05Tunus – Ürdün uçağı dünya turu sırasında bindiğim ikinci uçak oldu. İlk uçağıma İngiltere’den İspanya’ya geçmek için binmiştim (malum arada deniz var). Royal Jordan’ın uçakta verdikleri yiyecekler oldukça iyi. Hatta yemeğin yanında verdikleri metal çatal ve bıçak olayına şaşırdım. Uçaklara metal yemek takımları mı koymaya başladılar?
Uçak yolculuğu benim için oldukça iyi geçti. Neden diye soracak olursanız; yemekten sonra uyumuşum.. Gözümü açtığımda uçak inişe geçmek üzereydi. Hadi bakalım Ürdün nasıl bir yer çıkacak. Körükten dışarı çıkınca Arap yarım adasına geldiğim belli oldu. Arkadaş körükte bir halı sermişler sanarsın uçak saraya indi. Amman Havalimanı oldukça lüks diyebilirim. Pasaport işlemlerini yapmadan önce yanımda bulunan 100$’ın bir tanesi bozdurayım hemen. Eh ülkeye girdiğimde cebimde biraz para olsun. Adama 100 doları uzattım bana geri 72 dinar verdi. ‘Bu mudur?’ diye bir kafa işareti yaptım. Olumlu işaretini alınca küfür de akabinde geldi. “Vay biiiiiiiiiippppppppppp bu ne yahu?’’
1 Dinar, 3.3 TL! Vay vay vay, hapı yuttuk.
Böyle söylene söylene pasaport sırasına gittim. Göz bebeğinin fotoğrafı çeken makinaları da koymuşlar. Açık söylemem gerekirse adamlar arapça konuşmasa hakikaten uçak başka yere gitmiş diyebilirdim. Akşam 20:00’de uçağın indiği Amman Havalimanı’nda Büyükelçiliğimizden Başkatibimiz Halil karşılıyor ve birlikte elçiliğimize gidiyorum. Suudi Arabistan vizesini alıncaya kadar ikamet edeceğim yerde büyükelçiliğimiz. Ürdün’den bisikletle yola devam edebilmem için Suudi Arabistan vizemi almam gerekiyor. Kuzeyde Suriye, doğuda Irak, batı İsrail ve güneyde Suudi Arabistan var. Bir de Ürdün’ün güneyinden gemi ile Mısır’a geçebiliyorum fakat Mısır defterini şimdilik kapattım.
Şehre doğru giderken Halil’e ülke hakkında bir iki soru yöneltiyorum. Öncelikle ülkedeki ticareti, yer altı kaynaklarını ne ürettiklerini sordum. Bunu sordum çünkü böyle güçlü bir paran varsa mantıken bir şeyler üretiyor olmalısın.
Ürdün aslında tam bir milletler topluluğu. Irak’da savaş patlak verdiğinde ülkenin zenginleri pıllarını pırtların toplayıp Ürdün’den Amman’a yerleşmişler. Suriye’de savaş çıktığında da durum aynı olmuş. İsrail Filistin çatışmalarından kaçan Filistinliler de gene Ürdün’de yaşıyorlar. Suudi Arabistan’ın zengin, eğlenceye düşkün Arapları da gene Ürdün’deler. Peki, bu ülkeye ne yapıyorlar? Amman’dan edindiğim izlenime göre pek iş güç de yok. Amman şehri 7 tepenin üzerine kurulmuş. Şehir içinde bisikletle gezen kimseyi göremedim. Çünkü nerdeyse düz bir alan bulmak imkansız. Ürdün devleti İsrail’i destekleyen devletler tarafından korunan bir devlet. Sebebi bölgedeki en uzun kara sınırının İsrail – Ürdün arasında olması. Ürdün bir tampon bölge olarak kullanılıyor. Ülkede su, doğalgaz, petrol yok. Güneyde az miktarda fosfat madeni bulunmakta. Ülkenin güneyinden kuyulardan çıkartılan sular 300 km boru hattında taşındıktan sonra Amman şehrine ulaşıyor. Bu proje Türkiye’de ki Gama firması tarafından geçtiğimiz yıllarda bitirilmiş. Şu halde bile haftanın belli günleri şehre su veriliyor. Herkesin evinde su deposu bulunuyor. Bu proje yokken haftada bir gün bir mahalleye su verilirmiş. Suyu bulabileceğin bir yer olmadığında susuzluğun ne anlama geldiğini çok iyi anlıyorsun. Ülkenin geliri %80 hizmet sektörüne dayalı. Fabrikalar için elektrik çok pahalıya geldiğinden bölgede fabrika kurulmamış. Elçilikte görevli polis arkadaşlarla sohbet ederken öğrendiğim şöyle bir detayı da sizlerle paylaşmak isterim.
