Gainesville’den çıktıktan sonra Meksika Körfezi sahilinden batıya doğru devam. Seçtiğim yollar ana yollara uzak olunca pedallaması oldukça keyifli oluyor.
Köylerden birinde yol kenarlarında bayraklar gördüm. Bisikleti bir kenara koydum, tek tek bayrakların altında yer alan haçlarda yazılı olan adlara bakıyorum. Köyün girişinden çıkışına kadar bütün yol kenarını bu bayraklarla donatmışlar. Güney eyaletlerinde benzer durumu bu noktadan sonra defalarca görmeye başladım. Şimdilik sadece güney eyaletlerinde gözlemlediğim bir durum da diyebilirim.
Bölge halkı Amerika Birleşik Devletleri sınırları dışındaki askeri operasyonlarda hayatını kaybetmiş askerlerini bu şekilde ölümsüzleştirmiş. Bizler de ülkemizde okullara, köprülere, parklara vatanı için şehit olan askerlerimizin adlarını veriyoruz.
Öte yandan sahil şeridinde elektrik direklerinin birçoğunda da benzer bir durum gördüm. Devlet vatandaşını şunu diyor; “Evet buralara denize girmeye tatile geliyorsunuz ama sakın unutmayın ülkenizi tehditlere karşı kahramanca koruyan askerlerimiz sayesinde”
Bir gün evlerine misafir eden bir aile muhabbetin bir noktasında:
“Bize Suriye”de neler olduğunu anlatabilir misin” dedi. Bu duruma çok şaşırdım, neden Suriye’yi bana sordular ki?
– Neden Suriye’yi merak ediyorsunuz?
– Çocuklarımız orada asker.
Bu noktada şahsi düşüncelerimin hiçbir önemi yok. Karşımda evladını askere göndermiş bir aile var. Çocukları savaş bölgesinde. Ağzımdan çıkacak her kelimeye çok dikkat etmen lazım. Çünkü bir ananın gözündeki o evlat özlemi bakışlarını çok iyi bilirim. Karşımdaki aileyi üzmeden bir konuşma gerçekleştirdiğimi düşünüyorum.
Bir gün kalabalık bir topluluk önünde yaptığım bir sohbette yöneltilen diplomatik sorulara verdiğim cevaplar sonrasında sunum bitiminde büyükelçimiz yanıma gelip oldukça gururlandırıcı birkaç söz söylemişti. Sanırım Dışişleri Bakanlığımızın diplomatları sayesinde bu hassas konuşmaları yapmayı da zaman içinde öğrenmiş oldum. Tanıdığım tüm diplomatlara selam olsun.
Florida’nın başkentinin Tallahassee olduğunu hakikaten Florida’ya gelene kadar bilmiyordum. Açık söylemem gerekirse ABD’deki eyaletlerin başkentlerinin çoğunu bilmiyorum. Fakat seyahatim sırasında bulunduğum eyaletlerde tek tek öğreniyorum. Aslında bu başkent rotamda yoktu. Buraya girmemin tek bir sebebi vardı o da bisikletin jant tellerinde yaşadığım sıkıntıydı. Sürekli jant teli kırıyordum. Sadece jant telini kırsam iyi. Bir sorun da KRON GG1 için Ankara Ostim’de yaptığımız bagajı şu an kullandığım G1/KRON modeline göre çakma bir şekilde uyarlamıştım.
Bu bisikleti biliyorsunuz; tasarımı tamamen bana ait, fakat Kolombiya’da kaynak işçiliğini yaptırdım. Detaylar ekipman sayfamda yazıyor. Jant teli kırıldığında bagaj bu bisiklete ait olmadığından bağlantı noktasındaki bir yere sürtüyordu ve bu da arka tekerin aşınmasına sebep oluyordu. Anlayacağınız sıkıntı büyük. Yeni bir bagaj tasarımı şart ama bunu ne zaman ve nerede yapacağım? Nasıl olacak bu iş onu henüz bilmiyorum.
Başkentte bu sıkıntıları gittiğim bisikletçiden aldığım parçalarla kısa sürede kendim halletmeye çalıştım. Florida’nın başkentinde olduğumu gören ve yıllardır internet sayfasından takip eden bir takipçim ve onun müdürü ile buluşup kahve içtik. Ankara’da karşılaşmayıp burada karşılaşmamız da hakikaten büyük tesadüf oldu.
Böyle büyük şehirlerde konaklama yaptığımda verdiğim en düşük ücret vergi dahil 80 dolar oluyor ve bazen bir günden fazla kalıyorum. Bu tür konaklamalar bütçemi zorlasa da bazen kaçınılmaz oluyor. Bu arada vergi dahil diyorum. Amerika’da eyaletten eyalete vergiler değiştiği için herkes her şeyin vergisiz fiyatını söylüyor. Ödeme yaparken eyalette % kaç vergi varmış görüyorum. Bu da hoşuma gitmeyen detaylardan bir tanesi.
Instagram’daki canlı yayınlarımda sık sık söylediğim bir konu var. Amerika Birleşik Devletleri’nde genel olarak tur bisikletçiliği formatında gezince büyük çoğunlukla dilenci sanıyorlar. Ha onlar bunu biraz daha kibarlaştırıp evsiz demişler. Ülkede şehir içlerinde bisikletli evsizleri/dilencileri görmeniz çok normal.
Fakat bu insanların şehirlerarasını bisikletleri ile gittiğini çok nadir gördüm. Altlarındaki bisikletler sadece bulundukları şehirlerde dolanmaları için yeterli donanıma sahip. Bir başka şehre gidecek ve yanlarındaki eşyaları taşıyabilecek donanıma sahip bisikletler değiller.
