Nador şehrinden çıkarken şunu fark ediyorum gps ara sokakları doğru noktalarda göstermiyor. Çünkü adamlar bu haritaları yaptıktan kısa bir süre sonra kesinlikle şehir halkı sokakların yerlerini değiştirmiş. Ya bina yapmışlar, ya sokaklar çıkmaz olmuş. Enes arkadan dalga geçmeye balıyor.
– Gürkan Genç ile gezerseniz şehirde bile sizi araziye sokar.
Len nereden bilim adamların sokakları darma duman ettiklerini. Enesin lafıdır “Navigasyon cihazının ağladığı şehir Nador” 10km kadar şehir içinde anayola çıkma çalışmalarımız şehirdeki bir kaç evin bahçesine çıktıktan sonra sonuç verdi. Yol üzerinde ilk marketi gördüğümüzde de durduk.
Enes hemen alkol ocağı için marketten Alkol sordu ve bulamadı. Kendisi her ne kadar varda biz bulamıyoruz diye idda etsede bu ülkede Avrupa’da olduğu kadar rahat Alkol bulak zor. Bulduğu alkol şişelerinin tamamı zaten Fransa veya İspanya’dan gelmiş durumda. Fas’da esnaf bir ürünü eğer Avrupa’dan getirdiyse Dirhem olarak fiyat vermiyor hemen euro olarak fiyat veriyor. Tabi üstüne 1-2 veya daha fazla euro ekleme yaparak bizlere söylüyor. Bu duruma en çok kıyı şeridinde yani Avrupa’ya yakın kesimde rastlamak mümkün.
Funda’da markette peynir ve çeşitlerine bakıyor o kadar zengin bir yelpaze yok aynı şekilde bu ülkede Müsli bulmakta çok zor fakat imkansız değil. Dükkan sahibi hemen önümüze bir iki fransız veya ispanyol ürünü çıkartıp koyuyor. Fas’ın doğusundan girdiğimde gördüğüm manzara insalar ve ortam çok tanıdık . Orta Asya gibi len buralar. Önümüze o ürünler koyulduğunda hemen son kullanma tarihlerine bakıyorum. Eee. Tecrübe var : ) Evet düşündüğüm gibi. Avrupa’da ki büyük marketler ellerinde kalıp satılmayan ve son kullanma tarihlerine bir kaç ay kalan ürünlerin bir çoğunu Fas’ın doğusundaki illere kasabalara yollamış. Esnaf bu ürünleri Avrupa’dan öldü fiyatına alıp burada tüketmek isteyen yerli halka satıyor. Peynirler, çikolatalar, müsliler neyse işte aklınıza her ne gelirse hepsi var. Dedim ya ortam tanıdık geliyor diye aha bu olayın aynısı Asya seyahatimde de başıma gelmişti. Bu seferde ürünler Rusya’dan geliyordu. Bir iki ekmek alıp yola devam. Taş fırınlarda yaptıkları kendi ekmekleri oldukça lezzetli. Bu arada ortamı o kadar orta Asya ile benzetiyorumki ister istemez ağzımdan sürekli “bu kaç manat” lafı çıkıyor. Eh bir süre sonra Funda soruyor
– Yahu sen niye hep manat diyorsun? Nerenin parası o?
– Hadi yahu öyle mi diyorum farkında bile değilim.
Eh normal artık bu kadar seyahatten sonra devreler yandı bitti kül oldu. İyi şimdilik sadece para birimlerini karıştırıyorum. Bakalım daha neler olacak.
Yol üstünde küçük bir şehrin girişinde mezarlık dikkatimi çekti. Pedalladığım sırada ön çantamdan fotoğraf makinasını çıkartıp çektim. Avrupa seyahatimden sonra Fas uğradığım ilk müslüman ülke. Avrupa’da çektiğim birbirinden bakımlı, temiz, çiçeklerle donatılmış, oturma yerlerinin olduğu, insanların gün içinde sohbet ettiği, çevresine koşu parkuru yaptıkları mezarlıklar artık olmayacak. Yukarıda saydığım maddelerin olduğu mezarlıkları müslaman ülkelerinde arayıp bulmaya çalışacağım.