– Gürkan Bey ülke pahalı fakat şöyle bir şey de söylemek isterim. Türkiye’de boş eve yani şuan outmadığım eve ayda 20TL elektrik parası geliyor. . Ürdün’de 3 ayda 30 TL elektrik parası veriyorum.
Hizmet sektörüne dayalı bir ekonomi olduğundan Fas, Cezayir ve Tunus ülkelerine nazaran çevre temizliği konusunda daha iyiler. Temiz demiyorum sadece biraz daha iyiler.
Amman şehrinde, Garmin GPS için bir yedek parça almam gerekti. Garmin dükkanı var, Sony’den bir iki ürün almam gerekti gene dükkanını buldum, bisiklet için de oldukça iyi markalar var. Ayrıca aklıma gelebilecek tüm markalar hatta büyük alışveriş merkezleri de gene Amman’da var. En son İspanya Madrid’de aradığım her şeyi bulabilmiştim ve sonrasında Ürdün. Amman’da ne ararsınız bulmanız mümkün.
Haritadan tam olarak nerede olduğumu görünce ‘yahu Filistin’e gidebilirim’ dedim. Ürdün sınır kontrolü İsrail tarafından yapılıyor. Hemen vize başvurusu için formu doldurdum. Fakat şöyle bir sıkıntı var: Filistin’e gideceğim derken İsrail’e de otomatik olarak giriyorsun yani pasaportuna işlem yapıyorlar. Eğer bu işlem pasaporta yapılırsa Suudi Arabistan’a giremem. Gerçi Suudi Arabistan’a girip giremeyeceğim de beli değil. Suudiler Hac döneminde ülkelerine pek turist alma yanlısı insanlar değil. Halbuki Hacca gitmek için bu tarihlere bu alanı denk getirmeye çalışmıştım. Fakat gel gör ki Dışişleri Bakanlığı’ndan nota da yazılsa hiç oralı olmadılar. Hatta bir gün Halil Bey ile birlikte Suudi Arabistan Elçiliğine gittik. Kendisini konsolos muavin olarak tanıtmasına rağmen bizi içeri almadılar. ‘Kapıdan randevu alın öyle gelin’ dendi. İyi de telefonları açmıyorsunuz ki! Ayrıca içeri nezaketen alınır. Sonuçta bir diplomat. Aynı durum Tunus’da da geçerliydi, telefonlarına bakmıyorlar. Hac döneminde binlerce insan kendilerini aradıkları için telefonlara bakmamayı görev edinmişler. O vize alınacak uğraşmaya devam : )
Amman’da eski şehir olarak tabir ettikleri bölgeye gittim. Eski şehir dedikleri olay 1930 veya 40’lardan kalma yerler, öyle pek mazisi yok diyebilirim fakat bu alanda Roma döneminden kalma büyük bir anfi tiyatro yer almakta. Sanırım günümüzde de aktif bir şekilde kullanıyorlar.
