Pueblo’dan ayrıldıktan sonra ilk olarak yol üstünde Colorado Spring var. Şehir aynı zamanda Amerika olimpiyat takımının hazırlık yeri. Koca Amerika’da neden burasını seçmişler?
Sebebi basit: İrtifa
Aklınıza gelecek her branş dalından sporcu olimpiyat öncesinde burada kampa giriyor. Bu noktadan sonra olimpiyatlar nerede yapılacaksa oraya yarışmaya gidiyorlar. Bu coğrafyanın 1700 metre ile 2000 metre arasında değişen irtifası var.
Aklıma Tenis geldi oradan gideyim.
ABD olimpiyat ve dünya şampiyonasına hazırlanan Tenis sporcuları yarışmalar öncesi buraya kampa gelirler. 1900 metrede tam 15 tane sporcular için tenis kortu vardır. Halka açık tenis kortu sayısı 45 adet. Türkiye’de Erciyes’de 12 tenis kortu 2000 metrede aynı mantıkla yapıldı. Bizler olimpiyatlarda bir başarı gösteremediğimizde “Onlar kazanıyor biz neden kazanamıyoruz” diyen topluluk. Eeeeeeyyyyyyyyyyyyy ………. !!!!! Spor bilimi ilmi anatomi hakkında bir bok bilmeyen ama her bir boka fikri olan benim güzel vatandaşım. 🙂
Peki yüksek irtifada sporcuya ne oluyor, neden burayı tercih ediyorlar?
Yüksek rakımlarda oksijen seyreldiğinden, azaldığından dolayı vücuttaki kan hemoglobin miktarını arttırır. Hemoglobin de dokulara oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerine verilen ad. Bu kırmızı kan hücrelerinin (alyuvar) miktarının çok olması da deniz seviyesine inildiğinde araçlarda bulunan turbo etkisini yaratır. Standart bir sporcunun yükseliğe alışma süreci 2 haftayı buluyor. Gene deniz seviyesine indiğinde de 2 hafta kadar performansı iyi bir çizgide seyrediyor. Özellikle 2017 yılından sonra Ant Dağları’nda pedalladığımdan dolayı bu durumu gayet iyi bir şekilde bedenimde yıllarca gözlemledim. Artılarını ve eksilerini çok ama çok iyi bilen sporcuyum. Çünkü defalarca ve sık aralıklarla 5000m inip çıkmış bir bisiklet sporcusuyum.
Bu bölgeye bu kadar arzu ile gelmemin sebeplerinden biri Amerika Birleşik Devletleri’nin en yüksek geçidi olan Trail Ridge geçidini bisikletimle tırmanmak. Yaklaşık olarak 3150 metre irtifada bulunuyor. Yıllar önce internet sayfamda en yüksek yer olan Evans noktasını yazmıştım. Oraya gitmeyi de düşünüyordum fakat yol tadilatta olduğundan kapatmışlardı. (Dikkat; Nokta dedim. Geçit değil.)
Bazen soruyorlar “Gürkan senin kırdığın rekorlar neler?” diye. Bir kısmı dünya rekoru veya Türkiye rekoru kırmak için yola çıktığımı sanıyor. Öyle bir durum yok fakat hazır bu rotaları yapıyorum neden olmasın demiştim.
Şimdi benim kırdığım rekorlar biraz farklı ve bunların hepsi dünya turu bittiğinde gidilip resmi bir platformdan belgeleri alınır. Fakat kırdığında zaten üç aşağı beş yukarı sen ve başka bisikletçiler de bunu bilir. Deneyen veya bu noktaları geçmeye çalışan geçen bir elin parmağı kadar insan.
Her kıtanın en büyük çöllerinde en fazla kilometreyi kas gücü ile belli bir zaman aralığında kat etmiş bisikletçi.