(Türkiye ile konustugum zamanlar uydu telefonumu kullanıyorum)
Fas’da telefon üzerinden internet bağlantısını yapabilmek için alınacak GSM şebekesi 3 adet bir tanesini kafadan eledim. Diğer ikisi Inwı ve Moroc Telekom. 200 Dirhem yani 50 TL verip 2GB interneti olan inwi’den bir adet aldık aldıktan sonra da öğrendim ki İnterneti sadece Edge hızındaymış. 3G kadar hızlı olmasada Fas’In doğusundan batısına kadar çekmediği hiç bir nokta olmadı ve hemen hemen her noktada aynı güçte çekti internetten paylaşım yapmama da olanak verdi. Ve 1 aylık süre zarfında ancak 1GB lık internet kullanabildim. 100 Dirhem heba oldu.
Eğer Fransızcanız iyise tatile gelinebilecek en ucuz ve halkın tamamını anlayabileceğiniz tek ülke burasıdır. Fas’da ilk öğretime başlayan çoçukların iki dil öğrenme mecburiyetleri var. Birincisi arapça, ikincisi Fransızca. Ülkenin hangi noktasına giderseniz gidin mutlaka Fransızca bilen birilerni görmeniz mümkün. Fransızcası iyi olup bizleri gören her Fas’lı hemen “Bonjuu” diyor. Yahu Fransa’da da tanıdık tanımadık yolda sizin yabancı oldugunuzu anlayan herkes tabi kırsaldan bahsediyorum “Bonju” diyi verir. Olay aynen buraya geçmiş durumda.
Dağın başında pedallıyoruz bir tepeyi tırmanacağız. Önde Enes arkasında Funda en arkadan da ben geliyorum. Bir inşaatın içinden Enes’in bayrağı gören inşaat işçisi koşarak yola çıktı ve yolun ortasına geöip “heyo Türkiye” diye bağrıp duruyor. Enes ve Funda yola devam etti. Ul merak ettim bu herif niye yola attı kendini? En arkadan gelip önünde durdum
– Selam
– Ooo Selam Selam.. İstanbul ?
– He lan İstanbul’dan geliyoruz
– Ben gitti İstanbul, Aksaray, İzmir, Mersin, Adana, Hatay, Antalya, Fethiye, Marmaris,
– Ohaaaaaaa
Adam çat pat İngilizce konuşuyor. Yunanıstan’dan bizim ülkeye kaçak geçmiş şantiyelerde çalışmış yakalnıncada sınır dışı edilmiş sonrasında Bulgaristan ve Romanya’da çalışıp ülkesine geri dönmüş. Tekrar ülkeye gelmeyi de çok istiyor. Muhabbet esnasında şu cümlesi beni benden alıyor.
– İngilizcem çok kötü eğer fransızca biliyorsan. Fransızca konuşalım
– Yok Yok ben seni gayet iyi anlıyorum sıkıntı yok
– Çay var istersen.
– Yok arkadaşlarım yola devam etti. Onlara yetişmem lazım. Seni tanıdığıma çok sevindim. Fotoğrafını çekebilirmiyim?
– Tabi
Benzer bir olay bir başka köyde gene dağ başında bir yerdeyiz markette adamdan bir şeyler istiyoruz fakat adam bizi anlamıyor. Tam Sözlük çıkartıp Arapçasını adama gösterecekken yanımıza gelen bir köylü vatandaş bir ingilizce döktürüyor. Hep birlikte affalıyor şaşırıyoruz. Adam konuştukça anlıyorum ki bu olay normal değil. Bu ingilizce ile köyde ne iş yaptığını soruyorum. Ayrıca ingilizceyi bu kadar iyi nerede öğrendin diyorum. Benden kat ve kat iyi konusuyor. Adam İngiliz dili edebiyatı mezunu çıkıyor. Şehirde iş bulamamış köyüne gelmiş çifçilik yapıyor.
Fas içinde pedallarken dikkat ettiğim bir başka konuda köylerin hepsinde mutlaka bir ilköğretimin olması. Ayrıca erkek, kız dağılımı da hemen hemen eşit. Erkek çocuklar fotoğraflarını çekeceğimi anladıkları anda bir araya gelip poz verirken, kız çocukları asla kameraya bakmıyor hatta kaçıyorlar. Bu olay genellikle kırsalda bu şekilde. Büyük şehirlere geldiğinizde kızların bisiklet üstünde bir yabancıya Merhaba dediklerini, sohbet etmeye çalıştıklarını görebilirsiniz. Hatta bir şehirde tamamen kara çarşaf içindeki kızların bile selam verdikleri oldu. Günlük yaşamlarında geleneksel kıyafetlerini kullandığını gördüğüm nadir ülkelerden biride fas.
