Wooww muhteşem bir 4 ay geçirdim ve bu yazıyı ancak kaleme alabiliyorum. En son Kanada Vancouver’dan sayfama yazmıştım. Şimdi onlarca anı ve yaşanmışlıkla bu yazıyı ve bundan sonrakileri Alaska’nın Seward şehrinden ve sonrasında kaleme alıyorum.
Bir önceki yazımda demiştim; Vancouver Kuzey Amerika kıtasında benim en çok beğendiğim büyük şehir olmuştu. Tabi ki her yerde olduğu gibi negatif yanları vardı. Fakat bu kıtada gezdiğim aynı ölçekteki ve nüfus yoğunluğundaki şehirlere oranla çok başarılı bir şekilde tasarlanmış bir şehirdi.
Şehirden çıkıp kuzeye doğru pedallamaya başladığımda hemen WarmShowers uygulamasını da kullanmaya başladım. Bu uygulamayı 2012’den beri kullanıyorum. Bu uygulamanın detaylarını daha önceki yıllarda gene sayfamda detaylıca anlatmıştım.
Squamish kasabası ilk şehirdi ve o kasabada WarmShowers kullanıcılarından Vanessa’ya mesaj atmıştım. Sağolsun hemen evine davet etti. Kendisi de ABD içinde uzun turlar yapmış ve bu uygulama ile çok güzel insanlarla tanışmış. Bu yüzden de sabit bir yaşama geçtiğinde bu uygulama sayesinde evini Kanada’yı gezen bisikletçilere açma kararı veriyor ve ilk ziyaretçisi de ben oluyorum.
Hem Amerika Birleşik Devletleri’nin hem Kanada’nın doğa güzelliklerinden bahsedip günümüz dünyasında yaşanan savaşlardan, ekonomik krizlerden ve yönetimlerden de konuşuyoruz. Sohbet ettiğim kişilerin savundukları veya arkalarında durdukları düşüncelerin doğru veya yanlış olduğunu söyleyen veya görüşlerine katılan bir seyyah değilim. Neyin yanlış veya doğru olduğundan daha çok dünya genelinde bireylerin hangi ortak noktalarda buluştuğunu gözlemleyen ve onları dinleyen biriyim.
Evlerine misafir olduğum kişilere eğer herhangi bir konuda detaylı bilgi aktarıyorsam, bu bilgiler sahada %100 karşılaştığım anların gözlemlenip, yorumlanıp dile gelmiş halidir. Verdiğim bilgiyi nasıl işleyeceği kendisine kalmıştır.
Şehre doğru yolculuk sırasında otoban girişine yapılan bisiklet yolu işaretlendirmesi ve köprü giriş çıkışlarındaki bisiklet yolu uygulamaları güzel detaylardı. Genel olarak Vancouver şehrinin tüm yönlerde şehir giriş çıkışlarından merkeze doğru güzel bir bisiklet yolu ağı kurmuşlar.
Yaklaşık 20 kilometre sonunda da trafikten kurtulup daha sakin bir ortamda pedallamaya başlıyorum. Ana yolun yanında nehir ve deniz kenarında evlere gidecek yollara entegre edilmiş paylaşımlı bisiklet yolu uygulamaları da başarılı.
Fakat bu noktalarda bisiklet sürmekten keyif almamın sebeplerinin başında araç trafiğinin az olması geliyor. Tabi ki bu araç trafiğinin az olması deyişim “BANA GÖRE AZ”. Bölge insanı çok araç var dese de kendi perspektiflerinden baktıkları için öyle söylüyorlar ve bu durum da gayet normal.
Kanada’da birkaç şehrin adını vermekte ve detaylandırmakta fayda var. Bunlardan biri de Whistler.
Bu şehir, bölgeye yaklaşana kadar kafamdaki bilgi havuzumda detaylı bir şekilde olmayan bir yerdi. Rahmetli babam Şerafettin Genç’in bir sözü aklıma geldi. “Kardeşin ve sen şunu hiçbir zaman unutmayın. Sizler mağaradan çıkmış bir adamın çocuklarısınız”. Kendi çapımda bir şeyi başardığımda ve yeni bir şey öğrendiğimde hep bu aklıma gelir.
– Baba elimden gelen bu kadar. Umarım bir yerlerden seyrediyorsundur.
