• ANLIK KONUM Garmin inReach

  • 2 Nisan 2025

A.B.D. de her telden çaldığım bir yazı oldu.

A.B.D. de her telden çaldığım bir yazı oldu.

A.B.D. de her telden çaldığım bir yazı oldu. 1024 768 Gürkan Genç

Madem Washington DC’ye doğru yola çıktım şu New York’u da bu yazının içine gömeyim.

Bisikletle dünyayı gezen bir adam için New York şehri hakikaten oldukça hareketli ve kalabalık bir şehir. Şu bir gerçek; bu büyüklük ve bu kalabalığa göre oldukça düzenli ve sistematik bir yanı var bu şehrin. Bu yüzden New York, özellikle Manhattan bölgesi şehir seven insanları kendine hayran bırakır. Tek sıkıntısı hakikaten pahalı bir şehir olması. New York eyaletine ayrı, New York şehrine ayrı vergi veriyor vatandaş. Üstüne bir de Manhattan’da oturuyorsan biraz daha vergi veriyorsun.

3 ayımı geçirdiğim bu şehirde sokağa çıktığım her gün hemen hemen 20.000 adım attım. Sokakların numaralı bir şekilde sıralanmış olması gezmeyi bence daha keyifli bir hale getiriyor. Brooklyn’de Sine ve Burak’ın evinde, New Jersey’de hemen Manhattan’ın karşı tarafında Zeynep ve Özgür’ün evinde ve Manhattan adasında da Türk Konsolosluğu’nda veya diğer adıyla Türk evinde kaldım.

Bu şehir düzenini, Türkiye’ye uygulamaya çalışsan uygulayamazsın. Sıfırdan bütün binaları yıksan temelden başlasan gene yapamazsın. Sebebi parsellerin gelişi güzel çizilmiş olması. İstanbul ve Ankara veya başka büyük bir şehrimiz bu düzene asla ama asla gelemez.  Türkiye’nin yöneticisi olsam Anadolu’nun ortalarına bir yerine, deprem riski en az olan bir alana, yaşanabilir örnek bir şehri en baştan inşa ederdim. Bunu kesinlikle yapardım. Büyük yatırım olurdu ama yapardım. Açık söylemem gerekirse Kanal İstanbul projesinden kat ve kat daha efektif bir yatırım olurdu. Öte yandan kanal istanbul da ki olay biraz daha Katar kaynaklarının Türkiye’y aktarılması ile alakalı olduğundan ve bunun geri dönüşü de benim yapacağım projeden daha hızlı olacağından gene bu tercih edilirdi hehehe. Geleceğin Türkiye’sinde bir lider benzer bir şekilde bu dediğimi kesinlikle yapacaktır.

New York’da kaldığım süre zarfında 4 farklı sağlık kurumuna gittim. Bunların hepsi özeldi. Anadolu Sigorta’nın seyahat sağlık poliçesi sayesinde bu özel sağlık kurumlarında kredi kartımdan ödediğim tüm ödemeler 2 gün sonra hesabıma geri yatırıldı. Kan testi için hiç sıra beklemedim, MR ve EKG için tam olarak 5 saat sıra bekledim ama ikisini de aynı gün yaptırdım. Göz tansiyonu ve muayenesi için de sıra beklemedim. Sonuçlar da 24 saat içinde geldi. ABD sistemine kayıtlı biri olmadığımdan bu ülkede yerel ağda bir sigorta sistemi içinde yer almıyordum.

Bu da sigortasız olarak hastaneye başvuru yapmama vesile oluyordu. Bu şekilde hastaneye başvuru yapıldığında yapılan işlemlerin ücreti 2 birim çıkarken, eğer sisteme bağlı bir sigortanız varsa sizden göstermelik bir ücret alıyor veya almıyorlar fakat sigorta şirketinden, hastane 7 birim veya daha fazla ücret alıyor. Hastaneler sigorta şirketini, dolaylı yoldan da devleti inanılmaz bir zarara sokuyorlar. Bu sistemden dönemezler, vazgeçemezler. Öte yandan kesinlikle ama kesinlikle kan tahlili yaptıracak olsam bile bir doktordan öncelikle tahlilleri yaptıracağım merkeze yazı gitmesini istiyorlar. Evrak işi ve prosedür olayı anormal derecede saçma ve hala ama hala FAX kullanıyorlar. FAX ve para transferi için çek kullanmalarının en büyük sebebi de dolandırıcılık. Yolsuzluğa her ikisinin de açık kapısının olması, vazgeçilmezleri olmuş. Öğrenci vizesi ile bulunduğunuz ülkede okula verdiğiniz ABD banka hesabına hiçbir şirketten para transferi yapamasınız. Fakat bir şirkette yasal olmayan yollardan çalışıyorsanız elden aldığınız maaş çekinizi dışarıda kırdırtıp hayatınıza devam edebiliyor, çalışma izniniz olmadan çalışabiliyorsunuz.

