Darüselam’da yaklaşık olarak 1.5 ay geçirdim. Deniz kıyısında doğu Afrika da şimdilik gördüğüm en iyi başkent diyebilirim. Başkentte bulunduğum süre içinde Elçimiz Yasemin Hanımın da katıldığı yerel okullardan birinde dünya turum ile ilgili ufak bir sunum verdim.
Bisiklet federasyonu ile birlikte Tanzanyalı bisikletçilerle ve halkla buluştum. Televizyon ve gazetelerde dünya turumu anlattım. Yerli ve yabancı iş adamları ile tanıştım.
Çapa Üniversitesinden Prof. Fatma hanımın önderliğinde açılan genetik laboratuarının açılışına katıldım. Misyondaki çalışan arkadaşlarla yemekler yedik geceleri dışarı çıktık sağ olsunlar benle çok ilgilendiler. 1.5 aylık duraklamamda kendimi evimdeymiş gibi hissettim. Bu sırada bisikletin eskiyen parçalarını yeniledim 40.000 kilometreden beri yenilemediğim bazı ekipmanlar kalmıştı ki hala da turun en başından beri kullandığım parçalar mevcut.
Kısa kısa başkentten gözlemlerimi anlatayım. Öncelikle fiyatlarda bir beyaz adam uygulaması olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Pazar dan yaptığım alışverişlerde herkes ayrı fiyat çekiyor. Süper marketlerde fiyatlar fiks değişmiyor.
Alışveriş sonrası paketlerinize çantalarına ve cebinize dikkat etmeniz lazım. Elçiliktekiler o kadar çok olaya şahit olmuşlar ki geceleri sokaklarda gezemiyorlar. Araçlarını bile oldukça seri ve hızlı kullanıyorlar. Hırsızlık hala aleni bir şekilde devam ediyor. Lokantada otururken biri gelip aniden elinizdeki telefonu alıp kaçabilir. Işıklarda beklerken kapınız açılıp size saldırabilirler. Hatta bu olay ben ordayken yaşanmış bir durum. Bir misyon çalışanımız evinin kapısının önünde soyulmaya çalışıldı.
Koko beach dedikleri bir alan var. Mesela oraya gece gidilmemesi hatta gündüz de gidilmemesini genellikle söylerler. O bölgede hırsızlık çok fazla oluyor. Gündüz gittim ve evet ortamda ki tek beyaz adam bendim. Beyazların pek sık uğradığı bir yer değil.
Tanzanya eskiden Umman imparatorluğunun bir parçasıydı bunu daha öncede söylemiştim. Haliyle Tanzanyalı olup renkleri Arapların renkleri ile aynı olan insanlarda var ülkede. Bir gün şöyle bir duruma şahit oldum. Arap asıllı Tanzanyalı, Afrika asıllı Tanzanyalı ile kavga ediyorlardı. Sebep Afrika asıllı adamın kendisine onların değimi ile turistlerden istediği (benim açıkça söylemem gerekirse beyaz adamdan) fiyattan malını satmaya çalışmasıydı. Hayretler içinde tartışmayı seyretmiştim. Benzer duruma birkaç noktada daha şahit oldum. Hayatım boyunca ırkçılık nedir nasıl yapılır bilmeyen ben doğu Afrika seyahatimde yerel halktan maruz bırakıldığımız durumu birebir yaşayarak gözlemledim.
