Tanzaya sınırındaki polis pasaporta bakarken ay hesaplamasına gitti. 90 gündü Tanzanya vizem. 7 Kasım 2015’de ülkeye girmiştim, kafadan 3 ay diyip 7 Şubat 2016’da çıkarsam hapsi boylardım bunu biliyordum. 90 günü iyi hesaplamanız lazım eğer vizeleri sonuna kadar kullanıyorsanız. Benim çıkış tarihim 5 Şubat’ta doluyordu ve ben de 1 Şubat’ta ülkeden çıkış yapıyordum. Hesapladılar baktılar her şey usulüne göre. Teşekkür edip uğurladılar.
Her zaman olduğu gibi bu sınır kapısında da yanımda bitenler dövizciler oldu. Özellikle dolar, pound varsa banka kurundan oldukça fazla yüksek bir miktara bozuyorlar. Fakat ben yanımdaki dolarları bozdurmak istemedim, onun yerine yanımda ne kadar Tanzanya parası varsa onların hepsini verdim.
Malawi sınır polisinin olduğu tarafa geldiğimde beni bir odaya aldılar. Geliş amacımı sordular, ne işle meşgul olduğumu sordular. Ben de neler yaptığımı anlattım. Vizelerinin şu zamana kadar aldığım en pahalı vizelerden biri olduğunu ve 100$ olduğunu söylediğimde görevli çok şaşırdı. Ya vizenin ne kadar olduğundan haberleri yoktu ya da Tanzanya’daki Malawi büyükelçiliği fazla para almıştı. Kapıda vize alınmıyor. Kesinlikle gidip elçiliklerden vizesi alınmalı.
Sınırı geçtikten sonra yolda bir sessizlik hakim oldu hiç araç geçmiyordu. Hum demek ki Tanzanya’dan Malawi’ye pek mal gelmiyor. Yolda gördüğüm tüm o tırlar Zambia’ya gidiyor. Ülke içinde uğradığım ilk markette de zaten durum hemen belli oluyordu; süt ürünlerinden yoğurt ürünlerine ve meşrubatlara kadar her şey “Made in Zambia”.
Etiyopya’da Faranji, Kenya ve Tanzanya’da Muzungu, Malawi’de de oldum Azungu. Arada bir Muzungu da diyorlar fakat kulağa hep Azungu olarak geliyor. Beyaz adamın çok sık gittiği alanlarda çocuklar lafı eveleyip gevelemiyor. Direkt ”MONEY MONEY MONEY!” diye bağrıyorlar. Hatta bazı alanlarda peşimden falan da koşturuyorlar. Beyaz adamın pek gitmediği alanlarda ise çocuklar kalem veya şeker istiyorlar. Bazen öğlen yemeklerinde durduğum alanlarda aileler çocuklarını zorla yollayıp ”Para iste azungu’dan.” deniyor. Bir iki tanesine para yerine bisküvit verdim, ailelerine de bakarak gülümsedim.
Malawi genelinde halk çok çok iyi ingilizce konuşuyor, hatta şu zamana kadar gördüğüm en iyi ingilizce konuşan Sahra altı ülkesi.
Yol üstünde köylerde orada burada yatmaya devam ediyorum. Bir gün köhne bir konukevi önünde durduğumda balkonunda birkaç Avrupalı’nın yemek yediğini gördüm, onlar da bana bakıp selam verdiler. Sonrasında gençlerle tanıştım.
– Nereden?
– Yeni Zenlanda. Sen nerelisin?
– Türkiye. Turistkik amaçlı mı buradasınız?
– Hayır bizler öğretmeniz. Kimya, fizik ve coğrafya. 6 aydır bölgedeki devlet okulunda eğitim görevlisi olarak çalışıyoruz.
– Hadi ya süpersiniz. Peki buradaki giderleri, konaklamaları, ücretleri kim sağlıyor?
– Halk yardımcı oluyor ayrıca devlet desteği de alıyoruz.
Düşündürücü bir konu, Yeni Zelanda’dan kalkıp öğrencileri buraya çalışmaya göndermek. İnternet üzerinde iki ülke arasındaki anlaşmalar ile ilgili bir araştırma yaptıysam da ulaşamadım.
Malawi topraklarında çıkan yer altı kaynakları azımsanmayacak kadar fazla. Yol boyunca gördüğüm madenlerin hepsi Avrupalı şirketlerindi. Ülkede uranyum ve demir de çıkartılıyor. Elmas, safir ve benzeri taşlar da oldukça fazla. Son 3 senede ülkede bulunan altın madenlerinde ise artış var. Madenleri İngiltere kapatmış gibi gözükse de sanırım hala birçok noktada araştırmalar devam ediyor. İngiltere ayrıca ülkedeki en verimli çay bahçelerinin de sahibi.
Hazır oradan oraya atlamışken bir başka köyde gördüğüm yabancıların -ki bunlar İngilizlerdi- halka ileri tarım teknikleri ve sulama ile ilgili bazı bilgiler verdiklerine şahit oldum. Bir başka bölgede Norveç devletinin gebelik ve kadın hakları üzerine yaptığı çalışmaları gördüm.
