Bir tarihte National Geographic’de seyrettiğim belgeselde karadenizde kazılar sonucunda bir mezarlık bulunuyordu. Bu mezarlıktaki kadın cesetten dna örneklerini alınıyor, 1 senelik araştırma sonucunda da dna’ya %98 uyumluluk gösteren kan Moğolistan’da bulunuyordu. İlk yazılarımızda burada. Türk – Moğol diyebilirim.
Biz bu göçler sırasında biraz değişime uğramışız, kimin kime karıştığı ne olduğu belli değil artık..
Atalarımın çekik gözleri ve atları ile göç ettiği toprakları, ben badem gözle ve demir atımla geri döndüm.( Moğolistan’da bir gazete haberi)
Bisikletin pedalanını çevirip o uçsuuzzzzzzz bucaaaaakksızzz alana baktığımda, atalarımın at koşturduğu topraklarda bisikletimi sürdüğüme inanamıyordum. İçimde de garip bir heyecan vardı.. Ulan acaba seyrediyorlar mı? Torunları geldi ama hani mavi göz biraz da sarışın olmuş, gözler de çekikliğini kaybetmiş; tanıyabildiler mi acaba? Bak sıkıntı düştü şimdi içime.
Moğollar benim Türk olduğumu öğrendiğinde bazıları “TÜRCOO!!!” diye bağırıyor. Hayırdır??? İspanyollar ne zaman geçti buradan.. Bazıları Türko diyor bazıları da TURRK (dudakları öpücük verir gibi yapın, dili arkadan yuvarlayarak Türk diyin bu şekilde söylüyorlar). Hee yaa Türk. Vay benim kan kardeşim, gel öpeyim gibi muhabbetler olmadı ama tokalaşmalar tam Türk usulü. Tutarsın adamın elini, o senin gücünü sen onun gücünü hissedersin.
Bir sıkıntı da benim Türk’e benzememem konusunda. Bir İtalyandır gidiyoruz. Yolda kiloları verince tabi filinta gibi oluyorsun. Söylemeden edemeyeceğim. İzmir Selçuk, Efes Antik tiyatrosunda Roma heykelleri var ya pürüzsüz. Hah ondan işte. Siz de bisiklete binin inanın aynısı olacak. Süreklilik şart tabi. İki binip kıçım başım ağrıdı demeyin.
Moğollar bizim gibiler. Biz nasıl Türk’üm dediğimizde ayaklar yere sağlam basar, o kelimenin gücünü hissettiririz ya; aynı şekilde bunlar da öyle. Moğol’um dediklerinde bizler gibiler. Güreş müsabakalarını seyrettim Tv’de, biraz farklı giyinseler de benzerlik mevcut; ayı gibi maşallah hepsi. Yenilen pehlivan diğerinin koltuk altından geçip saygı gösteriyor, böyle de bir adet var. Güç kuvvet bizdeki ile aynı.
Ulan -Batur içinde her şeyi bulabilirsiniz. Hani şu yok bu yok diyemeyeceğiniz şehirlerden biri. Fakat İstanbul, Ankara da beklemeyelim. İnternet hızlı, Avrupa yemeklerinin hemen hepsi var. Moğol yemeklerinin tatları güzel. Hele etin tadı bence süper. Tek sıkıntı bu etin nasıl terbiye edileceğini bilmemeleri.
Rusya’nın egemenliğinde uzun süre kalmış toplumlardaki alkole düşkünlük burada da var. Sabah saat 10’dan sonra sokaklarda sarhoş erkekler veya kadınlar görmeniz mümkün. Bir çok seyahat kitabında yazar -hatta buradaki insanlar da uyardılar; geceleri tek başınıza gezmemeye özen gösterin, hem sarhoşlar çok hem de hırsızlar. Tabi ki ben kimseyi dinlemeyip ana caddelerinden arka sokaklara kadar geceleri gezdim dolandım.
Sarhoş sayısı cidden fazla. Ya alkol alabilmek için para istemeye gelirler veya da direkt para derler. Türkçe küfür edip tavrınızı belli ederseniz kaçıyorlar. Fakat sarhoşları uzaktan gördünüz mü mesafe koymakta fayda var.
Hayat kadınları sizden en ufacık bir bakış bekler, sonrasında hemen yanınızdalar. Yol boyunca size eşlik edip muhabbet edebilirler, otel kapısına geldiğinizde yürüyüş ve sohbet için teşekkür edip ayrılabilirsiniz.
Şehirdeki üniversite öğrencilerinin neredeyse tamamı çat pat da olsa ingilizce konuşabiliyorlar. Moğol gençliğinin bizim ülkedeki gençlerden pek bir farkı yok. Aynı tarzda giyinmeyi, aynı müzikleri dinlemeyi seviyorlar. Moğol erkeklerinde ve kadınlarında dikkatimi çeken iri ve kemikli olmaları. Fakat Moğol kadınlarının da güzel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Şu makyaj olayına girmeseler daha güzel olacaklar. Sürmesini bilmiyorlar mıdır nedir ?
Elçilikte görevli olan Ticari Ateşemiz Adnan Hüsrevoğlu ile birkaç defa buluşup yemek yedik. Adnan abi bana bu ülke hakkında hem ticari hem de sosyal açıdan bir çok bilgi verdi. Uzun ve keyifli sohbetler yaptık. Kendisi benimle tanıştıktan ve sohbet ettikten sonra bisiklete tekrar binmeye karar verdi. Şehri terk etmeden bu konuda yardımcı olacağım, beraber gidip bisiklet alacağız. Bu tür olaylara vesile olmak çok hoşuma gidiyor. Bloğumu okuyup bisiklete binmeye tekrar başlayan kişi sayısı sanırım 100’ü geçti. Abarttığım bir sayı değil cidden, çünkü elektronik posta ile gelen mesaj sayısı da cidden fazla. Çin elçiliğimizde de bisikletle işe gidip gelmeler başlamış 🙂
Moğolistan’ın kırsal bölgesinde insanların soğuktan korunmak için özel olarak giydikleri kıyafet Ulan – Batur’da böyle daha allı pullu bir hale gelmiş. Bizim sünnet kıyafetleri gibi yanar dönerli ama beyaz rengi yok. Çoğunlukla mavi ve yeşil rengini gördüm. Yolum boyunca geleneksel kıyafetlerine bağlı, onu günlük yaşamında sık sık kullanan iki ülke gördüm. Moğolistan ve Türkmenistan.