Fatma Hocamız bir gün Rotary kulübünün yemeğine davet etti. İş adamlarına kendimi tanıtacaktım. Bölgede iş yapan İtalyan bir iş adamı bisikletle dünyayı gezdiğimi öğrenince sohbet etmeye başladı. Sohbet daha çok, Çin devletinin Afrika’yı nasıl ele geçirdiği ile alakalıydı. Afrika ortamında hiçbir Avrupa devleti onlarla yarışamıyor. Bu sene içinde Afrika’ya 40 milyar dolarlık bir bütçe ayırdıklarını da duyurduktan sonra zaten film kopmuş durumda. Çin ülkesinde ki hapishanelerde bulunan insanları bölgeye gönderip burada çalışmalarını sağlıyormuş. İtalyan iş adamı bir şehirden bahsetti şimdi adını hatırlamıyorum ama şehrin yarıdan fazlası Çinli olmuş. Kim bilir belki yolumun üstündedir. Ha birde şunu dedi “Afrika da çalışan ve iş yapan Avrupalılar sadece Türkler” İtalyan iş adamının bizi Avrupa’nın bir parçası olarak görmesi de enteresan geldi. Çünkü Avrupa birliğine girmemizi istemeyen hükümetlerden biride İtalyanlar.
Bisiklet turunda tanıştığım Şi Mezhebinden müslümanlar beni Camiye’ sunuma davet ettiler. Belki de hayatımda verdiğim veya verebileceğim en enteresan sunumda bu oldu. Dediler akşam namazından sonra gelirsen yaparız. Tamam diyip günü geldiğinde de gittim.
Hazır gitmişken cemaatle ile birlikte akşam namazını da kılayım dedim. Tanzanya ‘da ki misyonda diyanet işlerinden bir Ataşemiz vardı. Ertesi gün kendisi ile görüştüğümde “adamların namaz kılışları bizimkinden farklı“ dedim “AA Gürkan Bey onlarla namaz mı kıldınız? Ben onlarla saf tutmam arkalarında da namaz kılmam” dedi. Şöyle bir bakıyorum da 13 tane Müslüman devlet gezmişim hemen hepsinde de İslamı ve Müslümanlığı gözlemleme fırsatım oldu. Her ülkenin kültürü ile İslam birbirine kaynaşmış durumda. Hiç kimse diyemez ki her İslam devleti aynı şekilde namaz kılıyor farzı sünneti aynı. Bu düşünceme katılan olur katılmayan olur ben gördüğümü yazıyorum 6 senedir halkların içinde geziyor yatıyor kalkıyor evlerine misafir oluyorum. Bir ülkede sünnet olan diğerinde farz, Farz olanda sünnet, Namaz rekatları tutmuyor, secdeye Rukuya farklı gidiliyor, Oruç farklı tutuluyor. Ne diyeceksin şimdi kalkıp “Biz Türklerin yaptığı doğru” mu diyeceksin? La havalle vela kuvvet de git işine…. Yahu Suudi Arabistan’da 4000 kilometre yapmışım, Arap yarım adasında 1 seneye yakın zaman geçirmişim. Medine ve Mekke dışında namazı usulüne göre kılan göremezsin! Göremezsin… Yok.. Bak Hataylıların hepsi orada sor aha hepsini beni geç. Kalkıp da bu insanlara vay arkadaş doğrusu budur mu diyeceksin? Bak bizim Diyanet işleri fetva veriyor bıyık, tüy, Kaş aldırmak günahtır. Git bunu Suudi Kadının yaşadığı coğrafya da bir de bakalım bir daha fetva verebiliyor musun? HAHAHAHAHA Kabe’nin Cuma namazlarını okuyan İmamına benzer sonun “AA nerde bu adam” der halk sonrasında. Hocam millet ülke ülke uzaya gitmeye başladı uzay teknolojileri üzerine oynuyorlar artık. bir fetva da da deki “Kıyamet kopuncaya kadar gezin görün öğrendiklerinizi paylaşın anlatın başkalarının gezmesine vesile olun, Olmayacak işlerde hemen pes etmeyin azminizle imanınızla, inancınızla hayallerinizin peşinden koşun Türkiye’nin de artık uzay çağında yer alması gerekiyor evrenleri keşfetmemiz lazım” ula bu cümleyi kuracak tek bir girişimci aydın imamımız yok mu arkadaş bizim? Yeminle imamlar böyle olaydı varya… şu zamana kadar hey yavrum hey mars’a gitmiştik bayrağıda dikmiştik : )
Enteresan bir benzerlik daha söyleyeyim. Avrupa’da katıldığım Ortodoks ve Katolik kiliselerindeki ayinlerle Afrika da katıldığım sabah ayinleri de farklıydı. Ben buna Kültürün zaman içinde din üstündeki etkisi diyorum.