Karakum Çölü, Taklamakan Çölü, Gobi Çölü, Tabernas Çölü, Sahra Çölü, Arap Yarımadası Çölü, Kalahari Çölü, Patagonya Çölü, Atakama Çölü, Chihuanhua Çölü, Basin Çölü (buraya doğru ilerliyorum) 11 çöl, 5 farklı kıta. Bak bunu yapan başka bir bisikletçi tarihte olmadığı gibi bunların tamamından kas gücü ile geçen insan evladı da henüz yok. 80.000 yılda zor bulursun. Bir de bunların hepsini Garmin GPS sistemi ile kalp ritmi, kadans sensörü, ısı sensörü, hız sensörü ile kayıt altına da aldıysan olay bitmiştir. Kim ne derse desin. Bu listeye sadece 1 tane daha çöl eklenecek o kadar. Bu rekoru oturup düşün, şu an biri kırmaya çalışsa astronomik bir maliyet tablosu önüne çıkar. Benim ise 14 senemi aldı. Kulağa garip ve çılgınca geliyor.
İkinci kırdığım rekor; her kıtada bisikletin, motorsikletin, arabanın kısacası bir aracın çıkabileceği en yüksek geçitlere bisikletle çıkmak.
Burada rekor kas gücü ile çıktığımdan bir başka ayrıma da giriyor. Hem araçla (bisiklet) hem de kas gücü ile çıkıyorum, daha yükseklere çıkanlar var ama araç geçitlerinin hepsinden kas gücü ile çıkan yoktu. Bu geçitler gene zaman ve kilometre kıstası alınarak bakıldığında kırılması kolay bir rekor değil. Araçların çıktığı en yüksek noktalar ve geçitler farklı kategorilerdir. Araçla çıkılan en yüksek noktalar rekorunu günümüzde iklim değişikliğinden dolayı kırmam imkânsız. Sadece geçit rekorunu kırabiliyorum. Aşağıda dört geçit yazmasına rağmen dediğim gibi dördünden geçen bisikletçi zaten yok. (Üçünden geçen 1 kişi var) Olsa bile bu sefer de zaman + kilometre + tırmanış mesafesi faktörleri devreye girecek. Amaç bu rekorları kırmak bile olsa oldukça maliyetli bir süreç olacak. İlerde bir gün kırılacağından şüphem yok. Sonuç olarak bu iki rekor da bir ilk olacak.
2010-2025 yılları arasında hala geçtiğim kıtalar arasındaki en yüksek araç geçiş noktaları. Tekrar edeyim zirvesine çıkıp geri döndüğüm değil… Dünyanın en yüksek geçidi de 6000m irtifanın üzerinde toprak geçiştir. Oraya da sadece 2 bisikletçi çıkmıştır. kendileri ile de konuştum. geçit resmi olarak yayınlanmamıştır onlar da sadece bir kere dijital ortamda paylaşım yapmışlar ve geçidin koordinatlarını da aldım. (Yani internet üzerinde görünen dünyanın en yüksek geçit dedikleri nokta ikinci sırada ) Haritada işaretimi kondurdum. Bir gün geçeceğim. Benim geçtiğim ve sizlerin de geçebileceği geçitleri vereyim. Kuzey Amerika da ki Trail Ridge geçidinden vatandaşlarımız araçları ile Amerika’nın en yüksek geçidinden geçtiklerini yıllarca bilmeden geçmişlerdir. Bunun dışında aşağıdaki diğer geçitlerden geçen ilk Türk olduğum gibi, Dijital ortamdadaki verilerden yola çıkarak Dünya’da bu 4 geçitten birden geçen ilk bisikletçi olarak da gözüküyorum. Bunların hepsi gps verileri ile kayıt altında ve bunu yıllardır çok normalmiş gibi sizlerle paylaşıp duruyorum.
