Bisikletten sonra sanırım en çok seyahat etmeyi sevdiğim ulaşım aracı da tren. Bir önceki yazımda New York – Chicago ve Chicago – Sacramento treni ile tura ara verdiğim noktaya geri döndüğümü söylemiştim.
Chicago’ya gidiş yolculuğumda koltuklu bir vagonda seyahat edecektim. Chicago – Sacramento ise yataklıydı. Bu ilk trende oturmak için yerime gittim ve yan koltukta 70 yaşlarında bir adam oturuyordu. Selamlaşıp birbirimize iyi yolculuklar diledik.
Bir kitap okuyordu, pek dikkat etmedim ne okuduğuna. Kitabı kapatıp:
– Yolculuk ne tarafa genç adam?
– Sacramento’ya gidiyorum. Ya siz nereye gidiyorsunuz?
– Ben de Colorado’ya ablamın yanına. Düşüp sakatlanmış. Bana ihtiyacı var. İşi gücü bıraktım onun yanına gidiyorum.
Sohbetimizin ilerleyen dakikalarında 76 yaşında olduğunu öğreniyorum. Kardeşi için bu yaşında yardıma gidiyor. Benim de kardeşimle aram çok iyidir, aynısını ben de yapardım. Biz Gürhan ile son 15 yıldır pek yan yana değilizdir, O da bilir ki ben onu çok severim. Adam gitmiş koluna benim hayat hikayemi dövme yaptırmış. İnsanın hayatta bir kardeşi kesinlikle olmalı.
Adama soracaktım; ablanızın çocukları yok mu diye, sonra kendimi düşündüm. Sanırım ileride sakatlandığımda bana bakacak bir çocuğum olmayacak. Kardeşim ve arkadaşlarım olacak ama işte onlar da yaşlanacak ve herkes kendi derdine düşecektir.
Sohbetin bir noktasında gittiği ülkeleri anlatmaya başladı ve savaşta Vietnam’da olduğunu öğrendim. Amerika’nın neler yaptığını kendi perspektifinden anlattı. Sonrasında insan canlı türünün bu gezegende var oluş serüvenine geçti. Derken Kırgızistan steplerinde kendimi buldum, ordaki kadın haklarından bahsetmeye başladı, o bitti Kırgızların Amerikan yerli toplumu ile ortak noktalarını dile getirmeye başladı. Bu serüveni de günümüze kadar getirip günümüzü anlatmaya başladı. Lan belgesel mi seyrediyorum nedir, 30 dakika kesintisiz onu dinledim. Sorularımı sordum, cevaplar aldım. Benim neler yaptığımı öğrenince de çok şaşırdı.
– Transfer sırasında o bisikleti bana göster. Görmek istiyorum. Ayrıca bana e-posta at lütfen, senin yazılarını ve neler yaptığını okumak isterim.
Bu yazıyı yazarken kendisine de e-posta attım. Giderken bana kartını uzattı, kartın üzerinde Philedelphia Üniversitesi Sosyoloji Profesörü R. Kienbach yazıyordu. Suratımda bir gülümseme ile:
– Profesör Keinbach, sizi dinlemek keyifliydi. Tanıştığımıza memnun oldum.
Suratımda bir tebessüm, kafamda sorular. Bu soruların cevaplarını genelde yolda bulurum. Yataklı trene geçmeden önce söz verdiğim gibi profesöre bisikletimi gösterdim. Ömrü uzun olsun.
Bu yolculukta yemek vagonunda masayı hep farklı yolcularla paylaştım ve onların da hayat hikayelerini dinlemeye devam ettim. Avrupa’dan tatile gelenler, iş seyahatine çıkanlar, finaller sonrası seyahate çıkan öğrenciler, çok güzel bir ortam var. Kaldığım kompartman oldukça küçüktü fakat hemen karşısında tuvaleti ve duşu da vardı. Yolculuk 3 gün sürdüğünden bir kere duşu da kullandım. ☺
Benim açımdan Amerika’nın bir ucundan diğer ucuna tren ile gitmenin avantajı bisikletimi hiç parçalamadan, çantaları üzerinde kargo vagonuna veriyor olmamdı. Fakat bu Chicago – Sacramento treninde bisikletimi kargo vagonu yerine benim odamın olduğu vagonun alt katına koydular. O da da trende çalışan görevli amirlerin dinlenme odasıydı.
Yolculuğun ikinci gününde trendeki amirler bir istasyonda değişti. Tren hareket ettikten 3 saat sonra bir görevli odama gelip;
– Benimle gelmeniz lazım, bisikletinizde bir sorun var.
– Nasıl yani?
– Lütfen gelin.
Aşağıya indik, bisikletin olduğu odaya girdik. Eee bisiklette bir halt yok, bıraktığım gibi duruyor.
– Şu kırmızı renkteki benzin tankı mı?
– Evet benzin tankı ama içi boş ve temiz.
Elime alıp açıp gösterdim.
– Bununla trene binemezsiniz.
– Anlamadım nasıl? Bu şekilde ilk defa bu trene binmiyorum ki. Bu benim dördüncü seyahatim bu trenle ve o hep orada duruyordu ve kimse de bir şey demedi. Trene yerleştirirken de herkes gördü, yardımcı oldu ve gene kimse bir şey demedi.
– Bunu sizden almak zorundayım.
– İnerken geri alabilecek miyim?
– Hayır alamazsınız. Bununla trene binmek yasak.
– İçi boş ve temiz, neden aldığınızı anlamıyorum.
– Bu tehlikeli madde barındırıyor ve trene alınması yasak.
– Evet bu içi tehlikeli madde barındıran bir termos fakat dediğim gibi şu an içi boş ve temiz. Tekrar ediyorum bakın iç boş ve temiz.
– İsterseniz zorluk çıkarmayın. Onu almak zorundayım.
Amtrax treninde tam bir GÖT OĞLANINA denk geldim ve ben bir mala anlatır şekilde durumu anlatıyorum. Ha bir de diyor ki ‘Chicago’da sana bunu trene koymana yardımcı olanların başı belada. Senin bir suçun yok’.
Haaaa işte şimdi anlaşıldı. Herif birilerine giydirecek belli ki öbür tarafta başka bir olay var, ben de adama malzeme vermiş oldum. Gitti Güney Amerika Şili’den beri kullandığım benzin tankım. Yaaaaaa bu bisiklette her şeyin anısı var arkadaş ya. Senin ben yapacağın işin TAAA…..