Bana kalırsa şehirde adam akıllı bir kazı yapılsa toprak altından oldukça eser çıkacak diye düşünüyorum. Merkezde Kudüs restoranın yemeklerini yiyin. Salaş ve yemekleri oldukça lezzetli, ayrıca temiz de. O sokak üstünde bir iki restoran daha var ara sokaklara girip çıkarsanız görürsünüz. Hepsinin yemeklerini denedim diyebilirim. Sıkıntı yok. Künefe olayı ile çok övünüyorlar.
Habiba adında bir tatlıcıları var özellikle geceleri önünde kuyruk görürsünüz. Vay arkadaş ya ilk defa künefe sırası gördüm. Yiyelim bakalım künefeleri nasıl? Uyyyyyyyy geçelim arkadaş. Yani Türkiye’de künefenin en krallarını yemiş biri olarak (Mersin ve Adana’da) bu bölgenin künefesini beğenmedim. (Şahsi görüşümdür beğenen de çok)
Öncelikle ne yağı kullanıyorlar bilmiyorum ama oldukça ağır. Kaldı ki şerbetli tatlıları ayıla bayıla yerim fakat buranın künefesi tıkadı. çok peynirliydi. Mesela irmikli tatlıları var. Tereyağında kavuruyorlar, Türkiye’de de yapıyorlar fakat buradakinin tadı hoşuma gitti. Biraz sert, kıtır kıtır yiyorsun. Falafel zaten bilinen atıştırmalık yemekleri. Ha bir de tayinli köfte. Bu yemeğin tadından çok sunumu hoşuma gitti. Yemeklerin üstüne sos dökmeye bayılıyorlar, o da dikkatimden kaçmadı. Sabahları yemelik bir poğaça keşfettim. Fırından çıkan hamurun üstüne kekiği serpiyorlar, üstüne beyaz susam atıyor onun üstünde de zeytinyağı gezdiriyorlar. Sonra kısa bir süreliğine fırına geri sürüyorlar. Çok hoşuma gitti.
Evet, gelelim bu ülkede neler dikkatimi çekti.
Öncelikle ülkenin kuzeyinde yer alan iki önemli şehre bisikletle gitmedim. Halil’in boş olduğu bir gün birlikte gezdik. Senelerdir elçilikte olmasına rağmen üstelik arapçası da oldukça iyi ama bu bölgeye işlerden fırsat bulup gelememiş. Yavuz Sultan Selim ve Mustafa Kemal’in geçmişte bulundukları Acun bölgesinde Salt Şehrine birlikte gittik.
Ürdün’de nereye giderseniz gidin burası Osmanlı kalesi, burası Osmanlı köyü, burası Osmanlı şeysi falan filan hep diyecekler. Gerçekte bu alanların bir çoğu Osmanlı döneminde yapılmış değildir. Salt şehrine de her ne kadar Osmanlı şehri dense de değildir. Bu şehir Makedonya ve Roma imparatorluğu döneminde kullanılmış, Moğollar tarafından yıkılmış ve tekrar Memlüklüler tarafında kurulan bir şehir. 16. yüzyılda Osmanlı bu şehri ele geçirdiğinde Acun bölgesinin başkenti olarak kullanmış. Salt şehri Ürdün turizmi için önemli sayılabilecek şehirlerden biridir (bu da benim şahsi fikrimdir) Yoksa kendilerinin turizm reklamlarında veya dergilerinde görebileceğiniz bir alan değil. Ülkenin tamamında görebileceğiniz en güzel eski pazar bu şehirde bulunmakta!! Ayrıca Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dönemlerde şehrin belli bir kısmının mimarisi değişmiş. Bu mimariyi de Ürdün’de başka bir yerde görmeniz mümkün değil. Bölgede Osmanlı imparatorluğunun yapıları az. Osmanlı bölgede