Avrupa – Pico Del Veleta (3394m)
Afrika – Tullu Dimtu (4377m)
Güney Amerika – Abra Azuca (5130m)
Kuzey Amerika – Trail Ridge (3712 metre)
Kuzey Amerika’da Trail Ridge de benim için önemli. Kıtadaki en yüksek geçitler, en yüksek yerleşkeler Colorado’da olunca sporcular için en iyi kamp merkezi de burası oluyor.
Colorado Spring’den çıktıktan sonra eyaletin başkenti Denver’a kadar bisiklet yolu var. Hatta bu bisiklet yolu 1700’lü yıllarda bölgeye gelen İspanyollar’ın atları veya at arabaları ile açtıkları eski yollar ve daha önceki yazılarımda dediğim gibi bu yollar teeeee Miami’den gelen İspanyol yolları ile de birleşiyorlar. Bu yolların günümüzde bisiklet yolu olarak değerlendirilmesi süper. Evet bu süper fakat ülkede o kadar çok evsiz insan var ki bu yollar da onların meskenleri olmuş.
Şehir içinde bölge halkı ve güvenlik görevlileri tarafından istenmeyen bu insanlar şehrin dışına kadar uzanan bisiklet yollarının halkı rahatsız etmeyecek taraflarına sağlı sollu yerleşmişler. Benzer bir durumu Denver’a varmadan birkaç gün önce ben de yapmıştım. Bu bisiklet yollunun yan tarafında çadır kurmuştum. Tamam bir gece kaldım. Fakat bu evsiz insanlar düzenli olarak çadır kurdukları alanda bir süre yaşıyorlar. Amerika’da evsiz demek bizdeki dilenci anlamına geliyor. Bunu biraz kibarlaştırıp evsiz demişler. Hani hep beni evsiz sanıyorlar diyordum ya, hah işte sebebini burada tam olarak anladım.
Bildiğin tur bisikletimle aynı formasyonda gezen evsizler var. 2012 yılında dünya turuna çıktığım tarzda çantalar takmışlar. Bu şekilde şehrin içinde takılıyorlar. Tam da şehrin içi değil, işte dışına doğru bir alan desem daha doğru olur. Colorado Denver’da da bisiklet yolu ağı geniş olunca bisikletlerini ve çadırlarını saklayacak çok alan oluyor. Ben de bu yolları kullanınca ulan bu eyalette amma çok evsiz var deyip duruyordum. Bu arada burdaki evsizlerin bu kadar fazla olmasının sebebi geçtiğimiz yıllarda Utah’da yapılan bir spor organizasyonunda Utah’daki evsizleri otobüslerle toplayıp buralara getirmelerinden kaynaklanıyor.
Acaba bu Colorado eyaletinin bisiklet yolu ağı kaç kilometre? Şöyle bir bakayım dedim sinirim bozuldu.
Eyaletin bisiklet yolu ağı 10.000 kilometre hahaha. Şöyle söyleyeyim Colorado eyaleti bizim İç Anadolu’nun iki katı büyüklüğünde. Bu alanda 10.000 kilometre bisiklet yolu ağı olduğunu düşünsenize ne güzel olurdu. Şundan da eminim; Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi evsiz insanları bu yolların yanında görmezdik. Peki bu eyaletin başkenti Denver’da bulunan bisiklet yolu ağı ne kadar büyük? Onun cevabı da 400 kilometre, bu da oldukça iyi bir rakam.
Colorado Spring ile Denver şehri arasında da bisiklet yolu ağı bulunmakta. Özellikle şehre girdikten sonra şehir içinde araçlarla bisikletlerin aynı yolda gittiği paylaşımlı yollara da önem vermişler. Yazılarımı okuyup fotoğraflarımı gören veya Instagram’da çektiğim görüntüleri görenler “Ah keşke bizde de böyle yollar olsa” diyorlar biliyorum. Fakat şunu yinelememde fayda var; 400 kilometrelik bisiklet yolunun olduğu Denver’ın nüfusu 715.000 kişiden oluşmakta.
Dediğim gibi Colorado eyaleti bizim İç Anadolu’nun neredeyse iki katı büyüklüğünde.
