka oturdum
Ormanı biraz seyredip gözlerimi kapıyorum. Geldiğim yolu görüyorum. Nerelerden geçtim gene neler yaşadım .. Derin bir nefes alıp yavaşça veriyorum
Huuuuuuuuuuuuuuwwwwwwwww , hııııııııvvvvvvvvv, huuuuffffff
Aslı ve Hans hollanda’da tezlerini bitirmeye çalışıyorlar, Fransa Alplerinin yanında Anıl ve Cecile Luca ile bahçede oynuyor, Oğuz Almanya’da yazın kestiğimiz ağaçları kazana atmaya başlamış. Mert motorsikletini temizliyor, Onur mutfakta öğrendiği yeni tatlıları yapıyor. Murat italya’da o güzel tramvaylardan birinde işine doğru gidiyor. İsveç’de Benjamin kullağını Nora’nın göbeğine koymuş doğacak cocuklarını dinliyor.Nilüfer balkondan Norveç Oslo’nun o güzel gün batımını yakalmaya çalışıyor. Biranda parmaklarımı sıkıyorum soğuktan ellerim uyuştu. İsveç’de Micheal sputnik için mutfakta bir şeyler hazırlıyor. Orkun Moskova’nın sokaklarından yürüyor. Kulaklarımda bisiklet tekerinin ezdiği kar sesleri….. Snezhana köpeği ile Kiev meydanda yürüyüp gök yüzünü seyrediyor. Moldova’da Burçini gördüğümde sesleniyorum Durham’dan “Aloo Burçin uçak bileti alıp yanına gelsem bir haftasonu” gülümsüyorum. Sefa Bükreş sokaklarında bisikleti ile dolanıyor. Melih yeni turunun hazırlıklarına başlamış. Ayça sahilde bisiklete biniyor acaba Afrika’ya gitsem mi gitmesem mi düşleri içinde, Enes istanbul’da vize ile uğraşıyor.. gülümsüyorum…. Babam şantiyede telefonuna bakıyor biraz yaklaşıyorum neye bakıyor diye.. Haritayı açmış nerede olduğuma bakıyor.. Gürhan iş yerinde sakin ve sessiz bir şekilde çalışıyor.. Annem bir yere koşturuyor haa gördüm nereye gittiğini öpüyorum yanağından. Ankara’ya yukarıdan bakmak için yükseliyorum. Çok tanıdık bir ses geliyor
– Baba naber?
– Can…. Can
Biranda bütün düşüncelerim dağlıyor gözlerimi açıyorum. Can dost yaaa!…Yavaş yavaş bisikletime binip nehrin yanındaki patikadan aşağı Durham şehrinin içine doğru pedallamaya başlıyorum. Hum çok ilginç bu şehirde Can adında bir genç bana mesaj atmıştı……………..
Şehrin katedrali sokaklar arasından hakikaten çok güzel gözüküyor. Durup bir iki poz daha çekiyorum ve merkeze yakın bir yerde yol ayrımına geliyorum. Hostel’de kalsam fena olmaz. Son iç çamarımı kullanıyorum. Kasığımda yara olduğundan beri iç çamaşırları günlük kullanmaya başladım. Hepsini yıkamam gerekiyor. Şu araba da geçsin karşı yola geçeyim.
Bu arada yokuştan aşağı inen bir genç beni görünce yavaşlamaya başladı. Bide sırıtıyor. Tamam sırıttığına göre uzun turlar yapmış biri büyük ihtimal neler hissettiğimi de biliyor. Bir ihtimal ….
– Hey Selam
– Selam
– Ne tarafa doğru gidiyorsun?
– Edinburg’a doğru çıkıyorum
– Bu akşam nerede kalacaksın?
– Hostel’de kalmayı planlıyordum. Yıkanması gereken çamaşırlarım var.
– Tamam bende kalabilirsin ev müsait.
