Brezilya sınır kapısına yaklaştığımda Namık Abi için üzüldüm. Oldukça ciddi bir araç trafiği vardı. Yahu bu sıcakta adam o kıyafetlerin içinde vallahi pişecek. Motorlu taşıtın varsaaa derdin var arkadaş haha. Daha sonradan öğrendim ki Namık Abi bu sınır kapısını bir buçuk saatte geçmiş, benimse 5 dk sürmedi. Her neyse sınırı geçtim ve Paraguay tarafında sıkıntı yok.
Sınırdaki şehrin adı Ciduad Del Este. ‘Doğudaki Şehir’ anlamına geliyor. Yani aslında bu şehrin bir adı yok. Zamanında “Lan uzakta doğuda bir şehir var, aha işte oraya gideceksiniz” demiş birileri ve şehrin adı ‘Doğudaki Şehir’ olarak kalmış. Arkadaş o ne kalabalık bir ortam. Güney Amerika’da elektronik cihazları en ucuza bulabileceğim ülke burası. Her tarafım sağlı sollu elektronikçi dolu. Bildiğin markaların hepsi var. Tamam, markaların hepsi var da acaba yüzde kaçı orijinal? Mesela aşağıda Şili Patagonya’sında Puerto Natales var; orada da böyle ucuz elektronikçiler var demişlerdi ki tam da elektronik cihazlarımı kaza sonucu kaybettiğim zamanlardı, cihazlar ucuzdu fakat hep eski modeller vardı yenileri yoktu. Bu doğudaki şehirde yeni ürünler mevcut. Bu şehirde incik boncuk, elektronik eşya almayacağımdan şehirde hemen bir ara sokağa dalıp yoğun trafikten kaçarak güney bölgesine doğru yöneldim. Paraguay için de daha önceden olduğu gibi bir program plan yok, öylesine aşağı yukarı sağa sola zikzaklar çizerek devam edeceğim.
Aşağılara ara yollardan giderken dikkatimi çeken, her köy evinde veya park alanında bir voleybol sahasının olması. Diğer Güney Amerika ülkelerinde hiç görmemiştim. Bu kadar voleybol oynayan vatandaş varsa voleybolda başarılı bir ülkedir diye düşündüm ve şöyle bir internette araştırdım, hiç öyle büyük başarıları olan bir ülke de değil. Genellikle kadınlar bu filelerde voleybol oynamayı seçerken erkeklerde ayak ve kafa ile filenin diğer tarafına topu atıyorlar.
Gezdiğim diğer Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede de Türk dizileri popüler. Çok seviyorlar Türk dizilerini ve Türk erkeklerini. Beni de böyle sarı sakal, mavi gözle, göğüs kılları ve terli yarı kaslı vücudum ve sert kalçalarımla görünce yol boyunca peşimde koşturan kızlar vardı hep.. TURCOOO TURCOO. Şaka şakaaaa.. Hakikaten bu ülkede de seviliyoruz.
Bir gün bir kasabaya doğru gidiyorum. Bir yerden Bangır bangır müzik geliyor. Mekan böyle aralarda gizli saklı kalmış bir yerdeydi, bisikletin yönünü o tarafa çevirip alana gittim. Aaa bir gittim ki piknik alanı! Millet mangal yakmış, nehre giriyor voleybol oynuyor. Beni gördüklerinde şaşırdılar. Fakat sonrasında hemen yemekti içecekti getirdiler. Aralarında İngilizce bilen yok benim İspanyolca da çat pat. Yahu bildiğin iletişim taş devri seviyesinde ama anlaşıyoruz sıkıntı yok.
Gitme kal burada kamp atarsın dendi, iyi atarım dedim. Yeri bir gösterdiler, bildiğin sahne. Hah işte ben de yıllardır bu anı bekliyordum. 8 senedir enteresan yerlere kamp kurmuşumdur ama daha önce hiç sahneye kamp kurmadım. Geceyi Ester ve Roberto’nun bu mekanında geçirdim. Bunun dışında güneye inene kadar geri kalan zamanlarda benzin istasyonlarında durdum. Hemen hepsinde wifi, duş ve market vardı.
Tam güney bölgesine geldim; dur şu Arjantin Paraguay arasındaki nehir kıyısını göreyim dedim ki manzarayı görünce bir yuh çektim. Dibim düştü. Burada bayağı bildiğin plaj var arkadaş. Açıkça söylemem gerekirse böyle bir yerin varlığını ne daha önce bölgeye gelen diğer gezginlerimizin sayfalarında gördüm ne kendilerinden duydum.