Ülkedeki dini inanışı Budizim. Çin’deki gibi her köşe başında tapınak bulmanız imkansız. Hayır keşke olsa en azından bu soğukta tuvalet yapacak, soğuktan korunacak bir yer bulabilirdim arazide. Bizim Gök Tanrı döneminden de şamanlar kalmış. Hala şamanlar mevcut şehirde. Fakat bunlar da bizim üfürükçülere dönmüş. Bir okuyup üfledi mi, gökten ruhları çağırdı mı ağzın burnun yamuluyormuş. Sevdiğin kadın başka bir adamla mı evlendi, hemen şamana gidiyorsun 1 öküz karşılığında 300 dolar falan, herif bir büyü yapıyormuş, hatun adamı terk edip sana geliyormuş. Neredeyse her yazımda diyorum. Bu para var ya bu para! Hay ben icat edenin……
Demir ve Mine Yener ailesi ile tanıştım. Demir abi 25 yaşlarında, Mine abla 20. Bazı insanların enerjileri çok güçlüdür. Onların yanında durmak size güç verir. Bu iki insanın hayata bakış açıları ve sohbeti bana bir şeyler kattı bunu hissettim. Mine abla tam bir sporcu Gobi’de maratona katılmış (hangimiz daha çılgın karar veremedim), Demir abi tam bir motor tutkunu. Eskiden çocuklarına motoru yasaklarmış, şimdi çocukları ona yasaklıyormuş. 🙂 Ofisine gittiğimde beni büyük bir heyecanla oradaki iş arkadaşlarına tanıştırdı. İŞTE TÜRKİYEDEN BİSİKLETİ İLE 8000 KM YAPIP MOĞOLİSTANA GELEN TÜRK! Sonrasında benle öyle güzel konuştu ki gözlerimiz doldu. Sustuğunda da gözlerime baktı anladım ne demek istediğini. Konuşmasına gerek yoktu.
8000 km sonra ilk defa bir Türk gezginle tanıştım. Sabah bisiklet turundan döndüm otele girdim. Kanepede oturan adamlardan biri selam nasılsın dedi. Selam verip nereli olduğunu sorunca “Ben Kanadalıyım, arkadaşım da Türk.” cevabı geldi. Aha Türk! Adamın suratındaki ifadeyi görmeniz lazımdı.
“Arkadaşım sen ne işsin, bisiklet falan Türk bayrağı?” “Bisikletimle Türkiye’den geldim.” diyince karşıdan gelen ilk tepki “Hasiktir len” oldu. Neyse Türkiye’den geldiğime inandıktan sonra kaç defa öptü ve tebrik etti hatırlamıyorum. Arkadaşı da otelde tanıştığı Shangia Üniversitesi öğretim görevlilerinden Prof. Pervaiz Iqbal. Sonraki günlerde kendisi internette benim projemi okumuş ve Shangia Üniversitesi’ne öğrencileri ile konuşmam için davette bulundu. Ben de bu daveti kabul ettim. Güzel olacak di mi bossa? 🙂
Erdinç abi ile yaptığımız sohbetlerse inanılmazdı. Bana Türkiye ile ilgili bazı gerçekleri kendi ailesinden örnekler vererek anlattı, inanılır gibi değildi. İki gezgin bir araya gelince daha çok ne konuşulur? Nereler gezildi neler yapıldı.. Erdinç abi uçak ve trenle hemen hemen bütün ülkelere gitmiş. Hani adama anlat dedim. Bir başladı 1 saat sonra, “Abi dur ben de iki üç yer söyleyeyim sana.” dedim, haa biliyorum gittim falan oldu. Hani yabancılara laf atardım, normal gezgini beni bulmaz diye, aha bu da Türk’ü. Üstelik kendi uçağı ile seyahat eden bir Türk.
Ulan Batur’un arka sokaklarından pazar alanlarına kadar her yeri gezdim gördüm. Kısacası Moğolistan ve Ulan – Batur gezip görülecek bir yer, ben beğendim.
Cuma günü teker döner demiştim dönemiyor. Çin vizesini aldım. Moğolistan’ın doğusundan çin e geçmeyi planlıyordum fakat o bölge 3 gün önce karantina altına alındı, bir salgın hastalıktan ötürü. Hani ben oradayken de alınabilirdi şans işte. Böylelikle Moğolistan’dan çıkış noktam geldiğim yön kaldı. Fakat bu kadar zaman kaybından ötürü geldiğim rotayı da pedallayacak gün sayım kalmadı ve Moğolistan yabancı şube bölümü bana 10 gün daha süre vermek istemedi. Bu detayları burada anlatmıyorum sanırım herkes anlıyordur. Bunları çok güzel anlatacağım.
Ya trene binecektim Çin’e geçecektim ya da uçağa. Eh madem bir ulaşım aracına binilecek o halde rotamız Güney Kore olsun da orayı da aradan çıkartalım di mi? 🙂 Şangay yalan oldu…
Pazartesi günü tekerlek dönmüyor kara parçasından havalınıyor. Pazartesi akşamı Güney kore den yazarım artık