Öte yandan sağlıkla ilgili şu bilgiyi de vereyim bu sayfada yer alsın. Bu da benim için güzel bir süreç oldu.

Ancestry firmasından DNA analizi istedim. 100$ ücret karşılığında gönderilen küçük tüpün içinde tükürüğümün bir sıvı ile karışmasını sağlayan bir kutu var, sonrasında bunu şirkete geri postalıyorsun ve bir ay sonunda sonuç geliyor.

Benim sonuç da şu çıkıyor;

Baba tarafından biri Moğol bölgelerinden yola çıkıyor. Bu kişi savaşçı/göçebe/köle olabilir. Gürcistan Abazha bölgesine geliyor, orada bir kadına çocuğu bırakıp yoluna Finlandiya’ya doğru devam ediyor. Güney Kafkasya Abazha bölgesinde bu kadından olan çocuk ve ailesi binlerce yıl bölgede yaşayıp oradan Artvin Arhavi dolaylarına göçüyorlar. Anne tarafında bir Roma – Yunan savaşçı/göçebe/köle biri bilemiyorsun, Anadolu’ya geliyor burada bir kadına çocuğu bırakıp yoluna devam ediyor. Anadolu’da bu kadından olan çocuklar binlerce yıl bölgelerini hiç terk etmiyorlar, sonrasında bir şekilde Anadolu’nun kuzeyine Artvin Arhavi bölgesine yürüyorlar.

Bu noktada kuzeyden gelen Kafkas aile ile güneyden gelen Romalı – Yunan aile birleşiyor ve yüzlerce yıl o dağlar ve deniz kıyılarının orada yaşıyorlar. Gürkan Genç’in DNA dizilimi de bu yüzden %100 Anadolu ve Kafkas çıkıyor. Temele indiğinde de Doğu Romalı, Asyalı Türk olarak gen havuzunda çeşitlilikler görüyorsun.

%100 Anadolulu olmak da kendimce büyük bir ayrıcalık oluyor.

DNA testini şu yüzden yaptırdım. 46 yaşındayım 70 ülke gördüm. Şu dakikadan sonra en özelim olan bu DNA sonuçları ile ilgili genetik çalışmalar yapmaları benim pek umrumda değil.  DNA testi sayesinde genetik olarak bazı hastalıklarım, bağışıklık sistemim ve daha birçok konu hakkında da bilgi edindim. Benim açımdan verimli bir süreç oldu. Bu topraklarda atalarımın binlerce yıldır farklı genlerle birleşim yaşamadan çok arı bir gen dizilimi ile var olması muhteşem bir duygu.

Burada yaptığım en enteresan gezilerden biri BM binasının güvenlik şefi Serkan abi sayesinde oldu. Birleşmiş Milletler binasının içinde televizyonlarda yıllardır gördüğümüz salonlara girmek, buralarda oturup neler yapıldığını şöyle bir düşünmek iyi geldi.

– Serkan abi BM neden bu kadar etkisiz bir kurum?

– Gürkancığım, burası betondan yapılmış bir bina ve hiçbir vasfı yok. Bu yapının oluşmasına izin veren ülkelerin temsilcileri işte bu sıralarda oturuyorlar. Bir şeyler başarılamıyorsa bunu başaramayanlar gene o ülkelerin liderleri ve diplomatları. BM’nin bir yaptırım gücü yok.

Yıllardır duyduğum bir durumu içeriden, güvenlik şefinden duymak ayrıca iyi oldu. Tüm milletlerin liderlerine bu kürsüden bir sunum versem, benim açımdan muhteşem gurur verici olurdu. Klasik bir konuşma yapmazdım. “Hangi ülkelerin nereleri sömürdüğünü ve bu sömürü imparatorluğu üstüne yüzsüzce neler yaptıklarını anlatırdım” . Çıkıp orada dünya barışı, adalet, hak, hukuk vs vs diyecek halim yok. Her zaman diyorum tekrar yazayım:

“Yeryüzünde, adalet ve hukukun barış ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda tam anlamıyla adil bir şekilde işlediği tek bir ülke bile yok. Var diyen yalan söylüyor.”

Bu arada BM binasının bahçesinde Göbekli Tepe taşlarının replikasının olması da ayrıca güzel.

Benim en çok hoşuma giden bilgi ise bu bina içinde dünyanın ilk pasaportunun bir örneğinin bulunmasıydı.