Ercarnasion adındaki bu şehirde hakikaten mükemmel bir plaj var. Akşam 17:00’dan sonra sahil inanılmaz kalabalık oluyor. Suyun sıcaklığı harareti alacak kadar iyi. Derinliği bizim alışık olduğumuz derinliklerde değil, sığ diyebilirim. Manzara da çok güzel. Kum, güneş, su ortamı olunca tabi ki fiyatlar da normal Paraguay fiyatlarının biraz üstünde. Hostel fiyatları en düşük 14$. Ya ben bir hostel’de ucuz diye kaldım adı da Maui Waui fakat hiç önermeyeceğim bir hostel. Arkadaş mekanın sahibi bildiğin gelen müşterilerle tek gecelik ilişki yaşamak için mekanı açmış diyebilirim. Bir de kafalarına göre fiyat politikaları var. 4 kişilik oda ile 10 kişilik oda fiyatları aynı. Yahu daha ne başka salak saçma şeyler oldu da neyse. Açıkçası hostel’e girdiğim ilk anda çıkmayı düşünüyordum fakat resepsiyona biri yanıma gelip:
- Abi selam sen Türk müsün?
- Haydaa arkadaşım sen kimsin?
Bu şekilde bir karşılama olunca gitmek istemedim. Arkadaşın adı Faruk, coğrafya öğretmeni. Pılını pırtını toplamış gelmiş Güney Amerika’ya. Uçaktan indiği ilk 1 saat içinde telefonunu çaldırmış. Bildiği tek dil de İngilizce. Oradan buradan rica minnet buraya kadar gelmiş. Zorda kalınca da mecburen İspanyolcayı sökmüş. Bu hostelde bedavaya kalıyor hostelin ihtiyaç duyduğu masa dolap gibi eşyaları arkadaki eski paletlerden yapıyor. Kendisi aynı zamanda mobilyacıymış da. İyi tamam burada kalayım dedim. Birkaç gün sonra da Namık Abi ben de geliyorum deyince ona da alttaki ranzayı ayarladım. Ee madem Namık Abi de geliyor o halde karnavala kalayım dedim. Normalde karnavala kalmayacaktım maksat muhabbet olsun. Çok da iyi yaptık. Namık Abi geldiğinde birkaç gece sahildeki restoranlardan birinde oturup uzun uzun sohbet ettik. Nehrin karşı tarafında Arjantin’deki yüksek binalar var. Çok uzun zamandır hiç böyle bir manzarayı görmemiştim. Bana istanbul’u hatırlattı. Namık Abi de ‘Haklısın Gürkan hayret verici şekilde güzel gözüküyor’ dedi. Belki başkalarına aynı duyguları yaşatmaz fakat bizler aylardır, yıllardır ülkelerinden uzakta olan insanlarız. Öyle manzaraya uzun uzun seyre dalıp Türkçe müzikleri dinledik.
Güney Amerika’nın birçok ikonik noktası benim hiçbir zaman gidilecek listemde başlarda yer almadı.. Patagonya’da ikonik olan birçok nokta, Brezilya’daki karnaval, İsa heykeli veya Brezilya’nın o meşhur sahilleri için hiçbir zaman ahh kesinlikle gitmeliyim oralara demedim. Güney Amerika benim için Bolivya, Peru ve İnkalar’dır. Dünyanın en yüksek geçitleri tek tek Demir Atımın altından geçecekti ve İnkalar’ın yaşam alanları her neresi olursa olsun görülecekti. Türkiye’de yaşadığım sürede nasıl antik kentleri saatlerce kulağımda o her zaman dinlediğim müziklerle gezdiysem oraları da gezmem, gözlerimi kapatıp o dönemlere gitmem gerekiyordu. Güney Amerika benim için hep bu oldu. Çok az kaldı bunları da yapmama. Bu sebeptendir ki bu karnavallar ilgimi çeken olaylar değildir. Yol üstünde denk gelirsem giderim fakat özellikle bir karnaval için o çok turistik bilindik yerlere gitmem, tercihim aradaki köy yolları, o yalların çıktığı köyler olur.
