Sabah erken bir saatte hava karanlıkken uyandım. Tekrar geri yatmanın bir alemi yok. Antik kentin yanında 3.400 metrede güne başlamak oldukça güzel, fakat biraz serin. Çadırın ve tulumun içinden hiç çıkmadan ocağı hazırlayıp suyu kaynattım. Kaynayan suyun içine 150 gram kadar müsli koyup, üstüne bir adet muz ve püre kıvamına kadar karıştırmaca. Ocağı kapattığımda sessizlik, içinde müslimi yiyip çadırın açık olan kapısından dağlara doğru bakıyorum. Bir gün daha başlıyor işte, bakalım nasıl geçecek.
Güneş kendini gösterdiğinde çadırdan çıkıp çevreye şöyle bir bakındım. Arkamda 700 yıl önce yapılmış yapılar, önümde ucu bucağı gözükmeyen Ant Dağları. 360 derece çevremi çok iyi gördüğüm bir konumdayım. Yıllardır yaptığım bir olaydır; gözlerimi kapatır bilim-kurgu masallarındaki gibi kendimi bulunduğum noktadan, fantastik filmlerde olduğu gibi bir solucan deliğinin içinden geçirip zamanı değiştiririm.
Okuduğum kitaplar ve gördüklerimle 600 yıl geriye gidip o noktada insanların nasıl yaşadığını hayalimde canlandırıp gözlemlerim. Görüntü açısı insanların arasından geçer, sokaklarda bir o yana bir bu yana gider, tarlalarda çalışan insanların üzerinde uçar, sonrasında arkamdaki yapılarda çalışan insanları görürüm. Biraz sonra çıkacağım merdivenlerden Cusco’dan yeni gelen malları taşıyan insanlar yavaş yavaş erzak binasına doğru ilerler. Çevre yerleşkeden gelen malların nereye yerleştirileceğini söyleyen kadınlar, çevrelerinde koşturan oyun oynayan çocuklar… Bir süre sonra görüntü dağın etrafında tam bir tur atıp vadiyi de içine alarak yok olur. Vay be ne güzel oldu. Suratımdaki tebessümle eşyalarımı toplamaya başlıyorum.
Dün arkeolog arkadaş söylemişti “Asıl maceran, yolun bundan sonrasında başlıyor.” diye. Açıkçası adam böyle söyleyince erken kalkmakta fayda var dedim ve iyi ki de öyle yapmışım. Çünkü gün boyunca bu vadinin içinde 20 kilometre yol alabildim. Bu noktada pedalladım demek istemiyorum çünkü 2 kilometre bisikleti taşıdım.
Bu taşıma işlemi çok zordu. 3.800 metre ile 4.500 metre arasında önce öndeki çantaları söküyordum sonra gidon çantasını bırakıyordum. 100 metre ileri gidip bisikleti bırakıp sonra geri dönüp çantaları alıyor bisikletin yanına bırakıyor, sonra gene bisikleti taşıyıp devam ediyordum. İşte bu süreç 2 kilometreden biraz fazla sürdü. 10 km kadar bisikleti ittim. Bu itekleme safhası gene bağıra çağıra inleyerek oldu, 4.000 metre üzerinde o eğimlerde çok defa bisikleti iteklersen 15 adım atıp durduğum olmuştur.
Bu yavaşlık yürüdüğüm alanı daha dikkatli incelememi de sağladı. Daha önceki yazımda dediğim gibi 3.500 metre sonrasında bir vadinin içinde yürüyordum. Bu vadinin girişi de oldukça tehlikeliydi. Mesela 2 kilometre kadar sağ tarafımda dağın yamacı, sol tarafımda uçurum vardı. Bisikletim ve ben bu yola ancak sığıyoruz, yan yana oldukça dar. Oldu da ayağım kaydı sol tarafımdan aşağı doğru 500 metre veya daha fazla düşerim. Öyle yamaç durumu yok, yukarıdan büyükçe bir taş atsan aşağıda yer alan evlerden birinin damına zarar da verebilirsin.
