Ekvador sınır kapısına yavaş yavaş yaklaşıyorum. Peru ve Ekvador sınırında pasaport ve geçiş işlemleri küçük kulübeler içinde yapılıyor. Peru’dan çıkıp Ekvador’a girmem 10 dakika kadar kısa bir sürede gerçekleşti. Ekvator sınırındaki polislere soruyorum:
- Yolda bir sıkıntı yok di mi, güvenli?
- Hiçbir sıkıntı yok, oldukça güvenli.
Bunu sormamın sebebi şu; 2 gün önce ülkede Ohal ilan edildi. Başkent Quito’da sokağa çıkma yasağı var. Bütün büyük şehirlerde benzine yapılan son zamlardan dolayı halk ayaklanmış, yolları lastiklerle, taşlar ve ağaçlarla kapatmış durumda. Haberlerden böyle gözüküyordu. Hatta bildiğim kadarı ile Kolombiya Ekvador sınırları da kapatılmış durumda. Bu sınır da kapalı olur diye düşünüyordum fakat görünen o ki buralarda bir sıkıntı yok. Sahil şeridinden gidiyor olsaydım büyük ihtimal aynı şekilde rahat olmazdı. Dağ yolları her zaman en iyisidir.
Peki neden ülkede Ohal ilan edildi? 2017’den beri Güney Amerika’da pedallıyorum. Arjantin, Şili, Ekvador, Bolivya, Peru sıkıntılar hep aynı. Bu ülkeler içine Brezilya’yı da dahil edebilirim fakat bu 5 ülkede olmayan yüksek teknoloji ürünü üzerine çalışmalar Brezilya’da yapılmakta. Hepsinin genel sıkıntısı ülkelerde tüketim fazla, bu beş ülkede üretim yok. Petrol, lityum, doğalgaz, bakır, altın, gümüş, kurşun, çinko, kömür, iyot ve bu saydığım madenlerin hepsine sahip bu ülkeler. Üstelik dünyada çıkarılanın yarısı bu 5 ülkede bulunuyor. Bu ülkelerin ihracat kalemlerine bakıyorum; başlıca bunlar gözüküyor. Ülke nüfusları ile yüz ölçümlerine ve çıkartılan madenlerin toplam değerine bakıyorsun ortada bir terslik var. Bu sadece yeraltı madenleri için geçerli değil, tarım arazisinde de durum aynı. Brezilya yazımda kaleme almıştım. Bu ülkenin vatandaşlarına sorduğunuzda ihracatımız şöyle iyi böyle güzel deniyor ve madenlerinin zenginliğinden bahsediyorlar. İyi de kardeşim madeni çıkartan firma senin firman değil, ektiğin ürünün tohumu senin değil. Ha görünürde yerel firma olarak gözükebilir ama arka planda durum bambaşka. Ülkenin vatandaşı ”Yabancı firma gelip ülke kaynaklarını alıp götürüyor.” demesin di mi? Göstermelik yerel bir firma açsınlar, onun üstünden işler yürüsün.
Bu noktada işler, şirketler için yürüyor fakat halk ve hükümetler için yürümüyor. Her yeni gelen hükümet veya başkan bir önceki hükümetin yarattığı sıkıntıları gene bu özel şirketlerin yardımı ile biraz düzeltiyor. Göstermelik düzeltilmiş durum; 5-6 sene, bilemedin 10 sene devam ediyor, hop sonra aynı sıkıntılar geri yaşanıyor. Kıtanın tarihini okuyan herkes bunu fark edecektir. Güney Amerika’daki zenginlik adil olarak paylaşılsa, çok net kıtada hiçbir ülkede fakir kalmaz. Yüz ölçüm belli, çıkarılan madenler, üretilen tarım ürünlerinin alanı belli ve nüfus ortada. İnsanların aç ve fakir olması matematiksel olarak mümkün değil. Peki, neden sömürülüyorlar? Neden Güney Amerika, Afrika ve Orta Asya sömürülüyor? Neden doğum kontrol oranları bu kıtalarda Amerika ve Avrupa’dan fazla uygulanmış, uygulanmaya devam ediyor?