Batıya doğru ilerledikçe de şehirlerarası mesafeler açılmaya başladı. Sadece şehirler değil kasabalar veya köyler arası mesafeler de artmaya başladı. Bu da yiyecek ve suya ulaşmayı biraz daha zorlaştırıyor. Ya daha fazla yemek ve su taşımam ya da mesafeleri daha hızlı almam gerekiyor. ABD seyahatimde bu yazımı yazdığım güne kadar yolda sadece iki evsizin bu mesafeleri bisikletle kat etmeye çalıştığını gördüm. İkisinin de suyu bitmişti. Bendeki suları kendilerine verip önlerindeki kasabalara ulaşmalarını sağladım. Her ikisi de oldukça içten bir şekilde “Dostum gerçekten teşekkür ederim” demişti.
Bir tanesine bu anı ölümsüzleştirmek isterim dedim ve şu kareyi çektim
Inanın bana yolda ki araçların hiçbiri durup bu insanlara su vermez! Benim için ise bu hiç önemli değildi. 50 km çok rahat o alanda susuz gidebiliyordum. Alan düz olunca bunun denemesini de yapmıştım. Ayrıca istediğimde bir tur bisikletçisine göre oldukça hızlıyım. Bu yüzden ABD de ekstra su ve yiyecek taşımıyorum. Fakat kış ayları yaklaştıkça bisiklette farklı bir düzen yapacağım da kesin.
Birde işin öbür yüzü var. Amerikalıların yolda bu tarz sıradışı seyahat yapan insanlara yardım ettiğini gösteren videoları veya göreselleri eminimki internette seyretmişinizdir. Kıtayı boydan boya, yürüyerek, koşarak, bisikletle geçen insanlara yardım eden Amerikalılardan bahsediyorum.
Aksiyonu gerçekleştiren kişinin haberi televizyonlarda ulusal veya yerel haberlerde defalarca yapıldıysa ve gerçekten bir evsiz veya dilenci değil de bir amaç uğruna bu işi yaptığı da anlaşılırsa Amerikalılardan inanılmaz bir misafirperverlik görür. Öte yandan eğer televizyonda veya sosyal medyada hiçbir yerde görmemişlerse bu seferde yaklaşmazlar. Yollarına çıkarsanız da yönlerini değiştirirler. Çadır kamp alanları dışında bir başka yerde çadır kurmanıza kolay kolay izin verilmez. Bu sosyal durumu aylardır yaşıyorum.
– Takip edenlerden biri şöyle bir soru sordu “ 14 yıldır yoldasın tükenmedin mi?”
Tükenmek: Bu kelimeyi yazdıktan sonra kafamı kaldırıp karşıma baktım. Bir kahve dükkanında anılarımı yazıyordum. 40 yaşlarında çok hoş bir kadın karşımda oturuyor. Pencereden giren gün ışığı gözlerine çarpıyor ve gözlerinin rengini ortaya çıkarıyor. Omuzlarına dökülen saçları yüzünün bir kısmını kapamış, bu da muhteşem bir gizem katmış. Karşısındaki arkadaşı ile konuşurken mimiklerini, elini kolunu anlatılan olayın muhteşemliği ile birleştirmesi ve gülüşü inanılmaz güzel. Evet güzel bir kadın. Yüzük parmağındaki yüzüğü görmeseydim gider söylerdim çok güzel bir kadın olduğunu. Dur yaa söylemem lazım. (söyledim, gülümseyip teşekkür etti)
Şimdi bu oturduğum noktaya gelmem ve bu kadını görmem çok büyük bir şans mı? Hayır değil. Bu şans değil. Çünkü başa sararsak bu bisiklet turuna çıkmayı ben istemiştim, kimse zorlamadı. Veya biri al sana para çık gez demedi. Yeni takip etmeye başlayan birçok kişinin düşündüğü şekilde; “Ooo sponsorlar para verdi, O da geziyor” gibi bir durum hiç bir zaman olmadı. Gezmeyi görmeyi istediğim için, kısacası “kendim” için yola çıktım. Kimseye bir şeyleri kanıtlamak için böyle bir yola çı-kıl-maz. Hiçbir zaman ülkesinden kaçıp gitmek isteyen biri de olmadım. Zaten hep diyorum ülkemin Spor Bakanı olmak istiyorum. (Bu bir hayal ve dünya turundan daha zor) Yeter ki sizler yanımda durun ve izin verin gördüklerimi en iyi şekilde ülkemde uygulayayım! Bu yazdıklarımı anlamayan bir dolu insan da beni takip ediyor. Neden takip ediyorlar onu da anlamış değilim 🙂
Tükenmişliği defalarca yolda yaşadım, yaşamaya(!) da devam ediyorum. Fakat bu süreci yaşarken hiçbir zaman yaşamımı tehlikeye atmadım. Bilinçsizce şuursuzca bir yola girmedim! Olasılıkları, artılarını ve eksilerini düşünerek, hesaplar yaparak o yolu aldım!
Evet, çölleri geçtim fakat bu geçişlerde hesap kitap yapıp ona göre su ve yemek taşıdım. Kışın bisiklet üstünde -57C görüp, kutup çizgisinde çadırımda -45C’de uyudum veya çöllerde en sıcak dönemlerde 61C sıcaklıkları gördüm.
Ama bu iklimlere göre ekipmanlar ve yeteri kadar yemek ve su vardı bisiklette. Gerçekten çok ama çok ince hesaplar gerekiyor yoksa o ıssız yerlerde doğa beni öldürürdü. Bunu anlatamazsın da anlatmaya çalıştığımda da karşımda ki boş ve anlamsız bir şekilde bana bakacaktır. Halbuki yaşadıklarımı anlatırken karşısında nerelere gitmişimdir o anda ve duygularımı kelimelerle anlatamayacağımı da biliyorum.