Neyse Akşam namazında ben bildiğim gibi kılıp ( bizim bildiğimizde bunlar göre doğru değil ha onu da söyleyeyim haha) sonrasında sunum yapılacak yere geçtim. Ağa sunumu yapacağım yerde cenaze var. Önce bir omuz attık onu cami çıkısına kadar taşıdık sonra o alana geri döndüm. Sonra sunum yapacağım alana geri döndüm. Aaa arkamda duran alana dikkat dikkat ettim ki iki tane Türbe var. Yahu şimdi sunum vereceksin görsel müzikler var. Müzikleri açmadan arkadaşlara öyle sunum yaptım. Ne ilginç bir sunum oldu yahu. Hepsi sarıldı tebrik etti. Sosyal medya da takip etmeye başladılar. Bazı bisikletçiler “SKY bisiklet takımının Kaptanı Frum bir, sen iki Gürkan Genç” falan demeye başladılar. OHA : ) hahah Sonrasında akşam yemeğe gittik bir sonraki hafta sonu da bisiklet turu yaptık. Değişik ve güzel bir tecrübeydi bu insanlarla birlikte vakit geçirmek.
Türkiye’den kardeşinin takip ettiğini bilen Murat’da bir gün evine davet etti . Abisinin takip ettiğini bilen Ayhan’da sağ olsun sürekli ilgilendi. Şöhret, Ali, Sevgi hepsine de çok teşekkür ederim Başkent günlerinde hiç yalnız bırakmadılar. Misyondan Berat bey bir telefonla her şeyi halledebilecek kadar yakındı. Merve ve Reşat’da birçok konuda yardımcı oldular. Fatma hocamızın asistanı Gökçe de bir gün DNA mı aldı. İncelemeye tabi tutacaklar. Bundan sonra her kıtada Kan örneği göndereceğim bakalım kıtadan kıtaya nasıl bir değişim oluyor bunun incelemesi de yapılacak bilimsel bir çalışmaya da hizmet etmiş oluyoruz böylelikle heheh
Dünya küçük deriz hep. Ortadoğu da gezerken Dünya turuna çıkmış Fransız bir gezgin Türkiye’de arkadaşlarım da kalıyor ve sonrasında yollarımız Başkent Darüselam’da kesişiyor. Üstelik benim 16 senedir de görmediğim Taha’nın evinde kalıyormuş. Taha Tanzanya’da safari operatörlüğü yapıyor. Eğer Tanzanya’da safari olayına girecekseniz Bilkent Ünv. Mezunu, babası da bir diplomat olan Taha’dan başkasına yaptırmayın derim. İnanın size verilebilecek en ucuz fiyatı verecektir. Kazık atmaz pırıl pırıl bir arkadaştır.