Sacramento’da hemen REI mağazasını buldum. Trenden iner inmez ilk iş oraya gitmek oldu. Adamın benden aldığı benzin tankı 40$, oh mis. Boş yere bu şişeyi yeniledik. Neyse bir dahaki sefere onu orta çantamın içine koyacağım. Bu da bana tecrübe oldu.
Aslında Sacramento’da konaklamak programımda yoktu. Buranın biraz ilerisinde Davis kasabası var. O kasaba ile ilgil bir şeyleri daha önce yazmıştım; son dakika programda değişiklik oldu ve ben Sacramento’da WarmShowers uygulamasından kalacak bisikletçi bir çift buldum, Mark ve Julie.
Son dakika yazdığım mesaja olumlu cevap verip evlerinde bir geceliğine misafir ettiler. Çok tatlı bir çiftti. Bu evde ilk defa daha önce misafir olduğum bisikletçilerde karşılaşmadığım bir uygulama ile karşılaştım. Bahçenin arkasına geçip bisikleti park ettikten sonra Julie bir rica da bulundu:
– Gürkan biliyorum garip olacak ama eğer içeri bir çanta götüreceksen bu çantaları şu plastik kutunun içine koyup öyle götürmen mümkün mü?
– Tabiki de. Peki bunun sebebi nedir?
– Daha önce misafir ettiğimiz tur bisikletçilerinin çantalarından odaya giren bazı böcekler yatak odasında yer yapmışlar.
– Anlıyorum, tabiki de hiç sıkıntı değil.
Her ne kadar aylardır turda olmasam da evlerinde misafir olduğum kişilerin kurallarına ve isteklerine saygı duymak bir zorunluluk.
Kalacağım odayı gösterdiler. WarmShowers üyeleri evlerine misafir ettikleri bisikletçiler için bir gece veya iki gece maksimum konforu sağlamaya çalışırlar. Mesela şu detayları vereyim ne yaptıkları ile ilgili;
1- Komodinin yanında bir sürahi ve su bardağı,
2- Gece çabuk ulaşabileceği bir ışık,
3- Çoklu piriz hemen yatağın baş ucuna yakın bir yerde olur. Dinlenirken hem bilgisayarında hem de GPS sistemi üzerinden bir sonraki günün rotasını ayarlarlar,
4- Bir adet havlu, duşun yeri ve kirlileri yıkayabileceği çamaşır makinasının yeri ve deterjanlar gösterilir,
5- Ev sahipleri akşam yemeğini evde hazırlıyorlarsa mutlaka sorarlar. “Herhangi bir şeye alerjin var mı ve tercih etmediğin bir yiyecek veya içecek var mı?” Bu çok önemli çünkü kimisinin bazı gıdalara alerjisi vardır. Vegan, vejeteryan olabilir. Bunları eve davet etmeden önce bilmekte fayda var.
6- Tur bisikletçileri eğer bir gece misafir oluyorlarsa sadece dinlenmek ve uyumak için misafir etmelerini isterler. Gece dışarı çıkmak veya bölgeyi gezmek gibi bir plan asla yapmazlar çünkü yorgundurlar. Eğer iki gün misafirlik istedilerse ya gerçekten çok yorgundurlar veya bir sonraki gün şehri gezeceklerdir. Bunu da zaten sizinle paylaşırlar. Uzun süreli konaklamalarda da mutlaka bu süreci bekliyorlardır.
Mark ve Julie de bu dediklerimi aynen yapmışlardı, tıpkı diğer WarmShowers ev sahipleri gibi.
Julie 46 yaşında ve Mark 56 yaşında, sohbet sırasında ikisinin de emekli olduğunu öğrendim. Eskiden olsa şaşırırdım fakat artık bana hiç şaşırtıcı gelmiyor. Çünkü bir EYT’li olarak erken yaşta emekli olunabileceğini ülkemiz bana da göstermiş oldu. Bir ara birbirlerine baktılar sonra bana döndüler ve Mark söze başladı:
– Bizim serüvenimiz biraz enteresan Gürkan. Ben eski bir yolcu uçağı pilotuyum ve genç yaşta emekli oldum, şimdi bisikletlerimizle dünyayı geziyoruz. Ben daha çok geziyorum Julie de belli aralıklarla yanıma gelip bana eşlik ediyor. Aslında ikimiz de erken yaşta emekli olduk, çünkü Julie sayesinde Apple hisselerinden çok ciddi bir kazanımımız oldu.
Her ikisi de işinde gücünde insanlarken Apple’dan iyi bir fon almışlar ve yıllar önce (hangi dönem olduğunu bilmiyorum) çok ciddi kazanımları olmuş ve anladığım kadarı ile de çok ama çok zengin olmalarına rağmen çok mütevazi bir yaşam yaşıyorlar. Onlara yeten bir ev, eski model iki araç, mütevazi bir yaşam şekli. Fakat her ikisinin bisikleti, ekipmanları ile birlikte 10.000$ üstü ve kapalı vites sistemli bisikletleri var. Her ikisi de bisikletlerden oldukça iyi anlıyorlar ve yıllardır da geziyorlar. İkisi de benim bisiklete bakıp:
“Çok tur bisikletçisi gördük ve misafir ettik. Senin bisikletin şimdiye kadar gördüğümüz en düzenli en kullanışlı, çok pratik bir düzene ve kullanıma sahip. Her şeyi kusursuz yerleştirmişsin, bunu eve girerken yanına aldığın eşyalardan anladık.” dediler.
Tebessümle teşekkür ettim. Yeni takip etmeye başlayanlar için sebebini ekipman sayfasında okuyabilirsiniz.
Mark Boeing 777 pilotuyken, yani dünyayı en hızlı şekilde gezerken Apple fonları ile kazandığı parayla dünyayı en yavaş ulaşım aracı ile gezmeye başlamış. Julie de diyor ki:
– Gürkan gezmeyi ben de çok seviyorum fakat Mark benden çok daha fazla seviyor. Bu yüzden yorulduğum dönemlerde Sacramento’ya dönüyorum ve Mark tek başına gezmeye devam ediyor. Onun da yorulduğu dönemler oluyor ve dinlenmeye eve geliyor. Sonrasında tekrar yola çıkıyor ve müsait olduğum dönemlerde ben de O’na eşlik ediyorum.
Durumu bir değerlendireyim.
– Birbirini seven bir çift
– İkincisi ortak bir paydada buluşmuşlar ve bunu da birlikte yapıyorlar. Mark özgürce istediği gibi gezerken de Julie şehrine dönüyor, gönüllük işleri ile ilgileniyor. Aralarında muhteşem bir sadakat ve güven de gelişmiş.