“GEREGE”

Moğolca’da izin veya yetki belgesine verilen ad “gerege”. Moğol İmparatorluğu’nda resmi seyahat ve ticaret için verilen, kişiye imparatorluk sınırları içinde güvenli geçiş hakkı tanıyan belgeye verilen ad. Yapılan araştırmalara göre 1200 – 1250 yılları arasında kullanılmış ve günümüz dünyasının ilk pasaportu. Altından ve gümüşten yapılmış. Şu pasaportu günümüzde de kullansaydık alt kısmından parça parça kesip dünya turumu finanse etsem ne kral olurdu.

Türkçe’de kullandığımız “gereken” kelimesinin anlamı da “lazım olan, gerekli olan”. Ata yurdumuzun bugünkü Moğolistan olduğu göz önünde bulundurulursa ve örf, adet, dil, kültür paylaşımı da var, bu kelimede bizim dilimizden de bir esinti, benzerlik var gibi gözüküyor. Güzel bir detay oldu. “Altın bir tabletten Gerege, ilk pasaportun adı”

Gelelim en sevdiğim konuya, bisiklet yollarına. Manhattan çevresindeki bisiklet yolunda tam bir tur attım. Belli yerleri özellikle sahil şeridi kısmı bitmemiş olsa da %80 bisiklet yolundan adanın etrafında tam bir tur atabiliyorsun. Ada’ya bağlı olan 4 yöndeki köprülerde de bisiklet yolu var. Ayrıca feribotlara ücretsiz koyabiliyorsun. Şehirler arası yolculuklarda bazı otobüs şirketlerinin bisikletler için özel bagajları var. Bisiklet için ek ücret almıyorlar. Örnek; Washington DC – New York şehirler arası 450 kilometre, otobüs 29$ ve bisikleti de otobüse ücretsiz alıyorlar. Tren ile gidersen tren 120$ artı bisiklete de 20$ fazladan alıyorlar. Otobüs fiyatları inanılmaz güzel.

Mesela şimdi turuma geri döneceğim. Tren ile önce New York’dan Chicago’ya gideceğim ve bisikleti trene koyacağım. Bir akşam trende uyuyacağım, bu bilet 79$. Mesafe 1200 kilometre. Ülkede bu tren biletlerinde harbiden bir dengesizlik var. Chicago’dan Sacramento’ya yataklı trenle gidiyorum, onun fiyatı da 1100$. Portekiz’den Singapur’a giden trenin fiyatı da 1200$. Bu noktada tren biletlerinin ne kadar pahalı olduğunu görüyorsunuz. Uçakla New York’dan bisikleti kutulayıp gitseydim iki ayrı bagaj ve bu bagajlardan biri özel ekipman olarak geçtiğinden ve maksimum büyüklükte olduğundan ekstra bagaj parası verip gene 800$- 900$ bir ücret olacaktı. Uçakla 6-7 saatte gidip bisikleti kutusundan çıkartıp kurup yoluma devam edecektim. Eğer zaman ve imkân varsa tren yolculuğu her zaman daha keyifli. Üstelik bu trenin bir vagonu panoramik yani tamamen cam ile kaplı, etrafı seyrediyorsun.

Tren biletini almama destek olan Wall Street’deki finans şirketi Napierpark (şirket çalışanlarına sunum verdim), ayrıca şehrin önde gelen New Jersey merkezli mermer firması Bergen Marble + Granite teşekkür ederim. (Bergen çalışanlarına da Alaska dönüşümde bir sunum vereceğim)

Yukarıda dikkat ettiyseniz Sacramento dedim. Şimdi turuma batı yakasında başlangıç noktam bisikletimle geçtiğim herhangi bir nokta olabilir. Amerika Birleşik Devletleri vizemin bitmesine az kaldığından madem San Francisco’yu gezemeyeceğim o halde Sacramento’dan başlamak daha mantıklı oluyor. Çünkü en az 3 gün onun kuzeyindeki geniş bir düzlükte gideceğim, bu da günde 100 kilometreden fazla yol almama vesile olacak. Çünkü pedallamaya başladığımda vizemin bitmesine 15 gün kalmış olacak ve 1500 kilometre yol, 13.000 metre tırmanış beni bekliyor. Sacramento da benim bisikletle dünya turu rotamda geçtiğim bir şehir olduğundan gene o noktadan başlayıp devam edeceğim.

New York şehri bisiklet yolları ile öyle çok uzun süredir haşır neşir değil. Nereden bakarsanız bakın inşa süreci 15 senelik bir serüven. Casey Neistat 2012 yılında New York bisiklet yolları ile alakalı bir video çekiyor. 30 milyon kişi tarafından da seyredildi. “Bike Lanes by Casey Neistat” aratırsanız çıkar. Benzerini bizim ülkemizde de bir iki bisikletçi büyük şehirlerimizde çekti.

Sonuç; 13 sene önce çekilen o videodan bugüne New York’da bisiklet yolları oldukça gelişmiş.

