Bahreyn-Katar uçak yolculuğu, sanırım 30 dakika sürdü. Uçağın havalanması ile inmesi arasında pek bir süre geçmedi. Uçakta yerime geldiğimde yanımdaki iki koltukta peçeleri ve siyah abayeleri ile iki kadın oturuyordu. Yanlarına oturacak kişinin ben olduğumu gördüklerinde elleri ayakları birbirine dolaştı hemen hostesi çağırdılar ve benle oturmak istemediklerini söylediler. Hostes de bana durumu izah etti. Gülümseyip arkalarda boş koltuklardan birine oturdum. Daha rahat oldu. En azından yanıma kimse oturmadı…
Beni, Katar’da Doha Ünversitesinde Spor Bilimleri Bölümü öğretim görevlisi olan Ferman Hocamız misafir etti. Kendisinde misafir olduğum süre zarfında Doha Üniversitesinde iki tane de sunum gerçekleştirdim. Suudi Arabistan’da kadınların eğitim aldıkları alanlara giremezken Katar’da bu bölümlere girilebiliyor. Bahreyn’de birlikte olduğum Maraim ve Hüseyin bu ülkede özellikle biriyle tanışmamı çok istediler: Yemenli Shaima. Arap coğrafyasında tanıştığım en güzel kadınlardan biridir Shaima
Üniversitede yaptığım sunumlara kendisini de davet ettim. Hatta ona da sunum yaptırdım. Kendisi Kilimanjaroya tırmanan bir Arap Kadını. Bu sunum yaparken ben de sınıfı gözlemledim. Ülkesinde toplum baskısı sonucu abaye ile gezen genç bir kadının örnek olacak macerasını öğrenci kadınlar nasıl karşılayacaktı? Daha önce hiç sunum yapmamış. Nasıl yaparım, nasıl ederim derken bütün sunumu ona yaptırdım. Ben sadece 10 dakika sohbet edip bıraktım. Aynı sunumu erkekler tarafında da yapması çok güzel oldu. Sınıftaki öğrencilere “Eğer kız kardeşiniz veya anneniz böyle bir tura çıkacağını söylese ne yapardınız?” sorusunu yöneltince “Yürü be Shaima! Helal olsun!” diye bağırmak geldi içimden. Sınıftaki erkek öğrenciler ikiye bölündü. Kimisi evet, izin verirdik dedi. Kimisi hayır dedi. Sunum bittikten sonra Shaima’yı tebrik edenler vardı. Bu tarz sunumlar ve yenilikler bu coğrafyada çok büyük sosyolojik değişim yapıyor. Baskıların gün geçtikçe azaldığını ve değişimin hızlandığını da gösteriyor.
Shaima, Katar Film Enstitüsünde çalışıyor; aynı zamanda bir gezgin. Gezdiği gördüğü yerleri sosyal medyada da paylaşıyor. Çok güzel yemek fotoğrafları paylaşıyor : ) Snapchat kullanmayı daha çok tercih ediyor. Katar’da bulunduğum süre içinde hemen her gün beraberdik. Şehri bana o kadar güzel gezdirdi ki. Türk lokantalarına yerli lokantalara salaş yerlere gitmediğimiz mekan da kalmadı sayılır.
Aslında Doha şehrinin öyle ahım şahım görülecek bir yeri yok, olduğu kadar işte. Şehrin içindeki şahin pazarı, sabahları seramoni şeklinde yürüyüş yapan atların ahırları, eskiden inci çıkartan balıkçı gemilerinin limanı, İslami Eserler Müzesi, Eski Şehir, sanat galerileri… Shaima ile bu noktaları gezmek çok güzeldi. Zaten o günden sonra uzunca bir süre birbirimizden kopmadık. Birleşik Arap Emirlikleri’ne geçtiğimde de birlikteydik.
Sanat demişken. Başkentteki eski itfaye istasyonunu galeri haline getirmişler. Ve binanın içindeki odaları sanatçılara çalışmaları doğrultusunda aylarca bedavaya veriyorlar. Yeterki gelin birşeyler üretin hayal gücünüzü hayal gücümüzü zenginleştirin diyip imkan yaratmışlar : )
Katar’daki ikinci günümde elçiliğimizin davetiyle Katar Operasında Borusan Senfoni Orkestrasından üçü keman biri viyolonsel çalan dört arkadaşı dinlemeye gittim. Açık söylemem gerekirse Avrupa’da bile bu kadar güzel opera sayısı oldukça az. Körfez ülkeleri arasında Katar’ın misyonu sanat ve spor alanında bölgede başarılı bir zemin oluşturmak. Orta Doğu’nun en iyi spor salonları burada. Adamlar 2022 dünya kupası için öyle çalışmalar yapıyorlar ki akıllara zarar.