– Gelir sıkıntıları yok. Bize gelecekte kim bakacak diye sıkıntıları yok, bu arada çocukları da yok.
– Sosyal medyada bir paylaşım da yapmıyorlar. Hatta sadece Julie’nin sosyal medyası var. Mark sosyal medya ile ilgilenmiyor.
Tur bisikletçiliğinde ilişki arayan bireylerin sıkıntıları olan birçok konuyu ikisi de aşmış durumda. Emeklilik dertleri yok, gelir kaygıları yok, kendi evleri var. Mesela benim tarafta sadece kendi emekliliğim var, gelirim de sadece gezmeme ancak yetiyor ve bir başka önemli konu; bir evim yok. Bunların birer etken olduğunu tecrübelerimle biliyorum. Şunu da söyleyeyim bunlar gelecekte de olmayacak anlamına gelmiyor.
Fakat birçok kişinin de 71 ülkelik bir gezi deneyimi ve %100 farklı diyarlardan hayatı anlatacakları hikayeleri yok. Şu an kalan ömrümün sonuna kadar sosyal medya sayfalarımda yazmadığım veya sohbetlerimde kimselere anlatmadığım anılar hafızalarımda yer alıyor. İşin sonunda hepimiz kara toprağa döneceğiz. İkisinin 40’lı yaşlarında başladıkları bisikletli yaşam serüvenlerine ben 30’lu yaşlarda cesurca bir karar alıp tek başıma çıkmışım.
İkisinin yaşadığı ilişki benzerini ister miydim? Tabiki de neden olmasın isterdim. Benim ilişkilerimde hep yolda olmam, bisiklet ortak noktasında buluşamamız ve yanıma git gel yapmanın maliyeti büyük bir etken oldu. Kısmet değilmiş ne diyim ki.
Sacramento’dan sabah yola çıkacağım. Off efsane bir süreç beni bekliyor. Pedallamaya başladığım gün 29 Mart, Amerika Birleşik Devletleri’nin bana verdiği 10 senelik vizede ülkede kalış süremin bitiş tarihi 15 Nisan.
Bu arada şunu konuda bir bilgilendirme geçeyim. Gerek bizim ülkemizde ABD için vize alacaklar, gerekse ABD’ye gelmiş vatandaşlarımız, hatta burada yaşayan birçok kişinin şu durumdan haberi olmadığını gelen mesajlar ve sorulardan anladım. ABD 10 senelik vizede 6 ay süreyle ülkede kalma izni veriyor, bu bilinen bir durum. Yani bir sene içinde 6 ay kalabilirsin, sonra çıkman gerekiyor. Fakat 6 aydan daha fazla kalmak istiyorsan devletin göçmen ve turist sayfasına giriyorsun ve orada internet üzerinden ülkede 6 ay daha kalmak istediğini, sana gösterdikleri formu doldurarak beyan ediyorsun. Bunu kalış sürenin bitmesine en az 30 gün kala yapman gerekiyor. Eğer kalmak için gösterdiğin gerekçe kabul edilirse ülkede 6 ay daha vakit geçirmene izin veriyorlar. 15 Nisan 2024 de ABD’ye giriş yaptım, Ağustos 2024’de 6 ay daha uzatma başvurusunu internet üzerinden yaptım, bu başvuru sırasında 420$ ödedim. Eylül 2024 onay geldi. (Benim gerekçem oldukça kabul edilebilir bir gerekçedir, birçok turistin uzatma vizesi kabul edilmiyor ve 420 dolar geri iade edilmiyor) 15 Nisan 2025 kadar süre uzatıldı.
Şimdi yukarıda da dediğim gibi 29 Mart 2025’de pedallamaya başladım. ABD’de Trump döneminde yaşananlardan dolayı ülkeden 14 Nisan 2025 tarihinde çıkmak en doğrusu olacak. Bu yüzden de toplamda 17 günüm var. ABD Sacramento şehrinden Kanada Vancouver şehrine ise 1679 kilometre ve toplamda 12.000 metre tırmanış var. Bu da demek oluyor ki günde ortalama 100 kilometre pedal çevireceğim ve 705 metre de tırmanış gerçekleştireceğim. 35 kiloluk bir tur bisikleti ile karlı ve yağmurlu bir dönemde bunu yapmak hakikaten kolay olmadı. Kolay olmadı diyorum çünkü dediğimi yaptım ve tam 1 gün kala ülkeden çıkmayı başardım! En stresli dönemde bile bir araba, tren veya uçak kullanmayı kabul etmeyip bunu yapabileceğime inandım.
15 yıllık seyahat hayatımda da bütün yol verilerini arşivlediğimden dolayı bu yaptığım 17 günlük maratonu en son 2010 yılında Türkiye’den Japonya’ya giderken, yani 31 yaşında yapmış olduğumu da gördüm.
Sergilediğim performansa açık söylemem gerekirse ben de şaşırdım.
Şimdi burada anlaşılmayan bir durum da şu oluyor. Bu kilometreleri ultra maraton bisiklet yarışlarına katılan bisikletçiler veya yarış bisikletçileri de yapıyor. Fakat buradaki fark hazır bir rota olmaması, yanında bir ekip yok, pedallamayı bitirdiğinde yemek hazırlayan biri yok, çadırı kuracağın güvenli yer belli değil, Washington ve Oregon eyaletlerinde siyah ayılar da bölgede olduğu için kamp atacağın yerlere ekstra dikkat etmen gerekiyor. 2022 yılında Şili’de tur bisikletimle önde gidon çantası 6 litre, ortada kadro çantası 6 litre ve sele arkası çantası 16 litre, yan üç çanta ile 24 saatte 600 kilometre brevet ultra bisiklet yarışına katılmış veya Granfondo bisiklet yarışlarına katılmış biriyim. Diyorum ki bu kat ettiğim 17 günlük performans, stresi ile birlikte yarışlarla kıyas bile kabul etmez, o kadar.
Bu arada yukarıda da sıkça kullandığım tur bisikletçiliği kavramı benim yaptığım seyahat tarz branşına verilen veya kategorize edilen ad. Gürkan Genç tur bisikletçisi dense de temelde çok uzun süredir mesleki anlamda profesyonel bisikletçi olarak sınıflandırılır.