Bir önceki başkan döneminde (2004-2014) yabancı ülkelerden alınan krediler ile vatandaşın refah seviyesi arttırılıyor. Hastaneler, okullar, yollar yapılıyor; 10 yıl her şey çok güzel. Fakat kardeşim dış borcun 60 milyar doları geçmiş, ülkede madencilik dışında hiçbir üretim yok. O maden firmalarının durumunu da yukarıda söyledim, bu şekilde değirmenin suyu döner mi, dönmez? Ee, yıllardır tarih tekerrür etmiş, neden tarihinize bakmıyorsunuz? Hoooop, halk hemen sol kanatta olan başkanı yolsuzlukla suçlar, yerine yeni başkanı atarlar. O da kemer sıkma politikaları yapmamız lazım der. Ee şimdi bir önceki başkan döneminde ekmek elden su gölden, sen bir anda benzin fiyatlarına ek vergi koy yukarı çek, ee tabi halk ayaklanır. Verileni almak olur mu, olmaz! Halk protesto eder. Başkan baktı olaylar kontrolden çıkıyor, askeri şehre davet edip Ohal ilan eder. Eee ne yapacak o başkan? Elde avuçta bir halt yok. Yani diyeceğim şu; Güney Amerika’da bu düzen değişmez. 5-10 yıl bir nefes alırlar sonra tekrar sil baştan her şey aynı olur. Bu düzenin değişmesine sömürgeci şirketler izin vermez, bu topraklarda maden çıktığı sürece bu döngü de devam edecektir. Evet vatandaşlar protesto etti kazandılar, benzin zammı geri çekildi? Sorunlar ne oldu? Bitti mi? Hayır devam ediyor ve edecek, sadece bir süreliğine ötelediler.
Ekvador’da ilk girdiğim kasabanın adı Macaron. Peru’da 1.5 dolara öğlen yemeği yerken, Ekvador’da 5 dolara yemek yiyorsun. Peru’ya göre birkaç tık pahalı, ilerleyen günlerde de en az 3 dolara kadar restoranlarda yemek bulabildim. Gel gelelim market fiyatları da keza o şekilde. Konserve ton balığı 3-4 dolar arası olur mu, hatta 5 dolara bile var.
Neyse yapacak bir şey yok, aç kalmamak için mecburen bir şey alacaksın veya restoranlara gideceksin. Bolivya ve Peru’dan sonra Ekvador’un bu ilk kasabası gözüme çok hoş gözüktü. Bolivya ve Peru kırsalında sıvasız evlere ve bitmemiş evlere sıklıkla denk gelirken, bu ilk kasabasında standart, bildiğimiz yapı formatını görmeyi başardım.
Şili’nin kuzeyinde Copyapo’da başlayan Atakama Çölü, Bolivya, Peru boyunca devam edip de Ekvador’a kadar geliyor fakat sınırı geçtikten sonra inanılır gibi değil. Bitki örtüsü öyle bir değişiyor ki yahu günlerdir Peru’da çölde sürüyordum şimdi bir anda çevrem ağaçlarla doldu ve farklı farklı kuş sesleri duyuyorum. Bu değişim hoş oldu.