Colorado’nun nüfus: 6.000.000
Başkent Denver nüfus: 715.000
Tekrarlayayım Colorado Eyaleti İç Anadolu’nun 2 katı büyüklüğünde.
İç Anadolu’nun nüfus: 15 milyon
Başkent Ankara nüfus: 5 milyon
Colorado’nun yıllık geliri tahmini 450 milyar dolar
İç Anadolu’nun yıllık geliri tahmini 150 milyar dolar
Colorado’da alan çok büyük, gelir çok fazla, insan çok az. Hali ile hizmetin kalitesi yüksek. Yani başkent Ankara’da 5 milyon kişiye hizmet etmekle Denver’da 715.000 kişiye hizmet vermek kıyasladığında fark çok. İşte bu yüzden bizim Ankara istediğimiz seviyeye gelmiyor, gelemez. Bunun üstüne bir de vizyonsuzluğu ekle, oldu bitti.
Sen Denver’daki nüfusu alıp Ankara’ya yerleştirsen burada o kadar kişiye sağlanan hizmeti Ankara’daki günümüz bütçesi ile gene sağlayamazsın. Bu yüzden de bu eyaletleri veya şehirleri kıyaslamak çok saçma.
Türkiye’de çok insan, az kaynak ve az üretim var. Bunlarda ise az insan, çok kaynak (ki üstüne başka yerlerden de kaynak sağlıyorlar), çok üretim var. Konuyu açıklığa kavuşturduğumu düşünüyorum.
Denver’da beni misafir edecek olan Seçil Abay’ın evine doğru ilerliyorum. Öncesinde ablasına uğrayacağıma söz vermiştim. Seçil ile dostluğumuz taze. Biliyorsunuz pandemi döneminde hayatımıza bazı telefon uygulamaları girdi. Bu uygulamalardan birinde Seçil ile tanışma fırsatım oldu. Seçil benim seyahatimi bir süredir takip ediyordu. Kuzeye doğru ilerlediğimi öğrenince “Denver’da evin var istediğin kadar kalabilirsin. Hatta ben tatile gidiyorum, ev boş, gel kal dinlen” demişti. Sonuç olarak ben de O dönmeden 1 gün önce ancak Denver’a gelebildim.
Aslı’nın evine uğrayıp bir soluklanıp sonrasında da Seçil’in evine geçip duşumu alıp tekrar Aslı ve Hakan’ın evine akşam yemeğine gittim. Hakan ve Aslı’nın Amerika’ya geliş hikayeleri de bomba. Aslı’ya Green Card vuruyor, apar topar evlenip Denver’a yerleşiyorlar. Hakan tabi Amerika’ya daha önce geldiği için buraları çok iyi biliyor. Sohbet sohbeti açarken ve Hakan da çevreyi bu kadar iyi biliyorken yemekte enteresan bir detaydan onlara da bahsedeyim dedim.
Bir önceki yazımda sizlerle paylaşmadığım güzel bir detaya geleyim..
Şimdi yoldayken her şeyi detaylıca inceleyen okuyabilen biri olmadığımı söylemiştim. Okunacak bir şey varsa onun fotoğrafını çekerim, daha sonra bu yazıları yazacağım zaman fotoğraflarla birlikte inceler, yazarım dedim. Yoldayken çok yorgun oluyorum ve ilgilenmem gereken başka şeyler oluyor.
Colorado’da Silverton kasabasına varmadan önce Molas Geçidi 3324 metrede bulunuyor. Geçidin tepesine gelindiğinde güzel bir manzara var. Hava kararmadan hemen önce vardığımdan dolayı birkaç yerin fotoğrafını çektim. Karşı dağı dürbünle izleyen adamların dürbününden dağlara baktım ve sonrasında kamp yeri bulmak için yoluma devam ettim.
