Mart, Çarşamba gününü 6 Mart, Perşembe’ye bağlayan sabah saat 02:00 sularında Tolga yanıma geldi. (Yine salondaki L-koltukta tatlı tatlı uyuyakalmış. Odamıza gelmek için uyandığında, şöyle bir sosyal medyasına göz gezdirirken Gürkan’ın Philadelphia’da olduğunu ve hatta bize çok yakın bir parkta @garmincycling lokasyon paylaşımını sonlandırdığını görmüş.)
Bana heyecanla dedi ki:
“Bitanem, biliyorum saat sabahın ikisi ama ben şimdi bisikletiyle dünyayı gezen Gürkan’ı parkta bulmaya gidiyorum. Bizim buradaki Dalessandro’s’un yanındaki parkta. Hava -10 derece. Onu parkta bırakamam, alıp geleceğim.”
“Allah Allah” dedim, “ya Tolga delirdi ya da acayip bir rüya görüyorum.” Sonra rüyadır herhalde deyip uyumaya devam ettim.
Sabah olduğunda Tolga çoktan işe gitmiş, Alpisko’yla ben de okul hazırlığımızı yapmaya başlamıştık. O sırada Tolga aradı ve sabah Gürkan’la konuştuğunu, onu dün gece parkta arayıp bulamadığında çok merak ettiğini, neyse ki geceyi @warmshowers_org’dan bir bisikletçi ailede geçirdiğini öğrendiğinde içinin rahatladığını ve bu gece bizde kalması için onu davet ettiğini söyledi.
Duyduklarım rüya değilmiş! Açıkçası ilk önce ne diyeceğimi bilemedim çünkü Gürkan çok hastalanmıştı ve Tolga, o iyileşmeden yola çıkmasını istememişti. Bir anne olarak böyle bir durumda benim endişem, Alp’e ya da bize bir hastalık bulaşmasıydı. Çünkü Alp’in hastalanması demek, bizim hem fiziksel hem de duygusal olarak bitmemiz demekti. Benim hastalanmam demek, evin tüm düzeninin altüst olması demekti. Tolga’nın hastalanması demek… Hmm, Tolga çok nadir yatak döşek hastalanıyor, o yüzden o hafif atlatabilir diye düşündük.
Her şeyi ölçtük, tarttık, kafamızda planlar yaptık, odaların yeni düzenini oluşturduk.
Hatta @nesli_manasseri’yi arayıp bir @airbnb bile bulduk B planı olarak.
En sonunda Gürkan’ı, yapabileceğimiz en hijyenik ve en konforlu planla evimize davet ettik.
Gürkan’ı, Tolga’nın tanıdığı kadar tanımıyordum ama o artık bizim Tanrı misafirimizdi. İlk gün onu ağırlamak için o kadar hazırlıksızdık ki sağ olsun Nesli’miz bize domates çorbası, tavuk ve tatlı getirdi. İlk birkaç gün sadece yemek yemeye yanımıza indi Gürkan. Boğazının el verdiğince sohbet ettik, güzel güzel dinlendi. Kendi doktoru Sine Akten Aras, babam Selçuk Onart ve babamın asistanı Fikret Kasapoğlu ile de tanışıp konuştu, ilaçlarını aldı.
Sanki yaralı bir kuş gibi yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Gürkan bizden ayrılacağı gün yaklaştıkça çok üzülüyorduk çünkü biz onu bu kısa süre içinde çok sevmiştik.
Alpisko’nun Gürkan Abi’si olmuştu.
Her sabah Gürkan, Alp’le benim yanıma gelip Alp’i giydirmeme yardım ediyordu. Çünkü Alp Bey, her sabah bana 2 yaş tantrumlarından demetler sunuyordu, üstünü giymek istemeyerek. Kan ter içinde kalıyordum hep ama Gürkan Abi’si ile pek güzel anlaştılar ve güzelce giyinip okula gittik.
Gürkan’ın kendisini daha iyi hissettiği günlerde ona Philadelphia’yı gezdirdik.