Ekvador’a girdiğimden beri kafa dolu. Gerçi Peru Lima’dan çıktığımdan beri düşünceler içindeyim. 9 Eylül 2012’den 9eylül2019’a kadar bisikletle dünya turumun Ana Sponsoru olan Atılım Üniversitesi ile sponsorluğum bitti ve sözleşme de yenilenmedi. Açıkçası üzüldüm tur bitinceye kadar devam edilir yenileriz diye düşünüyordum. Çünkü bir özel üniversite için oldukça düşük bir destek alıyordum. Hum şimdi ne olacak? Bu arada yol üstünde Ivorlander’dan çadır kurabileceğim bir yer buldum. Ana sponsor olmadan bu tur devam eder mi? Tabi ki de devam eder. Kron Bisiklet’ten, Ankara Damla Pastanesi ve internet sayfasının destek bölümüne gelen para ile de tur bitter. Fakat benim yıllardır yaptığım başka projeler vardı. Bu yüzden bir yerde durup yeni sponsorluk görüşmeleri yapmam gerekecek. Bu arada uygulamadan bulduğum çadır atılacak yere geldim. Bir evin bahçesiymiş. Sahiplerinden izin istedim ve bir gece kalmama izin verdiler. Neyse işin üstesinden gelirim. ( bu yazıyı 1 sene sonra kaleme alabildim ama hala yoldayım : )
Ekvador’da şuraya gideyim buraya gideyim diye bir planım yok. Galapagos Adaları’na gitmeyi isterdim fakat en ucuz seyahat 800 dolar, o da en kötü ihtimalle sadece 2 adayı görebiliyorsun, bütün adaları görebilmek için 10 günlük 4.500 dolarlık tekne gezisi almam lazım. Bunun yerine Ant Dağları’nda bulutların içinde, yeşilin arasında pedallamak şu sıralar daha iyi geliyor. Galapagos yalan oldu.
2017 yılında kıtaya ilk geldiğimde Ekvador’dan biri mesaj atıyor, adı Onur. “Gürkan ben Cuenca şehrinde yaşıyorum, seni misafir etmek isterim.” O zamanlar ben de teşekkür edip yoluma devam ediyorum. Aradan 2 yıl geçtikten sonra tekrar mesaj atıyor. “Kardeş ben buradayım beklerim” diye. Yıl 2011, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tüm büyükelçiliklerimize benimle ilgili bir genelge yolluyor. Bu genelgeden sonra dünyanın dört bir yanında yer alan büyükelçiliklerimizden bana mesajlar gelmeye başladı. “Gürkan Bey merhabalar, adım şu, bu ülkedeki kontağınız benim, sizi bekliyoruz” diye. Bak yıl 2011. Kanada’dan da mesaj geldiğinde gülme tutmuştu yahu ben oralara kim bilir ne zaman varacağım? Büyük ihtimal ben oralara vardığımda bu insanlar elçiliklerde olmayacak demiştim ki nitekim çoğunda da öyle oldu. Bir sırt çantalı veya motorlu bir araç kullananlar misali anında bir yerlere ulaşabileceğim sanılıyor. Onur da bu arkadaşlardan biriydi ve ben 2 sene sonra Onur’un ailesi ile birlikte yaşadığı şehir Cuenca’ya varmayı başarmıştım.
Şehre girince Onur’un şehirdeki restoranı Rumi’ye gidip sürpriz yapayım dedim fakat O da beni yolda görmüş ve restoranın kapısının önünde buluştuk, birbirimize sarıldık. Çok sıcakkanlı, muhabbeti hoş insan . Yıllar önce hanımı ile tanışıp İzmir’den Ekvator’a yerleşme kararı almış. Hem restoranı var hem de Türk ürünleri satan bir dükkanı. Ailesi ile tanıştırdı, pırlanta gibi bir eşi, iki tane çok güzel kızı var. “Gürkan kızlarımın seninle tanışmasını, bir fotoğraf çektirmeyi çok istiyordum. Bu hayal de gerçek oldu.’’ dedi. Suratımda bir tebessüm oluşturduğu kadar beni düşündürdü de. Böyle olacağını hakikaten tahmin etmiyordum. Yıllar geçiyor gidiyor ve bu yolculuk hiç hayalini kurmadığım noktalara doğru yavaş yavaş ilerliyor, güzel de oluyor. Onur, ağırlayıp misafir ettiğin için çok teşekkür ederim. (Covid 19’dan dolayı restoranı kapadı fakat hediyelik eşya dükkanı hala açık)
Gene bu şehirde Peru’da birlikte aynı hostel’de kaldığım Atilla ile de birlikteydik. Zaten Onur sağolsun; ikimiz için pideli, rakılı bir gece de yaptı. Çok güzel muhabbet edip zaman geçirdik. Atilla Kolombiya’ya doğru devam edecek, belki gene Kolombiya’da karşılaşırız.