Fakat orada bir detay gözümden kaçmış. Fotoğrafını çektiğim tabelayı incelemedim. Bir gün sonra beni yolda eşi Celine ile yakalayan Ahmet söyledi tabeladaki detayı. (Teksas Odessa’da evinde kaldığım arkadaşım). Yemek yerken “Gürkan senin geçtiğin geçitten geçtik tabelada Sultan dağı vardı dikkat ettin mi” dedi.. Dikkat etmemiştim.
Ahmet o gün onu söylemese o detayı görmem biraz zaman alacaktı (Ekim 2024’de oradan geçtim, yazısını Ocak 2025’de yazıyorum ). Yazılarımda dikkat ediyorsanız biraz arkadan geliyorum. Dinlenmeye geçtiğim zamanlarda fotoğrafları videoları tek tek yakından inceliyor ve bakıyorum. Ahmet söylediğinde heyecanlanıp paylaşmıştım. Fakat sonrasında yazıyı başka sebeplerden dolayı kaldırdım. Şimdi ilelebet internet sayfamda çakılı halde duracak.
Şimdi bu bilgiyi ilk olarak Aslı ve Hakan ile paylaştım. Hakan da bölgede bir noktaya daha dikkat çekti. Ben de Hakan’a şöyle dedim “Buraya bu adı koymuşlarsa kesinlikle civarda daha büyük bir alan olmalı.” Ertesi gün bölgeyi daha detaylı araştırdım ve sonra da aradığım alanı aynen dediğim gibi çok daha önemli ve büyük bir şekilde buldum. Bölgedeki adların ne zaman verilmiş olabileceğini, o dönem Türkiye’den göçenlerin hangi bölgelere dağıldığını, bu adların çağrışım yaptığı kişileri, tek tek inceledim ve kendi hipotezimi yazdım.
“Gidip gezdiğiniz gördüğünüz yerlerde olay sadece bir adı görmekle asla bitmez, arkasından hiç beklemediğiniz güzel bir hikâye çıkabilir.”
Amerika’da resmi olarak bu bölgede dağlara verilmiş adlar yukarı da ki şekilde:
Türk Kafası Dağı, Büyük Türk Dağı, Sultan Dağı, Altın Boynuz Dağı (Haliç) Dağı, Sultan Deresi…
Gürkan Genç’in bölgeye verdiği ad Türk Tacı Bölgesi.
2025 Ocak ayında bölgeyi Türk Konsolosluğu’nda Kültür Ateşesi ve elçimiz ile paylaştım. Kendileri de bölgeden bu vesile ile haberdar oldular. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızda bu alanı bu şekilde ilk defa benden duydu. Bölgede yapılan festivallere Türk günü ile destek verilerek bölgede hali hazırda resmi şekilde adlandırılmış dağlarla bir bütünlük sağlanabilir. Alan Colorado’nun en değerli kayak, kamp ve yürüş merkezleri ile çevrili.
Colorado San Juan bölgesinde Silverton kasabası 1874 yılında kuruldu. Kasabanın kuruluşu, San Juan Dağları’ndaki zengin altın ve gümüş yataklarının keşfiyle bağlantılı. 1870’lerin başlarında, bölgeye maden arayıcıları akın etti. 1874 yılında, Ute kızılderilileriyle yapılan anlaşma ile bölge madencilik için açıldı. 1900’lü yılların başında altın ve gümüş madenciliğinin merkezi haline geldi. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda madenlerin çoğu kapandı. Bu bölge Amerika Birleşik Devletleri’nin ikinci dünya savaşını finanse eden maden bölgesidir. Son maden 1991’de kapandı.
Günümüzde çevresindeki dağlar, eski madenler ve doğal güzellikleri ile turistik bir kasaba haline geldi. Osmanlı topraklarından Amerika’ya göç 1900 yılların başında oldukça fazlaydı. Gelen Türk göçmenlerin bir kısmı maden işlerinde çalıştı. Bölgenin araştırılması, patikaların açılması ve adlandırılması 1974 yılına kadar sürdü. Willim Hanry Jackson bölgeyi ilk defa fotoğrafladığında yukarıda yazılan adlar kayıtlarda vardı.