Kasabaya yaklaşırken kullandığım bisiklet yolunun formasyonu değişti. Harika bir hale geldi diyebilirim. Kasabanın içinde bir yere çadır atmayı planlarken ne çevresinde ne de içinde çadır kurabileceğim daha doğrusu çadırı saklayabileceğim bir alan bulamadım.
1998 yılında snowboard yapmayı Uludağ’da öğrenmiştim. Sonrasında her fırsatta kış aylarında hafta sonları Kartalkaya’ya snowboard yapmaya giden biriydim.
Kartalkaya deyince, 21 Ocak 2025’te Kartalkaya’da yaşanan trajedi yalnızca bir yangın değildi. İnsan ihmali, ahlaki çöküş ve açgözlülüğün bedelini masumların ödediği bir felaketti. Hayatları ellerinden alınan canlar ve arkadaşlarım için derin bir üzüntü içindeyim ve hiç bir zaman da aklımdan silinmeyecek. Bu acının sorumlularının adalet önünde hak ettikleri şekilde ve ömür boyu cezalandırılmasını diliyorum.
Whistler şehri kış sporları adına Amerika kıtasında yaşayan herkes tarafından biliniyor ve aynı zamanda kış olimpiyatları ile ilgilenen sporcular tarafından da gidilen bir şehir. Sebepleri;
– Kuzey Amerika kıtasının en büyük kayak merkezi.
– 200’den fazla pisti ile her seviyeden kayak ve snowboard sevenlere inanılmaz bir olanak sağlıyor.
– Sezon Ekim ayında başlıyor. Ben buraya vardığımda Mayıs’ın ilk haftasıydı ve insanlar kasabada hala kayak ayakkabıları ile yürüyorlardı.
– Çadır kampı yapacağım derken şehrin içinde bir otelde konakladım. 2010 kış olimpiyatları bu şehirde yapıldığından şehirdeki otel, restaurant ve aktivite sayısı da oldukça fazla.
– Yaz aylarında da bu şehir ‘downhill’ olarak bilinen bisiklet sporu dalının sporcularına kapılarını açıyor ve bütün kayak pisteleri bu sporun bisikletçilerinin kullanabilecekleri formasyonda düzenleniyor.
Bir turizm noktasının etinden, sütünden, kemiğinden, cilloooooop gibi faydalanmak bu olsa gerek. Bölgenin temizliği, kaldığım binadaki yangın söndürme merdivenleri, odadaki yangın alarmları vs vs. her şey dört dörtlüktü. Bu noktada bir araştırma yapmak istedim.
Burada olimpiyatların yapıldığını söyledim yaaa akılıma direkt şu geldi; “yapılan büyük yatırımdan sonra atıl duruma düşmemiş hayret .” Yaptığım araştırmada 2010 yılından sonra 2020 yılına kadar turizm gelirleri enflasyonu da göz önünde bulundurarak hep artış göstermiş. Pandemide büyük darbe yemiş ama pandemi sonrasındaki turizm geliri gene 2010 dönemindeki turizm gelirlerine oranla yüksek. Dünya genelinde kış olimpiyatlarının yapıldığı bölgeler arasında bir sıralamaya soktuğumda gelirini her yıl arttıran ve o dönemden sonra zarar etmeyen tarihteki üçüncü kış olimpiyatları şehriymiş. Vay vay vay vay vay vay.
Üçüncü sırada olmasının sebebi diğer ikisine göre bölgenin genel olarak pahalı olması. İkinci sıradaki şehir Lillehammer Norveç, 1994 kış olimpiyatları ve birinci sırada 2002 kış olimpiyatlarının yapıldığı Salt Lake City Utah Amerika Birleşik Devletleri var. (bu şehirden geçtim ve bir hafta da kalmıştım.) Salt Lake City şehrini 2034 kış olimpiyatlarına tekrar aday gösterilmiş. Kısacası bu üç destinasyon kış olimpiyatlarında yapılan yatırımın hemen ardından yatırımı çıkarttıkları gibi sonraki süreçlerde de bölgeye turizm konusunda para akıtmaya devam etmişler.