– Çok teşekkür ederim. Memnun olurum kalırsam
– Tabi tabi sıkıntı yok. Adım Thomas
Eve davet eder diyecektim ve etti. Thomas şehrin içinde oturuyordu. Eve ilk girdiğimde Üniversite’de kaldığım zamanlar aklıma geldi çünkü ev kaldığım eve çok benziyordu. 4 öğrenci kalıyorlar. Thomas, Joral, Sylvia ve bir kişi daha henüz evde yok tanışmadım. Geldiğim gibi evde bir öğlen yemeği hazırlandı ardından Sylvia odasını bana verdi.
– Hiç rahatsız olmana gerek yok Sylvia. Düzeninizi bozmaya gelmedim bir gece kalıp gideceğim
– Yok hiç önemli değil sen misafirsin ve uzun bir yoldan geliyorsun. Rahat etmeni isterim
Thomas beni neden evine davet ettiğini anlatıyor. Geçen yaz Durham’dan bisikleti ile yola çıkarak Roma’ya gitmiş ve hacı yolunun tamamını bitirmiş.
– Ne hissettin Roma’ya vardığında?
– İlk başta çok korkuyordum. Hatta çevremde kimse yapabileceğime inanmıyordu. Fakat artık bir çok şeyi yapabileceğime inanıyorum. Yaptığım o yolculuk kendime güven duymam ve inanmamı sağladı. Çok farklı bir histi. Senin neler hisettiğini az çok anlayabiliyorum.
Avrupa seyahati sonrasında Asya seyahatimin de ufak tefek anılarımı tecrübelerimi paylaşmak bu gençlerin üniversite hayatları ile ilgili tecrübelerini ve hayallerini benle paylaşmaları sonucunda çok güzel muhabbet döndü. Eh madem böyle birbirinden güzel insanlara tanıştım ve muhabbette çok güzel, bu vatandaşlar için bisiklet çantamda bakalım ne var. Bir litre Altın serisi Tekirdağ rakı. Hahaha. Çok şaşırdılar bir o kadar da sevindiler. Çünkü Türk Rakısını biliyorlardı fakat bu şehirde bulup içmek veya denemek nerdeyse imkansızdı. Hatta birer bardak koyup leblebi eşliğinde içtik. Bu arada çantada leblebi de var. Haha bende böyle bir seyyahım işte. Moldova’da şarap, Ukrayna’da Votka, İngiltere’de leblebi Tekirdağ çıkar o çanta’dan.. Norveç’de de baklava çıkmıştı hahaha.. (“aa alkol mü alıyorsunuz hiç iyi örnek olmuyorsunuz” malzemeyi veriyorum gel bana doğru, yaklaş : )
Evde muhabbet süper derken pat kapı açılıyor 4. Ev arkadaşımızda geliyor. Adam içeri girip masada Altın serisi Rakıyı görünce (konuşmalar ingilizce)
– Aaa Rakı .. Nerden buldunuz?
– Bugün bir misafirimiz var o getirdi. Dünya Turu atıyor
– Süper rakı bizim geleneksel içkimizdir.
Şimdi adam rakı bizim geleneksel içikimiz diyince ulan nereli olduğunuda anlamadım bende hemen içkimizi savunmaya geçtim
– Evet Türkiye’nin geleneksel içikisidir. Altın Serisi’de en iyisidir.
– Evet evet bende Türküm zaten
Bu noktadan sonra Türkçe’ye geçiyoruz
– Yok artık hadi len!!!! Türk müsün?
– Abi sen kimsin?
– Bisikletle gezen biriyim işte
– Hadi canım bisikletle mi geldin buraya?
Thomas araya girip “Aa ben evimizde kalan diğer arkadaşın Türk olduğunu söylemeyi unuttum” da diyince hahahah. Bizim Türk arkadaşımızın adı Ali. Kendisi Durham üniversitesinde master pogramında. Yahu şansa bak. Abi sen kimsin falan diyince. Bisikletle geldim diyorum. Yok artık diyor. Aha bisiklet kapıda. Gidip bakıyor inceliyor. 5 dakika sonra Facebook sayfasına mesaj yazıyor “ Bisikletle Dünyayı gezen Gürkan Genç şuanda evimde misafir” Pat altına hemen bir yorum. “Gürkancıma çok selam söyle öpüyorum” Ahu….