Tekrarlayayım; yazılanlar Gürkan Genç’in kendi düşünceleridir ve bölgeye
“Turk Crown” Türk tacı adını koydum. Herhangi bir yerde bu araştırmayı bulamaz veya göremezsiniz.
-“Turk Crown” (Türk Tacı) olarak adlandırdığım bölgede o yıllarda araştırma yapan ekip arasında Türk madencilerin bulunması çok büyük olasılık. Buraya Osmanlı toprakları sınırları içinde yer alan Arap topluluklarından değil, direkt olarak Anadolu’dan Türklerin geldiğini savunuyor ve bundan ötürü de belirgin şekilde Türk adının yazıldığını dile getiriyorum.
– Dağlara adını veren kişilerin bölgedeki yol ve keşif çalışmalarını yapan insanlar olduğu bilinmekte. Fakat nereden ve kimlerden esinlenilerek bölgeye bu adların verildiği bilinmemekte. Bölgede faliyet gösteren Amerikan şirketine madenci olarak katılan Türk işçilerden esinlenmiş bir maden mühendisi olabilir.
– “Grand Turk Mountain” (Büyük Türk Dağı) Avrupa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki imparatorlar için kullandığı genel bir söz. Fakat 20. yüzyılda Grand Türk yani Büyük Türk olarak adlandırabileceğimiz tek kişi olduğunu düşünmekteyim; Samsun’da adımını attığı iskeleden bisikletle Türkiye – Japonya yani Kuzey Asya yolculuğuma başladığım, Ankara’da kurduğu meclis önünden dünya turuma başladığım ve minnetle andığım, Mustafa Kemal Atatürk’e atıfta bulunulmuş olabilir. (Fakat bu olasılığı yazının ilerleyen kısmında yok sayıyorum)
– “Turks Head Mountain” (Türk Kafası Dağı), Türk Zirvesi veya Zirvedeki Türk olarak adlandırılabilir. Bir başka anlamı da Osmanlı kültüründe modern halini alan fes takan bir kafaya da benzetilmesi olabilir. Bu arada fes Osmanlı’nın şapkası değildir. Başka diyarlarda bulunmuş, Osmanlı topraklarında modern halini almış bir şapka modelidir. Oturdukları yerden okudukları iki üç makale ile Osmanlı’nın şapkası diyen bazı cahiller var. Tekrar ediyorum fes Türk kültürünün bir parçası değildir. Osmanlı’nın şapkasıdır diyen tarihçi veya şaklabanlara itibar etmeyiniz.
– “Golden Horn Mountain” (Altın Boynuz dağı) Avrupa devletleri, İstanbul’da Haliç’e de Golden Horn derdi.
Şimdi; Golden Horn Dağı (Haliç), Grand Turk Dağı (Büyük Türk), Turks Head Dağı (Zirvedeki Türk) ve Sultan Dağı (İmparator) bunların arasındaki Sultan Deresi (imparatorun eşi olabilir) başlıklarını tekrar göz önünde bulundurursam; bir çağı kapatıp başka bir çağı açan, İstanbul’un fethini gerçekleştiren, imparatorların imparatoru büyük Türk Fatih Sultan Mehmet Han’dan başkası olamaz.
Yukarıda okuduğunuz kısa makale tamamen yolda aklıma gelip yazıya döktüğüm bir eserdir. Sizler de daha farklı şekilde düşünüp yorumlayabilirsiniz.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sırt çantalı gezginlerin Türk Tacı olarak adlandırdığım bölgeye gitmelerini öneririm.
Aslı’nın güzel yemeklerinden ve bu güzel çiftin muhteşem muhabbetinden sonra Seçil’in evine geçiyorum. Dinlenmeye başlıyorum. Yol uzun…