California’nın kuzeyinde çok az pedallamama rağmen ülkenin neden badem üretiminde dünyanın bir numarası olduğunu görmüş oldum. Girdiğim bir alanda kilometrelerce badem ağaçlarının arasında ilerledim. Bölgedeki tarım faliyetleri oldukça düzgün ve disiplinli bir şekilde yapılıyor. En azından tarlaların belli bir düzen ve disiplin içinde ekildiğini ve hasatlarının yapıldığını gözlemledim.
Kanada’ya gidene kadar yolda bazı eşyalarımı düşürdüm veya bir önceki kaldığım yerde unuttum falan. Enteresan bir aksilik durumu yaşadım. Mesela sabunumu taşıdığım aparatı Sacramento’da unuttum. Bir gün kamp attığımda çadır kazıklarını topladıktan sonra sele çantasının arkasında unutmuşum, onlar da çimin üzerine düştüğünden duymamışım. Üç günlük karlı ve yağmurlu bir günün sonunda otelde çadır ekipmanlarını kuruturken çadırın altına serdiğim örtüyü otel odasının tuvaletinde unutuyorum. Bu unuttuğum şeyleri de hep bir sonraki akşam çadır kampı yaptığımda 100 kilometre geride unuttuğumu fark ediyorum.
– Çadır kazıklarım nerede?
– HAYIIIIIRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR!
– Len çadırın altlığı nerede?
– HAYIIRRRRRRRRRRRRRRRRRR!
– Sabunum nerede? (Aslında sabunu taşıdığım aparat pahalı olan)
– HAYIRRRRRRRRRRR!
Bu arada 2010 yılında Güney Kore’den aldığım, ayaklarımı sudan koruyan tozluklar artık işlevini yitirdi ve ayaklarımın ıslanmaması için yeni tozluk ve ayakkabı kılıfı almak zorunda kaldım. Alyan anahtarım kırıldı, tepe lambam bozuldu, taşıdığım katlanır kâse yırtıldı, sulukların başlarındaki kapakların tutacakları aşındı, harici pillerden biri bozuldu, dry bag’lerden biri yırtıldı, bunların hepsinin yenisini aldım. Ayrıca bunlara çadır kazıkları, sabunluk, çadır altlığı da eklendi. Vancouver’a vardığımda bisiklette arka 10-51 kaseti, yani arka çarkları değiştirdim, aynakolun dişilileri bitti, bunları Vancouver’da bulamadım için başka eyaletten sipariş ettim, lastikleri değiştirdim, zincir değişti, aynakol göbeğini yedek olarak aldım. Artık ayı spreylerini alma vakti gelmişti, 12 metreye kadar etkili olanlardan iki tane alldım, bu spreylerin bisiklette taşıma aparatlarını aldım, gene bölgede çok fazla sivrisinek olduğundan o ilaçları da aldım. Şurada saydıklarım nereden baksanız 1700$ değerinde bir malzeme bütünlüğü. Bu süre zarfında bana destek olan herkese teşekkür ederim.
Oregon ile Washington eyaletinde ilerlediğim yol da gerçekten oldukça keyifli ve güzeldi. Aslında bu yol tur bisikletçilerinin kuzeye doğru giderken özellikle tercih ettikleri bir yol değildi. Herkes sahil şeridini tercih ediyordu. Daha düz olduğu için değil. Orada da tırmanışlar var fakat bu tırmanışların sonunda 1500 metrelere çıkmıyorsun, ortamda kar olmuyor. Benim pedalladığım bu alanlar biraz yüksek kalıyor. Hele ki bu dönem pek geçilecek bir dönem de değildi, biraz şanslıydım. Mesela bazı alanlarda oradan geçmeden 2 hafta önce oldukça fazla kar yağışı olmuş. Geçtiğim dönemdeyse sadece hava biraz serindi. Benim serindi dememe de pek bakmayın, soğuk da olabilir.
Biliyorsunuz bir önceki yazımda sizlerle paylaşmıştım; Washington D.C.’de Elvan sayesinde FOX haber canlı yayına çıkmış ve bütün ABD’de o haber birkaç defa gösterilmişti. Haberin bende video kaydı var. Şimdi bu sefer elimde böyle bir yayın kayıdı olunca bunu kullanmaya başladım ve bazı şaşırtan durumlarla birlikte ilginç bir gözlem olayı da yaptım. Mesela o videoyu nasıl kullanıyorum onu anlatayım.
Bu ülkede kırsalda genel olarak kafana göre bir yerlerde çadır kurmak evsiz biriysen tamam, çoğunlukla karışmıyorlar. Fakat halk buna belli bir alan içinde izin veriyor. Yani gidip de iyi bir semtte çadır kurdurmazlar. Bölge halkı hemen polisi arıyor. Yaşadım ordan biliyorum hehe. Polise kim olduğumu, neler yaptığımı anlatınca bir günlük izin verdikleri oldu. Öte yandan benzin istasyonları, itfaiyeler ve benzeri yerlerde bölgelerine çadır kurmama izin vermiyorlardı. Ama ne zaman ki bu videoyu göstermeye başladım işte o zaman işin rengi değişti. Çalışanlar, görevliler herkes birlikte fotoğraf çektirmeye başladı. Marketteki ürünlerden istediğimi almamı söylediler, restaurantta yediklerimden ücret almadılar, bir benzin istasyonunda çadır kurmama ilk başta izin vermemişlerdi ama videoyu gösterdikten sonra bırak izin vermeyi o sıra benzin istasyonunda olan ve benzin alan müşteriler de videoyu seyredince bana 20 dolar para verdi. Bir anda 120 dolar param olmuş, markette satın aldığım ürünler için ücret istenmemiş ayrıca sabah kahvaltı için de ücret almamışlardı. Üstelik çok güzel bir alanda da çadır kurmuştum. Elvan çok ama çok teşekkür ederim bu yazıyı okuyorsan, bu yaşanılan hikâyeyi Kevin ve iş arkadaşların ile paylaşırsan çok sevinirim, tekrardan çok teşekkürler.