Evet, insanların olmadığı çok ıssız yerlere, zirvelere tek başıma gittim. Fakat bisikletteki takip cihazı sayesinde her zaman herkes nerede olduğumu gördü. Her zaman yardım isteyecek bir düğme vardı. Haaa, büyük ihtimal o düğmeye bastığımda her şey için çok geç olmuş olacaktı ama gene de hayatımı körü körüne riske atacak işlere hiç girmedim.
Yazıyı yazarken güldüm. Bunları yazanan kişinin 2015 -2024 yılları arasında seyahat sağlık sigortası yoktur. Emekliliği olmayacaktı EYT vurdu emekli oldu ülkesinde. ( Alınan riskin boyutu akıl alır gibi değil aslında bakmayın böyle konustuğuma yazdığıma ama yukarıda dediğim gibi hiçbir zaman anlaşılmayacak, bende anlaşılmasını için uğraşmayacağım)
Allah bu gezegende bana bir zaman biçmiş. Ben de onu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorum. Tükendiğimde bir şekilde birileri farkında olmadan yardım ediyor, düştüğümde birileri mesaj atıyor “İyi misin” diye soruyorlar. Paylaşımlarımı bu yüzden yapıyorum. “Kendim için”, çünkü bu mesajlar veya bu destekler sayesinde tükendiğimde ve düştüğümde her zaman ayağa güçlü bir şekilde geri kalkıyorum. Hani büyük yarışlarda bitiş çizgisine doğru giderken bitmiş sporcunun koluna giren diğer sporcular var ya, HAH işte sizler o sporcularsınız. Günümüzde birçok insanın yaşadığı tükenmişliği bu zorlu yolculukta bana yıllardır yaşatmadığınız için siz beni destekleyenlere teşekkür ederim. BÜYÜKSÜNÜZ
Amerika Birleşik devletleri içinde o kadar gündür bisiklet yolunda pedalladım daha henüz benim formatta gezen bir tur bisikletçisi görmedim derken batıya doğru ilerlerken Finlandiya’dan bir çift ve Almanya’dan genç bir arkadaş ile yolda karşılaştık. Onlar da batıdan başlamışlar doğuya doğru ilerliyordu ve çoğunlukla WarmShowers uygulamasını kullanarak birilerinin evlerinde konaklıyorlardı. Kısa sohbetlerimiz sırasında Amerika Birleşik Devletleri ve buranın kültürü konusunda üçümüz de ortak bir paydada buluştuk. Beklediğimiz gibi çıkmıştı ama bazı konular bizi çok şaşırtmıştı
Bu ülkede beni korkutan ve şaşırtan bazı durumlar var.
Bu yazıyı 2024 Kasım ayında yazıyorum. Son 3 yılda ülkeye 9 milyon göçmen gelmiş ve bu sayının 2.5 milyonu ülkeye yasal yollardan girmiş. 7.5 milyon kişi Meksika sınırından kaçak giriyor. Günümüzde sınırdan giren kişi sayısı ayda 200.000’den fazla. Yapılan araştırmada son üç yılda kaçak gelenlerin %70’den fazlası lise mezunu bile değil. 2023 yılında dünya geneline göre nüfusu en hızlı şekilde artan ve gençleşen ülke Amerika Birleşik Devletleri olmuş.
Bu noktada birçok analist şöyle bir yorum yapıyor;
“Amerika Birleşik Devletleri göç politikasını çok iyi idare ediyor ve kendi içinde bu farklılıkları eritiyor, sistemin içine katıyor.”
Bu benim hayatımda duyduğum en cahilce, en gerizekalıca, en aptalca cümle. Danışmanlığını yaptığı kişi de, bir halt biliyor diye bu adamı ve bunlar gibileri işe alıyor. Kendi zaten bilmediği için bu adamdan medet umuyor. O da kafasını kitaplara gömmüş, birkaç okul bitirmiş, makale yazmış ve adının önüne birkaç başlık almış ve kurduğu cümle bu inanılır gibi değil.
Arkadaş teorik anlamda bu ülkenin yüz ölçümünden haberin yok, eyaletlerin yüz ölçümünden haberin yok, bu alanlar içinde yaşayan insan popülasyonundan haberin yok, eyalet eyalet bölge bölge çıkan kaynaklardan haberin yok. Üstüne bu ülkenin kendi sınırları dışından ülkeye soktuğu hammaddeden haberin yok. Bana göre bir ilkokul öğrencisinin bunları bildikten sonra kurmayacağı cümleler kurarak danışmanlık yapıyor. Türkiye’de bulunurken bir arkadaşım bana Ortadoğu’yu anlatmaya başlamıştı. 15 dakika falan dinledim. Bana bir soru sordu ben de ona şöyle bir soru sordum:
– Daha önce Ortadoğu’da herhangi bir ülkeye gittin mi?
– Hayır gitmedim.
– 1 sene o bölgeyi metre metre gezmiş, gerek Türk Devleti gerekse o devletlerin memurları ile bir araya gelmiş birine orada olup biteni kendi perspektifinden anlattın. Oturduğun yerden başkalarının sana seyrettirdiği veya okutuğu makaleleri bana anlatıyorsun ve benden anlattıkların için onay bekliyorsun. Bunun farkındasın di mi? O işler öyle senin oturduğun yerden, okuduğun makalelerle çizdiğin perspektiften maalesef olmuyor genç arkadaşım. Bunu söyleyince de güldü. Birkaç şey daha söylerdim de gerek yok. Bazen kendime kızıyorum “Neden bunları çevremdekilere anlatıyorum ki?” Çok komik oluyor bu ve benzeri durumlar. Banane nasıl düşünürse düşünsün! Kusura bakma ama yüzüne karşı bir boktan haberin yok demek istiyorum. Bunu dersekte her bir boku sen biliyorsun deniyor. Doğruya doğru sanırım artık insanların kör gözlerle dünyayı yorumlamasına da tahammül edemiyorum.