Cuance benim Ekvador’da gezdiğim en güzel şehir. Sanat müzeleri güzel, tiyatrosu gayet iyi. Şehrin içinde bulunan nehirlerin yanı başında uzanıp sohbet etmek mümkün. Koloni dönemi yapılaşması Unesco tarafından koruma altına alınmış bir şehir. Havası temiz fakat şehir için o kadar ak pak diyemeyeceğim. Bisiklet yolları konusunda çalışmalar var fakat yetersiz.
Şehrin merkezi düzlük olsa da biraz merkezden uzaklaştın mı tırmanışlar başlıyor. Hali ile birçok ülkede olduğu gibi buranın halkı da yokuş gördüğü zaman bisikleti bir ulaşım aracı olarak kullanmak istemiyor. Şehrin çevresi milli parklarla ve dağlarla çevrili olduğundan bölgeye bu alanları gezmeye gelen çok fazla turist de var.
2018 Arjantin’de Londres’e vardığımda ( Birleşik krallıktaki Londra ile aynı adı almış Arjantin de küçük bir kasabadır. Çevresi ceviz ağaçları ile doludur ve buradan dünyanın dört bir tarafına ceviz ihraç edilir.) İspanyol bisikletçiler 260 Litros’dan Nacho ve Simon mesaj atmışlardı. Bir süre birlikte vakit geçirip sohbetler etmiştik. Sonrasında yollarımız ayrıldı, aradan bir yıl geçti Peru Lima’da görüştük, Aradan biraz daha zaman geçti, şu an Ekvator’da Cuenca’da birlikteyiz. Daha önce hiç birlikte pedallamamıştık. Bu sefer birlikte pedallayacağız fakat bu arkadaşlarla birlikte pedallama konusunda biraz tereddütteyim. Onlar da benim gibi yıllardır yollardalar, biz ekstrem tarzda uzun tur yapan bisikletçilerin belli bir temposu vardır. Benimle birlikte pedallayan kişiler de ilk başta tempomu bozacakları için rahatsız olur fakat ben yanıma gelen kişinin veya birlikte pedalladığım kişinin temposuna inerim veya molalarımı uzatır daha fazla beklerim. Fakat her bisikletçi aynı şeyi yapmak zorunda değil. Bir iki gün bakar, tempo tutmuyorsa basar gider. Öte yandan benim temposuna ayak uyduramayacağım tur bisikletçisi hemen hemen yoktur, tabi kullandığımız bisikletler aynı özelliklere sahipse. İşte bu noktada bu arkadaşların bisikletleri ve ekipmanları çok farklıydı. Bisiklete takılan çantalar konusunda şöyle kısa bir bilgilendirme vereyim.
(fotoğraf güney Afrika)
Çanta düzenekleri
Klasik Tur Bisikleti Düzeneği:
Ön tekerin sağında 12.5 litre, sol tarafında 12.5 litre çantalar,
Arka tekerin sağında 20 litre, sol tarafında 20 litre çantalar,
Arka çantaların üzerinde 20 litrelik çanta,
Gidonda 6 litrelik çanta,
Toplam kapasite: 91 litre.
Ön taraftaki çantalar 20 litrelik çantalarla veya arkadakiler 12.5 litreik çantalarla değiştirilebilir. 2010 – 2017 yılları arasında ben de bu düzende bisikletimi sürdüm. Bu düzende taşıma kapasitesi oldukça fazla, 116 litreye kadar çıkartmak mümkün. Ön ve arka tarafta bu çantaların bisiklete takılabilmesi için alüminyum veya demir bagaj sistemi bulunur.