Bu gezdiğim bölgeler en ücra köşeler, yani başkentlerden bahsetmiyorum. Peki kimler yapıyor bu çalışmaları? Öğrenciler yeni mezunlar. Merak ettim, Türkiye’den bu tarafa bu şekilde çalışmaya gelecek genç arkadaşlar çıkar mı? Çıkar çıkmasına da sayı fazla olmaz. Hangi ana baba kızını veya oğlunu sıtmanın (malaria), ebolanın, sarı hummanın kol gezdiği bu bölgelere gönderecek? Bir önceki yazımda bahsetmiştim; ABDli öğrenciler sıtma olmuşlar, hepsi tedavisini olmuş çalışmaya devam ediyordı. Hadi hastalığını falan filan geçtim bizde üniversiteden mezun olduktan sonra ingilizce konuşmasını becerebilen öğrenci sayısı da çok az.. Gelecek buraya bir bakacak köydeki çocuk, vatandaş şakır şakır konuşuyor ee ne alatacak bu arkadaşa?
Tunus’dan geçerken Türk devletinin gönderdiği MEB öğretmenleriyle tanışmıştım. Bölgede yerel okullarda eğitim verilecekti. Tunus’un dili Fransızca ve Arapça’dır. Ülkemizin gönderdiği 12 öğretmen arasından 1 tanesi İngilizce biliyordu, O da yarım yamalak. Diğerlerinin yabancı dili hiç yoktu. Ee siz ne yapmaya gittiniz arkadaş oraya? Onu da söyleyeyim; yurtdışına çıkan memur fazladan maaş alır. Olay budur. 10 senedir MBE masa başında memurluk yapan öğretmeni yollamışlar Tunus’a yerel halka eğitim versinler diye. İş ahlakı, etiği diye bir şey vardır ya hah bu bazı insanlarda kalmamış.
Başbakan Davutoğlu’nun yerinde olsam bazı devlet kurumlarındaki memuriyetleri sil baştan sınava tabi tutar ve 6 ayda bir uygulamalı performans testleri yapardım. Önceliği de diyanet işlerine verirdim. : )
Biz Türkiye olarak bölgede ne yapıyoruz? Malawi’de zaten yokuz. Bu bölgelerde cami yapmaya çalışıyoruz. Onun da arsasını vermiyorlar. Hani ”Cami yapacağız, inşaatı bizden de,” desek adamlar “Bukra inşallah” diyor. Araziyi de vermiyorlar. Ben cami yapmayalım demiyorum. Eyvallah yapalım da eki sonra? “Mesela şu alanı bize verseler de park yapsak, Tika amblemini koysak süper..” Ee sonra? Bak Komor Adaları’na stadyum yapmışız yıl 2012, tamam iyi hoş güzel de, ee sonra?
Baba bizde atanamayan öğretmenler var ya!! Hah onların arasından ayıklayalım yabancı dil bilenleri, ayıralım anası babası “Kızımız oğlumuz dünyayı görsün,” diyenleri, verin desteği salın Afrika’daki okullara. Hem büyük sevaba girmiş oluruz, hem sonra bir bakalım neler olup bitiyor. Böyle bir girişim neleri değiştirecek di mi? (Nelerin değişeceğini biliyorum da bu çarkın içindekiler ve danışmanlar gezecek vakit bulamadıklarından dünyadan bir haberler, anlaşılan onlar da bilmiyorlar.)
Mzuzu şehrine gelmeden 50 kilometre öyle bir alanda pedalladım ki Konya ve Söke Ovası halt etmiş. İleri teknoloji tarım ürünleri bu adamların elinde olsa var ya kopup gidecekler. Etiyopya, Kenya, Tazanya, Malawi için ben böyle toprak görmedim arkadaş diyebilirim. Bıraksalar Afrika’yı beslerler. Burada da sıkıntı toprağın sahibi bunlar değil. Sadece işliyorlar. Aldıkları para da aylık 180$. Durum böyle olunca bu toprakla nereyi besliyorlar, Avrupa’yı. Tanzanya ve Malawi’deki süper marketlerde Güney Afrika ülkesinin ürünleri da oldukça fazla. Bunlar Avrupa’ya ürettiklerini gönderiyorlar, Güney Afrika da bunlara kendi topraklarında üretebilecekleri fakat üretemedikleri ürünleri gönderiyor.
Malawi’de geçtiğim diğer sahra altı ülkelerinde olduğu kadar meyve çeşitliliği yok. Yol kenarlarında satılan sadece mango var. Halbuki yükselti fazla, ananas da yetişirdi hindistan cevizi de; fakat ikisini de 300 kilometredir hiç görmedim.
Mzuzu şehrinde 3 günlük bir konaklama verdim. Son 5 gündür antibiyotik kullanıyorum ki yolculuğumda 4 senedir ilk defa antibiyotik kullandım. Hastalandığımdan falan değil. Bacağımda oluşan yara 3 hafta geçmesine rağmen kabuklanmadı, kabuklanmadığı gibi büyüdü ve iltahaplandı. Her sabah koca koca beyaz sıvı akıtıyordum. Yoldayken temizliğini yapmak zor oldu. Tanzanya’da alkollü bezler bitti. Alkol bulamadım, hastanede de dezenfektan vermediler. Adamların ellerinde de yok veremezler. Yara bantları bitti. Malawi’ye girdiğimde ilk işim hastaneye gitmek oldu. İlaçları bulup tedavisine başlamıştım. Şimdi gayet iyi kabuk bağladı ve ben de dinlendim, yola çıkabilirim.
Mzuzu şehrinde bisiklet taksilerini de kullanma imkanım oldu. 2 kilometrelik mesafeyi de 80 kuruşa götürüyorlar. Yokuş falan hak getire. Bu bisiketlerle girmedikleri yol yok. 6 senedir bisiklete biniyorum Malawi’de ve Kenya’da gördüğüm bisiklet kültürü anlayışına da helal olsun diyorum ne diyeyim.. 😀