Açık havayı soğutma gibi bir projeleri de var. Evet, bildiğin sokaklara soğutucu takacaklar! Zaten bunun ilk örneklerini Medine havaalanında gördüğümü yazmıştım. Stadyumların büyük bir çoğunluğu kapalı ve klimalı olacak. Mesela eski itfaiye binasını sanat galerisine çevirmişler. Dünyanın dört bir tarafından sanatçılar bu binalardaki boş odaları çalışmaları için kullanabiliyor. Sadece yetkililerden izin almaları gerekiyor. Ücret falan istenmiyor. Ülkede sanat ve spora yatırım var fakat sıkıntı sanatçı ve sporcunun olmaması. Bu yüzden de ülkeleri adına yarışacak, onları temsil edecek sporcular arıyorlar. Dünya hentbol şampiyonası yapılmış, ülkede çalışan Bangladeşli ve Hindistanlılara para vermişler de gidin seyirci olun demişler. Tüm dünya turnuvayı seyrediyor statlar bomboş. Yani sporcu yok, seyirci yok fakat alt yapı, salonlar, sponsorlar, her şey var. Ülkede üst düzey birileri ile iletişime geçmiş olsaydım sanırım dünya turuma bile sponsor olurlardı. Bir şekilde ülkelerinin reklamını yapmak için çok uğraşıyorlar. Üstelik 2015 yılı “Türkiye-Katar Dostluk Yılı”.
HAHAHAAHAHAH ulan gülme tuttu. Allah aşkına bu yazıyı okuyan kaç kişi 2015 yılının Türkiye-Katar dostluk yılı olduğunu biliyordu? Ülke tanıtımını değil de cebine girecek olan paranın miktarını düşünen insanlar, bu işleri takip edip çok güzel paralar kazanıyorlar. Bakın bunun bir örneğini Ürdün yazılarımda dile getirmiştim. “Türk Günleri” yapıyoruz ayağına organizasyon yapılıyor, alana bir tane Ürdünlü gelmedi. Fakat Keçiöğren belediye başkanından tutun Eskişehir valisine, başka bir yerin belediye başkanına kadar hatta milletvekilleri müsteşarlar falanda gelmişti. La Ürdünlüler nerede Ürdünlüler?
Diyeceğim o ki, bu yazıyı okuyan genç arkadaşlar bu olayları Dışişleri Bakanlığımızdan takip edin. Her yıl bir ülkeyle kutlamalar yapıyoruz. Hem ülkelere kendimizi doğru tanıtalım hem de halkımıza sınırlarımızın ötesini gösterelim. 2016 da kimle dostluk yılımızı kutlayacakmışız dışişleri bakanlığından öğrenin gidin o ülkenin elçiliklerine projelerinizi verin : ) . Cebe kaç kuruş girecek hesabı yapan firmalara bırakmayın o işleri. Ben inanıyorum ki Üniversite gençliğinin dostluk yıllında hem bakanlığa hemde o ülkenin elçiliğine gider projesini kabul ettirtir ve yaptırır. Gençler sizlerde Üniversitelerinizden bu konuda destek isteyin Uluslararası bir çalışma olacağından onlarda sizlere destek verecektir. : ) Örnek verim hemen. Tunus’ta “Japon Tanıtım Günleri”ne gitmiştim. Kalabalıktan kongre salonuna zor girdik.
Tunuslu gençler izdiham yaratmışlardı. Yanımdaki Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “Gürkan, bizim organizatörler böyle bir kalabalığı hiçbir zaman toplayamadılar.” dedi. Toplayamazlar çünkü o kalabalığı oraya toplayan ve gençleri etkileyenler gene Üniversiteli gençlerdir : )
Dışişleri Bakanlığının burada hiçbir suçu yok. Devletin belli noktalarındaki yetkililer, Türkiye de ki belli başlı organizatör firmaları seçiyor! 5 senedir geziyorum Türk günlerine katıldığım çok nokta oldu. İnanın bir tanesinden bile etkilendiğimi söyleyemem. Neden mi? Yıl olmuş 2015, 1990 da doğan çocuk 10 yaşında cep telefonu ile tanıştı, 20 yaşında dünyayı cepten takip etmeye başladı, yaşı olmuş 25 hala adamın/kadının karşısına aynı formatta Mehteran, ebru sanatı dersleri, halk oyunları ekibi ve semazenlerle çıkıyoruz. Kafile ile gelen Türk gazeteciler de yalandan başlık geçiyorlar “Ülkede Türk tanıtımı büyük ilgi gördü!”