Vel hasıl şehirdeki karnavalı seyredemedik. Bütün hafta hava çoğunlukla güneşliyken o gün sabahtan akşama kadar deli gibi yağası tuttu, aralıksız yağınca da haliyle iptal ettiler. Namık abi ile bir karnaval seyredelim dedik o da yalan oldu. Hatta bir hafta sonraya ertelediler, o haftasonu gene yağmur yağmış gene iptal etmişler. Bu karnaval her yıl ocak ayının ikinci haftası Paraguay’ın Ercarnasion şehrinde yapılıyor ve o dönem hostellerde otellerden yer bulmak çok zor.
Ercarnasion şehrindeki arkadaşım Anabell müsait olduğu bir gün şehrin 50 km kuzeyindeki Trinidas kalıntılarına götürdü. Aslında şehre gelirken girip gezecektim fakat beraber gideriz deyince ben de uğramadan geçtim. Anabell kim? Ercarnasion şehrine gelirken beni yolda ailesi ile beraber görüp şehre geldiğimde yemeğe davet etmek istediler, hay hay dedim. Bir akşam yemeğinde tüm aile ile birlikte tanışıyor, sohbet ediyorum ve ertesi günü de bu yıkıntılara birlikte gidiyoruz.
Böylelikle Güney Amerika’daki ilk tarihi yıkıntıları veya eserleri de yerinde görmüş oluyorum. 1600 yıllarda İspanya’daki kiliseye bağlı Civit tarikatı tarafından yapılan bir kilise. Arjantin, Uruguay ve Şili’de İspanyollar yerlileri kıyımdan geçirmişler, bu bölgelerde yerli görmek çok çok zor.
Sadece Şili’de Çiloe Adası ve onun yanındaki ufak adalarda yerel halk var ama sayıları az. Bu saydığım ülkelerde yerel dili konuşan insan sayısı da o kadar fazla değil. Fakat Paraguay da devlet dairelerindeki resmi yazışmalarda Guarani dilini kullanıyor. Halkın büyük bir çoğunluğu bu dili biliyor. Bilmeyenler sadece halkın zengin kesimi. Ülkede insanlarla genel bir sohbet ettiğinizde “ben Guarani’yim” yani köklerinin yerlilere dayandığını gururla söyler. Bak bu olayı Güney Amerika’da şu ana kadar gezdiğim diğer ülkelerde görmedim (Şili, Arjantin, Uruguay, Brezilya). Doğusunu, güneyini ve batısını gördüm Paraguay’ın, zikzaklar da attım; herkes Guarani’yim der ve dili de bilir.
Şimdi bu Civit tarikatı bölgeye geldiğinde misyonu kuruyor. Bu Paraguay bölgesi İspanyolların ana koloni alanlarının biraz dışında kalmış. Pek önem vermemişler bu alana. 1600-1750 yıllarında kurulan bu misyonlarda her seferinde en az 3000 yerliye eğitim vermiş. Hem zanat hem de Hıristiyanlık öğretilmiş. Halbuki genel koloni mantığında İspanyollar yerel halkları bir çok bölgede soykırımdan geçirmiş, ya kıta içinde köle olarak kullanmış veya Avrupa’ya köle olarak göndermişken bu bölgede biraz farklı ilerlenmiş. Belki bölgedeki maden ocakları veya tarım arazileri için kas gücünü daha iyi kullanabilmek amacı ile böyle bir yol da seçilmiş olabilir. Halk 100 yıl içinde bilgi, eğitim, el işlerinde ve zanaat alanında çok ileri düzeye gelmiş ve üretim yapıp bölgede ciddi bir gelir elde eden misyon halini almış. 18yy başlarında İspanya Kral’ın emri ile misyonların yavaş yavaş terk edilmesi emri verilmiş.18yy ortalarına kadar kademeli olarak eğitimleri azaltıp misyonları terk etmişler. 19yy başlarında çevredeki köylerde yaşayan insanlar bu büyük alandaki hazır kesilmiş taşları yerlerinden sökerek kendi evlerinin yapımlarında kullanmış. Zaman içinde ahşaptan olan kısımları çürümüş ve kiliseler birer harabe haline gelmiş. Alanın kısaca hikayesi bu. Bölgede izlenen politika bugün Paraguay da dilin resmi olarak devlet dairelerinde kullanılmasına, aynı zamanda halk içinde kullanılmasına zemin oluşturmuş.