Bir gün bir gölün yanında çadır kuracağım, gölün yüzeyinde bir kafa gördüm ama tam olarak ne olduğunu anlamadım. Tam da ne güzel kamp yeri demiştim haaaa. Sıkıntı yırtıcı hayvanlar olması değil. İnterneti açıp bölgedeki gölde ve çevresinde neler yaşadığına bakıyorum. Sincaplar, su samuru (hah bunu gördüm) çeşitli kuş türleri, ne çok kaz var bölgede, siyah ayılar, dağ aslanı, çakal ve özellikle bu bölgede çok fazla kene olduğu söyleniyor. Haaaaa zaten kene varsa salla. Dur lan üstüme başıma bir bakayım, altımda şort var. Bunu dedim ve bacaklarıma bir baktım ki bir kene daha yeni bacaklarımdaki kıl bariyerini geçmiş, kafasını derime sokmaya yeni hazırlanıyor, sadece kancalarını geçirmiş tam da o vakit yakaladım vay vay vay. Oğlum nereye gidiyorsun hayırdır laaaaaa nereye? Henüz tam yerleşmediğinden rahatça kafası ile birlikte çıkardım fakat nasıl bir deldiyse beklemediğim bir kan aktı. Hummmm lan bunlarda kırım-kongo hastalığı var mı ki? Hemen doktorum Sine’yi aradım, durumu anlattım. ABD’de pek görülen bir şey değilmiş. Vücudunun başka yerinde var mı bak dedi, onlara da bir ara kamera tripod ile arka tarafımın fotoğrafını çekerek baktım temiz çıktım. Bu kene konusunda daha dikkatli olmam gerekirdi, şakası yok. Neyse Alaska’ya girmeden önce iyi bir ders oldu.
California’dan çıktıktan sonra Oregon’a girince emniyet şeritlerinin ebatı küçüldü. Direkt adamların bütçesi yok belli dedim. California zengin eyalet. Oregon’da pedalladığım her yer hemen hemen ormandı. Çam ağaçları hakikaten çok uzundu, ayrıca bölgenin iklimi de Karadeniz’e çok benziyor. Sürekli yağmur çiseliyor. Yağmurluğu çıkarmak imkânsız. Bu arada neredeyse 6 aydır yağmurluğu üzerimde ara ara görüyorsunuz, hala yıkamadım. Fazla kirletmezsem Alaska’dan dönüşe kadar da yıkamayı düşünmüyorum veya bir kere yıkayabilirim bilemedim. Vallahi kokmuyor. Veya kokuyorsa da o kokuyu ben artık almıyorum hahaha neyse.
Bisiklet yolları konusunda konuşmayayım artık. Her iki eyalette de oldukça iyi bisiklet yolları vardı. Oregon’da sadece bir bölge; Madras – Portland arasındaki yolun ilk 30 kilometresi hakikaten çok kötüydü. Çok fazla kamyon vardı. Genellikle seçtiğim yollar konusunda pek yanılmazdım ama bu sefer olmadı, çünkü bana bu yolu öneren bisikletçilere güvenmiştim. Sanırım onlar bu rotayı araziden aldıkları için biraz daha rahattılar. Fakat benim vaktim yok, asfalttan gitmek zorundaydım. Bir de Seattle’a gelmeden Tacoma’dan sonra askeri bölge varmış 10 mil kadar, I5 otobanına çıkartıyor. Otobanlarda süren biri değilim biliyorsunuz. Böylelikle ilk defa otobana da çıkmış oldum. ABD’de otobanlarda daha doğrusu dünyanın birçok ülkesinde otobanlarda bisiklet sürmek yasak, buna Türkiye’de dahil. Bu arada Portland’dan Washington eyaletine giden üç tane köprü var. Oldukça da uzun köprüler. Bu üç köprüde de bisiklet yolu vardı. Şöyle bir kabataslak Seattle mesafesine baktım, dur lan üç köprü de birbirinden farklı, bakalım bisiklet yolunu her üçüne nasıl yapmışlar yerinde gözlemleyeyim.
Tekrar edeyim ülkemizde o iş bende olacak kim ne derse desin; “bir mühendis, peyzajcı şehir planlamacısı, sivil toplum kuruluşu veya bir bisiklet severin’’ bilgi ve deneyimiyle olmayacak. Bisiklet yolları, yapılanlar ve yapılacak olanlar geçici ve boşa harcanan vergilerdir. Nisan 2025 buraya bu notu tekrar yazayım ☺ Böyle yazdım diye de kim ne düşünürse düşünsün, elimdeki bilgi, tecrübe ve hazırladığım projenin ne kadar değerli olduğunu iyi biliyorum.
Sınıra olan seyahatim sırasında bazı günler 80 kilometre pedallarken bir sonraki günde 120 kilometre pedalladığım zamanlar oldu. O günkü tırmanış durumuna göre bu ayarı yapıyordum. Gene bir gün 135 kilometre pedallamışım, kendime çadır kuracak bir yer bakıyorum. Washington eyaletinde tarlaların çiftliklerin arasında pedallıyorum. Gördüklerim beni şaşırtıyordu. Bazı çiftliklerde konfederasyon bayraklarını görüyordum. Bu eyalet yerini şaşırmış sanırım. Bu demek oluyor ki bu alanda öyle kafana göre bir yere girip çadır kurmak cidden sıkıntı çıkartabilir. Oregon eyaletinde de yaptığım yöntemle devam. İnsanların çitlerinin önündeki boş alan ile yol arasında kalmış, çimlik alana çadırı kurmam şart. Böyle bir yer arıyorum ve hava da kararmak üzere, son dakikada iyi bir yer buldum. Bu arada yoldan hemen hemen hiç araç geçmiyor. Tam çadırı kuracağım, bahçenin öbür tarafında 70’li yaşlarda birini gördüm:
– Pardon. Pardon bakar mısınız?
– Selam. Buyrun.
– Bisikletle Miami’den geliyorum ve Alaska’ya doğru gidiyorum. Bu akşam sizin çitinizin ön tarafına çadır kursam olur mu?
– Orada çadır kurmana gerek yok. İçeri girip bahçede kurabilirsin.
– Çok teşekkür ederim.
Bak içeri girmeden önce evin ne manzarası var ya, yahu şurda kamp atsam ne güzel olur demiştim. Kapıyı açtım içeri girdim. Tam çadırı kurmayı düşündüğüm alana doğru gideceğim;
– Karım içeride, kendisine de söyleyeyim. Geliyorum.
İşte o an burada kalamayacağımı hissettim. Bisikleti bıraktım, hemen gidip manzaranın fotoğrafını çektim. Hatta eğer kalmama izin verirlerse drone ile evlerinin güzel birkaç kare fotoğraf ve videosunu çekip onlara vereyim çok hoşlarına gider dedim. Neyse adamı 5 dakika kadar bekledim ve geri geldi:
– Senden çok özür dilerim. Karım burada kalmanı istemedi. Hatta çitin öbür tarafına da çadır kuramazsın.