Hey Allah’ım ya, külliyen yalan! Gazetecilerle yan yanayız. Nerde hani la? Türk tanıtımı yaptığın ülkenin vatandaşı gelmemiş bak yukarıdaki fotoğrafa hani nerede! Ülke tanıtımı diye 1950-60-70-80-90 yılında da aynı haltlar yenmiyor muydu? Yahu tamam yapılan bizim kültürümüz de, arkadaş kareografiyi de mi değiştirip günümüze uyarlıyamıyorsunuz? Daha al benisi olan bir hale sokamıyormuyuz. Organizatör falan değilim ama illa ki bir örnek istiyorsanız, hemen vereyim.
Ülke tanıtımı veya ülkenin bir markasının tanıtımı girişimci Gizem Şalcıgil ve Tuğçem Ganines gibi yapılır. www.turkayfe.com. Tüm ABD’yi karavanla gezip (ki bunun için özel bir karavan tasarladılar) Türk kahvesini, Türk falını, Türkiye’yi, Türk lokumunu insanlara tanıttılar Gençlerle projeler yaptılar falan filan. Sürekliliği olan projedir, hâlâ da devam eder. Asıl Başbakanlık Tanıtma Fonundan ve devlet kurumlarından destek alacak projeler böyle olmalı. Çağa ayak uyduramadığınız sürece o tanıtım günlerine yerel halkı çekemeyeceksiniz arkadaş! ( Ha bu arada bu arkadaşlarım da devletten maddi destek almıyor. O başbakanlık tanıtım fonu varya!!! Çok sinirleniyorum doğru insanlara ulaşamadığımıza çok ciğeri 5 para etmez bir bok yaptığını sanan kişilere neler neler veriliyor!)
Neyse, Katar’a döneyim. Katar’da kesinlikle gidilmesi gereken noktalardan bir tanesi de İslami Eserler Müzesi. Şimdilik Orta Doğu’daki en iyi İslami Eserler Müzesi kendilerinde bulunuyor. Katar Emirliği toplayabildiği kadar eseri toplamaya çalışıyor ve bu müzede sergiliyorlar. Müzede özellikle Suriye bölgesinden eserlerin olduğunu söylemekte de fayda var. (hemen aklınıza ulan vay adiler çalmıştır durumu geldiyse tavsiye ediyorum şu yazımı okuyun Zeus Tapınağı) Osmanlı döneminden kalma veya Türkiye’den eser yok. 1915’te Osmanlı geri çekilirken 14 tüfek ve 120 mermi bırakmış ülkede o kadar.
Hazır Osmanlı demişken, Katar-Türkiye ilişkilerinin bu kadar iyi olmasının sebebini şu şekilde kısaca açıklamak isterim. 1871’de Osmanlı’nın kaymakam olarak atadığı Muhammed El Sani’nin torunu, şu an ülkenin emiri. Padişah 1913’te İngilizlerle bölgesel anlaşma yaparken körfezden vazgeçmek zorunda kalmış fakat sadece Katar’dan vazgeçmemiş. Hatta burası için Osmanlı’ya bağlı özerk bölge olacak denmiş. Bu sayede buranın gelecekte ülke olmasına zemin hazırlanmış. Uzun lafın kısası, bu adamlar Osmanlı’ya karşı ayaklanmayan bölgedeki tek büyük kabile. Bu yüzdendir ki günümüzde Katar-Türkiye ilişkileri iyi. Bu detayı gözden kaçırmayan yetkililer ikili ilişkileri düzeltip Katar’dan bazı konularda destek almışlar ve almaya da devam edecekler.
Bu ülkede de giyim kuşama karışılmaz. Fakat Bahreyn’e göre daha tutucu, Suudi Arabistana’a nazaran ise daha rahat bir ülke.
Katar’da Türk vatandaşlarımızdan Feyza ile tanışma fırsatı da buldum. Sağ olsun yaptığı röportajla da ülkede ulusal basına çıkmama yardımcı oldu. Katar halkı da ülkelerine bisikletle Türkiye’den gelen bir seyyah olduğunu öğrendiler. Bu haber ben ülkeyi terk ettikten sonra yayınlandığı için sonrasında elçiliğimize telefonlar gelmiş ve bana da hemen telefon açıldı:
– Gürkan Bey merhabalar, hala ülkede misiniz?
– Maalesef değilim. Birleşik Arap Emirliklerinde pedallıyorum şu an.