WarmShowers’dan önümdeki kasabada birini buluyorum; Tyler, ve mesaj atıp O’nun evinin istikametinde ilerliyorum. Ha, davet eder mi etmez mi bilmiyorum ama bakacağız yoksa çadır kurar geçerim o şehri.
Onun öncesinde birkaç kaplıca var onları da ziyaret edeyim. Gittiğim yollar hakikaten çok güzel. Güzel ama çok düz hakikaten, etrafı ağaçlardan görememek bir süre sonra can sıkıcı oluyor. Bunun dışında Florida’da yaz mevsiminde sağda solda kamp atınca cırcır böceklerinin sesinden uyumak hakikaten kolay değil. Hele ki böyle kaplıca tarzı yerlerde böcek popülasyonu inanılmaz. Ayrıca iyi ki bu bölgede sıtma gibi bir hastalık yok. Gece gündüz fark etmiyor sivrisinekler tarafından ısırılmadık yerim kalmadı. Kaplıcalar da ufak derelerle bağlantılı olduğundan bu tarz yerlerde yüzerken aligator modeli timsahlara da dikkat etmek gerekiyor. Bir önceki yazımda Yasemin ve ailesi ile kano yaparken yaşanılanları hatırlıyorsunuz.
Tyler ve Cristina uzun yıllardır Florida’dan geçen tur bisikletçilerini evlerine davet eden kişiler. Yıllardır da AirBnb işindeler. Küçük, büyük ailelere veya tek başına AirBnb’den ev tutmak isteyenlere Florida Destin taraflarında ev kiralıyorlar. Bir iki evleri var, birkaç adet de kiraladıkları var ki onlar da o dönem kirada. Beni davet ettikleri evdeki tüm odalar doluydu o yüzden de garajlarına çadır kurdum. Cristina’nın kuzenleri sürpriz yapmışlardı. Cristina duruma çok üzüldü.
– Yaa Gürkan kusura bakma, seni altta garajda çadırda yatırdığımız için gerçekten üzgünüm.
– Cristina üzülecek bir durum yok. Duş, kahvaltı, akşam yemeği ve güvenli bir yer. Daha ne ister ki bir tur bisikletçisi. Di mi Tyler?
Hakikaten beni çok güzel ağırladılar. Ertesi gün tam gideceğim, aile yemeğine katılmam için ısrar ettiler ve onlarla beraber aile yemeğine katıldım. Kalabalık güzel bir ailenin birlikte geçirdiği zaman hakikaten çok güzeldi. Hatta tüm ailenin erkekleri ile bir oyun oynadık adı da “CornHole”. Bir bakın internetten. Tyler ile ben takım olduk. Ortaya da para konuldu. Sonuç: Ailede bu oyunda şampiyonlar varmış, kimsenin gözünün yaşına bakmadık, maçı kazanıp ortadaki paraları aldık hahahaha.
Ertesi gün Tyler ile bölgede ufak bir bisiklet turu yaptık. Bizim dönemimizin özel filmlerinden biri olan Truman Show’da yer almış bir alana da O’nunla birlikte gittik. Truman Show günümüz dünyasında yaşanan bir çok olayı özetleyen güzel bir filmdir. Sanırım ben o filmdeki gibi kapıyı açıp gidenlerden biriyim. Not: Kapının öbür tarafında da durumun pek bir farkı yok gibi.
Destin’de evin varsa çok güzel. Ama yok tatil için gideceksen kesinlikle çevresinde bir yerlere gider oralarda denize girerdim. Merkezi inanılmaz kalabalık.
Tyler bisikletime hayran kaldı. Kendisine Koga’nın bir modelini almış. Kapalı vites sistemi üzerinde kayış sistem falan filan, 7000 dolara yakın para harcamış. Bisikletler yan yana durduğunda gözü hep benim bisiklet üzerinde;
– Gürkan bisikletleri bir değişelim mi?
– Tabi ki de buyur kullan.
Tyler’ın bisikletini sürmekten keyif almadım çok net. Bakalım Tyler benim bisiklet için ne diyecek. İlk defa tur bisikletçiliğinden anlayan biri bisikletimi kullanıyor.
-Gürkan bu bisikleti nereden satın alabilirim?
– Satın alamazsın.
– Neden?
– Çünkü özel üretim bir bisiklet.
– KRON firmasına söylesen bana da özel üretir mi?
– Maalesef üretemez. Çünkü bunun tasarımı da bana ait.
– Çok saçma bir durum. Böyle güzel bir model nasıl olur da piyasada yok? O zaman sen bana bu bisikletten üretebilirsin?
– 2025 yılında belki üretirim.
– Gerçekten inanamıyorum… Tamam o zaman şu çantaları taktığımız bagaj aparatını nereden aldın?
– O da benim tasarımım ve sadece bu bisiklete göre üretildi.
– Dalga geçiyorsun di mi? Bu bagaj Ortlieb Fork Pack çantalarına göre yapılmış ve çok şık ve belli çok güçlü. Amazon’da yok mu şimdi?
– Hayır yok, bu bagajın bu hale gelmesi benim 5 senemi aldı. Çok bagaj kırdım, bu artık son nokta. Ayrıca sadece bu kadro ya göre yapılıyor.
– Ciddi olamazsın?
– Evet.
– Çok garip…. Bisikletini ve bagajını ürettiğinde bana haber verir misin? Satın almak istiyorum.
– Tabiki de söylerim. Büyük ihtimal bu bisikletin de 6000$ üstünde bir fiyatı olacaktır.
– Üstündeki parçalardan ve tasarımından öyle olması çok normal, ben bu bisikletten isterim.