Bu araştırmam kafamdaki yıllardır uzun vadede olimpiyatların ülke ekonomisine darbe vurur algısını değiştirdi. Evet olimpiyatlar için yatırım yapılıp sonrasında olimpiyat süresince kar etmeyip zarar eden, sonrasında da atıl duruma düşen olimpiyat köyleri var. Zaten buralardan yola çıkıp geçmişten beri olimpiyatlar ülke ekonomisini bitirir sözleri kafaları hep karıştırmış. İyi örnekler yerine hep kötü örnekler gösterilmiş. En azından bana hep öyle gösterildi.
Peki bu olimpiyat ve dünya şampiyonluklarının vs vs önemi nedir? Sporcunun madalya kazanması mı? Yoksa ülke reklamı, tanınırlığı falan mı? Baktığında sporcular yıllarca o altın madalyaya veya kürsüye ulaşmak için yaşamlarını yani en değerli zamanlarını buna harcıyorlar. Bir sporcu olarak büyümek ve o madalyaya ulaşmak bireyi mutlu ediyor. Çünkü branşında yani ilgilendiğin spor alanınmda iyisi oluyorsun. Başarı mutluluk verir, ben de bunu yıllardır yaşayan biriyim. Devlet de o sporcunun o madalyayı kazanıp ülke reklamına, tanıtımına dünya arenasında katkıda bulunmasına ortak oluyor. Hepsi bu mu? Hayır değil.
Benim ilgilendiğim durum ise ; Ülkemin gençliğinin geleceği için NASA Amerika’nın, ESA Avrupa’nın ve JAXA Çin’in uzay ajanlarının ilgilendikleri ile aynı konu. Yıllardır başarı gösteren sporcuların bu başarıları elde ederken kullandıkları gıdalarla uzaydaki astronotların gıda takviyelerini sağlıyorlar. Bu çalışmaları da uzun yıllardır yapıyorlar. Örnek vereyim: Fransa bisiklet turu 21 gün sürüyor ve sporcular her gün 5 saatte 120 kilometre yapıp 140 nabız ortalaması ile (ki bazen 190) inanılmaz bir performans sergiliyorlar. Bu sporcular başka hiç bir spor dalı ile kıyas edilemeycek elit sporculardır; süre+enerji+dayanıklılık+güç bileşeni en güçlü sporculardır. Şimdi bunların yer yüzünde tüketikleri gıdalar işte uzayda astronotlar tarafından da tüketiliyor J . Mental ve beden dayanıklılığı (acı, yorgunluk) konusunda ben de kendi çapımda kralını tanımam.
Kısacası müsabakalar devletin geleceği için farklı açılardan da önemli; sadece spor olarak bakmak yanlış. Böyle bir yerden geçiyorken bu ufak detayları da paylaşmak istedim.
British Columbia bölgesinden yukarı doğru çıkarken sadece bir tane yekpare 1200 metrelik tırmanış var. Pembertan kasabasından sonra bu alan da çam ormanlarının içinde olduğundan tırmanması oldukça keyifliydi. Zirveye geldiğimde karşılaştığım tabela beni biraz tedirgin etti.
“Dikkat Boz (Grizlly) ayılarının bölgesindesiniz”
Şimdi bu ayıların olduğu coğrafyalarda kamp kurmak veya bisiklet sürmek mevzusu önemli, bu konuya bir sonraki yazımda değineceğim.
Bu bölgede Lillooet kasabasında Erik’in evinde misafir oluyorum. Kendisi itfaiyede gönüllü olarak çalışıyor ve aynı zamanda orman mühendisi. Şimdi itfaiyede gönüllü olarak çalışıyor derken böyle eline bidon, hortum, kazma kürek alıp söndüren biri sanılmasın.
Kendisi itfaiyenin acil operasyon bölüm şefi. Altında ona bağlı ekibin bölgede dolaştığı bir helikopteri falan da var. Şimdi bizde gönüllü olan birine bu şekilde bir ünvan verilmeyeceği gibi, böyle ekipmanlar da hizmetine verilmez.
Her yaz ülkemizde onbinlerce hektar alan yanmakta ve bu alanları elimizdeki imkanlarla çok geç söndürdüğümüzü biliyoruz. Peki buralarda durum nedir? Kanada ve Amerika’nın Alaska eyaletinden neler yapıyorlar?