– Anlıyorum. Hava kararmak üzere, burada çadır kurabileceğim başka bir yer var mı?
– Özel çadır kampı yok. Ama 4 mil sonra sağ tarafta ormanlık alanın dışında çadırını kurabileceğin bir yer bulursun. Bölgede siyah ayılar var. Yiyeceklerin konusunda dikkatli ol lütfen. Tekrar çok özür dilerim.
– Teşekkür ederim. Sizleri de çok iyi anlıyorum fakat size bir şey göstereceğim.
ABD Fox TV’de benimle ilgili canlı haberi açıp kendisine izlettim.
– Bisikletle 15 yıldır dünyayı gezen birine misafirperverliğinizi göstermediniz. Kim olduğumu bilseydiniz nasıl bir misafirperverlik göstereceğinizi de biliyorum. Asıl ben sizler için gerçekten üzgünüm. İnanın bunu yürekten söylüyorum. Ben sizler için üzgünüm.
Diyerek ordan ayrıldım. Adamın üzgün ve mahçup surat ifadesini asla ama asla unutmayacağım. Hava karardığında dediği noktadaki alana vardım. Ormanın tam çıkışı. Yiyecekleri asacak edecek ağaç yok. Bisikletimi çadırdan biraz ileri park ettim ki, yiyecek kokularına gelen ayı benim çadıra yaklaşmasın, her şeyi de çantalarda bıraktım. Kampı kurana kadar tuvaletimi de tutmuştum. Ormana doğru olan tarafa çadırdan 3-4 metre uzağa yay gibi işedim, işaretlendirmeyi de yaptım. Şimdi bu bölgede herkesin bahçeleri çitlerle çevrili ve gördüğüm bu çitlerin arkasında köpekler var. Hali ile ayılar bu evlere pek yaklaşmak istemez fakat benim öyle bir korumam yok. Henüz ayıları uzaklaştıracak olan ayı spreylerini de almadım. Onları da Kanada’ya geçtiğimde alacağım, sonraki günlerde sele çantasının sağında solunda görürsünüz.
Ocakta akşam yemeği hazırlamaya gerek yok. Bile bile lades olmayalım di mi? Hahaha. Yağmur yağmasa da çok rutubetli bir ortam var. Sabah çadır nem içindeydi ve o şekilde topladım. Yapacak bir şey yok, yola devam. Tam yola devam edeceğim, saat 07:00 ve yanımda bir araç durdu. Penceresini açtı. Dün akşam beni arazisine karısı ile birlikte almayan amca.
– Günaydın. Burayı bulduğuna çok sevindim.
– Evet kolayca buldum.
– Dün akşam için kusura bakma. Sen gittikten sonra karım ile birlikte uzun uzun düşündük ve yaptığımızın çok yanlış olduğuna karar verdik. Sen bana açıklama yapmana rağmen, dünyayı gezdiğini söylemene rağmen seni gönderdim. Lütfen özürümü kabul et. Bizler böyle insanlar değildik ama artık yabancılardan çok korkuyoruz ve insanlara güvenemiyoruz, lütfen bizleri anla. Çok özür dileriz. Yolun açık olsun.
– Merak etmeyin rahat uyudum. Her şey yolundaydı ve sizleri anlıyorum. Teşekkür ederim.
Adam bunları dedikten sonra arabası ile evine doğru geri döndü. Anlaşılan karı-koca dün gece huzurlu uyuyamamışlar. Bu konuşmayı yaptıktan sonra biraz da olsa evine huzurlu dönmüştür. Öyle sessizce kuş cıvıltıların arasında bir süre düşündüm. Bir hata yapmıştım!
Hayatlarının sön dönemlerinde o alanda huzur içinde yaşayan insanlara kendilerini mahçup hissettirmiş üzmüş ve evinden çıkıp beni arayacak kadar huzurlarını kaçırmıştım.
Bir başka gün Oregon Bern’de WarmShowers uygulamasında Keith ve Adam’ın evinde kalıyorum. İkisi de Avrupa’da bisiklet sürmüş, Adam tam bir bisiklet gurusu. Belki de evlerinde hayatımda kaldığım en iyi çek yatta kaldım diyebilirim. Çok yorgun olmamdan kaynaklı da böyle uyumuş olabilirim. Bu arada şuraya şu detayı da yazayım. Colorado’da Boulder, Oregon’da Bern. Hani hiç yaşamayı düşünmüyorum ama Amerika Birleşik devletlerinde yaşıyor olsaydım mutlaka bu iki şehir de yaşabilmek için elimden geleni yapardım. Kalanı benim kafada ki biri için uygun değil. Bir de ayak üstü bir kadınla A.B.D’li ünlü bir kadın Dağ bisikletçisi ile tanıştım adını yazmıyorum. Yanıma gelişi, açılış konuşması ve sohbetin ilerleyişi, arada bir ikimizin de susması sonrada ayrılışımız. Bir film vardı aklıma gelmedi. Neyse filmi de yazmak istemedim. Nerde kalmıştım…
Keith radyo televizyon sinema gazetecilik mezunu. Yani kendisi ile meslektaşız. Bern şehrinde Trump’a karşı yapılan gösteri yürüyüşünün haberi için gösteriye katılmış ve akşam yemeğinde masada Amerika Birleşik Devletleri’ni kurtarıyorduk. Bu arada Bern şehri benim ABD Boulder’dan sonra beğendiğim ikinci şehir oldu. 1- Colorado 2- Oregon, eyaletlerim bunlar.
– Gürkan Amerika bu değil. Biz böyle değildik ve böyle olmamalıydı.
– Keith bu cümleni son zamanlarda Amerikalı’lardan çok duyuyorum.
– İnanılmaz üzgünüm Gürkan. İnanır mısın son iki aydır büyükannemden dolayı Lüksemburg pasaportu almak için uğraşıyorum. Artık ABD’de yaşamak istemiyorum, burası gün geçtikçe daha kötü bir hal alacak ve bunu düzeltmeye ne yazık ki bizim gibi insanların gücü yetmeyecek.
– Dünyanın dört bir yanından insanlar gururlarını, şereflerini, ahlaklarını hiçe sayarak Amerika Birleşik Devletleri’ne daha iyi para kazanmak, eğitim almak, yaşamak için her türlü hizmet işini veya başka işleri yapmak için senin ülkene kaçıyor. İçerdeki dışarı çıkmaya, dışardakiler Amerika rüyası ile içeri girmeye çalışıyor, çok ironik bir durum var. 15 senelik bir gazeteci olarak ülkeyi terk etme zamanı geldi mi diyorsun?