Trafiğin büyük bir çoğunluğu dikkatli. Burada bir bisikletçiye çarparsanız sigorta şirketinizden oldukça yüklü miktarlarda paralar alınıyor. Sigorta şirketi ödemiyorsa bütün birikimleriniz bile gidebilir, olayın şakası yok. Kurallar ve yaptırımlar gelince herkes dikkat eder olmuş.

13 senede bizim ülkede durum nedir? Toplasanız birkaç şehirde belli bir seviyede bisiklet yolu çalışmaları yapıldı. Konya Konya diyoruz da Konya’daki bisikletli yaşam (kültür değil yaşam! Bisiklet kültürü bambaşka bir şey, canlı yayınlarımda bunu anlatıyorum)

Gezip gördüğüm deneyimlediğim bisikletli yaşama sahip (bakın bisiklet kültürü değil, arka arkaya yazıyorum ki unutulmasın) 16 Avrupa ülkesi, 3 Asya ülkesi, 3 Afrika ülkesi, 8 Güney Amerika ülkesi, 1 Kuzey Amerika ülkesi.

Bizim ülkemizde ki durum bu ülkelerin bisikletli yaşamlarının yanına bile yaklaşamayacak kadar uzakta.

70 ülkede pedal çevirmişim ve 31 ülkenin bisikletli yaşamını görmüşüm, pek yakında 32 olacak Kanada ile birlikte.

Bu ülkelerin sadece 13 tanesinde ‘bisiklet kültürü’ var.

Karayolları kanununda en az 15 tane bisikletle ilgili karar çıkmış ve cezai yaptırımlar oluyor bisiklet kültürü dediğimizde. 70 ülke geziyorsun sadece 13 tanesinde bisiklet kültürü var (tekrar iyidir).

Sadece 1 tanesi bu kültürü son 15 yılda kurmayı başarmış. Kalanların süreci oldukça eski, 70-80 yıla dayanıyor

Bakın şunu çok net söylüyorum; Türkiye’de yapılan bisiklet yollarının tasarımının %80’i yanlış.  Çok ciddi bir yüzde olduğu gibi mühendisinden, mimarına, belediyesine, ulaştırma çevre bakanlığından, bisiklet kullanıcısına, fen işleri dairelerine kadar Türkiye’de halkı bisiklet binmeye teşvik edecek yolların nasıl yapacağını ve nasıl teşvik edileceğini bilmiyorlar. Yetkililer ile konuştum, inanın bana hakikaten bilmiyorlar. Benim tarafta bu insanların neden bilmedikleri oldukça normal ve anlaşılır. Ankara Belediye Başkanı Mansur Başkan’a dediklerim:

– Bana 4 gün verin. İlk kazmayı vurduktan sonra elimizdeki makine ve iş gücü ile Ankara’yı gözle görülür bir şekilde 4 günde bisiklet şehri yapayım.

– Bana 1 ay verin halkın cebinden para çıkmadan belediyemiz ve devletimiz bisiklet yollarından para kazansın Ankara’da.

– 1 sene içinde Ankara’nın yaşam kalitesini değiştirim

SÖZ VERİYORUM.

Ben bunları Çevre Bakanlığı’na da söyledim, Belediye Başkanına da, daha ne diyeyim ki. Bana imkanları verin yapayım diyorum.

Ne oldu biliyor musunuz? Herkesin suratında bir tebessüm oldu.

(Ha aman sakın yanlış anlaşımasın, bu bir danışmanlıktır bunun tabiki ücreti olur faturası da kesilir. 15 senelik yol tecrübesini web sayfamda, canlı yayınlarda anlatacak halim yok.)

Çocuk kitabıma yazdığım gibi; “Hayallerini gerçekleştiren insanlar geleceği değiştirir”. Pes etmedim, bir gün bu dediklerimi Ankara’ya yapacağım. O şehri bisiklet şehri yapacağım ve ben göçüp gitmeden o yollarda bisiklet kullanacağım. İsteyen istediği kadar gülsün, yapamaz, bir noktaya gelemez desin.

Amerika Birleşik Devletleri’nin hem doğusunda hem de batısında tüm sahil şeridini boydan boya kat eden bir bisiklet yolu var. Doğu yakasındaki bisiklet yolunun adı Green Way olarak geçiyor. Kanada’dan yola çıkıp Miami’ye kadar bisiklet yolunda gidilebiliyor. Şimdi herkesin kafasında sadece bisikletlere özel bisiklet yolu geliyordur, hani araçların yolundan ayrı yapılmış yollar. Hayır bu bisiklet yollarının büyük bir bölümü araçlarla paylaşımlı. Yani araçlarla beraber yolun sağında birlikte ilerliyorsun. New York’dan Washington DC’ye gittiğim sürede de bu Green Way yolunu takip ettim.