– Kanada 2024 yılında sadece British Columbia ve Yukon bölgesindeki orman yangınları için 130 milyon dolar harcamış. Bu iki bölgenin ormanlık alan yüzölçümü 830.000 kilometrekare. 2024 yılında bu iki bölgede yanan ormanlık alan 13.000 kilometrekare.
– Amerika Birleşik Devletleri de Alaska eyaletindeki ormanlık alanda çıkan yangınlar için 2024 yılında 350 milyon dolar harcamış. Ormanlık alanın yüzölçümü 550.000 kilometrekare. 2024 yılında 2.700 kilometrekare ormanlık alan yanmış.
– Orman Bakanlığı’nın internet sayfasındaki verilere göre Türkiye’de 2024 yılında ormanlık alanda çıkan yangınlar için 3.5 milyar TL hava söndürme araçlarının kiralanmasına verilmiş. Bu da 199 milyon dolar eder. Fakat Orman Bakanlığı’nın faaliyet raporlarında 2024 yılı harcamasına ulaşamadım. Bu kiralama bedeli dışında sahada harcanan paraların ne kadar olduğu da net olarak gözükmüyor. 19 Aralık 2023’te Tarım Orman Bakanlığı’nın mecliste kabul gören bütçesi 2 milyar dolar. Türkiye’nin ormanlık alanı 232.000 kilometrekare. Orman Bakanlığı 2024 yılında 350 kilometrekare yangın raporlamış. (Okuyucularımdan biri 2024 yılında harcanan bütçeyi kaynağı ile beraber benimle paylaşırsa buraya eklerim.)
Şimdi yukardaki verileri üst üste koyup öyle bir bakalım:
2024 yılında ABD’de (Alaska), Kanada’da (Yukon ve BC) ve Türkiye’nin tamamında yanan alanlar ne kadar?
Kanada’nın Yukon ve BC bölgelerinde 830.000 km2 ormanlık alanda 13.000 km2 yanmış,
ABD Alaska’da 550.000 km2’de yanan alan 2.700 km2.
Türkiye’de ise 232.000 km2’de 350 km2 yangın olmuş.
Kuzey Amerika’daki iki ülkede sadece bölgesel konuşurken Türkiye için ülkenin tamamına bakıyorum. Bu iki ülkenin geneline bakacak olursam işin içinden çıkılmıyor. Bu yüzden kıyaslama yaparken bu iki ülke için her şeyi bölgesel yaptım.
Harcanan paralar
Kanada 130 milyon dolar
Alaska 350 milyon dolar
Türkiye’de sadece uçak kirası için resmi olarak 199 milyon dolar harcandığı yazıyor. 2024 yangınlarında, 19 Aralık 2023 yılında meclis tarafından da kabul gören 2 milyar dolarlık Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinin ne kadarının 2024’te kullanıldığını resmi bir internet sayfasında bulamadım.
Belki bu yangın uçakları pahalıdır ve kiralaması mantıklıdır. O zaman bir yangın uçağının maliyetine, lojistiğine ve sonraki sürece bakmak lazım. Dünyanın en iyi yangın söndürme uçakları:
1 – Boing 747 super tanker – 72.000 litre su kapasitesi – 120 milyon dolar
2 – McDonell Douglas – 41.000 litre su kapasitesi – 60 milyon dolar
3 – Martin Mars – 27.200 litre su kapasitesi – Firma kapanmış ama ikinci el uçakları 5 milyon dolar
4 – Canadair CL415 – 6.000 litre su kapasitesi – 37 milyon dolar
Türkiye de CL 215’ten 9 adet gözüküyor. 3-4 tanesi aktif görünüyor gerisiyle ilgili bir resmi bilgi yok. CL415 de var deniyor ama resmi bir bilgiye ulaşamadım. Bu modellerin çoğu kiralık.
5 – Beriev BE 200Es – 6.200 litre su kapasitesi – 30 milyon dolar
Türkiye bu modelin su kapasitesini artırmış gözüküyor 12.000 litre gibi bir bilgi var fakat bu da resmi değil.