Klasik tur bisikleti çanta düzeneğinin artıları:
Bagaj kapasitesi çok fazla, eşyaları belli bir düzende yerleştirme olanağı, bisikletin devrilmesi durumunda kadronun ve vitesin korunması bu çantalar sayesinde mümkün. Çanta dışında bu çantaların üzerine anlık ulaşılabilecek eşya yerleştirme kapasitesi.
Klasik tur bisikleti çanta düzeneğinin olumsuz yanları:
Arazide sürekli bagajların bağlantı noktalarından hareket etmesi, çantaların arkasında çift tırnak da olsa, kancaların geçtiği alanda boşlukta olmasa sürekli bir vibrasyon ve baskı var. Ön ve arka bagaj demirlerinin ağırlığı. Çok taşlı, çalı çırpının yüksek olduğu, keçi yollarında sürememe durumu. Karşıdan esen sert rüzgarlarda çantaların yanlardan dışarı doğru çok çıkması rüzgarlı havalarda hareket etmeyi daha fazla zorlaştırıyor.
Simon’ın v Nacho’nun kullndığı 29 kadrolar bikepacking
ve benim kullandığım 26 kadro da ki yarı bikepacking
Bikepacking Tur Bisikleti Düzeneği:
Ön tekerin sağında 7 litre, ön tekerin solunda 7 litre kalın kumaştan drybag,
Kadronun büyüklüğüne göre kadro içine 4 veya 6 litre arası kadro çantası,
Arka seleye takılan 16 litre sele çantası,
Ön gidona takılan 16 litre çanta,
Toplam 52 litre veya 54 litre bir bagaj hacmi var.
Klasik modele göre taşıma kapasitesi yarı yarıya düşüyor. Yıllar ilerledikçe bisikletin üzerinde yer alan eşyaların boyutları da teknolojinin gelişmesi ile birlikte değişti. Kıyafetler nano teknoloji ile üretilmeye başlandı ve ebatları küçüldü. Drone mesela eskiden 25 litrelik bir çantaya sığarken şu anda 5 litrelik bir su geçirmez çantanın içinde taşıyorum. Yiyecek ve su kapasitesini düşürmeden uzun seyahat yapılabilecek düzenekler hazırlamak mümkün bu düzende.
Bikepacking çanta düzeneğinin artısı:
Bisikletteki bagaj sistemlerinin ağırlığından kurtarıyor. Bütün çantalar kadronun bir parçasıymış gibi kadro ile bir bütün haline geliyor, böylelikle arazide bir sallanma oynama, dengeyi bozan bir durum olmuyor. Keçi yollarında çok daha rahat ve hızlı gidebilme olanağı. Yükün tamamı kadronun ortasında olduğundan, yanlarda olmadığından rüzgara karşı sürmekte kolaylık. Nasıl olsa yerim var deyip her şeyi çantaların içine tıkıştırma alışkanlığını ortadan kaldırıyor. Neye ihtiyacın varsa sadece onları taşıyor, kendini yormuyorsun.
Bikepacking çanta düzeneğinin eksisi:
Bu çantada düzen oluşturabilmek için cidden uzun süre seyahat etmek gerekiyor. Bisiklet sağa sola devrildiğinde yanda çantalar olmadığı için direkt kadro veya vites sistemine hasar verme durumu söz konusu. Bagaj kapasitesi düşük olduğundan konfor ile alakalı birçok şeyden de ödün vermek gerekiyor. Yemek ve su taşıma kapasitesi birçok bikepacking düzeneğinde oldukça düşük.