Yol üstünde 2 köprü geçitinde buzlanmaya karşı bisiklet yolunun tuzlandığını fark ettim. İşin ilginç yanı hava -5 dereceydi ve gün boyu o bisiklet yolunu sadece ben kullanmıştım. Benden başka hiç kimse geçmemişti ama yollar tuzlanmıştı.

Newyork – Washington DC arasındaki 450 kilometrelik bisiklet yolunda köylerden birinde daha önce yukarıda da bahsettiğim 31 bisikletli yaşama sahip ülkede görmediğim bir uygulama gördüm ve ilk dediğim şey “Aha bizim ülkemizde de bu uygulama yapılır”. Hemen fotoğrafladım ve arşive attım. 140.000 kilometre görmediğin bir uygulamayı böyle yol üstünde küçük bir köyde görüyorsun. Neden? Çünkü o bölgenin ihtiyacına göre bisiklet yolunu biçimlendirmişler. Biz ne yapıyoruz? Bizim yaptığımız Avrupa’nın bisiklet yollarını kopyalamak.

Philedelphia şehrindeki bisiklet yolu çalışmaları da oldukça başarılıydı. Bisikletle şehir içinde pedallıyorum, arkamda birileri var, beni geçmiyorlar, sürekli arkamdan geliyorlar. Dedim bir yerde durayım da beni geçsinler, çünkü yol boştu. Kenara geçtim öyle, beni geçtiler. Aralarından biri durdu. Adı Tom:

– Çok uzaklardan geldiğin belli.

– Evet öyle.

– Geçmek istemedik seni.

Saygı duruşu gibi bir şey oldu, üstelik Tom’un altında elektrikli bisiklet vardı. Bu yükle nasıl seri kalkış yaptığıma ve hızlı gittiğime şaşırmış. Bisiklet fuarı vardı o gün şehirden ayrılırken, oraya gitmemi söyledi. “Herkes senin bisikletinin üzerindeki düzenekleri çok sevecek, şimdiye kadar gördüğüm en iyi tur bisikleti düzeneği” demesi de mutluluk verici oldu. Abi ben bu düzen için 15 sene uğraştım. Benim için şu an piyasada ne bu bisikletin kadro tasarımından ne de düzeneğinden daha iyisi var.

Washington DC içindeki bisiklet yollarına da biraz değineyim. Burayı da çok güzel düzenlemişler. New York’daki gibi çoğunluğu paylaşımlı yol fakat araç sayısı New York şehrine göre daha az olunca burada bisiklet sürmesi daha rahattı diyebilirim. Bu yüzden de çocuklarını okula götüren anne babaları bisiklet sürerken görmek mümkün.

Ulaşım amaçlı kullanılan bisiklet yolu ağlarının (metro ağına, evine, işine, okuluna bağlantısı olan demek istiyorum) uzunluğu ve şehirlerin nüfusu 2025 yılı verileri:

* Washington DC, şehrin nüfusu 700.000, bisiklet yolu ağı 260 kilometre

* New York City, şehir nüfusu 8.500.000, bisiklet yolu ağı 650 kilometre

* Denver, şehir nüfusu 750.000, bisiklet yolu ağı 600 kilometre (benim favori şehir USA’de)

* Kolombiya Bogota, nüfusu 8.500.000, bisiklet yolu ağı 850 kilometre (Dünyanın en büyük bisiklet yolu ağına sahip şehri ve başkentidir. Gayette kullanışlı)

* Hollanda Amsterdam, nüfusu 1.000.000, bisiklet yolu ağı 500 kilometre

* Çin Pekin, nüfusu 19.000.000, bisiklet yolu ağı 750 kilometre

Şimdi yukarıda saydığım ülkelerin yollarında pedalladım, şehirlerinde günlerimi, haftalarımı, aylarımı geçirdim ki daha niceleri var. Bisiklet yolu ağları insanları evlerinden metrolarına, iş yerlerine götürüyor.  Bizzat kendim bisikleti sürdüm fotoğrafladım.

* Türkiye Ankara, nüfusu 6.000.000, bisiklet yolu ağı (2023’de Ankara’da 50 okulda sunum vermiş, tüm okullara bisikletimlem giderken hemen hemen ana güzergahları kullanmış biri olarak net rakamı veriyorum):

3.7 kilometre… diyecek başka sözüm yok. Gelmiş Geçmiş tüm belediyelere PES.

İstanbul nüfusu 16.000.000, bisiklet yolu ağı internette belediyenin sayfasında 227 kilometre olarak gözüküyor. İstanbul’da bisiklet kullanan dostlar bu yolların % kaçının gerçekten metro, iş, ev okul bağlantısının olduğunu yazabilir. Parkların içindeki yollar ve sahillere yapılmış bisiklet yolları ulaşım amaçlı değildir. Bunları dahil etmeden yazarsanız sevinirim. Ben İstanbullu değilim. İstanbul’da bisiklet çok az kullandım.