Şimdi benim yurt dışından takip ettiğim ve haberlerden gözlemlediğim kadarı ile vatandaş haklı olarak;
– Orman Bakanlığı’nın ödeneğini,
– Yangınlarda gerek kiralanan araçların gerekse yangınlar süresince lojistik desteğin maliyetinin faturasını soruyor. Bu konuda Orman Bakanlığı’nın web sitesinde veya devletin başka bir kurumunun sayfasında detaylı bilgi göremedim. (Mesela yangından sonra çalışan ekibin yaptığı harcamalar bellidir diye düşünüyorum)
– Bakanlık bakım onarım maliyetlerini ve lojistik sıkıntılarından dolayı sürecin kiralama şeklinde ilerlediğini bir kaç defa dile getirmiş.
Kısa vadede bakıldığında kiralamanın mantıklı olduğu bir gerçek. Fakat Türkiye’de doğduğumdan beri veya göreve gelen bakanlar doğduklarından beri orman yangınları oluyor. O halde uzun vadede Türkiye’nin yaz ayları için özel bir yangın söndürme ekibi olmak zorundaydı. Bu ekip her yıl Nisan ayında 24 saat görev yapacak şekilde devereye girecek, Eylül ayında da görev süreleri dolacak. Sonraki 6 ay içinde bir görev programı yapılacaktı (ki ben bu plan programı uluslararası boyutta hazırladım, ön görüşme de yaptım). Hiç yapılmamış. Bundan sonra yapılır mı? Bilmiyorum. Veya bu ülkenin Tusaş’ı var, bu ülkede birbirinden değerli mühendisler var. 6000 litre su taşıyan uçakları biz yapsaydık. Keşke diye bir kelime vardı. Bu kelimeyi uzun zamandır kullanmıyordum. Şu yazıyı yazarken aklıma geldi.
“Ya bırak Gürkan, nereye yapıyoruz” diyenleriniz olmuştur.
Hadi sizi şaşırtayım. Şöyle söyleyeyim düşündüğünüzden daha iyisini yaptı bu ülkenin mühendisi. Mühendisin adı Murat Toprak. 2019 yılında YSB-82 adlı bir su bombası yapıyor. Tübitak ödül veriyor. Nato’ya uygun standarlarda yapılıyor bu su bombası. Bayraktar Akıncı siyasının taşıma kapasitesine bakıp ufak bir hesaplama yaptım. 6 adet YSB-82, 1000 litreye yakın özel sıvılı bu söndürme bombasını taşıyabiliyor. Kendisi Ağustos 2025 yılının ilk haftasında sosyal medya sayfasında şöyle bir paylaşım yapmış:
YSB-82 yangın söndürme bombası:
· Hiçbir zaman seri üretime geçmemiş.
· Hiçbir yangında kullanılmamış.
· Yurtdışına satışı veya ihracatı gerçekleşmemiş.
· Medyada çıkan bazı haberler yanlıştır.
· Şu anda üretim veya üretim sözleşmesi yok.
Kendi açıklamasına göre proje patentli ama üretim ve finansal altyapı eksikliği nedeniyle hayata geçirilememiş. Ayrıca kendisi hala İnönü Üniversitesi’nde görevine devam ediyor ve yeni projeler üzerinde de çalışıyormuş.
İşin enteresan yanını size söyleyeyim. Bugün ne Avrupa’da ne de Amerika’da 150 litre özel sıvısı ile birlikte atılan bir su bombası türü yok. Avrupa ve Amerika’da hala prototip aşamasında testleri yapılırken Çin ve Japonya 50 litrelikleri sahada kullanmaya başlamış durumda. Yani biz 150 litrelik bombayı yapmışız ama bir sebepten dolayı üretmemişiz. Bu noktada Roketsan veya Bayraktar’ın bu proje ile veya mühendis arkadaş ile neden ilgilenmedikleri benim kafamda soru işareti oluşturdu.
Bu yazıyı kaleme aldığım günlerde Türkiye’de gündüm her zamanki gibi yoğundu. Dolandırıcılar tarafından devletin bir çok kurumunda görev yapan insanlara verilen diplomalar konuşuluyordu. 2000’li yılların başında iki devlet kurumunda stajlarım sırasında gözlem yapmış biri olarak buraya da bir kaç birşey karalamak uygun olurdu ama konudan konuya atlamış olacağım. Belki bir gün anılarımda yazarım.