kendisini 1850’den sonra göstermiş. Hatta okullarda Osmanlıca eğitimleri de bu kendini gösterme durumundan sonra başlamış öncesinde yokmuş. Osmanlıya isyanın sebeplerinden birini de Arapçayı yasaklatıp Osmanlıcaya geçiş yapılacağına insanların inandırılması olmuş. İnternet üzerinden ve elçiliğimizden konu ile ilgili bir bilgi bulmaya çalıştım sonuç yok. Peki bu bilgiye nerden ulaştım? Büyük babalarının Osmanlı tarafından kurulan okulda osmanlıca eğitimi aldığını anlatan bir aileden ( aileyi sonraki yazılarımda tanıtırım). Sonrasında başka yerli insanlara sordum evet çok eskiden “Osmanlı Türkçesi eğitimine başlanmıştı” cevabı da geldi. İlginç ilk defa bölgede kurulan Osmanlı Türkçesi eğitimi veren okulları duydum. ( Konu hakkında daha fazla detaylı bilgi edinebilmek için TSK’da osmanlıca bilen emekli bir generealimize ulaşmaya çalışıyorum. Bir şeyler öğrenebilirsem sizlerle paylaşmaya çalışacağım)
Şehirde ufak bir de müze var. Şehre göre oldukça başarılı bir müze fakat müzenin içini doldurmayı unutmuşlar! Sadece Osmanlı Valisinin eski fotoğrafı yer almakta ve bir iki parça da antika eşya. Bu şehre pazarını veya bu içi boş müzesini görmeye gelmedim. Şehrin biraz üst taraflarına doğru aracımızla çıktık.
Yıkılmaya yüz tutmuş evlerin önünde bir mezarlık o mezarlığın hemen yanında da bir Türk bayrağı dalgalanıyor. Önce terk edilmiş çalıların kapattığı mezar taşlarının yanından geçip şehre yukarıdan baktım. Savaş hattı siperler bu noktada olmalı. Bölgeye hakim bir tepe. Arkamı dönüyorum, hemen arkada zirve var. Yaklaşık 40 metre yukarısı. Sonrasında Türk bayrağına bakıp duvarla çevrili olan alanın ön kapısına doğru yürüyorum. Bu sırada aklıma takım arkadaşlarımdan Çağlar’ın azdığı mektubu tebessümle hatırlıyorum:
“Bilmem neredeki bir gölün kenarına oturduğunda “Vay anasını, bu yolu alıp buralara geldim.” derken yolda gördüğü, tanıştığı herkesi anabilecek kadar güzel bir adam. Başardım diye sevinirken bunu başarmasında kendisine destek olan ailesini, arkadaşlarını, sevdiklerini, günlüğüne yorum yapanları unutmayacak kadar hafızası geniş bir adam.”
Bu alanları unutmamak lazım. Karşımda tek tek adları yazıyor. Bakıyorsun işte o beyaz mermerin üstünde siyah harflerle yazılmış koca koca adları, şehirleri. Ankara, Bursa, Manisa, Balıkesir, Denizli, Nevşehir, Çanakkale……………
Azerbaycan, Güney Kore, Japonya, İsveç, Almanya’daki silah arkadaşlarını ziyaret etmiştim. Hayatım boyunca da bu noktaları unutmayacağımdan da eminim. Salt Türk şehitliği.
Avrupa topraklarından sonra gördüğüm en bakımlı mezarlık olmasının yanısıra gezdiğim Arap ülkeleri arasında yer alan en bakımlı mezarlıktır.
Mezarlığın içinde Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanlığı tarafından açılan müze Ürdün devletinin Salt şehrinde açtığı müzeden çok daha zengin eşya ve görsellerle doludur ve bilgilendiricidir.