– Abi sen istanbulda Ahu’yu tanıyor musun? Benim çok yakın arkadaşımdır
Bak Allah’ın işine benim de arkadaşımdır. Bunları yaşarken aklıma ne geldi?
Ankara’da Atılım Üniversitesi öğrencileri ve başka bisiklet severlerle bir tur yapmıştım. Sonrasında bir yere oturduk muhabbet ettik. Yolculuk anılarımla ilgili sorular sormaya başlamışlardı. Tabi öğrenci arkadaşlar anılar ve verdiğim cevaplar karşısında kendi aralarında “ Siktir len herif sallıyor bir insanın başına bu kadar olay gelmez” demişler anlatıklarımın büyük kısmının palavra olduğuna kanat getirmişlerdi : ). Gelde şimdi anlat “İngiltere’de Türk’e Rakıyı da tanıttım diye”
Biz Ali ile sohbet ederken Thomas bir telefon konuşması yapıyor ve sonrasında diyorki; “Gürkan, yarın üniversitede yapmış olduğum seyahat ile ilgili bir sunumum olacak başka konuşmacılarda var. Öğretmenimle konuştum senide davet etmemi söyledi.” Bende tamam diyince böylelikle Sylvia iki günlüğüne odasını da bana vermiş oldu.
Durhan üniversitesinde 2013 Eylül’de öğrenim hayatına başlayan Can İngiltere’de pedal çevirdiğimi öğrenince mesaj amıştı. Elimden geldiğince mesajların tamamına cevap vermeye çalışıyorum yoldayken Can’ın mesajını da okumuştum fakat Durham’da olduğunu bana hatırlatan asıl benim Can dostum oldu. Ertesi gün Can’a mesaj atıp Katetral’in önünde bulunmuştuk.
Okudğu liseyi dereceyle bitirmiş. Cambridge Üniversitesine gitmek isterken kendisini Durham’da bulmuş ailesinin hayalleri peşinde adım adım yürümeye çalışan biri Can. O kısacık görüşmemizde hem şehri bana gezdiriyor hemde kendi hayallerini anlatıyor. O kadar güzel konuşuyor ki Can oturup saatlerce dinliyorum. Ayrılacağımız zamanda teşekkür edip okuldaki dersine doğru yol alıyor. Hem bana umut olduğu hem de yeni fikirler verdiği için asıl ben kendisine teşekkür ediyorum.
Akşam Thomas’ın davet ettiği toplantıya katılıyorum. Öncesinde güzel bir yemek sonrasında da sunumun yapılacağı odaya gidiyoruz. En arka sıralarda yerimi alıyorum. Bir çok sunum veren biri için içerdeki kitle oldukça dikkatimi çekiyor. Öğretim görevlileri, bölüm başkanları, din adamı, ve Akademik kariyeri olan 60 yaş üstü genç insanlar. Öğrenci yok. Çok tanıdık bir durum kendi sunumlarımı hatırlıyorum.
Önce bir yazar konuşma yapıyor. Tanrının bizler için çizdiği yoldan yaşamın güzelliğinden bahsediyor.
Sonra Başka bir yazar ispanya’da yer alan Camina de Santiago hacı rotasını tamamlamış. İnsanların hangi duygular içinde o rotayı yaptığını, kendi yaparken nasıl maceralar yaşadığını izlenimlerini paylaşıyor. Dünyanın bir çok yerinde bu tarz seyahatleri kaçış yolu olarak seçen ne kadar çok insan varmış bunuda öğrenmiş oldum Peki ya sonra? Seyahat beklentilerini karşılamazsa ve bitince ne yapacaksın?
En son Thomas gerçekleştirdiği seyahati anlattı. Thomasın seyahati İngiltere’nin kuzeyinden başlamış Roma’da son bulmuştu. Bu seyahate çıkmadan önce bir adamın hayat hikayesini okumuş. Cebinde para olmadan dünyanın en büyük başkentlerine yürüyerek giden birinin hayat hikayesi. Barış için yapmış bu geziyi ve dünya insanlarının ne kadar iyi olduğunu kanıtlayıp göstermek için yürümüş o kadar yolu. Thomas’da etkileniyor bu yazılardan ve seyahatine başlıyor.