1880’li yıllarda ve Birinci Dünya Savaşı sonrası göç eden Almanların yerleşkelerinde veya bölgelerinde Guarani dilini bilen pek az insan vardır. Bu kuzeyde yaşayan Alman göçmenlerin durumları daha da enteresan. Catharina döneminde dinlerini daha iyi yaşamak için Rusya’ya göç etmiş fakat orada da Komünist rejim geldiğinde en fazla zulüm gören halklardan biri olunca Paraguay’ın kuzeyine yerleşmiş Almanlar. Bu bölgede yaşayan Almanların yaşlıları hala kırık Almanca konuşuyor fakat yeni nesilden Almanca bilen tek tük insana denk geliniyor, o da gençlerin dillere olan merakı ile alakalı. Kuzeye gitmedim fakat bu bilgileri de kaldığım hostel’de bölgeyi gezen Alman bir gezginden öğrendim (kızın adını unuttum).
Kuzeye başkente doğru çıkarken benzer özelliklere sahip geçmiş yıllarda yapılmış fakat hala günümüzde kullanılan misyon ve kiliselere rastlamak mümkün. Ayrıca o küçük kasabalarda gece sokaklarda da yürüdüm oldukça güvenli. Hatta bir gece restoran ararken sokağın ortasına kurulan mangaldaki etleri de götürdüm.
Hazır et konusuna girmişken şunu da söylemekte fayda var. Evet, Arjantin ve Uruguay et konusunda bölgede oldukça iddialılar. Fakat Paraguay seyahatim boyunca hakikaten yediğim etlerin hepsi inanılmaz lezzetliydi. Paraguay da et konusunda oldukça iyi hatta sanırım bir iki gurme burayı ziyaret etse Arjantin veya Uruguay’dan çok daha lezzetli olduğunu söyleyebilirler.
Bu arada uzun süredir Paraguay’da tavuk çiftlikleri kurmakla meşgul olan Türkiye’den Selçuk kaldığı köye davet etti. Fakat ben oraya vardığımda kendisi orada yoktu. Sağ olsun 2 gece de onun mekanında dinlendim. Başkente girmeden önce de beni yolda yakaladı, ayak üstü muhabbet edip ayrıldık.
Başkente doğru pedal çevirirken bir mesaj geliyor. “Abi ben Semih, 20 yaşındayım başkent Asancion’da Couchsurfing’den Eric’in evinde kalıyorum hatta kendisi de warmshowers kullanıyormuş. Eğer gelirsen tanışırız çok sevinirim.” Kendime başkentte kalacak birkaç yer ayarlamıştım fakat böyle bir teklif gelince Eric ve Semih’in yanına gittim. Semih benim yollarda karşılaştığım en genç Türk gezgin oldu. Okulunu bitirip Güney Amerika seyahatine çıkmış ve önümüzdeki birkaç sene boyunca Güney Amerika’yı gezecek.
Paraguay’ın başkenti Asancion Arjantin, Şili ve Uruguay başkentlerinden sonra tabi biraz farklı geliyor. Ülkede genel olarak fakirlerin kaldığı ahşap ve teneke evleri belli yerlerde görmek mümkün. Başkentte tam devlet binalarının önüne tek kişilik veya iki kişilik ufak gecekondular yapmışlar. Şaşırtıcı bir manzara var. Rahatsız olmasınlar diye durup fotoğraflarını çekmedim. Amerikalı ve Avrupalıların ülkedeki kaynakları sınırsızca kullanmalarına izin vermeyi kestiklerinde Paraguay da bu sorunların üzerinden gelecektir. 7 milyon nüfusa sahip olup bu kadar et ihracati yapan ve tarım arazisi olan bir ülkede devletin 7 milyon insanı besleyememsi destekleyememesi normal değil.
Başkentten Arjantin sınırına direkt feribot var. Bu nokta Şehrin güneyinde kalıyor. Fakat şehrin kuzey batısında Asuncion Port diye bir yer var onun biraz daha batısından ki ioverlander uygulamasında işaretlendirdim o noktayı bir feribotla şehrin karşı tarafında yer alan Chacoi kasabasına geçip oradan Arjantin’e geçmek daha iyi böylelikle arada ki 42 kilometrelik kamyon trafiğinden kurtuldum. Bu sınır geçişindeki şehrin adı Arjantin tarafında ki Clorinda.