Gautier 21 yaşında 9 ay önce Fransa dan yola çıkmış. Hayallerini dinleyince kendi 21 yaşım aklıma geldi. Daha çok genç ve yol onu henüz yontmamış. Zaman ilerledikçe görüş ve düşünceleri değişecek. Fransa da bisiklet tamirciymiş kazandığı paralarla dünyayı geziyormuş. Aynı zamanda Spor bilimleri okumuş. Şimdi hem üniversite okumuş hem de bisiklet tamirciliği yapan biri nasıl oluyor da Dünya turuna çıkabilecek bütçeyi buluyor dendi farkındayım. Bisikleti ortalama ekipmanları ile birlikte 1600Euro civarında. Otellerde, hostellerde konaklamıyor. Cami ve kiliseleri tercih ediyor. Müzelere veya para verilip yapılan aktivitelerin hiç birine katılmıyor, evine misafir eden olursa onlarda birkaç gün geçiyor sonra yoluna devam ediyor. Paypal hesabı var oraya arkadaşları ve ailesi arada bir destek parası yolluyor. Darüsselam da ailesi ile tanışma fırsatım da oldu tatile gelmişlerdi. : )
Darüselamdan ayrılık günü geldiğinde 13 Ocak 2016 de birlikte yola çıktık. Gautier’in bisikleti 28 Kadro. Ön sağda ve solda 10 litrelik iki çanta. Bunların üstüne matı çadırı, gidon çantası ve arkada 24 litrelik tek bir çantası var. Toplamda 4 çanta. Yani yeni nesil Bikepacking tarzında gezen bir gezgin. Benim bisiklette ise 6 çanta var ve 26 kadro. Yani birlikte uyum içinde pedal çevirmemiz oldukça zor. 28 kadro olduğundan zaten benden hızlı gidecek. Ee birde hafif.
1.5 aylık duraksamadan sonra tekrar yola çıkmak tabi oldukça zor oldu. GPS’e bir nokta koydum bizi şehirden çıkarsın diye pek ilgilenmedim hangi istikamete doğru gittiğimiz ile sonrasında baktığımda asıl gitmek istediğimiz yönün biraz güneyine gitmişiz. Aralardan falan çıkalım dedim ama öyle yerlere geldik ki bisiklet sürmeyi bırak itecek alan bile yok. İnsanlara yardım etti oraları öyle geçebildim. Bu arada o gün dağlık arazide bacaklarımızı kesen bitki her neyse ikimizin bacağında 20 gün sonra bile aynı yaralar iltihap akıtmaya hatta arada bir açılmaya devam ediyordu bir türlü kendine gelemedi. Bu yazıyı yazarken bile hala tam kendine gelmiş değildi bacak ki sonrasında Malawi ye doğru giderken doruk noktasına ulaştı ve artık olayı hastane ile çözmeye karar verip sonuçta ilaçlara başladım.
Yabancı biri ile uzun soluklu pedallamayalı tam 6 sene olmuştu. Aklıma eski dostlar gelmişti ki 15 Ocak 2016 günü kaldığım yerde Skype dan telefonum çaldı Elena arıyordu. Theiry , Liam ve yeni bebişleri ile doğum günümü kutluyorlardı. Bu iki insan hakikaten benim için çok özel kişiler. İspanya anılarımı yazmadığımdan benim için ne yaptıklarını henüz sizler paylaşmadım. Fırsat olursa bir gün anlatacağım. Çok şaşıracaksınız.
Gautier ile bir süre birlikte takıldık. Bisiklet tamircisi olmasının getirdiği deneyimler var ama yolun ona öğreteceği çok şey olduğuna inanıyorum daha başlangıçta. Yol boyunca elimden geldiği kadar da kendisine para harcatmadım destek olmaya çalıştım. Tecrübelerimi de paylaştım. Benim tarafta adet böyledir. Yanımda pedallayana elimden geldiğince destek olmaya çalışırım.
Gautier ile özellikle Mikumi milli parkından sonra girdiğimiz ortam belli bir noktaya kadar oldukça güzeldi. Hatta parkta impalaların fotoğrafını çekmek için durmak istedik. İmpalalar bizim durucağımızı anladıklarında kaçmaya başladılar. Tam bu esnada arkalarından da bir dişi aslan çıkıp onları yakalamaya çalıştı. İkimizde de adrenalin tavan yaptı. Olay 200 metre kadar uzağımızda gerçekleşiyordu. Hatta parkın son 6 kilometresinde Gautier in lastiği patladı da şişirip devam ettik. Park geçişimiz de, birlikte seyahat ettiğimiz süre zarfındaki en hızlı ortalamamız ve 50 kilometremiz oldu hahah. Yusuf yusuf
İnsanların evlerine misafir olduk okullarda sınıflarda çadır kurduk. Katolik kiliselerinde kaldık. Yeni arkadaşlıklar dostluklar edindik bunların hepsi güzeldi.