– Evet geldi. Geç bile kaldım.
– Sen de aynı mı düşünüyorsun Adam?
– Hemen hemen birçok konuda Keith’e katılıyorum Gürkan.
– Bu düşünceyi benimle paylaşan ilk ABDli arkadaşlarım sizler değilsiniz.
– Peki Gürkan sen bu konuda ne düşünüyorsun? Sizin ülkenizde de birçok olay yaşanıyor. Bir gazeteci olarak bunları takip ediyorum. Sen bir gezgin olarak bu yaşananlarla ilgili ne düşünüyorsun?
Hummmmmmm. Ben neler düşünüyorum? Aslında pek konuşmayı tercih etmediğim biliniyor. Peki, Keith’e verdiğim cevapla birlikte genel bir paylaşım yapayım ve bu sayfada kalsın.
2010 yılında Kanadalı gezgin Nathan’ın dediği gibi “Yolda gördüklerim beni sessizleştiriyor.” Eğer düşüncelerim ve fikirlerimle bir noktada duruyorsam kesinlikle bunun bir sebebi vardır. Öte yandan neden o noktada durduğumun sebebini siz okuyucularımla veya çevremdeki arkadaşlarımla paylaşmak zorunda da değilim. Eğeeeer sevdiğim ve değer verdiğim kişilerle bir şeyleri paylaşıyorsam onların görmek istemediği şeyleri, onların gözünden deeeeğğğiiilllllll; Göz ardı ettikleri yerdeeeeen göstermeye çalışan bir seyyahım, çok uzun zamandır. Sonuçta aldığım ders daha fazla sessizleşmek oldu.
Yolculuğum boyunca, toplumların içine girdim, sofralarına oturdum, evlerinde konuk oldum, sokaklarında yürüdüm. Onların neler hissettiğini, neye neden inandığını, neyi neden savunduğunu anlamaya çalıştım. Zamanla sadece görmek, sadece duymak veya okumanın da yetmediğini fark ettim. Anlamak gerekir ve anlamanın yolu da empati ile birlikte olabilir ancak ve ancak “Geniş bir saha çalışması” gerektirir.
Şimdi “Saha” çalışması ne demek? Ben bu kelimeyi arada bir sohbetlerimde veya internet sayfamda kullanıyorum. Kesin denk gelmişinizdir. Sıradan bir vatandaş için bu kelime bir yerde bulunmak, orada gezmek, gözlem yapmak anlamına gelir. Fakaaaaaaat, sosyolojik araştırma yapan bir araştırmacı, iletişim fakültesi okumuş bir gazeteci ve farklı alanlarla ilgilenen kişiler için SAHA şu anlama gelir;
1. Soyut ya da teorik bilgiyle değil, doğrudan gözlem ve deneyimle elde edilen alan anlamına gelir. Bu yazıyı şu an 71. bölgeden yani, saha adı ‘Kanada’ olan noktadan yazıyorum.
2. Toplumun gündelik yaşamını, gerçek davranışlarını, söylemlerini ve tepkilerini doğrudan izleyebileceğim, yani “masa başı bilgiyle değil, gözlemle öğrenilen yer”dir.
15 yıldır bu gözlemleri www.gurkangenc.com sayfasında “kısmen” sizlerle paylaşıyorum. Paylaşmadıklarım ise bu seyahatin büyük bir çoğunluğudur.
3. Ve saha, çoğu zaman “resmi ya da görünür olanın dışında kalan hakikatleri” görebileceğim yerdir.
Dolayısıyla bisikletle dünya turu bana dünya genelindeki bir çok olaya 15 yıldır uzaktan değil, doğrudan içinden bakabilme imkanı sağladı.
İnsanların gerçek hayatını,
Söylediklerinden çok yaşadıklarıyla gözlemledim.
Devletlerin yasalarını nasıl yazdığından çok,
Nasıl uyguladıklarını yerinde gözlemledim.
Bu yüzden gözlemlerim masa başıda yazılmış metinlerden, chatgpt’den, wikipedia’dan değil, yaşamın tam içinden geliyor. Doğrudan veriye ulaşıyor, gerçeğe dokunuyorum. İşte bu veri insanı sessizliğe gömüyor. Hikayenin giriş kısmını burada kesiyorum, ne yaptığımla ilgili daha fazla bir şey anlatmama gerek yok.
Demokrasi, adalet, hak ve hukuk, asıl mevzumuz bu di mi?
Bak 15 yıl oldu yazıyorum. Ulaaa millet hala bana kitap yazsana diyor. Ülkeler, milletler, toplumlar, dinler, sınırlar değişti. Konu gene aynı. Oregon’da oturduk gene memleketleri kurtarıyoruz. Kaçarın yok.
Şimdi bu kavramlara evrensel değerler diyoruz ve insan hakları göz önünde bulundurularak eşitlik olmalı diyoruz di mi ? Ancak dünyanın hiçbir coğrafyasında tam anlamıyla, eksiksiz şekilde işlediğine tanık olmadım. Herkes bu değerlerin eşitliğine inanmak istiyor ama iş uygulamaya gelince ya bir yerinden eksik bırakıyor ya da işine gelmediğinde olması gerekeni görmezden gelip kendi çıkarları doğrultusunda değiştiriyor. Buyrun benimle iddiaya giren var mı? Şu ülkede bu değerler dört dörtlük diyen?
Bu yüzden hukuk fakültelerinde öğrencilere sorduğum ilk soru hep şu oluyor:
“Bana dünyada hak, hukuk, adalet ve demokrasinin eğitimini en iyi şekilde almış insan türünün, bunları %100 işler durumda icra ettiği bir ülke gösterebilir misiniz?”
Şimdi siz, bu yazıyı okuyan değerli okuyucularımın da aklına bazı ülkeler gelmiştir. Ama o ülkelerin dünyanın dört bir yanında gerçekleştirdiği sömürgecilik faaliyetlerini, insan hakları söylemlerinin ardına saklanan sistemsel çöküşlerini gözümle gördüm, içinde bulundum.
Seyahatlerimin dördüncü yılında gerçeği görmek istiyorsam sadece bakmanın yeterli olmadığını anladım. O alanda yaşamak, dokunmak ve anlamak gerekiyormuş. Anlamak için de önce yargılamayı bırakmak, dinlemek ve empati yaparak en önemlisi “sahada” gezmek gerekiyormuş.