Konya nüfusu 2.300.000, bisiklet yolu ağı belediyenin sayfasında 447 kilometre diyor. Aynı şekilde yukarıda yazdıklarım Konya için de geçerli. Bu şehirde de bisiklet sürüp yaşamadım. Kullananlar yazabilir.

Ama Ankara’da doğmuş büyümüş ve aktif olarak bisiklet sürmüş ve 2023’de Amerika Birleşik Devletleri vizesini almaya geldiğinde de bisiklet sürmüş bir olarak 3.7 kilometreyi iki farklı noktada direkt kendim ölçerek yazdım. İstanbul ve Konya’daki veriler internette yazanlar.

Gerçeklerle, gözlemle, deneyimle gelen bilgi ile internetten alınan bilginin arasındaki uçurumu görüyorsunuz. İnternetten alınan bilgi ile sahadaki bilgi arasındaki farkı görüyorsunuz. Aşağıda başka bir örneğini daha göreceksiniz bu konunun.

Washington DC yolunda hastalandım. Ama öyle böyle değil. Zeynep ve Özgür’den çıktıktan sonra yıllardır seyahatimi takip eden Mert’in evinde kaldım. İyiki de kalmışım, bisikletten indim evine girdim ve o anda bittim. İnsan bisiklet üstünde hissedemiyor. Ertesi gün de hareket edemedim, o derece hastaydım. Diğer gün Mert gitme kal abi dese de yola devam ettim. İyiki o noktada vardın Mert. Olan gücümle muhabbet etmeye çalıştım ama maalesef en kötü dönemimde beni misafir ettin. Çok teşekkür ederim.

Yola çıktım, giderim dedim fakat bu sefer de gücüm yetmedi ve 40 kilometre yapamadan durdum. O nokta da Princeton oldu.Yeni Zelandalı Noah beni evinde misafir edecekti fakat akşam 17:00’a kadar şehirde vakit geçirmem gerekiyordu. Princeton kasabası tabiki de üniversitesi ile meşhur fakat gezecek takatim yok ki şehri ve kampüsü. Bunu o an yapamadım ama bir sonraki gün kendimi daha iyi hissettiğimde kampüsü gezdim.

Kasabadaki EFES restaurantın sahibine ve çalışanlarına selam olsun. Nerden gelip ne yaptığımı öğrendiklerinde içtiğim çorbadan ücret almamışlardı. Yolluk niyetine verdikleri tatlıyı da evinde misafir olduğum Noah’a verdim, çok mutlu oldu. Kendisi ile hem Trump hükümetini hem de Yeni Zelanda’dan konuştuk sohbet ettik. Teşekkürler Noah.

Sonraki gün Royer ve Suzanne evlerinde misafir ettiler. Evleri tam Philedelphia’nın girişinde yer alıyor. O gün 85 kilometreyi bitirmiştim fakat öksürük şiddetini arttırmıştı. Sağolsunlar evlerinde misafir edip bir oda verdiler. Yalnız ben o eve girmeden bir sokak ötede GPS takip sistemini ve yol bilgisayar sistemini kapattım ve kayıt aldım. Şimdi insanların karşısında bunlarla uğraşmayayım, direkt dinlenme durumuna geçmek istedim. Her ikisi de yıllardır şehirde yaşıyorlarmış ve bir restorantta aşçılarmış, sonrasında emekli olmuş ve bu şehirde yaşamaya devam etmişler.

Suzanne tüm gece benim öksürüğüme çok üzülmüş. Sabah beni gördüğünde

“Gürkan büyük ihtimal dün gece hiç uyumadın. İstersen bugün kal burada ve dinlen, tam iyileşmeden çıkma yola” Bana çok güzel bir kahvaltı hazırladı, boğazıma iyi gelecek sıcak bir içecek de hazırladı. Çok iyilerdi hakikaten. Royer’ın Alaska’ya yaptığı bisiklet seyahatini direkt kendisinden dinledim. Of ne macera ama, 60’lı yaşlarda bu macerayı yapmış. Akıllı telefonlar ve dijital fotoğraf makinaları yokken. Hey ben de o dönemde Türkiye’den Japonya’ya gittim ama yaşım 30. Hahaha hep beraber güldük.

Telefonuma bir mesaj gelmiş:

“Gürkan merhaba, Ben Tolga Çetinkaya. Dün gece GPS sinyalinin en son gözüktüğü yere gittim, gece 2:00’da sokakta bağırdım çağırdım seni bulamadım. Umarım güvenli bir yerde uyumuşsundur. Seni evimize bekliyoruz, bize çok ama çok yakın bir yerde durmuşsun, lütfen eve bekliyoruz. Bu da numaram.”