Dediğim gibi ülkede biraz daha zaman geçirseydim, internet sayfamın gücü ile bu ülkeden çok ciddi sponsorluklar çıkartabilirdim. Dünya turumu çok daha kapsamlı bir hâle getirip birçok gence ve projeye destek olabilirdim. Ne diyelim, kısmet değilmiş, başka bir sefere…
Doha’dan Suudi Arabistan’a doğru tekrar pedallarken gün içinde 57 dereceleri gördüm. Özellikle şehrin içi oldukça sıcaktı. Ülkenin kırsal kesimine bisikletle gitmediğim için köyler ne durumda pek bir malumatım yok. Bahreyn gibi, bu ülke de inci toplayıcılığı işini sonlandırmış. Tarım ve hayvancılık, hurma ve develer dışında dünyanın en büyük ikinci doğal gaz rezervi de bu ülkede bulunuyor. Hemen hemen bütün Körfez bölgesine de bu gazı satıyor. Turist atraksiyonu olan bir ülke olduğunu söyleyemem. Fakat gelecekte bölgenin yabancılar için büyük yaşam merkezlerinden biri olacağını söyleyebilirim. Bu konudaki düşüncelerimi de Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki yazılarımda paylaşacağım.
Doha’dan Suudi Arabistan’a giderken yolda köylüler tarafından evlerinde misafir ediliyorum. Arap misafirperverliği bu topraklarda da hâlâ devam ediyor. Sınır kapısındaki geçişte biraz sıkıntı yaşıyorum. Görevliler uçakla geldiğim ülkeyi ancak uçakla terk edebileceğim yönünde kesin kararlılar. Hiç ikilemeden gümrükteki yetkili kişi ile konuşup olayı açıklığa kavuşturuyoruz. Özür dileyip Suudi Arabistan tarafına gönderiyorlar.
Bu sefer de Suudi Arabistan’a Katar sınır kapısından giriyorum bakalım ne olacak. Standart aramalar yapıldı vize kontrolünden geçtiimmmmmmmmmmmm. Hop hemen biri:
– Gürkan Bey, hoş geldiniz. Buyrun lütfen, gelin, bir kahve içelim.
Gülümseyerek, “Tabi ki.” diyorum. Geleceğimden her zamanki gibi haberleri olduğunu söylüyorlar. Bu arada raflardan benimle ilgili bir dosya indirdiler. Bu dosya altı sayfadan oluşuyor. Sayfalarda neler yazdığını sordum. Yaptığım Suudi Arabistan seyahatinde tek tek hangi noktalarda durduğuma kadar yazmışlar. Özellikle Cidde-Dammam arasında yaklaşık 1200 km hiç polis ekibi ve istihbahratçı olmamıştı. Yanılmışım! Çölde saklanarak kamp attığım noktalara kadar her yeri detaylı bir şekilde yazmışlar. Demek ki oldukça uzaktan bir yerden izlemiş olmalılar. Öncelikle elimdeki vizenin transit bir vize olduğunu söyledi. Transit vize aldım çünkü bu Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki 1 günlük rota 141 km. Bu yüzden 5 günlük transit vize istedim. Ne olur ne olmaz. Bu vize ile ülkeye giriş yaptığım için Birleşik Arap Emirlikleri kavşağının ötesine geçemezmişim. Eğer Suudi Arabistan’da gezmek istiyorsam vizeyi yenilemem lazımmış. Haaa, bak bu enteresan bir olay.
– Yani şimdi bu vizeyi bu noktada değiştirmem mümkün mü?
– Sizi bir gün misafir ettikten sonra mümkün Gürkan Bey.
Böylelikle enteresan bir uygulamayı da görmüş oldum. Hiçbir yerde böyle bir uygulama olduğuna dair bir bilgi yok. Bu uygulamanın Suudi Arabistan’da gerçekleştirdiğim sıra dışı seyahatin bir parçası olduğundan eminim. Çünkü pasaportta yer alan ilk vize ile bu ülkeye tekrar girişimin kolay olacağı ve vizenin yenilebileceği, vizeyi aldığım ilk gün söylenmişti. Bu noktada verilen bu sözün de tutulacağını öğrenmiş oldum. Kendilerine teşekkür ettim ve herhangi bir vize süresi uzatma talebi istemedim. Katar’dan çıkıp Suudi Arabistan güzergahında pedallarken bir gülme geldi. Haha! Ülkeye Ocak 2015’te girdiğim anki düşüncelerle Mayıs 2015’te girdiğim düşünceler arasında uçurumlar vardı. Memleketi o kadar iyi biliyordum ki ülkeye girince rahatladım.
Bir gün içinde Katar’dan çıkıp, Suudi Arabistan topraklarında pedallayıp, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ulaştım. Dünya turumda bu olayı yaşadığım bir alan daha olmuştu. Avrupa’da aynı gün içinde Almanya, Avusturya ve İsviçre topraklarında Bodenzea Gölünün çevresinde pedallamıştım. Birleşik Arap Emirlikleri sınır kapısı geçişine geldim…