Her ülkede olduğu gibi Fas halkının kırsal kesiminde yaşayanları oldukca misafirperver. Ulan yold aiki polis duruyor ağaç yok yapı yok bunlar ne ola ki demeye kalmadan herifler durdurdu.
– Selam , Pasaport……….. Aaa Türkiye?
– Evet Türkiye..
– Fas’a hoşgeldiniz. Pasaportlarınızda ki numaraları not almamız lazım .
– Tamam
– Çay istermisiniz?
– Tamam : )
Yahu herifleri oraya öyle bırakıp gitmişler. Onlarda orada geleni gideni kontrol ediyorlardı işte garip bir kontrol noktası olmuş. Böyle bizim gibilere de çay ikramı falan.
Askerliği ilçe Jandarma da yaparken tabi bazı deneyimlerde kazanmıştım. Mesela Türkiye içinde bisikletimle gezerken kasabalarda köylerde bulunan ilçe jandarmaya uğrar askerle ve komutanlarla muhabbet ederdim. Yakında bir yere kamp atacağımı veya kendilerinin uygun gördükleri bir yer olup olmadığınıda soradım. Bu ve benzeri olayları sırf muhabbetine ve tura bir farklık getirsin diye yaparım. Yoksa kamp yeri bulma konusunda sıkıntı çeken biri değilim. Ayrıca Karavanadan yemek çıktıysa komutandan izin alır gider birde askerlerle öğlen yemeğimi de yerdim.
Fas’da da “yahu bu köylerde Belediye türü bir şey kesin vardır” diyip bir köye giriyor ve soruyorum. Aynen varmış. Üstelik onlarda da aynı anlamda niye diye soracak olursanız çünkü ilk Belediyecilik sistemini oluşturanlar Fransızlardır. Ülkedeki Belediyelerin kapanma saati 17:00 Saat çok önemli. Eğer bir köyde kalmayı planluyorsanız mutlaka bu saatten önce Belediye’de ki görevlileri ile konuşmanız şart yoksa kimseyi bulamazsınız . Tabi ki gene çok akıcı bir fransızca ile karşılaşıyorum. Bende hemen vucut diline geçiyorum ve olaya noktayı koyuyorum. Bizimkilerin yanına gittiğimde Enes beni gözlemlemiş.
– Gürkan hakikaten beden dilinle ne anlattığını bende anladım. Beden dilini iyi kullanıyorsun.
Adam bize küçük bir oda veriyor. Binanın içinde tuvaletin yerini gösteriyor. Kurabiye kek türevinde bir şeyler getiriyor. Sabaha da kahvaltı hazırlayıp bizi uğurluyor.
Arkadaş Fas boyunca bundan sonra köy belediyelerine sekmeden uğrayacam denk geldik mi hemen yatacak yer sormak lazım. Tabiki her belediye aynı şekilde karşılamıyor. Hatta bir gün Jandarma’ya gidiyoruz. Herifler dağın başındaki köyde bizi görünce çok şaşırıyorlar. İçerdeki bir devlet memuruna durumu anlatıyorum. Adamda bize bir yerler bulmak için oldukça çabalıyor. Bu arada Funda’da etrafımıza toplanan çocukların, köyün fotoğraflarını çekiyor. Yanımızda Enes ve benle sohbet eden asker bir anda fotoğraf çekmeyin diye bağrıdı. “Ne oluyor len derken” Funda’ya bakıp gülüyorum. Askeri binanın fotoğrafını çekiyor. Daha önceki yazılarımda bu konuya değinmiştim. Vatandaşı olduğunuz ülkede bile askeri alanların veya güvenlik birimlerinin fotoğraflarını çekmeye çalışırsanız tutuklanma ihtimaliniz var. Kaldıki yabancı bir ülkede o ülkenin askeri noktalarının fotoğraflarını çekmek ? Tamam hepimiz fotoğraf çekmesini severiz ama bokunu çıkarmayalım. Türkmenistan’da Rus füze bataryalarının fırlatma noktalarını fotoğrafını çektiğim ve sonrasındaki muhabbetleri dün gibi hatırlarım ey gidi ey : )
Şuan bulunduğumuz köyün adı Momamat. Aslında köy Fes yolunun üstünde değil. Hatta bu köye varmak için ufak çaplı bi tırmanış bile gerçekleştirdik. Tırmanış sırasında köyde oturan Abdullah ve kardeşide bize bisikletleri ile eşlik etmiş önce belediyeye götürmüş ardından jandarmaya getirmişlerdi. Evet sırf acaba belediye veya jandarma aynı misafirperverliği gösterecek mi diye bu kasabaya girmek istedim ve maalesef aynı misafirperverlik gösterilmedi. Jandarma komutanı geldi ve köy içinde bir noktaya çadır atamayacağımızı Fes yönünde ilerlememizi söyledi. Ve bizde biskletlerimize binip Jandarma binasından ayrıldık.