Uzun süredir kendi bisikletimi klasik çanta ve bikepacking düzeninde sürmeye çalışıyorum. Fakat önümüzdeki dönemlerde bikepacking düzenine tam olarak geçeceğim. Bu düzene geçebilmem ve her şeyi istediğim düzende bisiklete oturtabilmem için kesinlikle 29 kadro bir bisiklete ihtiyacım var. İstediğim düzeni piyasadan alacağım bir 29 kadro ile yapamıyorum. Kron Bisiklet’le bu konuda bir çalışma yapacağım. (Yaptık)
İşte böyle; bu arkadaşların bisikleti bikepacking düzeninde. Bisikletler o düzende fakat bana göre çok büyük bir eksileri var, sırt çantası taşıyorlar. Evet, her ikisinin de sırt çantası var. Tamam, bisiklet süper hafif, güzel olmuş fakat bilgisayarlarını koyabilecekleri bir bagaj yeri kalmadığından sırtlarına almışlar. Sadece bilgisayar olsa belki gene oluru vardı. Bunun yanında daha birçok şeyi daha sırtlarına almışlar. Çantaları da oldukça ağırdı. Buna rağmen arazide bu adamlarla bisiklet sürmem hemen hemen imkansız diye düşünüyordum ki düşüncemde doğru çıktım.
Cuance şehir merkezinde hep birlikte buluşup yola öyle devam ettik. Asfalt tırmanışta aynı tempoda ilerlerken arazide kendilerine yaklaşamadım desem doğru olur. Bu noktada 29 kadro ve mountain bike (mtb, dağ bisikleti) olmanın avantajı, bir nebze olsa da 10 senedir arazide bu kadar hızlı inişleri yüklerden dolayı yapamadım. Şöyle anlatayım; arkadaşlar yokuş aşağı sanki bisikletin üzerinde hiçbir yük yokmuş gibi oldukça rahat indiler. Bu noktada her ikisinin bisikletinde tabi ki orta amortisör ve downhill amortisör sisteminin olması da büyük etken. Hali ile birlikte takılmamız da pek mümkün değil. Bu yüzden sadece 5 gün birlikte pedallayıp ayrıldık. Ne zaman ki ben de bisikletimi benzer bir düzeneğe geçiririm işte o zaman birlikte daha uzun süre pedallarız dedik. Bu arada arkadaşların bisikleti 1×12 vites, onun da farkını tırmanışlarda görmüş oldum. Arka tarafta 11-52 kasetleri vardı.
Birlikteyken Ekvador’da yer alan İnka kalıntıları İngapirca’ya birlikte gittik. 3.160 metrede Ekvator’da yer alan en önemli İnka kalıntılarının bulunduğu nokta burası, yakındaki en büyük kasaba da Canar.
Pirca Quichua dilinde duvar anlamına geliyor. Alana da İnka Duvarı denmiş. Fakat bu yapının olduğu alanda güneş tapınağı dışında kalan birkaç küçük alan haricindeki tüm arazideki yapı Canari halkı tarafından çok daha önceleri yapılmış. Hatta Canari halkının Ay Tapınağı ile, İnkaların Güneş Tapınakları da birbirine çok yakın bir alanda bulunuyor.
İnkalar Güney Amerika’da büyük bir imparatorluk ve askeri güçtü fakat daha önceki Peru yazımda anlattığım gibi birçok konuda adil davranmaya çalışan veya öyle gözüken bir imparatorluk. Adamların yerini ele geçirdiklerinde kalkıp da inandıkları dinlerini değiştirmemiş, tapınaklarını yıkmamışlar. Canari halkı Güney Amerika’da yer alan yerli halklardan biri. Bu adamların adları İnkalarla en uzun süre savaşan halk olarak nam salmış. Oldukça güçlü ve akıllı savaşçılar. Fakat sayıları İnkalarla kıyaslanamayacak kadar az olduğundan savaşları kaybetmişler. Yıllar içinde İnka halkının bölgeye yerleşmesiyle de asimile olup gitmişler. İngapirca günümüze kadar ülkede kalmış en önemli İnka eseridir.