Duvarlarda tarihin gerçekleri yazmakta fakat bu gerçekler sadece Türkçe’dir. Sorumluluğu Ürdün Türk Askeri Ateşeliğin’de olan bu şehitlikte yer alan tarihi bilgilerin arapça ve ingilizcelerinin de yazılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Orası sadece şehitlik değil aynı zamanda bir müze. Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinden sayfalar o müzede bulunmakta. Şehitliğin kapısı gündüzleri her daim sonuna kadar açık olmalı. Telefonla birilerini arayıp kapının açılmasını olmamış. ( Başka bir arkadaşımı daha oraya yönlendirdim gezmesi için aynı muhabbet oldu. İki kapı varmış. O zaman kapalı olan kapıya açık olan kapının bilgilendirilmesi konulmalı diye düşünüyorum.)
Ürdün hükümeti Turizm Bakanlığı ile konuşulup, şehre giden yabancı milletlerin turistlerini, gezginlerini o noktaya yönlendirilirse hem bu ülkenin tanıtılmasına yardımcı olmuş olur, hemde bu askelerin anılmasını hatırlanmasını sağlamış.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusu Arap yarım adasında ağır kayıplar verdi. Bu bölgede adları geçen şehitlerin hemen hepsi Osmanlı ordusunun sıhhiye birliğinin erbaş ve subayları. Sıhhiye birliği birinci dünya savaşında yarılan cephelerde geriye doğru çekilirken Salt şehrinde bu noktaya gelmişler. Hattı savunurken bölgedeki köylü, Osmanlı askerine arkadan saldırmıştır. Bölge halkının arkadan saldırma sebebi açıktır. Çünkü Osmanlı askeri Şerif Hüseyin liderliğinde ayaklanan Araplarla savaşmaktadır.
Sonuç olarak bu hatta savaşan tüm Osmanlı askeri arkadan vurularak şehit olmuştur. Bu birlikte öldüren askerlerin arkadan vurularak öldürüldüğü Türk silahlı kuvvetlerinin arşivlerinde yer almaktadır. Ayrıca şehitlikte yer alan müzede bu bilgilere ulaşmanız mümkündür. Cephe düştükten sonra askerler siperler üst süte yığılmıştır. Bölgenin çöplüğü yapılmıştır. Bölgede araştırma yapan iki Türk vatandaşı, 1980’lerin sonunda çöplüğün içinde şehitlerimizi bulmuşlar ve şehitlik uzun çalışmalar sonunda bugünkü halini almıştır.
Gene askeri ateşemizden aldığım bir ikinci bilgi ise (TSK arşivlerinde yer alıyormuş) Ürdün bayrağı hakkında oldu. Osmanlıya karşı bölgedeki Arapların özgürlüklerini simgeleyen Ürdün bayrağı 1928 yılında resmiyetini kazanmış. Günümüzde yabancı kayıtlara baktığınımda bayrağın içinde yer alan üçgen ve kırmızı rengin Osmanlı’ya karşı direnişin rengi olduğu yazmakta. (Bu açıklama osmanlı arşivinde daha farklı şekilde geçiyor deniyor bunu da öğrenmeye çalışacağım) Yani olay biraz yumuşatılmaya çalışılmış. Sonuçta günümüzde bölge ile ticari olsun kültürel olsun ilişkilerimiz çok iyi.
– “Türkler neden Arapları sevmiyorlar?” Bölgede bu soru olur da bir gün size de yöneltilirse aslında sizin tarih bilginiz sınanmaktadır. Hemen hemen bu soruyu yönelten bölge halkının tamamı tarihte Osmanlı’ya neler yaptıklarını, köylerde yaralı buldukları Osmanlı askerlerini nasıl infaz ettiklerini bilmekte. Bu tarihi bilenler yaşanılanlardan dolayı da üzülmekte. Keşke olmasaydı diyen çok fazla insan oldu. Yolculukta zorlandığım konulardan biri de tabularımı yıkmak oluyor. Senelerce aldığım bilgi ve öğrendiklerim yolda teker teker değişiyor. bunları bir çırpıta anlatmak analiz etmekte benim için zor oluyor. Hatta belki ifade ederken hatalarda yapıyorum bilmiyorum.