Kanada ve Alaska’da gözlemlerim sonucunda Türkiye’de AFAD ve AKUT dışında devlet destekli ‘Sadece Orman Yangınlarını’ söndürmek için kurulmuş özerk bir kurum olmasını isterdim. Özerk diyorum çünkü bu ekipman desteğini özel sektörden alamazsın, öte yandan yapının hantal hareket etmemesi için de kararları çok hızlı alması gerekiyor ve bağımsız olması şart. Orman Bakanlığı’nda bulunan ‘Yangınla Mücadele Teşkilatı’ veya ‘Bölgesel Yangın Müdahale’ ekiplerinden bahsetmiyorum. Diyorum ki Orman Bakanlığı bu işe bakmamalı.
Bendeniz kurulacak ekibin uluslararası yurtdışı destekli operasyonel programını da hazırladım. Hatta Orman Bakanlığı altındaki ekibi de bu özerk yapıya dahil ederek Orman Bakanlığı’ndaki finansal ve lojistik yükü de almış oldum. Organizasyonu yönetecek kişiyi de belirledim. Ülke ve ormanlarımız için en hayırlısı onun bu sorumluluğu alması olacaktır. Bakan olduğumda kendisine bu teklifi yaparım. Herkesin severek takip edip destek olduğu, doğa ile iç içe yaşayan biri. Bak benim klasik bir sözüm var, arada bir canlı yayınlarda söylüyorum:
“Türkiye’nin en iyi bisiklet yolunu ne bir mühendise, ne bir peyzajcıya, ne de sivil toplum kuruluşuna yaptırabilirsiniz. Danışmanlığı vereceksiniz ben size Ankara’yı bisiklet şehri yapacağım diyorum. Üstelik devlet ve devletin memuru da yaptığım bisiklet yolundan para kazanacak. Yeter ki bana imkan verin.’’ Daha ne diyeyim. Yani bazen gezip gören biri işi daha iyi yapabilir. 2019’da biri bir siyasinin X hesabının altına şöyle bir şey yazmıştı “Bu ülkenin mühendisleri mimarları var, bir gezginin onlardan daha iyi bilecek hali yok. Onlar yaparız olur dediyse olur.” Ben olmaz demiştim olmadı, yaptılar ve olmadı. J
08.08.2025 tarihinde sosyal medya sayfamda sahada çalışan itfaiyecilerle görüşmek istediğimi dile getirmiştim. 3 itfaiyecimiz geri dönüş yaptı ve görüşmede 5 itfaiyeci vardı. Hem kendilerini dinleyip ülkemizde sahada olması gerekenleri, eksiklerimizi, artılarımızı onlardan dinledim. Hem de bu bahsettiğim özerk yapının içeriğinden kendilerine bahsettim. Aslında buraya da detaylıca yazmıştım fakat şahsıma sosyal medyada yazılan yorumları görünce (kurunun yanında yaş da yandı) içeriği kaldırıp arşive ekledim.
İtfaiyecilerimizin sadece şu dediklerini sizlerle paylaşayım:
– İtfayecilik yapısı yanlış
– İletişimde sıkıntılarımız var
– Biz şehir itfaiyecilerinin ne arabası, ne hortumları, ne kıyafetlerimiz var. Yangına müdahale şeklimiz orman yangınlarına uygun değil, vatandaşımıza bunu anlatamıyoruz. İtfaiyecisin git söndür diyor. Biz de gidiyoruz; hem araçlarımızı kaybediyoruz, hem hortumlarımızı, hem de canımızı tehlikeye atıyoruz çünkü aldığımız eğitimler bile farklı.
Beyler bayanlar adamlar haklı! Alaska ve Kanada’da şehirde gördüğün itfaiyeciler orman yangınlarına gitmiyorlar. Gidiyorlar ise bile yangına müdahale etmiyorlar, arka planda kalıyorlar.
– Gönüllü itfayecilik sistemindeki eksiklikler, devletin bu birimlere ekipman desteğini az vermesi gibi sorunlar mevcut. Kocaeli’nde de gönüllü itfayeciler yangın söndürme araçlarına ihtiyaçları olduklarını dile getirdi. Orman Bakanlığı’ndan bir takip eden varsa bana ulaşırlarsa sevinirim.