Mikumi parkından sonra Sol tarafa dönmemin sebebi Udzwunga şelalesinin olduğu alanı görmekti. Fakat o alana vardığımızda bilet satış ofisinin 10 kilometre ileride olduğunu öğrendik. Olaya da çok sinirlendim. Fakat yapacak bir şey yok yolumuza devam ettik. Sonraki günlerde yağmur ve yol oldukça beter bir hal aldı. Artık bir noktadan sonra da olay bisiklet turundan çıktı ve bisikleti itmeye döndü. Hatta 3 gün boyunca günde yaptığımız en fazla kilometre 18 olmuştu gidemiyorduk. Hem yokuşlarda bisikletleri itmek zorunda kalıyorduk hem de bisikletteki çamur olayı ikimizi de deli etmişti. Tekerlekler dönmüyor.
Taaa Dubai den beri düşündüğüm kafamdaki Bikepacking olayı da o gün netleşmişti. Guiter’in o an yaşadıkları da buna yardımcı oldu. 28 Kadrolarda genellikle çamurluk var. Bu çamurluklar ile tekerin arasındaki mesafesi oldukça kısa. Ayrıca maşa ile arasındaki mesafede çok kısa. O çamurluktan dert yandı. Ayrıca 2 veya 3 defa da tekerin ince olmasından ve yükün tamamının önde olmasından kayıp düştü. Bende 26 olduğundan ve camurluk yüksekte kaldığından çamur tekeri sıkıştırmadı. Fakat bu sefer V fren olayı bitirdi. Çamur sıkışmasından ben de gidemiyordum. Eğer arkadaki yükleri öne bir şekilde alırsam arkayı hafifletirsem mekanik disk frene geçip bikepacking olayına bir giriş yapabilirim. Bu mümkün. Böylelikle arka göbeğe binecek ters kuvvet, yüküm az olduğundan göbeği yıpratmayacak.
Günler günleri kovaladı o alan bizi Ananas bahçelerine çıkardı. Tarladan bedavaya koparıp Ananas yemekten valla dilim şişti. Çiftçilerin derme çatma yaptığı çardak gibi alanların altına çadırlarımızı kurup uyuyorduk. Çünkü her gece yağmur yağıyordu. Günlerden bir gün artık dedim buraya kadarmış yokuşta bisiklet itiyordum ve bir tepeye geldiğimizde durdum. Bu noktadan sonra bu arazide daha fazla bisiklet itmiyorum. İlk gelen kamyona ki ne zaman gelir belli değil belki akşama bir tane geçer. Bisikleti atıp öyle gideceğiz.
Hahah şaşısrdınız dimi evet. 4 senenin sonunda bisiklet ilk defa önümdeki 20 kilometreyi kamyon arkasında alacak. Neden mi?
Çünkü Kadro Çatladı yani bisiklet kırılmak üzere!. Etiyopya da bir yerde bisiklet yükten dolayı yana yatmıştı ve düştüğü yerde bir kaya vardı. Kadronun üst kısmında boğazın arka tarafında boyaya hasar vermişti.