Alışmışım bisikleti sağıma alıp itmeye, bu alanda bisikleti aldım sola. Ulan ne olur ne olmaz başımız falan döner lüzumsuz yere aşağı biz yuvarlanıp başımıza iş çıkarmayalım J .Yol vadinin içine girince yanımda çok güzel berrak bir su akmaya başlıyor ve gün boyunca da bir şekilde bu suya hep ulaştım. Bu olay da tabi süper oldu. Hem suyumu filtre ettim hem de gün içinde duşumu alıp dinlendim. Suyu filtre etmemin sebebi bu alanın Calca ile Cusco arasında bir bağlantısı olması ve yolun yürüyerek en fazla iki günlük olması. Yani yukarıda bir yerde ufak bir yerleşke olabilir ve onların atıkları bu suya karışıyor olabilirdi. Bir de malum Bolivya’da böyle berrak nehir suyunu filtreleyip içtikten sonra da zehirlenince ne olur ne olmaz deyip madenlerin olduğu bu ülkelerde açık suların hepsini filtreler oldum. İlerleyen saatlerde de düşündüğüm gibi bir yerleşkeyle en tepede karşılaştım. Bu arada bu İnka yolundaki yürüyüş taşlarını da her 10 yılda bir restore ediyorlar. Güzel antik bir yolda yürüyorum havası her zaman oluyor ama bastığım taşlar Peru Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın destekleri ile her 10 yılda bir restore ediliyormuş. Mola verdiğimde bazı taşların üzerindeki yılları da görmüş oldum. Gene bu alan içine teras şeklinde kısıtlı sayıda tarım alanı da yapılmış.
Bu zorlu yolu aslında sadece zikzaklı tırmanışı olduğu için seçmemiştim. 2011 yılında dünya turumun rotasını çıkarırken 5 kıtanın en yüksek araç geçiş noktalarında geçeceğimi söylemiş, dünya turuna başladığımda 2012 yılında bu bilgileri de internet sayfama yazmıştım. Araba, motor ve bisikletle geçilen en yüksek geçitler Rota Sayfamda yazar
Bazen Çıkılan en yüksek nokta” ile karıştırılır o noktada Şili anılarımda yazar. Neyse işte bu yol aslında beni Güney Amerika’da yer alan en yüksek geçide götürecek. Calca’da mola verdiğim dönemde yolu detaylıca incelemiştim. Yol aynı zamanda İnkalar’ın Pasifik Okyanusu’na ulaşmak için kullandıkları eski bir İnka yolu. Bu rota üzerinde küçük çapta İnka kalıntıları da yer almakta. Yolun sonunda da bence Peru’daki en güzel şehirlerden biri olan Arequipa’ya varılıyor.
Haritaya bakıldığında Arequipa arkada kalıyor yani Şili sınırından teee Cusco’ya kadar gelip sonra Şili sınırına doğru dağlardan geri dönüyorum. Bu yüzden de Arequipa bir çok tur bisikletçisinin rotasında olmayan bir şehir olmuştur. Hatta Peru seyahati yapan birçok kişi bu şehre gitmez. İleride bir gün bu alanı motoru, arabası veya otostopla geçmek isteyen biri olursa aşağıda bir rota vereceğim; macerayı sevenler o yolu yapsınlar. Kaba taslak Cusco’dan bu yola çıkabilirsiniz ama verilerle birlikte rotayı Calca’dan vereceğim. Merak edenler de Google’dan bakabilir bu İnka yoluna.
Calca – Cusco, Anta, Cotabambas, Tambobamba, Haquira, Oscollo (Haquiradan sonra toprak yola giriyorsun, 2019 yılında Google Haritaları’nda burada yol gözükmüyordu. MapsMe uygulamasından veya Garmin GPS Open Street Map’den yolu görebiliyordunuz.) Yol Pilluni Dağı’na doğru gidiyor. Huacollo gölünün yanından geçip, Chuguaquere, HuanCarama, Andugua’ya vardığında toprak yol bitecek. Burada soluklanıp dondurma yiyip çevreni saran yanardağları seyredebilirsin. Aplao, Majes, Arequipa. Bu yazdığım rota aynı zamanda metre metre pedalladığım bir rotadır. Neden bu rotayı böyle detaylıca yazdım. Bu rotanın zorluk seviyesi tur bisikletçileri için 9 üzerinden 7 olur. (Tabi her tur bisikletçisi için farklı olabilir.)
- 1 adet 5.024 metre tırmanışı, 1 adet 5.100 metre tırmanışı ve en yüksek geçit olan Abra Azuca 5.132 metre tırmanışı bu rotadadır.
- 4 adet 4.000+ metre zirve tırmanışı, 2 adet 4.500+ metre zirve tırmanışı var.