Bu bisikletin açıları MTB, gravel ve tur bisikletlerinin tamamından farklı. Bu bisiklet için düşündüğüm veya hayal ettiğim olay da şudur:
GG markası adı altında iki farklı modelde çıkartmak. Bu modellerden biri elektrikli tur bisikleti olacak. K-O-B olarak farklı boy ölçülerinde ilk etapta toplamda 9 adet. Üretim yeri Ankara Ostim Sanayi olacak. Fabrika da hazır. Bu bisiklete özel tasarladığım suluk kafesleri ve bagaj da kadro ile birlikte yapılacak. Kron firması biz yapalım derse de G1/Kron olarak şu an kullandığım bisiklet üzerinden daha hesaplı bir modeli benim imzamla piyasaya çıkartabilir. Hazır bu konuya girmişken kahve şirketinin durumu ne diye soranlar oluyor. O şirket aktif bir şekilde duruyor. Kahve tarlası sahibi arkadaşlarımla hala sohbet ve muhabbetteyim. Ne zaman bu projeye yatırımcı bulurum o zaman işleyecek bir proje haline geldi. Zamanı geldiğinde o da olacaktır. Bisiklet projem içinde gene maddi desteğe ihtiyacım olacak zamanı geldiğinde bu da olur. 2013 yılında çocuk kitapları yazacağım demiştim 2020 yılında basıldı acelem yok.
Destin’den çıkıldıktan sonra bence boylu boyunca Santa Rosa Adasından geçilmeli ve görülmeli. O ada içinde Opal kumsalı da oldukça güzel. Hemen arkasından da Pensacola kumsalı geliyor. Dikkat ederseniz birçok Amerika filminde tatil destinasyonu dendiğinde buranın adı çok kullanılır. Ben de hakikaten sevdim. Yalnız dikkatimi çeken şöyle bir durum da oldu.
Tamam deniz kumsal güzel fakat bölge belediyesi ne bir tuvalet koymuş ne de oturacağım bir bank koymuş. Denize girdin çıktın hiçbir yerde duş alabileceğin alanda yok. Bunu neden yapmıyorlar diye Tyler’a sormuştum. O da bana “bölgeye evsizlerin yerleşmesini istemiyorlar Gürkan” demişti. Fakat bu evsizleri durdurmamış ki! Evsizleri sahil boyunca belli aralıklarla görmek mümkün. Üstüne üstlük bazı alanlar sidik ve bok kokuyordu. İnanın gezdiğim alan içinde o kadar az belediye çalışanı gördüm ki buna da hayret ediyorum.
Bu bölgeden sonra Perdido Key adında bir bölge vardı. Akşam Perdido adasına geçmeden önceki bir parkta çadırı kurmaya karar verdim. Öncesine itfaiyeye gittim bahçelerinde çadır kurmama izin vermediler.
Hey yavrum hey nerde o güzelim Latin Amerika misafirperverliği. Kaç kilometredir yoldayım daha bir kişi durdurup da “kardeş susadıysan buyur su” demedi. Neyse illaki bir Amerikan vatandaşı bunu bir yerde diyecek du bakalım nerde olacak bu olay. Daha önce dediğim gibi eğer ABD vatandaşı tarafından bilinen ve güven duyulan bir sporcu olsaydım olayın boyutu bambaşka olurdu. Bunu zaten beni bilip evine misafir eden Amerikalılardan görüyorum.
“Gürkan yanında su mu taşımıyorsun?” Hayır yanımda yeterki kadar taşıyorum. Burası bisikletle gediğim 70. Ülke ve ilk defa bir toplum bunca kilometredir yoldakine bir su ikram etmemiş. Toplumsal bir farkı hayretler içinde kilometrelerdir gözlemliyorum.
Kaldığım park Amerikan hava kuvvetleri askerleri anısına yapılmış bir park. O gün, günlerden 4 Temmuz. Akşama doğru çadırı kuracağımdan parkın içindeki bir alana oturdum. Gelen geçen insanları seyrediyorum. Parkın tam ortasında Hava kuvvetlerine ait bir anıt var. Yanında da bir Amerikan Kartalı sembolü duruyor. Belli aralıklarla aileleri ilen gelen 15-20 yaş arası gençler bu anıt ve dalgalanan Amerikan bayrağı karşısında selam verip birkaç saniye o şekilde duruyorlar. Denk gelip gördüğüm bu gençlerin tamamının vatansever Amerikan vatandaşları olduğunu söyleyebilirim. Selam verirkenki duruşları, ciddiyetleri ve sonrasında sağ ellerini kalplerine koyup öylece beklemeleri. İşte bu gençler vatanları için herşeyi yapabilecek asker adaylarıydı.
Bir de bu ülkeye para için göçüp vatandaşı olup sonrasında askere yazılan bir grup var. Her milletten insan var o grup içinde. Fakat onları böyle parklarda bayrağın karşısında günlük rutin içinde tek başlarına selam verirken göremezsiniz. Aldıkları paraya bakarlar.
Günümüz dünyasında var olan savaşlara, sömürgelere hepimiz dolaylı yoldan ortağız veya destekliyoruz. Hayır değilim diyen adamın en basitinden cebinde ya samsung telefon ya da iphone var. Mutfağındaki teflon tavadan, termosa, üzerinde su geçirmez ceketine kadar vs vs bunların her birinin savaş teknolojisi olduğundan bir haber insanlardır. Bizlerin kullanımı ile bugünlere birçok şeyin geldiğini anlattığım zaman da karşımdakiler, şu cahilce cümleyi kurarlar
“ooo çok temele indin, o zaman hiçbir şey kullanmayalım, yapmayalım” der. İnsan oğlu garip bir canlı farkında olup görmemezlikten gelmesini çok iyi biliyor. Ben kullanmayalım demiyorum. Bu yıkımın bir parçası olduğunu anımsa, titre ve kendine gel diyorum da , bir kulağından girip diğerinden çıkar insan türünün bu yüzden de boşa nefes tüketmeye değmiyor.