Tolga hakikaten bu dediğini yapmış, gece alana gitmiş bağırmış. Hastayım gelmeyeyim, yoluma devam edeyim dedim. Sonrasında beni Afrika’dan beri takip ettiğini ve ülkeye ilk girdiğinde de mesaj attığını söyleyince gittim. Eşi Zeynep ve oğulları Alp ile anıştım. 10 gün onların evinde kaldım. İlk 3 gün zaten neredeyse aşağıya inmedim. Afrika’da sıtma olduğumdan beri ilk defa antibiyotik kullandım. Bana kalsa kullanmazdım ama doktorum Sine baktı bendeki öksürük geçmiyor, başlıyoruz dedi. Hakikaten abartmıyorum neredeyse 1 ay o öksürük geçmedi diyebilirim.

Tolga ve Zeynep çok iyi insanlar. İkisi de sürekli dedi “Gürkan ne zaman istersen gel, ev senin evin, çok ama çok mutlu oluruz, seninle birlikte olmaktan çok keyif aldık” diye. Zeynep güzel bir yazı kaleme almış. Onu da şu adresten okuyabilirsiniz. Tolga sağ olsun bir akşam da Türk iş insanları ile buluşturdu, onlarla da bir sohbet ettik. Şehri gezdirdi, yöresel yemeklerini yedirdi. Rocky’nin filmde koşarak çıktığı o meşhur merdivenlere gidip heykelini de gördük. İkisine de çok teşekkür ederim, bu kötü dönemimde yanımda oldular. Sağolsunlar.

Bir sonraki gün bisikletli seyahatlere yeni başlayan 65 yaşındaki Brad’in evinde misafir olup yeni toplayacağı tur bisikletine yardımcı oldum. Sonraki günde kızları Lea’nın Amerika turundan sonra bisikletçileri evlerinde misafir etmeye başlayan Bill we Linda’nın evinde misafir oldum. Lockheed Martin’den emekli olan Bill garajında 1970 model bir Mustang’i en baştan kendi yapıyordu. Torunu bisikletle dünya turu seyahatime bayılmıştı. Sorular sorular sorular.

Sonraki günün akşamı Washington DC’ye varmıştım. Yıllardır seyahatimi takip eden Güliz ablam ve Oğuz abimin evinde misafir olmuştum. Söz vermiştim yıllar önce geleceğim diye, sözümü tuttum. O akşam Güliz ablamın hazırladığı muhteşem yemekleri yerken sohbetimize Ata abim ve Feriha ablam da katıldı. Her telden konuştuk. Çok güzel bir geceydi. Hatta sonrasında Ata abi ile tam bir gün Washington DC’de müzeler turu yaptık.

Böylelikle bisikletle dünya turu seyahatimde 70 ülkeyi gezip 67 ülkenin tarih ve sanat galerilerini görmüş oldum. Müzelerine gitmediğim 3 ülke: Malavi, Lesotho, Swaziland. Fakat bu ülkelerde de hayvan rehabilitasyon merkezlerine gitmiştim ve bu hayvanlar da diğer ülkelerde yok. Bu arada Washington’da müzeler ücretsiz, ayrıca hakikaten en az 3 veya 4 gün gerekiyor. Hatta daha fazla gün ayrılırsa çok daha keyifli olabilir. Sabah 9:00’dan akşam 17:00’a kadar biz sadece 2 müze gezebildik.

Türkiye Washington büyükelçimiz Sedat Abi, Sedat Önal. Yıllardır benim büyükelçilere abi abla demem biraz garip karşılanıyor ama yapacak bir şey yok. Yaşıtım olan diplomatlara da adları ile hitap ederim. BEY veya HANIM demek benim hoşuma gitmiyor. Mümkünse yaşıtlarım da bana BEY demesin. Gürkan diyebilirsiniz. Sedat abi, eşi Figen abla, kızları Defne ile tanışıklığımız te Ürdün zamanına dayanıyor. Ben o dönemler oralarda pedallarken Sedat abi de Ürdün Türk Büyükelçimizdi ve benim için yazdığı diplomatik notalarla Hem İsrail’e elimi kolumu salla sallaya girmiştim hem de bugün bile hala benim gibi Suudi Arabistan’ı gezmesine izin verilmeyen diplomatik notayı yazan ve izni almama vesile olan kişidir.

Şimdi bu noktada sizlere vakti zamanında İçişleri Bakanı Müsteşarına dile getirdiğim gözlemimi paylaşayım, artı şu vize olayına da açıklık getireyim.