Philly Cheesesteak’imizi yedirdik. Philadelphia Museum of Art merdivenlerinin en tepesindeki meşhur Rocky heykelini gösterdik.
Asya pazarında Vietnam Pho çorbası içip yumuşak tendon yedik ve kolajenlerimizi artırdık.
Bir gün Türk lokantasına gidip yemek yedik ve gezgin olmasına rağmen Gürkan, tüm centilmenliğiyle bana o yemeği ısmarladı.
Gürkan sanki bir Matruşka bebek gibi her gün konuşmalarında daha da açılıyordu ve her seferinde içinden yeni bir sohbet çıkıyordu.
O kadar çok gezip görmüş, görmüş geçirmiş, okuyup öğrenmiş, tanışıp sohbet etmişti ki…
Adeta bisikletiyle dünyayı karış karış keşfederken insanüstü bir gezgine dönüşmüştü.
Mart ayının gelmesini hiç istemiyordum çünkü geçen yıl 24 Mart 2024’te hiç beklemediğimiz ani bir kalp kriziyle canımın içi, biricik annem Nilay Onart’ı kaybetmiştik.
Gürkan’ın bizde kaldığı günlerden bir sabah, ruhum o kadar solgundu ki evden çıkmaya mecalim yoktu.
Ben de ona özür dileyen bir mesaj atarak “Bugün evde yemek yesek, dışarı çıkmasak… Annem çok aklımda” diye yazdım.
Ben salondaki koltukta sessiz sessiz ağlarken Gürkan yanıma geldi.
Beklemiyordu ağlamamı.
Ben de ağlarken yakalanacağımı beklemiyordum.
Uzun uzun konuştuk.
Ben rahmetli annemi anlattım, o da bana rahmetli babası Şeref Amca’yı anlattı.
Gürkan sadece bir gezgin değil, psikolog mertebesine de ulaşmış bir gezgindi.
Ve hatta bir Mesih, ya da bir Tanrı misafiri…
Ama bence Gürkan hepsi!
Şeref Amca hakkında konuştukça, dedem Şeref Demirel ile birçok ortak yönleri olduğunu da keşfettik.
İkisinin de isimlerinin Şerafettin’den Şeref olmasına,
Onun babasının inşaat mühendisi,
Benim dedemin yüksek mimar olmasına…
Yaptıkları binalara, isimlerini vermeden diktikleri ormanlara…
Aynı felsefeyle yetiştirilmiş iki jenerasyon…
Sohbet sohbeti açıyordu.
Gürkan ne güzel bir insandı ve ne güzel bir ailesi vardı.
Annesi Ayşe Teyze’yi ve kardeşi Gürhan’ı da uzaktan da olsa tanıyorduk artık.
Daha yazacak çok şey var ama inanın buraya sığmaz.
Ama bilin ki onun hikâyelerini dinlemek, hele ki onun anlatımıyla dinlemek çok keyifli.
Eğer yakınınızda bir konuşmasına denk gelirseniz, muhakkak gidin, ama muhakkak gidin!
Bu yazıyı yazdığımda en yakın zamandaki konuşması 15 Mart 2025, Cumartesi günü Amerika Birleşik Devletlerinde Washington, D.C.’de @turkishcoffeelady’de olacak.
Oralardaysanız sakın kaçırmayın!
GurkanGenc.com da anılarını okuyabilir, rotasını canlı olarak şu adresten izleyebilirsiniz
https://eur-share.inreach.garmin.com/gurkangenc
Son olarak şunu demek isterim:
Aslında Gürkan Genç sadece Philadelphia’dan geçmedi…
O aynı zamanda bizim kalbimizden geçti…
İyi ki geldi!
Tarihe geçecek yaşayan bir efsane ile 10 gün geçirmek tarif edilemez bir zenginlik.
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tam tarif ettiği Türk genci, Gürkan Genç!
Şimdi ve gelecekteki tüm hayallerini canıgönülden destekliyoruz ve hep yanındayız!
Seni çok seviyoruz, Gürkan.
Bizim evimiz, senin evin.
Tekrar görüşmek üzere
Onart – Çetinkaya Ailesi