Cuenca’da evinde misafir eden Onur’un hanımının ailesi beni Chunchi adlı küçük bir kasabada evlerine misafir ettiler. Bu yolculukta beni evlerinde ağırlayan bazı insanlarla çok az vakit geçirdiğim doğrudur. Bu kısacık sürede yaşam serüvenlerini, mutluluklarını, üzüntülerini anlamam zor oluyor. Fakat bazen de beni o kadar içten davet edip misafir ediyorlar ki şaşırıyor, şükrediyorum. “Gitme kal Gürkan, bir süre burada misafirimiz ol” dediklerinde de bunu o kadar içten ve samimiyetle söylüyor ki kalmamak çok zoruma gidiyor. Gözler belli ediyor; kal sohbet edelim, sana etrafı gezdirelim diyor. Onur bir taraftan arıyor; “Seni çok sevmişler, gitme kal istersen dinlen birkaç gün o güzel çiftlikte.” Diyor fakat yola devam etmem lazım, kafamda başka planlar var.
Velhasıl yola çıkıyorum. Tam evin önünden ayrılıyorum bir kamyon önümde duruyor. Araçtan biri iniyor:
- Merhaba hoş geldin Ekvator’a. Sana yardım edeyim, Quito’ya doğru gidiyorum.
- Yok sağol, ben bisikletimle giderim.
Çantalara yaklaşıp ‘’Çok eşyan var, ben götürürüm’’ falan filan demeye başlayınca ulan bu işte bir anormallik var demeye kalmadı elini gidon çantasına attı. O çanta oradan mekanizmayı çalıştırmadığın sürece pek kolay çıkmıyor. Elini çantanın üzerine attı, ben de elimi olun eline vurup savuşturdum. Bisiklet üzerinde birileri ile kavga etmemeyi 2010 Mayıs ayında Azerbaycan’da Japonya turunda öğrenmiştim. Hemen bisikletten indim, bu arada bisikleti de öyle yere bıraktım. Türkçe birkaç küfür edip adama doğru ilerlemeye başlayınca herif hemen aracına koştu. Bu arada birkaç bir şey de söyledi anlamadım. Basıp gitmeden, aracın hemen plaka numarasını aldım. Durumu elçiliğe bildirip yola devam ettim. Bu sırada Onur’u aradım ve olanı anlattım, O da plakayı polise ihbar etmiş. Kuzeye doğru ilerlerken polis beni her gördüğü noktada bir sonraki görev alanındaki polise haber etti. Bu arada Onur’un kayıpederi de 60-70 km sonra beni kontrole geldi. Sonuç olarak başkente varmayı başardım. Bu arada bu Ekvador’da karşılaştığım ilk vukuat değildi. Bir başka alanda iki motorlu peşime takıldı. Yokuş tırmandığım için onları bir türlü atlatamıyordum. Onlar da araç trafiği fazla olduğundan bir türlü beni soyamadılar. Beni geçtikleri bir sıra yandaki köye girip köyün içinde bir restoran bulup bisikletle bir süre içerde saklandım, durumu da restoran sahibine ve elçiliğe haber vermiştim.
Quita’da 29 Ekim resepsiyonuna katılma imkanım oldu. Büyükelçimiz Oya Hanım ve Müsteşarımız Kemal Bey’le tanışma fırsatım oldu.
Büyükelçimiz Oya hanım solumda Müsteşarımız Kemal Bey de sağ tarafımda
62 ülkelik ve 10 senelik dünya seyahatimde:
2010 Gürcistan, 2010 Güney Kore, 2012 Bulgaristan, 2013 Fransa, 2013 İngiltere, 2017 Arjantin ve 2019 Ekvador’da tanışmama ve şehirlerde bir süre geçirmeme rağmen elçilerimiz tarafından yemeğe davet edilmedim. Vallahi ben bunların arşivini tutuyorum, yalan yok : ) Ben elçi olsam böyle insanları bir yemeğe davet ederim. Varsa imkan Türk yemekleri de yaptırılır. Ekvador Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımız Kemal Bey ve eşi sağolsunlar yemeğe aldılar ve çok güzel bir Türk yemekleri sofrası kurmuşlardı. Hatta Kemal Bey ile de uzun uzun sohbetlerimiz oldu. Gerek bakanlık hakkında gerekse Türkiye’nin dışişlerinde izlediği politikalar, konjekturlar hakkında sohbetler ettik. (Bu kelimeyi çok severim, Büyükelçimiz Asım Arar’ın kulaklarını da çınlatayım.)