- Bu rotayı 10 günde 910 km pedallayıp, 17.100 metre tırmanarak rahat bir şekilde bitirmişim. İki Everest tırmanışını yapmışım. Yol üstündeki geçitler. Tekrar edeyim Güney Amerika’da araba ile çıkacağınız en yüksek geçit Peru’da. En Yüksek nokta Şili’de, oranın hikayesi de Şili anılarımda yazar.
- Abra Callacunca 3.876 mt
- Abra Ojeleca 4.592 mt
- Abra La Raya 4.338 mt
- Paso Huchuy Cusco 4.317 mt
- Paso Chillugua 4.530 mt
- Abra Culipampa 5.024 mt
- Abra Arcata 5.101 mt
- Abra Azuca 5.132 mt
- Genel olarak irtifa 3.700 mt ile 4.800 mt arasında
- -6C ve 28C pedalladığım saatler arasında 34C gördüğüm bir sıcaklık farkı ise güzel bir tecrübeydi
- 10 senedir bisikletle dünyayı gezerim, asfalt yolda en uzun inişi burda yaptım. Dünya’da bir eşi benzeri daha bir ihtimal Çin’in Himalaya kısmında olabilir, o da çok küçük bir ihtimal çünkü yolun okyanusa doğru inmesi ve asfalt yapmış olmaları gerekiyor. 4.922 metreden 681 metreye 82 km boyunca hiç pedal çevirmeden 4.241 metre indim. Böyle kaymak gibi bir yol beklemiyordum. Motorcular için inmesi de çıkması da keyifli olacaktır. Bisikletçiler için çıkması 😂 inmesi ayrı keyif, inerken fren kollarına asılmaktan akşamına kol kaslarım ağrıyordu. Neyse bu yol detayını da vermiş oldum; zamanı olan, macera seven yapabilir. Önerim özellikle bisikletçilerin tamamını tek seferde inmemeleri olacaktır. Günlerdir 3.000 metre üzerinde bulunan bedende ani bir basınç değişikliği ciddi sıkıntı çıkartabilir. 681 metreye indikten sonra hemen bir şey olmadı fakat sonraki iki hafta boyunca bedenimdeki kan basıncı olayı çok ciddi seviyelere çıktı.
Böyle bir yolun macerası yaz yaz anlatılmaz. Cidden zordu daha zorlarından da geçtim tabi ama burası da benim için zor bir rotaydı ve bu rotada güzel anılar yaşayarak geride kaldı.
Bisikletin çantalarını çıkardığımda gene üzerindeki ekipmanla hatrı sayılır bir ağırlığı var. Sele kısmını omuzdan destek alacak şekilde yerleştirip tek elimle bisikleti kaldırıp yürümeye başlıyorum. Tekeri sağ tarafa fazla gitmemeli, duvara çarpıp dengemi bozabilir ve beni sol taraftaki uçurumdan aşağı itebilir. Evet çok ince bir yolda tek tek merdivenleri çıkıyorum. Yukarıda bir iki insanın sesi geliyor. Umarım beni fark etmişlerdir, çünkü buraya sığmayız. Soluklanmak için durduğumda, onların hayretler içinde bana baktığını görüyorum. Hahah sol elimi havaya kaldırıp selam verdikten sonra birkaç dakika içinde yanlarına varıyorum. Tur rehberleri Cusco’dan Calca’ya yürüyüş yapan birinin eşyalarını taşıyorlar. Aşağı inip geride bıraktığım eşyaları da yukarı getirince Amerikalı Marta ile tanışıyorum. Onlar da ben de soluklanmak için kısa bir mola veriyoruz. Marta 73 yaşında, inanılmaz bir kadın. Gülüşüne, bakışına konuşmasına, enerjisine aşık oldum. Gözlerinde çok ama çok farklı bir pırıltı vardı.
– Seni gördüğüm için çok mutlu oldum Marta, muhteşem bir noktada senin gibi biri ile tanışmak bu noktayı çok daha eşsiz yaptı.
– Bazı insanlar kalplerinden geçirdikleri hayatları yaşarlar. Ben de senin gibi genç yaşında benim hayalimi gerçekleştiren birini tanıdığıma çok sevindim. Ne yaşarsan yaşa umudun ve yaşam enerjin hiç eksilmesin, yolun açık olsun.