Meğersem boyaya hasar vermemiş kadroya hasar vermiş. Zaman içinde arazide sürmekten hoplamaktan zıplamaktan o çizik büyümeye başladı. Darüselamda bisikleti temizlediğim gün o çiziğin büyüdüğünü borunun yarısını kapladığını gördüm. Bu alan içinde bisikleti yokuşta itmeye başladığımda da aranın açıldığını ve tam bir daire şeklini tamamlamasına az kaldığını itmemin de bu çatlağı daha fazla genişlettiğini ve açtığını anladım. Bu bisikleti kırmadan Malawi yi geçip, Zambia’nın başkentine varmak zorundayım. Yukarı da gördüğünüz önlemi aldım. Anahtar ve plastik kelepçelerle yukarıdan destek verdim ve kısmen çatlayan alanın büyümesi durdu. Arazi geçişlerini ve bisiklet üstünde pedallayamacağım alanların geçişlerini de bıraktım. Başka yerde fazladan bir 20 kilometre atarız artık 😛 Bu arada bisikletle 40831 kilometre yaptığımı göz önünde bulundurursak Kron bisiklet şuanda ekvator çizgisininin kilometresini geçmiş ve dünya turunuda tamamlamış durumda. Aynı kadronun yenisi hazırlanıyor. Bu bisiklet artık müzelik oldu : ). Yeni gelen bisiklette bazı yenilikler olacak. onları da yakında paylaşırım
İtme faslının olduğu alan bittiğinde (20KM) kamyondan inip yola devam ettik sonraki günlerde de asfalta ulaştığımızda o rotadan da bir daha çıkmadım alternatif yollar olmasına rağmen asfalttan yavaş yavaş devam 😀
Yolculuk sırasında yolda durup yediğimiz meyvelerden mesela Karpuzu hiç beğenmedim. Bildiğin Tadı tuzluydu sanırım bölgenin suyu ile alakalı bir durum. Hindistan cevizi Güney bölgelerinde çok daha güzel. Dediğim gibi Ananasın Kralı gene bu tarafta. Bir Ananas 50 kuruş. Bir Hindistan Cevizi 1 Lira fiyatlarda oldukça iyi. Sabahları yediğimiz sade gözleme 200 Şhiling, öğlen yemekleri 1200Shiling
Yol üstündeki okullarda kaldığımızı söylemiştim. Gene böyle bir okula girdiğimizde bu okulda kalmak için para verdim. Gautier in bu konaklamasını da karşıladım. Neden para vererek kaldığımı yer bulabileceğimizi söylemesine rağmen pek onu dinlemedim. Bu okulda kalmak istedim çünkü ortamı incelemek istiyorum. Swahili dil okuluymuş www.studyswahili.com. Ortamda biranda ABD li gençler belirdi. Aramızdaki sohbette bir süre sonra şöyle bir konuşma geçti. İlk soruyu onlar sordu
– Burayı nasıl buldunuz?
– Geçiyorken durdum ve direkt içeri girip okulda kalıp kalamayacağımızı sordum : ) . Paralı olduğunu söylediklerinde kabul ettim merak ettim ortamı. Peki ya siz burada ne yapıyorsunuz?
– Hadi ya öyle geçerken durdunuz yani. Biz burada Swahili dil eğitimi alıyoruz.
Onca yer varken merkeze uzak bu alanda ve böyle büyük bir kompleks seçmeleri ilginç. Hakikaten ilginç. Gautier yalnız kaldığımızda sordu “Neden bu dil öğrenilmeye çalışır ki?”. Bölgede petrol ve Gaz çıktı bu dili öğrenmek lazım ; ) . Gençler ABD de Üniversite son sınıf öğrencileri ve sahaya gönderilmişler. İki tanesi Malaria hastalığına yakalanmış. Fakat çalışmalarına ara vermemişler. Durum böyle neyse biz orada bir gün kalıp yola tekrar devam ettik
Sınıra en yakın kasaba olan Tutkuyu Gautier ve benim ayrılık noktamızdı. O noktay kadar 16 gün boyunca her gün pedallayıp gelmiştik. Kendisi ilk defa bu kadar zorlu bir yolda pedallamış ve ilk defa bu kadar uzun bir süre aralıksız pedallamış. Son günde bir guest house bulduk ve orada kaldık. O iki gün ben üç gün kaldım.
Malawi sınırına giden yol ise uzun bir süreden sonra pedal çevirdiğim en güzel yoldu diyebilirim. Sıradaki ülkeye geçelim : )