– Bir itfaiyeci arkadaşımız şöyle bir şey dedi “Gelişmiş bazı ülkelerde itfayecilerin yangın önleme personeli de var. Biz bu konuda çok zayıfız. Vatandaşın evine kadar girip kontrol yapmamız, uyulmadığı taktirde vatandaşa da ceza kesilmesi gerekiyor” bile dedi. Burada halkı bilinçlendirme konusuda oldukça zayıfız, katılıyorum.
Yangın konusunu da kapatıp seyahatime tekrar Kanada’dan devam. Kuzeye doğru çıktıktan sonra bütün coğrafyadaki çöp kutusu formatı tek tip oldu. Bu çöp kutuları ancak ve ancak parmakların kapak kısmında ince bir bölmeye girerek kilidi itekleyip açabileceğin şekilde tasarlanmışlar. Bizim milli parklarımızın hiç birinde yok. Hayır olsa da zaten hacmi küçük gelecektir. Ayrıca bir çok kişi de açmakla uğraşmaz, yanına bırakır gider. Bu şekilde olmasının sebebi bölgedeki boz ve siyah ayıların çöp kutularına gelmeleri ve çöpleri karıştırmaları. Ayılar kokulara çok hassas olduklarından bu çöp kutularına atılan yemek artıklarına geliyorlar. Bizim ülkemizdeki gibi ayılar tek tük de gözükmüyor. Şimdi bu fikri alıp ülkemizdeki tüm milli parklara uygulamak gerekiyordu. Fakat dediğim gibi kanada ve Alaskada şuanda kullanılan çöp kutuları birebir yapılırsa bizim vatandaşımız, kutuyu açmakla uğraşmaz çöpü yanına bırakır. Bisiklet yolunda olduğu gibi bu konuda da kültürüne, alışkanlıklarına göre tasarımı biraz dğiştireceksin.
Kanada’ya boş yere “Ayıların Ülkesi” demiyorlar. Bu çöp kutularının arkasında bir bölme daha var. Orası da benzer bir kilit sistemi ile açılıyor. Şimdi ben çadır kampı yaptığımda bisiklette taşıdığım yiyecekleri bisiklet ve kendimden uzak bir yere koymam gerekiyor. Detaylarını sonraki yazımda anlatırım. Akşamları çadıra girdiğimde bisikletteki bir takım eşyaları o çöp kutusunun arka tarafındaki o temiz alana koyuyorum..
Yol üstünde Pavilion Gölü’nde küçük bir mola verdim. Ben öylesine durup göl manzarasına karşı bir şeyler yiyeyim derken elimde ekmek arası peynir göl hakkında yazılmış tanıtım panosunu okuyorum. Gölün tabanı dünyadaki nadir bulunan mikrobiyal çeşitliliğe sahipmiş. Nasa’nın yaptığı özel araştırmalar var bu gölde. Potansiyel Mars’daki veya Europa’daki kadim ekosistemlerde yaşam formalar hakkında bilgi verebiliyor. Yazıyı okuyanlar arasında Mikrobiyolji ile ilgilenen birileri varsa bu göl ilgilerini çekecektir. Bense elimde sandviç “Vay anam vay göle gel” diyerek sadece gölü seyrettim.
Bu coğrafyada pedallarken hep aklıma gelen soru ‘Acaba ayılar ne zaman karşıma çıkmaya başlayacaklar?’ Drone ile bir çekim yaptıktan bir kaç dakika sonra bir siyah ayı ile 300 metre mesafeden karşılaştım. Bir heyecan yaptım, hemen müziğin sesini açtım. Beni fark etti. İki ayağının üzerine kalktı. Ulan bana doğru koşarsa ne yapacağım? Daha yolun başındayım, henüz tecrübem de yok. Elektronik müziği sevmedi ve bir saniye sonra geri döndü. Pedallamaya başladım, hemen ilerde bir kaç kişinin yol kenarında ot topluyorlardı, yanlarına gidip;
– Bölgede ayı var dikkat edin.
– Ah teşekkürler. O ailesi ile birlikte hep buralarda, sıkıntı yok.
– Ha öyle mi, tamam o zaman.
Ailesi ile burada, sıkıntı yok dedikten sonra benim diyecek daha sözüm yok. Herifler onlarla birlikte yaşamayı öğrenmişler. Bu benim ilk ayı ile karşılaşmamdı. Gelin bir sonraki yazıda Kanada bölgesindeki ayılarla olan karşılaşmalarımı sizlere anlatayım