Marta bir bilim insanı, biyoloji alanında eğitim almış. Eğitimi ve işinden dolayı yurtdışına sık sık çıkmış fakat dünyayı istediği gibi gezememiş. Uzun yıllar süren evliliğinden 3 çocuğu olmuş. Kocası ile çocuklarının geleceğini hazırladıktan sonra dünya turuna çıkmaya karar vermişler. Neler yapacaklarını tek tek yazmışlar. Fakat kocası kansere yakalanmış, yıllarca mücadele etmişler ama kurtulamamış. Sonrası kocası ile yapamadığı dünya turunu çocuklarından biri ve kız kardeşi ile yapmak istemiş. Kız kardeşi bir kaza geçirmiş, bacağından sakatlanmış. Çocuğu da bir çocuk sahibi olunca yapmak istediği seyahate bir türlü arkadaş bulamamış. En sonunda dünyayı tek başına gezmeye başlamış. 30 dakikalık sohbetimiz boyunca onu hayran hayran dinledim. Verdiği öğütler, dersler çok güzeldi. İnsan 30 dk önce tanıştığı ter içindeki insana candan sarılır mı? Çok nadirdir sanırım. Gün bitene kadar aklıma geldikçe “Vay be ne kadındı” demeden kendimi alamadım.
İlerleyen günlerde Abra Azuca geçidini geçmiştim. Geçidi geçtiğim günün ertesi sabahı bir köye varıyorum. Köye girdiğimi gören iki motorlu yüksek sesle:
– Come on,Fuck
Diyerek bağrışıp gülüyorlar. Ya ben burada ne kadar yazarsam yazayım o alanın pedallanması gerekiyor. Motorcuların enteresan alanlara “motorla geldik len buralara” dedikleri anda bir bisikletlinin karşılarına çıkması her daim onları şaşırtmıştır. Bu küçük köyün burada olması da büyük mucize haaa. Toplasan 10 yapı var. Bunlardan bir tanesi de market ve konaklama yeri. Bu arkadaşlar geceyi burda geçirmişler. Luck ve Eric Avusturalya’dan Peru’ya gelip motor kiralamışlar ve bir süredir Güney Amerika’da turluyorlarmış ve turlarının son ülkesi de Peru.
– Siz bisikletçiler hakikaten delisiniz. Yani dünkü tepkimizden sonra sana yeteri kadar küfür edemedik. Ama sanmaki en deli bisikletçilerden biri sensin.
– Yok yahu benden daha manyakları ile de pedal çevirdim. Biliyorum çok uçukları var.
– 4 tanesi burada dün gece geç saatte geldiler. Birazdan kahvaltıya eşlik ederler gördüğünde çok şaşıracaksın.
– Hadi yaa süper, Acaba ne tarafa gidiyorlar
– Senin gideceğin istikametten geliyorlar.
– Ahh süper en azından yol hakkında bilgi alırım
– Çocukları inanılmaz.
-NEEEE?
Evet çok daha deli noktalara giden tur bisikletçileri tanıdığım için kendi yaptığım olay pek manyakçaymış gibi gelmiyor. Biz böyle muhabbet ederken içeri o çocuklardan Tallin girdi. Ağzım açık kaldı, büyük bir hayranlıkla çocuğa bakıyorum.
– Günaydın.
– Günaydın.
– Dışarıdaki bisiklet senin sanırım?
– Evet benim.
– Arkasındaki bayrak hangi ülkenin?
– Türkiye.
– Dünyayı mı geziyorsun?
– Evet
Bu şekilde sohbet ederken çocuğun beni çok umursamaz havalarında ama aynı zamanda merakla incelediğini görüyordum; ne giydiğime, gidon çantamın içindekilere bakıyor, çok sakin ve ağır başlı. Bir iki dakika sonra kız kardeşi Zali yanına gidip oturdu. Yoookk artık!! Tallin 10 yaşında, Zali 6 yaşında. Anne ve babası Ross ve Christian, bu arkadaşlar da Avusturalyalı. İki çift yıllarca bisikletle tatillerinde dünyayı gezmişler. Çocukları olduğunda da gezmeye devam etmişler. Bu sene yaz tatili içinde Peru’yu seçmişler. Cusco’ya doğru ilerliyorlarmış fakat Abra Azuca’ya çıkmayacaklarmış. Geçtiğimiz günlere oldukça fazla yorulmuşlar. Ee çok normal çünkü tandem tur bisikletleri kullanıyorlar. Kendileri önde çocuklar arkada onca yükle bu alana gelmek güç ve azim gerektirir. Dün gece geç saatte köye geldiklerini öğrendim ve meraktan sordum.