14 yıl sonunda gözüken şu; Her devlet harita üzerinde yasal olarak belirlenmiş sınırları içinde toprak parçasını ve onun üstünde yaşayan vatandaşını korumalı ve koruyabilmeli. Çünkü bu gezegende “insanlığın yaşamını tehdit edecek bir süreç yaşanmadığı sürece” insan ırkları çıkarları doğrultusunda başka devletlerle savaşacak ve buna istediğini alıncaya kadar devam edecek. Üzgünüm bu durum dünya halklarını topyekûn tehdit eden bir şey oluncaya kadar da böyle devam edecek.
Keşke sınırlar olmasa, keşke din, dil, ırk ayrımı olmasa, keşke kaynaklar eşit kullanılsa, sağlıktan, eğitime, her birey aynı hoş görülükte dünyanın dört bir yanında eğitilse. Bu düşünceler 2010 yılında Türkiye’den Japonya’ya bisikletle giden Gürkan Genç’in istek ve arzularıydı. Artık şunu biliyorum bunun gerçekleşmesi için acı bir başlangıç, büyük bir yıkım gerekiyor, ders alınacak, unutulmayacak bir yıkım tüm insanlığı etkileyecek yıkım. Ancak o zaman top yekün birliktelikten söz edebiliriz. İnsan türü akıllanmaz ise maalesef bahsettiğim bu yıkım 1. Ve 2. Dünya savaşından sonra gelmesi beklenen 3. Dünya savaşının bile adını alamayacak kadar büyük bir yıkım olacak. Buna başka bir ad koyacağız …
Perdido adası ordan Orange Beach ve sonrasında Fort Morgan ve vapurla Dauphin adası bu rotada sahil şeridine doydum. Bütün sahil şeridi boyunca da bisiklet yolu vardı. Tek kelime ile muhteşemdi bayıldım. Fakat içimden kalan bir olay oldu Fort Morgan da fazla vakit geçiremedim. Orada bir feribot seferi vardı ve benim akşam geçmem şarttı çünkü sabah Teksas’dan Mehmet gelip beni arabası ile alacak tekrar araç ile Dallas’a döneceğiz. Milletler Cemiyeti Kadınlar arası Voleybol maçını seyredeceğiz sonra beni tekrar aldığı yere araba ile bıracaktı. Git gel nerden baksan 1600Km yoldan bahsediyorum. Az bir yol değil. Yaa hakikaten gerek yok desem de Mehmet Oral bunu yaptı.
Ne zamandır bu seyahati tam olarak takip ettiğini bilmiyordum. Fakat Amerika Birleşik Devletleri seyahatimi takip eden biriydi. Hatta yaklaşık 3 ay boyunca Amerika Birleşik Devletleri’nde bir yerlerde kahve içtiysemde destek kendisinden geldi.
Dallas’da evinde misafir etti. Birlikte maçların bir tanesini hariç hepsini seyrettik. Son maça Washington DC’den Büyükelçimiz Sedat Önal abim de geldi. Konsolos Ahmet Abi falan son maç günü de birlikteydik.
Son Maç Amerika Birleşik Devletleri ile oynanıyordu. Bundan önceki 3 maçta sporcularımız. Sadece 2 kişi maçları kazandıktan sonra seyirci ile bir araya geldi. Vargas ve Kaptan Eda. Burası büyük bir ülke ve ülkenin dört bir yanından vatandaşın zaman ayırıp gelmiş.
En azından bütün takımın bir süre birlikte vatandaşları için birşeyler yapması daha şık olurdu. Tamam olabilir yorgunsundur vs vs. Son gün maç kazanıldı. Maç bitiminden sonra sahada esnetme gerdirme hareketleri yapıp seyirci ile kaynaşılabilirdi. Amerikan takımı sahadayken bunu yaparken takımızın hemen salonu terk etmesi çok ilginç oldu. Büyükelçi ve Konsolos ile fotoğraf bile çektirmediler.
Voleybol takımında bir yetkili geldi. Kusura bakmayın soyunma odasına gittiler. Ordan da Statı terk edecekler dendi. Ben bu duruma kulaklarıma şahit oldum gördüm. Ekonomik sınıfta uçmaları kabul edilir gibi değil kabul bu noktada Voleybol Federasyonunun hatası var. THY’nin değil bunu bile algılayamayan birçok kişi vardı. Büyükelçin Washington DC den kalkıp maçı tribünde seyretmeye gelmiş bir fotoğraf çektirirsin dimi takım olarak? Bunu birilerine anlattığımda olmamıştır öyle şey diyorlar. Arkadaş ben yaşadığım olayı paylaşırım. Sen o olayı yaşamamışsın demek hadsizliğin daniskasıdır. Neyse bir gün gelecek Gürkan GENÇ spor bakanı olacak… O gün kökten bazı şeyler değişecek söz…
Kadın voleybol takımızın yolu her daim açık olsun.
Mehmet sayesinde Dallas’ı gezmiş görmüş oldum. Bu şehirde ayrıca bisikletteki Jant teli sorununu da şöyle ortadan kaldırdım. Aynı jant telleri ile devam ederken Jant teli uçlarını biraz daha büyüttüm. Öte yandan bagajda bir sıkıntı vardı. Önceki yazımda söylemiştim. Bagajın ölçülerini hassas metre ile tekrardan alıp. Türkiye’de Mutlu’ya gönderdim ve onlarda yeni bagajı Ramazan ile birlikte bu bisiklet kadrosuna göre en baştan tasarladılar. Houstan da bu bagajı alırım.