Madem kamp atacağız o halde gidip marketten su ve birazda ekmek alalım. Bu arada Abdullah’da kapının önünde bizi beklemiş durumu kendisine anlattık üzüldü. Biraz düşündükten sonra beklememizi söyledi ve ekledi
– Benim arkadaşlarım var size yardımcı olacaklar
Şimdi tek başıma olsam hemen kabul eder fazla tedirgin olmam. Fakat yabancı bir ülkedeyim ve yanımda bir kadın yol arkadaşım var. Bu zamanlarda kamp konusunda her zamanki gibi esnek ve rahat tavırlarımı sergileyemiyorum. Bunlar galiba yaşanmışlıkların, tecrübelerin verdiği frenleme olayları. Abdullah’ın bize yer bulması konusundaki fikrini Funda ve Enes ile paylaştığımda ki yüz ifadeleride duruma pek sıcak bakmadıklarını gösterdi.
Biz köyün içinde suyu alıncaya kadar Abdullah arkadaşını bulmuş ve yanımıza getirmişti. Sayid. Gayet akıcı bir ingilizce ile konuşuyor ve bizle tanıştığı içinde çok mutlu olduğunu söylüyor. Yahu adamın hayali para biriktirip Türkiye’ye gelmekmiş. Ayak üstü bize Türkiye’de nereleri bildiğini, nerelere gitmek istediğini de anlatıyor.
– Ben size yer ayarlayacağım Gürkan. Lütfen bekleyin biraz. Arkadaşım dan telefon bekliyorum
– Sayid sağol fakat bizim hava kararmadan kamp atmamız lazım
– Lütfen biraz daha bekleyin
Bu arada hava kararmak üzere ve nerdeyse yağmurda yağacak. Telefonu beklerken yolda bir başka arkadaşını gördü. Bizi gösterdi ve evine misafir kabul edip edemeyeceğini sordu. Şöyle bir bizi süzdükten sonra onayı verdi. Enes ve Funda’da durumu bana bıraktılar. Gidelim desem kamp atmaya gideceğiz hazırız. Yok kalalım desem kalacağız. Böyle bir turda bu konuda ayrıca önemli karar mekanizması tek bir yerden çıktımı. Tüm Takım o karara uyar sonuç iyi veya kötü olabilir bu bilinmez fakat takım bu riskleri alacak bir kişi seçmek zorunda ve bir bütün halinde hareket eder.
– Dostum anlıyorum yabancı bir ortamdasın inan bizden zarar gelmez
Sayid bu sözü çok içten söyleyince de kalmaya karar verdim. 5 Dakikalık yürüyüşten sonra Zouhir’in eve vardık. Zouhir 27 Yaşında Üniversite mezunu iş bulamamış köyüne dönüp internet cafe açmış. İki kız kardeşi ve bir erkek kardeşi var. Evde anneleri ile birlikte yaşıyorlar. Ev dediğime bakmayın bildiğin saray yavrusu. 3 kat alabildiğince oda, geniş bir salon. Parayı biriktirdikçe evin üst katlarını dayayıp döşüyor. Aynı zamanda Tekvando da kara kuşak sahibi. Duvarda aldığı eğitimle ilgili fotoğraflar ve belgeler var. Annesi bizi görünce hemen toparlanıyor. Merhabalaşıyoruz. Fas’da da büyüğün elini öpme adeti var. Fakat biraz daha değişik. Sen sadece hamleyi yapıyorsun , tam öpecekken teyze elini kaçırıyor. Ee teyze öpeceydim dalga mı geçiyorsun da diyemiyon tabi. Acaba tükürük bulaşmasın diye mi kaçırdı? Ulan baktım ki Sayid de tam öpecekken kaçırdı. Haaaa adet böyleymiş ya lan. Tam öptürmüyor . Eğiliyorsun öpecekmiş gibi yapıyorsun çekiyor.