Bir gün önce bu benim gideceğim yolda bıçaklı soygun olmuş. Bir kamyonetin şöförünü araçtan aşağı indirip soymuşlar. Hali ile iki köy arasında güvenli bir yapı içinde konaklamak istemişler. Bu yüzde dün gece 23:00’da ancak bu küçük yerleşkeye varmışlar. Bu arada dün gece hava -15C oldu. Yani bu arkadaşlar 2 tane 5.000 metre, 1 tane 4.800 metre geçidini geçip, 70 kilometre yolu içinde 6 saat pedallama süresi ile bitirmişler. Molalarla birlikte büyük ihtimal 12 saatten fazla pedallamış olmalılar.
– Hey Tallin. Gece sürüşü nasıl geçti?
– Daha önce hiç böyle geç saatte bisiklet sürmemiştik Gürkan. Oldukça soğuk ve farklı bir deneyimdi.
10 yaşındasın, çok zorlu bir yolu gece karanlığında pedallayarak 5.000 metrelerden geçiyorsun, hava sıcaklığı -15C. Aksilikti, şansızlıktı veya kötüydü, çok yoruldum kelimelerini kullanma, farklı bir tecrübeydi de. Bu ufaklığın yaşadığı tecrübelerden sonra verdiği bu cevabı ben 30 yaşından sonra açık sözlülükle vermeye başladım. Yaşadığımız olumsuz ânlara “Bundan da tecrübe kazandım” şeklinde bakabilmek, bildiğimiz ama uygulamadığımız bir süreçtir. Hep birlikte yaptığımız kahvaltıdan sonra herkes vedalaşıp kendi yoluna gitti. Muhteşem bir aile tanışmış oldum bu yolda da.
Arequipa’a şehir gezisini Viviana ile birlikte yapmak için önceden sözleşmiştik. Fakat şehre öyle bir omuz ağrısı ile girdim ki sol kolumu hareket ettiremiyorum ve ilaç kullanmayan ben iki ağrı kesici ile yol alıyorum. Sol kolum sürekli uyuşuyor. Hiç böyle bir şey olmazdı. İlk gün bir fizyoterapiste gidip sol koluma baktırtıyorum. Sol kolumu Patagonya’da geçirdiğim kazadan sonra %75 performansla kullanıyordum. Arjantin Buenos Aires’de tedavi ettirsem de eskisi gibi tüm açılarda kullanamıyorum. Bu ağrı 10 gündür vardı fakat şu son bir iki gündür çok kötü. Kan ve idrar testi yaptırma zamanı da geldi. İlk fırsatta yaptıracağım, ilk fırsatta diyorum. Bu arada tarih Ağustos 2019, Kron bisikletle olan sözleşmem bitti. Onlarla masaya oturma zamanı. Ağustos 2012’de başlayan maceramız Ağustos 2019’da resmi olarak bitti. Gene aynı şekilde diğer tüm sponsor olan firmalarla da Eylül ayında bitiyor. Neyse önce şu şehri bir gezeyim. Bu işler Lima’ya kalır gibi duruyor.
Arequipa şehri Peru seyahatimde bu ülke içinde benim gördüğüm bütün şehirlerden farklıydı. Evet, çarpık yapılaşmasının olduğu yerler var fakat şehir merkezi düzenlemesi oldukça iyidi. Merkez meydanın çevresinde kiliseyi karşıdan gören binanın tepesinde bir restoran var. Bir yemek yemeğe değil ama gün batımında bişeyler içmeye o restorana gidilebilir. 3 yanardağın göze çok hoş gözüken bir manzarası var.
Köylerden direkt şehire geçince fiyatlar hali ile gene uçmuş durumda. Daha önceki yazılarımda Alpaka yününden bahsetmiştim. Lima’da ve diğer şehirlerde hiç görmediğim, sadece bu şehirde gördüğüm sporcular için alpaka yününden yapılmış teknik çoraplar vardı. Çifti iyi bir paraya denk geliyordu. Bütçem olmadığı için alamamıştım, sonrasında başkent Lima’da almak istedim fakat ne başkentte ne de başka şehrinde bulabildim. Sadece Arequipa’da Alpaka yününden yapılan teknik çorapları bulmak mümkün. Şehir merkezinde sokakları gezmekte oldukça keyifliydi. Daha önce köylerde yediğim Alpaca’nın etinden yapılan yemeklerin lezzeti değişti. Sanırım kırsalda eti haşlarken veya mangala koyduklarında farklı baharatlar kullanıyorlar ve tadı çok güzel oluyor.