Ayrıca Dallas’da yer alan ATA grubu ilede bir araya gelip güzel bir yemek yedik. Grup başkanı Erdal Sipahi abi de bana bir Türk bayrağı hediye etti. O bayrak Amerika eyaletlerini benle birlikte geçip Washington DC de büyükelçiye teslim edeceğiz. Bu da güzel bir anı olacak. Mehmet’in bu jesti sayesinde rotam biraz daha kısaldı. Bisikletle Dallas’a uğramadan direkt Houston’a geçebileceğim fakat öncesinde çok merak ettiğim bir şehir olan New Orleans vardı
Tam 1 bir hafta sonra Mehmet Oral beni aldığı yere geri bıraktı. Geri dönüş yolunda daha önce bozduğum Gopro10 Kamera yerine de Insta360 AcePro kamerasını satın aldım. Amerika Birleşik Devletleri’nde yıllardır kullandığım cihazları ya eskidiği için veya kullanılmaz hale geldiği için değiştiriyor veya bozduğumda yenisini alıyorum.
Neyse sonuç olarak Mehmet ile beni aldığı noktaya gece varabildik.
– Gürkan istersen gel bir otelde kalalım veya arabada yatıp uyuyalım. Seni burda bırakıp gitmek pek içime sinmiyor
– Mehmet bu benim doğalım ve her gün yaşadığım durum. Hazır hava kararmamışken beni bırak ve sen biraz daha araç sür. Ben de burada kampımı kurup günü noktalayayım yarın da yoluma New Orleans a doğru devam edeyim.
– Peki o halde. Dallas’da her zaman bir evin ve kardeşin var.
Birbirimize sarıldık ve ayrıldık. Muhteşem yoğun ve koşuşturmalı geçen 10 gün sonunda tekrar yola çıktım.
New Orleans’a fazla bir mesafe yoktu 2 gün sonra varacağım. Ayrıca yolda oldukça güzeldi. Bu alanda uzun zamandır kullanılmayan hatta araç trafiğine kapatılmış bir yol var. Google da veya Komoot da bana yolu göster dediğinde salak saçma bir rota çıkarıyor ve yolu 2 katı uzatıyor. Fakat uydu görüntülerinden o kapatılmış yoldan geçebileceğimi görebiliyordum. Şansımı denemek istedim ve o kapatılmış yolun sadece yayalara ve bisikletlilere açık olduğunu da öğrenmiş oldum.
Az bir mesafe de değil. White Kitchen, Fort Pike ve Venetian Isles ‘a çıkan bir yol (burayı bu kadar detaylı yazmamın sebebi bu yazıları yabancı tur bisikletçileri de okuyor) Bu yolda hakikaten efsane bir yoldu. Bana denk gelmedi ama bölgede yol üstünde timsah görmek mümkün. Belki kamuflaj olduklarından görmemişimdir fakat bu bölgenin yakınlarında hatta yolun sonunda çok büyük bir bataklık ve timsahların doğal ortamlarında yaşadıkları bir alan var.
O gece Venetian Isles’a yaptığım kampta şunu da öğrendim. Çok küçük çok sessiz bir köydü. Çadırı gittim nehre tekne indirilen yerin hemen yakınına kurdum. Sabah 4:30 New Orleans dan insanları pikaplarının arkasında tekneleri ile bu alana gelmeye başladılar inanılmaz bir hareketlilik ve gürültü oldu. Tam 3 saat boyunca nehre tekne inmeye devam etti. Böylelikle bir daha tekne indirilen yerlerde kamp yapmamayı da öğrenmiş oldum.
Miami’den Zeynep bana New Orleans da kalmam için Seher abla ve Habip abinin evini ayarladı. Kendilerini tanımıyordum. Zeynep de onlara “benim kardeşim canım ciğerim size geliyor” demiş. Şehre girmeden önce şöyle bir araştırma yaptım ve “Fatma’s Cozy Kitchen” adlı bir yer buldum üstelik Seher ablaların evine çok yakındı. Şehre zaten erken varacaktım hadi öncesinde şuraya uğrayıp bir şeyler yiyip içeyim dedim.
Mekanın önüne bisikleti çektiğimde Fatma abla içerden beni görmüş tanışmıyoruz ve benden de haberi yok. “Aha bir evsiz daha kapının önüne geldi” demiş. Şaka değil hakikaten ilk başta beni evsiz biri sanıyor. Baktım kasada duruyorlar ve tamam Türkler dedikten sonra “Selam” diyerek söz başladım ve gerisi geldi hahaha.
Fatma abla ve Sona o kadar sıcak kanlı bir şekilde beni karşıladılar ki, nerde kalacaksın dediklerinde Seher abla ve Habip abi dedim. Gülümsediler zaten hepsi çok yakın arkadaşlarmış. Yıllardır buranın muhtarı gibi olmuş Fatma ablam da. Yalnız o gün kötü bir haber de almışlar. Seher ablanın Türkiye’de babası vefat etmiş. Ben de tam üstüne denk gelmişim. Uzaktayken ben de babamı kaybettim durumun ne kadar zor olduğunu iyi bilirim. Hatta kendilerine sizi rahatsız etmek istemem dedim. Zeynep’e de telefon açıp durumu anlattım.
– Gürkan belkide senin tam da bugün orada olman gerekiyordu. Onların yanında olman onlara çok iyi gelecek. Ben buna inanıyorum. Onlarla birlikte vakit geçir. Seni çok sevecekler biliyorum ve şu an tam da olman gereken yerdesin orada kal.