Salonda bir köşeye oturduk bisikletlerde içerde. Evet evet bisikletleri üstelik 3 bisikletide yüklü vaziyette evin içine soktuk. Dedim ya ev ev değil saraydan bozma bir şey. Şimdi başladık hikayemizi anlatmaya. Normalde insanlar nerden gelip nereye gittiğimizi sorduklarında tek bir cevap verelim dedim. Hepimiz Türkiye’den yola çıktık aha buralara kadar pedalladık. Türkiye’den çıktım buraya kadar geldik dediğimde hemen arkasından diğer sorular gelmeye devam ediyor. Uçakla mı? Yok bisikletle. Nasıl bisikletle? Bunlarla mı? Nere üstünden sorusu da geldi mi artık durum boka sarıyor. biri Enes’e sordumu nereden diye “Gürkan anlatı ver” diyip topu atıyor. 1 dk içinde giriş gelişme ve sonuç şeklinde mevzuyu kapatıp bitirmeye çalışıyorum.
Zouhir’in Kız kardeşi Emel o akşam bize yerel yemeklerinden yapıyor. Bizde afiyetle yiyoruz. Fas bildiğiniz gibi Müslüman bir ülke. Özellikle ülkenin Fes şehrinden sonra kalan doğu kısmı gözlemlerime göre biraz daha dini kurallar konusunda tutucu. Fakat Emel’in bizle dialog kurması, sohbet etmesi üçümüzünde oldukça hoşuna gidiyor. Fas seyahatim içinde Faslı bir grup kızla da kesinlikle konuşup ülkesi hakkında sohbet etmeye çalışacağım. Bu arada Sayid bana Arapça yazmayı ve okumasını öğretiyor. Len şaka maka 1-2 saat baya baya çalıştım. Latin alfabesinden farklı olan arapça’da sağdan sola yazış şekli ve çizgiler üzerine konan noktalamalar tam bir ezber işi. Şu durumda Çince daha kolay gibi geldi. Gördüğümü çizmeye dayalı karakterlerde vardı çincede
,,
O gece bize uyumamız için misafirlerin kaldığı odayı veriyor Zouhir. Funda’da içerde Emel ile birlikte uyuyor. Sabah saat 8 :40 da tüm ailenin işine gitmesi lazım ve bu süre zarfı içinde kalkıp birde bize kahvaltı hazırlıyorlar. Sonrada Hep birlikte evden çıkıyoruz.
Bütün Gece yağan yağmurda hala devam ediyor. Kasabadaki yol ayrımına geldiğimizde Zouhir sarılıp iyi yolculuklar diliyor ve arkasını dönüp yavaş yavaş işine doğru gidiyor. Tam Pedal çevirip Funda ve Enes’in arkasından gidecekken duruyorum. Zouhir’in o gidişi çok düşünceliydi. Yağmurun altında biraz onu seyrediyorum. Ona baktığımı fark ediyor olmalıki yolun yarısında dönüp el sallıyor ve baş parmağını yukarı kaldırıyor. Gülümsüyorum. Dün akşam bu adamın evine dünyayı gezen 3 kişi misafir olmuştu. Ne düşünüyor acaba? Ben ne düşünürdüm? Sohbetimiz sırasında “Gürkan Fas’da yaşamak çok zor” dediğinde bişey diyemedim. Aslında diyecek çok sözüm olmasına rağmen bir şey diyemedim. Gördüklerimi , çok daha zor koşullarda yaşayanları anlatsam, haline şükretmesi gerektiğini söylesem. İnsan ruhunun muhtşem gücü ortaya çıktığında nelerin başarılabileceğine tanıklık ettim desem ne olacak? İnanacak mı bana? O kısacık sürede inandırabilir miydim? Diyebildiğim tek şey hayallerini gerçekleştirmekten asla vezgeçme oldu.
Zouhir bu yazılanları okuyacağını biliyorum. Sayid ve senin hayallerinizi gerçekleştirmenizi asla vazgeçmemenizi ve güçlü olmanızı dilemekten başka birşey yapamam. Sizleri Türkiye’de bekliyor olacağım ne zaman isterseniz evime misafir olabilirsiniz. Ben olmasam bile ailem ve dostlarım evlerini açacaklardır.
Tüm aileye sevgiler
Nador – Fes arası çekilen fotoğraflar ( Enes Şensoy, Funda Ulutürk, Gürkan Genç)
Sesli Anlatım