Ara sokaklara bakınırken karşıma El Turco Restoranı çıktı. Hemen yanında İstanbul barı, onun karşısında da Lokanta restoranı. Yahu 3 türk restoranı neden dip dipe açılır ki diye düşünmeden edemedim. Sonrasında ise işin aslını öğrendim. 3 mekanın sahibi de aynı kişi. El Turco Restoranı’nda türk yemeklerini Peru damak tadına göre yapıyor. Mesela ekmek arası döner istiyorsun, et ürününden fazla araya avokado yerleştiriyor. İstanbul barında nargile, rakı, türk ürünleri ve Lokanta Restoranı da dünya mutfağı yapmış. Mekanların sahibi ile tanışma imkanım olmadı. Fakat Türkiye’de yaşayan bir kasap olduğunu öğrendim. Otobüs ile yapılan şehir turuna katıldık, keşke katılmasaydık dediğimiz bir tur oldu. Boş boş yerleri gezdiriyorlar tam bir saçmalık. Fakat iki müze var ki görülmesi önemli.
Bu müzelerden birincisi Santuarios Andonis. 1995 yılında bölgeki dağlarda yürüyüş yapan Antropolog Johan Reinhard tesadüf eseri dağın güneş görmeyen yüzünde buzların içinde bir şey fark ediyor, yanına yaklaştığında bunun sarıp sarmalanmış bir beden olduğunu anlıyor. Günümüzde Juanita olarak bilinen 1450-1490 yılları arasında Ampota Dağı’nın zirvesinde tanrılara bedeni adak olarak sunulan bu 12 yaşındaki kızın mumyalanmış bedenini buluyor Johan. İşte o beden hala buzlar içinde özel bir ortamda bu müzede sergileniyor. Bedeni görmeden önce de yaklaşık 30 dakikalık bir belgesel seyrettiriliyor, ondan sonra 15 dakikalık bir müze turu var. Uzun zamandır gittiğim en güzel müzelerden biriydi. Bu 30 dakikalık belgesel hakikaten İnka toplumunu anlamak adına bu müze için çekilmiş başarılı bir eser. 12 yaşındaki Juanita’nın odasına girdiğinde odanın ısısı, onun bağlı olduğu makinanın ısısı hepsi denetim altında, çok özenli bir şekilde kontrol ediyorlar. 650 yıl önce yaşarken kendisine gösterilmeyen büyük bir özen ve sevgiyle bakılıyor kıza. İzlediğimiz belgeselin etkisinden kısa sürede çıkamıyoruz. Çünkü o belgeselde Juanita’nın son bir sene içinde bedeninin nasıl tanrılar için adak olarak kullanılacağını ve bu sürecin hazırlanışını çok detaylı bir şekilde canlandırmalar yaparak anlatmışlar. Müzeden çıkarken Viviana ve ben derin düşünceler içindeydik. Sonrasında da düşüncelerimizi paylaşıp sohbetler ettik. Hemen ardından da arkeoloji müzesini geziyoruz, gene orada da bölgede bulunan mumyaları gösteriyorlar. Güney Amerika’da dünyanın en eski mumyası olduğunu daha önce sizlerle paylaşmış, detaylı bir şekilde anlatmıştım.
Arequipa mola verip 5 gün dinlendiğim, şehir meydanında vakit geçirip insanlarını seyrettiğim, giderken de iyi ki Peru’da bu şehre de gelmişim dediğim bir yer oldu.
Bu arada şehirden ayrılırken hala ağrılarım devam ediyordu. Bir de komik bir olay vardı. Şehre geliş tarafı hep yokuştu bu yüzden kaskımı hiç takmamıştım. En son kamp yaptığım yerde bisikletin önüne koydum ve devam ettim. Fakat Arequipa’ya vardığımda kaskım yoktu. Büyük ihtimal şehre varmadan önce kamp attığım yerde düşürdüm. Nasıl olsa geri dönüş yolu bir yere kadar aynıydı, kamp attığım yere gider şansımı denerim ordaysa alırım dedim. 65 km geri gidip kaskımı bulduğuma çok sevindim. Öyle bir yere kamp atmışımki insanların beni görmesi hakikaten imkansızdı. Sonraki günlerde şehir içi trafiğine girdiğimde hep kullandım. Lima’ya doğru devam.