Yaklaşık 10 günümü bu süper aile ve arkadaşları ile geçirdim. Her sabah 6:00 da kakıyor sokağın karşı tarafındaki kahvecimize gidip orada kahvelerimizi içip sonra da herkes işinin başına dönüyordu. Ben de bu yazılarımı yazmaya odaklanıyor videolarımı falan düzenliyordum. Seher ablam ve Habip abimle akşam buluşup Caz barlardan birine gidip müzik dinliyor öncesinde de evde yemek yapıyorduk. Bu rutine o kadar alıştımki canım hiç ayrılmak istemiyordu. Hatta Habip abi ben New orleans dan ayrıldıktan sonra günlerce düzenli olarak aramaya devam etti. Ama Baktıki benim yol daha çok uzun sonra aramayı bıraktı. Çünkü sevdiğin birinden ayrılmak çok zor her bir konuşma sohbet hüzünlendiriyor. Ne zaman döneceğim de belli değil tekrar onların yanına veya dönecek miyim onu da bilmiyorum.
New Orleans’u onlardan dinlemek hatta onların anılarını ve yaşam serüvenlerini dinlemek güzeldi. Hepimizin hayatlarında olduğu gibi inişler ve çıkışlarla dolu bir serüvenleri vardı.
Beni ikinci gün Dr. Albay Bahri abimle tanıştırdılar. New Orleans da nokta atışı şeklinde her yeri düzenli ve sistematik bir şekilde sanırım gösterebilecek tek kişi oydu. Gidilecek ve gidilmeyecek her yeri bir tam gün içinde gösterdi. Birkaç akşam da jaz dinlemeye gittik. Kızı Damla’nın doktorluk sınavlarından biri vardı, şimdi adını unuttum. Onun stresinden dolayı pek bizle takılamasada bir akşam bize çok güzel yemek yapmıştı. Eşi Ayfer abla ve oğlu Ege Türkiye’ye de tatilde olduklarından tanışamamıştık. Hemen her gün Bahri abimle de buluşup gezdim New Orleans’ güzel bir şekilde bana anlattı. Bahri abinin yaşam serüvenini dinlemekte çok keyifliydi. Asker kökenli olması ve bir doktor olmasından dolayı o da beni gözlemliyordu 🙂
New Orleans da ayrıca Eski milli voleybolcu Senem, Milli sırıklı atlamada dünya rekortmen Ruhan ve Milli Atletlerimizden Mesut ile de bir akşam yemeğinde bir araya gelip Türkiye spor camiası ile ilgili sohbet ettik hepimiz için çok iyi oldu. Eski sporcuların tecrübeleri onların dönemlerinde nelerin iyi nelerin kötü olduğunu konuştuk. Yıllardır seyahatimi takip eden Asir ile de bir araya gelip bir öğlen yemeğinde sohbet ettik. Dahası da birçok yeni insanla tanıştım görüştüm. Ayrılırken de Fatma ablamın dükkanından yağmurlu bir günde yola çıkarak Teksas’a doğru yoluma devam ettim.
New Orleans şehri Amerika Birleşik Devletlerin de yer alan tüm şehirlerden farklı bir şehir. Dünya da Jazz barların cenneti dendiğinde akla gelen bir iki noktadan biri burası. Bendeniz çok büyük bir jazz hayranı değilim fakat dinlemesini seven biriyim. Bu anlamda bu şehrin diğer şehirlere göre farklı bir karakteri de var diyebilirim. Şehir merkezi ABD’nin demokrat kesimine hitap etsede, çevresindeki tüm köyler cumhuriyetçilerin veya daha muhafazakarın diyebilirim. Suç oranı da hiç düşük olmayan bir şehirden bahsediyorum. Belli dönemlerde insanların sokağa çıkmaya korktuğu ve silahlı çatışmaların da olduğu bir şehir New Orleans. Buna rağmen gündüzleri sokaklarında yürümek oldukça keyifli. Şehrin merkezi hariç birçok noktasında sokakta yürüdüğümde hep tek başımaydım. Bu durum beni rahatsız etmiyor ama günümüzde belli bir standarta sahip aracı ile her işini yapan bir Amerikalı için böyle sokaklarda yürümek ürkütücü. Kendilerini güvende hissetmiyorlar.
Bireysel silahlanma olayı bütün güney eyaletlerinde oldukça revaçta olduğundan genel olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde beni rahatsız eden bir güvenlik durumu var. Polislin veya kuralların olması beni ilgilendirmiyor. Bu ülkede her vatandaşın cebinde rahatlıkla silah taşıması beni oldukça fazla rahatsız ediyor. Hal böyle olunca New Orleans benim gözümde Kolombiya da Venezuella sınırında yer alan Cucuta şehrinden daha tehlikeli bir hal alıyor. Bu dediğimde oldukça ciddiyim.
Arjantin Buenos Ares de yer alan anıt mezarların bir benzerini burada görmek mümkün. Fakat mezarların burada bu şekilde anıt mezar olarak yapılmasının başka sebepleri var. Bölgeyi fırtına dönemlerinde su bastığında eğer mezarlar anıt mezarlık içinde değilse su seviyesi yükseliyor toprağı aşındırıyor ve bedenlerden geriye kalan kemikler ortaya çıkıyor. Bir çok kişinin hatırladığı Katrina kasırgasında bu olay yaşanmış.
Bisikletle dünya turumda Japonya, Rusya, Almanya da ikinci dünya savaşı müzelerini gezme imkanım olmuştu. New orleans da da Amerika Birleşik devletlerinde açılmış en iyi ikinci dünya savaşı müzesini gezdim. Müze hakikaten güzel tasarlanmıştı fakat bunun yanı sıra bu müze ile birlikte Amerika’nın kendi içinde bir öz eleştiri yaptığını da görmüş oldum. Ziyaretçilerine bu savaşta Amerika iç politikasında yaptığı hataları da gösteriyordu.
Bu şehri sevdim sonra tekrar gelirim 🙂