Şehir içindeki ulaşım olayından bahsedeyim. Amman içinde otobüs hiç kullanmadım. Bir yere gideceksem taksiyi tercih ettim çünkü ucuz. Çok inişli çıkışlı bir şehir ve trafik berbat. Kullanmadığım ama kullanacaklar için bir de fiyatlar hakkında bilgi vermek isterim. Bu bilgiyi veriyorum çünkü taksi sürücüleri sizin ülkeye yeni geşdğinizi anlarlarsa hakikaten çok fazla ücret istiyorlar
- Şehir içinde taksi kullanımı en uzak mesafeye en fazla 3 Dinar alıyor. fakat taksiler yabancı olduğumu anladıklarında 5 veya 10 dinar istiyor
- Amman’dan Akabe taksi ile 100 Dinar, otobüs 9 Dinar.
- Hava limanından Amman şehir merkezi gündüzleri 20 dinar, akşamları25 dinar.
- Amman’dan ÖlüDeniz’e taksi 40 Dinar. Oraya götürüyor, 2 saat bekliyor sonra geri geliyor.
- Otobüs yüzülebilecek alandan uzak bir noktaya bırakıyor. Sonra bol tuzlu bir şekilde otobüsle geri dönmek istenirse bunun fiyatı da 5 dinar. Bir de sadece cuma günleri çalışan Jet Otobüs dedikleri bir olay var, o da 15 dinar.
Amman’da şehir merkezinde Sdyney Hostel’de kaldım. Hostel’de rezervasyon yaptıranlara her zaman mesaj atıyorlar, havalimanından şehir merkezi 25 dinar. İnsanlar ucuza buluruz deyip Tarık ile anlaşmıyor, havalimanından gelenler 40’dan aşağı gelmiyor. Ayrıca ülke içinde taksi ile gezmek isteyenlere alternatifler sunuyor. Herkes kafasına göre gezip kazıklanıp dönüşte hostele uğruyor ve nasıl kazıklandıklarını anlatıyorlar. Eh adamın taksisi var. Fakat internet sitelerinde, kitaplarda halkın turisti kazıkladığı o kadar fazla yazılmış ki haliyle yazıları okuyup gelen insanlar da, esnaf bir fiyat verdiğinde ön yargıları ile yaklaşıyor. Herkes haklı aynı duruma bende düşebilirdim. Zor ülke. Çok hikaye dinledim yabancılardan. Hatta Türkiyeden gelen iş adamlarından 6TL lik yer için 90TL alındığını da öğrendim.
Ülkede sadece otobüs ve araba mı var? Evet, aynen öyle sadece bu ikisi var. Dönemin en uzun demiryollarından birine sahip olan ülke demiryolu ağı konusunda hiçbir şey yapmamış. Bakımsızlıktan ve ilgisizlikten dolayı da zaman içinde çöl demiryolunu kumlarla örtmüş. ( Hicaz demiryolu genel müdürü ile de görüştüm. öğrendiklerimi ve beklentilerini yazacağım)
Hicaz Demir Yolu’nun Amman’da yer alan istasyonuna gittim. Ufak bir müze yapılmış ve o dönemin fotoğrafları, eşyaları bu müzede sergileniyor.. Hatta Türk subaylarının yer aldığı fotoğraflar bile var. İstasyonda yer alan binaların bir kısmı ayakta kalmış.
Rayların üzerinde yürüyüp vagonlardan bir tanesine bindim. Koridorundan yürürken sağa sola bakıyorum. Amman’da gezilecke güzel alanlardan biri. Yaz aylarında bazı günler tren yakındaki bir kasabaya turistlik atraksiyon için hareket ediyormuş. “Keşke denk gelseymişim yaaa bu trenle civarı gezmek isterdim”. ( önümüzdeki günlerde bu dilek gerçek oldu ve gezme fırsatım oldu))
Bisikletle ürdünü gezmeye başlayabilirim