Peki gezdiğim ülkelerde genel olarak politikacılar ne yapıyor ve bana göre nerede hataya düşüyorlar?
Hayalim hiç bir zaman siyasetçi veya politikacı olmak değildi. Gördüğünüz üzere 15 yıldır hayali yaşayan kısmen sizlerle paylaşan biriyim. Ama eğer istersem bir seyyah, yazar, gözlemci ve daha bir çok kariyer tanımıyla ikisini de iyi yaparım. Ha bu bitikten sonra Spor Bakanı olmayı deneyeceğim dedim 🙂 (Gülenler oldu) . Bakın olay sadece spordan ibaret değil. Bu bir kaç paragraftada okuduğunuz üzere olay sadece gezmekten ibaret değil.
Bizler çağdaş, uygar, adil bir toplum inşaa etmek istemiyor muyuz? En azından ben istiyorum.
Gerçekten hepimiz bunu mu istiyoruz?
Bunu istiyorsak yaptıklarımız ve görmezden geldiklerimizle büyük bir çelişki içinde değil mi bu insanlık. Bu sayfalarda yıllardır yazdım bu görmezden gelinleri.
Bak şimdi; inşaa etmek istenilen bu yol gençlerin özgürce konuşabilmesinden, sorgulayabilmesinden, hata yapabilmesinden ve tecrübe kazanmasından geçer. Gençleri baskılayarak değil, onlara ifade alanları açarak ilerleyebiliriz. Bir toplumun gençlerine duyduğu güven, geleceğe dair umudunun en somut göstergesidir. Dünyanın dört bir yanında gözlem yapan biri olarak şunu söyledim zaten;
Demokrasi, adalet, hak ve hukuk hiçbir ülkede tam anlamıyla işlemiyor, İş-le-te-mez-sin!! Her sistem bir yerinden çöker, çöküyor daaaa. Dünya genelinde bunu yaparım diyen kişi veya kişiler, o masa başında oturan, elinde kalem kağıt tutarak birşeyler yazanlar veya toplumlara görmek istediklerini gösterenlerdir. Kaldı ki yazının en başında belirttiğim “göz ardı ettiklerimiz” konusu da var.
Fakat bu çöküşleri onaracak olanlar, bugün seslerini duyurmaya çalışan gençlerdir. Onları bastırmak, susturmak ya da cezalandırmak; sadece bugünü değil, yarını da karanlık hale getiriyor ve onlar da bir çok şeyi gelecekte göz ardı edecekler. Yani inşaa etmek istenilen süreci her iki taraf da kaybetti. Tarih zaten hiç bir toplumda bu sürecin kazananı olmadığını göstermiş. Ortada bir kazanan olmamış…
Eğitim, özgürlükle gelişir.
Gelecek, gençlerle kurulur.
Toplumlar ise, ancak empatiyle büyür.
Seyyah Gürkan Genç’den nameler falan filan. Öpem mi? : )
Bu seyahatin bir de Seattle ayağı oldu. Sine ile sohbetimiz sırasında Seattle’da kalacak yerin var mı diye sordu, ben de yok dedim ve hemen ABD’de doktorların dahil olduğu bir Whatsapp grubundan Seattle’da eğitim hayatına devam eden Dr. Gökçe bana ulaştı ve beni evinde misafir edebileceğini söyledi. Hakikaten de kendisi ile çok güzel sohbet edip Seattle sokaklarında güzel vakit geçirdik. O kısacık sürede Seattle’da beni insanlarla bir araya getirmeyi başardı. Starbucks’ın ilk açtığı kahve dükkanını da görmüş oldum.
Gene Seattle’ın 40 kilometre kuzeyinde uzun yıllardır seyahatimi takip eden Birkan ve eşi Anı da beni evlerinde davet etti. Üstelik gene Seattle’da Ankara’dan yıllardır takipte olan Hilal ve eşi Gürkan ile de tanışmış oldum. Birkan da 100 kilonun üstündeyken bisikletli hayata bir geçiş yapmış, kendini şu sıralar Ironman yarışlarına hazırlıyor. Seattle’da daha uzun süre kalıp bölgeyi gezmeyi çok isterdim fakat bildiğiniz gibi ülkeden çıkmam gerekiyor. Bir sonraki dönüşte biraz daha vakit geçireceğim.
Kanada sınırına ulaşmayı başardım. ABD sınır geçişi yok bu noktada, Kanada sınır güvenliği var. Araplar’ın arkasında sıramın gelmesini bekliyorum ve sıradaki diğer araçlardaki şöförler de tebrik ediyorlar. Sıra bana geldi, güvenlik görevlisi pasaportumu aldı ve sordu:
– Bugün buradan geçen dördüncü bisikletçisin. Kanada’da ne kadar kalmayı düşünüyorsun?
– 6 ay. Kalmama izin verirseniz sevinirim, Alaska’ya doğru gidiyorum.
– Evin nerede, nerede kalıyorsun?
– Spesifik bir noktada evim yok, dünya benim evim.
– Kanada’da nerede kalacaksın?
– Çoğunlukla çadırda kalmayı planlıyorum.
– Kanada içinde gezerken harcayacağın kadar paran var mı?
– Bisikletle dünya turu yapan bir atletim, sponsorlarım var.
– Ne zaman döneceksin?
– 6 ay bitmeden önce ülkeden çıkış yapmış olurum.
– Bugün nerede kalacaksın?
– Vancouver’da arkadaşlarımın evinde kalacağım.
– Adres belli mi?
Şimdi bu noktada ben adres vermek yerine telefondaki Fox TV haberini açtım ve kendisine onu seyrettirdim.
– Tamam 6 ay ülkede kalabilirsin, sana iyi seyahatler.
Aslında bunu en başta gösterecektim fakat süreci merak ettim nereye kadar sürecek diye. Alaska’ya bisikletle gidiyorum dememin pek bir önemi yoktu pasaport kontrol noktasında. Yani duruma göre elimde vize olmasına rağmen beni ülkeye almayacaktı, oraya doğru yavaş yavaş gidiyorduk. Elimde bu video olmasa bile B seçeneği, artı C seçeneği de vardı. Bu seçenekleri de seyahatim boyunca yolda gümrük noktalarında öğrenmiş bir gezginim. Sonuç olarak Kanada’ya girmeyi başardım.
Vancouver’da beni evlerinde misafir edecek dostlar uzun zamandır tanıdığım ve sevdiğim sırt çantalı gezgin Yiğitcan ve Tane. Kendilerine teşekkür ederim. Kanada macerası başlasın…