Ekvador’un başkenti Quito’nun koloni döneminden kalma eski şehri Unesco tarafından koruma altına alınmış ve desteklerle hoş bir hale getirilmiş olsa da ben bu Quito’yu sevemedim gitti. Bazı müzelerin bedava olması da kurtarmadı, bisiklete binecek bir yol yok.
Trafik arap saçı, şehirde belediye çalışmayı bırakmış, belli kesimlere hiç el sürmüyorlar. Bunda tabi ki yakın zamanda gerçekleşen protestoların da etkisi var. Şehir meydanına gittiğinde hükümet binası ve başbakanlık binasının bariyerler ve tel örgülerle çevrelendiğini görüyorum. Halktan dolayı korku çok büyük.
Böyle bisiklet yolu falan filan yok diyordum fakat başkent Quito’dan ayrılırken Ekvator çizgisine kadar bisiklet yolunu yapmışlar. Üstelik çok güzel de bir yol yapmışlar. Tamamen turistlik amaçlı bir yol. Yolun bir nokta ile bağlantısı yok ama oldukça uzun ve nizami. Başkent şehir merkezinden Ekvator çizgisine kadar gayet güzel bir yol var. Ekvator çizgisini 2015 yılında daha önce Kenya’dan güneye doğru geçmiştim. Şimdi de güneyden kuzeye doğru geçiyorum.
Yalnız bu alanda komik bir durum var. Milyonlarca insan her yıl sırf bu alanda bir kare fotoğraf çektirmek için Ekvator’da yer alan Mitad Del Mundo Parkı’na geliyor. Çizginin geçtiği yere adamlar bir kompleks yapmışlar ve içeriye giriş paralı. İçeride çizginin olduğu yere kadar gittim. Tam çizginin üzerinde de bir fotoğraf çekeyim diye GPS ekranımı açtım, o ne lan? N00.00.100 Nasıl yani? Tam çizginin üzerinde buranın 100 değil sıfır olması gerekiyordu. Ama 100. Hemen yakındaki bir görevliye sordum:
- Bu ne yahu, çizgi 00.00.100 gösteriyor.
- Ha gerçek çizgi burada değil, aşağıda sokakta.
- Ney? Hahahahah ulan parayı da aldınız.
Yuh arkadaş. Bu ne ya şaka gibi, Afrika Kenya’da çizgi doğru yerde, onun bilgisini de vereyim. Bu olay hakikaten komikmiş. Cidden bu alanın dışına çıktım, adamın dediği kasabanın içinde alana gittim; hakikaten 00.00.000 kasabanın içinde bir otobüs durağının yanında hahahah. Buraya bir yere işarette koymuşlar, ben onu da bulamadım, aradım ama yok. Bir arkadaş bulur da bana gönderirse sevinirim. Yazıya eklerim.
Alandaki 30 metrelik dünya anıtı buraya 1936 yılında Fransız-Amerikan ortak girişimi ile yapılmış, dönemin mühendislerinin elinde GPS olmadığından birazcık sapma olmuş.
Bu noktadan sonra da Ekvador’daki Ant Dağları rotama devam ettim. Kolombiya sınırına kadar uğradığım irili ufaklı köylerdeki koloni yapılaşması göze çok hoş gözüküyordu. Ayrıca 10 senelik seyahat hayatımda yolda yakalandığım en kötü sağanak yağışını da gene Ekvador’da atlattım. Araçların içindeki herkes deli gözü ile bana bakıyor, ayaklarıma kadar suyun içinde pedallıyor ve yoluma devam ediyordum. O anlarla ilgili herhangi bir görüntü alma olasılığım olmadı. Elektronik cihazlarımın bozulmasını tabi ki de istemiyorum. Çantaları en ufak açışımda bile içlerinin su ile dolacağından emindim.
Ekvador-Kolombiya sınır geçişine geldiğimde ise tam bir kaos vardı.