“Devlet senin yanında olsaydı bu vizeler için uğraşmazdın veya sana özel pasaport çıkartılırdı”

Genellikle bu tarz söylemlere cevap vermiyorum veya geçiştiriyorum. Bakanlığın logosu 13 yıldır internet sayfamdadır. Başka bir söze gerek yok.

Müsteşara dediğim konu ise şudur;

Diplomatlarımız 3-4 yıl yurt dışında kalıyorlar, belli bir çevre oluşturuyorlar fakat yeni diplomat yerine gelmeden yurt dışındaki görevli arkadaş merkeze gönderiliyor. Atanan diplomat ülkede işine başladığında bir önceki diplomatın 3-4 sene içinde oluşturduğu bütün ağı kendisini görmediği için kaybediyor ve tekrar sıfırdan ağ oluşturmak zorunda kalıyor. Atanan diplomatı diğer diplomat en az 10 gün beklemeli. 3-4 sene oluşturduğu çevreyi dostlukları arkadaşlıkları diğer diplomata aktarmalı. Buna diğer ülkelerin elçileri ve diplomatları da dahil. Yeni atanan diplomat eğer Kanada elçiliğinde herhangi diplomatla arkadaşlık dostluk ahbaplık kurmadıysa, A4 kağıdı olan diplomatik nota standart prosedüre tabi tutulur. Eğer bulunduğunuz ülkede oturum izniniz veya çalışma izniniz yoksa Kanada vizesi, Shengen vizesi, ABD, Avusturalya ve daha bir çok vizeyi alamazsınız. Ancak ülkenize döner öyle alırsınız, kural budur.

Diplomatik mektup o kuralı %99 bozar. O mektup da gidip konsolosluğa elini kolunuzu sallayarak alabileceğiniz bir A4 metni değildir. Türk Devleti, mektubu alan kişinin “yanındadır, kefildir” der. Sanırım O A4 kağıdının ne kadar değerli olduğu benim anlatımımla pek değerli görülmedi. “Ama ülkeme vergi veriyorum” diyerek bakanlığa gidip alamıyoruz. Alabilmek için 4-5 ay kadar uğraştım. Prosedür de öyle kolay değildi. Bu sayfada yazmıştım.

Yukarıdaki konuya dönecek olursam; mesela askeri ateşelerimiz bu dediğim gibi diplomat  değişimini yapıyorlar. Yurt dışındaki askeri ateşe dönmeden önce atanan diğer ateşeyi bekliyor. O geldiğinde biraz yapılan işleri anlatıyor. Görevi bittiği için diğer ülkelerin askeri ateşelerinin katıldığı bir yemek organize ediyor, yeni gelen ateşeyi tanıtıyor ve gidiyor. Arkadaşlık dosluk, ahbaplık ağı ve bilgi önemlidir.

Umarım gelecekte bu detay düzelir.

Turkish Cafe Lady yani Gizem Şalcıgil’in mekanında da sunum verme imkanım oldu. Lise yıllarından arkadaşım olan Gizem’i görmek, biraz konuşmak çok güzel oldu. Hatta eski iş arkadaşım Pınar da bu sunuma geldi. Katılan herkese tekrar teşekkür ederim.

 

Rizeli Elvan sana ayrıca teşekkür ederim. 15 Mart 2015’de tezine yardımcı olduğum Elvan sayesinde FOX NEWS’e Kevin’in programında canlı yayına katıldım. Amerika kıtasını bitirdikten sonra belki tekrar katılırım.

Washington programı hızlı oldu. Kanada vizesi de çıkınca geri dönmek zorundaydım. Çünkü ABD vizem 15 Nisan’da bitiyor. Ve benim kendime bir rota çıkarmam gerekiyor. Gönlümden geçen batı yakısından yukarı çıkmak ama diğer alternatifleri de düşündüm. Şöyle bir baktım 15 günde her gün 100 kilometre pedallayabilir miyim diye? Yaparım deyip geri dönmeye karar verdim.

Tren biletleri alındı. Sevdiklerimle bir süreliğine vedalaşıldı ve geldiğim tren ile geri dönüyorum. Fakat San Francisco’ya değil, Sacremento’ya gidiyorum ordan da geçmiştim.

Hadi bakalım devam..

 

 

Privacy Preferences

When you visit our website, it may store information through your browser from specific services, usually in the form of cookies. Here you can change your Privacy preferences. It is worth noting that blocking some types of cookies may impact your experience on our website and the services we are able to offer.

Click to enable/disable Google Analytics tracking code.
Click to enable/disable Google Fonts.
Click to enable/disable Google Maps.
Click to enable/disable video embeds.
Web sitemiz, esas olarak 3. taraf hizmetlerinden gelen çerezleri kullanmaktadır. Çerezleri kullanmamızı kabul etmelisiniz.