Kendi düşüncelerime dalıyorum….. Barış için yürümek, doğa için pedallamak, Doğa için çalmak, Başka Türlü Birşey, Türkiye için pedallamak ve Gelecek için pedallamak….. Aslında bir çok kişiye projeleri bu şekilde söylediğimizde ne kadar anlamsız geliyor.
Bir üniversitede verdiğim sunumda duvarda asılı olan “Doğa için Pedalla” afişin önünde öğrencinin arkadaşlarına “sittir len ne doğası, kendi için gezmiş” sözlerine “Harbi ya yemişim doğasını” dediğim günü hatırlarım. Hatta bir şirketin genel müdürü “Biz herife para verelim o gezsin” Genele bakmak için biraz durup düşünmek gerekiyor. Doğa için Pedalla ve Gelecek için Pedalla Projelerini “X” bir şahsın yaptığını düşünüyorum. Bu projeler ne başardı? Hayallerini gerçekleştiren insanların sunumlarına gidin. Bakın bende Ahmet Mumcu’un anlatıklarından etkilenmiş yola çıkmıştım. “Aaa herif harbiden gezmiş lan bende yaparım” demiştim. Sonrasında kendi hayallerime yenilerini eklemeye devam ettim ve ediyorum.
Bölüm başkanı konuşmalar bittikten sonra
– Bugün aramızda başka bir gezgin daha var aslında o Hacı yollarını yapan biri değil. Bisikleti ile dünyayı geziyor. Tanrının bu yolları hakkında ne düşünüyor kendisinin fikirlerini de dinleyelim.
Beklemediğim biranda oldukça zor bir soru oldu.. Hacı yolları hakkında görüşüm sorulmuştu. Dünyayı gezerken tabiki de Mekke’ye de uğrayacağım. Allah’a inan biri olarak elçisi Hz. Muhammed’in doğduğu şehri görmek ve Kabe’ye gitmeyi istiyorum. Fakat turu özellikle bu yolu almak içi yapan biri değilim. Huummm. Hacı yolu………….
“Merhabalar. Adım Gürkan Genç son 4 senedir bisikletimle dünyayı geziyorum. Bugün buraya davet ettiğiniz ve eşsiz deneyimlerinizi paylaştığınız için şanslı biri olduğumu düşünüyorum. Açık söylemek gerekirse bir müslüman olarak Kabe’ye giden hacı yollarını bilmiyorum. Bu konu hakkında da bir araştırma yapmadım.
– Güney Kore’de pedallarken yolda bulduğum evini kaybeden Popia’nın karşıma çıkması onun sahibini bulmam. Orası hac yolumdu
– Karum-Kum çölünde yanıma yemek almayı unutarak yola çıkmam. 120 km boyunca tek bir yapı görmeden ilerlerken “Keşke ekmek alsaydım nasıl unuturum” dedikten sonra bir kamyonun şöförünün gelip bana ekmek ve ayran vermesi. Bu benim hac yolumdu.
– Gobi çölünde günlerce yalnız pedallamam ve ilk defa sessizlikten korkmam. bu benim hac yolumdu
– Ukrayna’da karların içine düşmüş donmak üzere olan yaşlı bir kadını o karların içinden çıkartıp evine bırakmam. bu benim hac yolumdu.
– Finlandiya’da kutup dairesine ormanların arasından ilerlerken bir aracın gelip -36 derece bir termos dolusu çay vermesi bu benim hac yolumdu
– Durham şehrine girmeden önce sadece 5 dakika durup ormanın sesini dinlemem bugün burada sizlerle tanışmamı, Thomas’ın yolda beni görmesini sağladı. Bu da benim hac yolumdur. ( Thomas’ın beni gördüğü noktadan geçmesini sağlayan hikayelerde çok iyi)
Bence, Allah’a inan biri için dünyada ki tüm yollar Hac yolludur.
Sesli Anlatım