Antigua Guatemala’ya doğru yola çıktım. Kasabaya araba veya otobüsle giden iki anayol var. Fakat bir başka yol da dağın arkasından izbe bir alandan tırmanış yaptırarak Antigua’ya ulaştırıyor. Bu dediğim dağ yolundan gidersem kasabaya giriş yeri oldukça güzel. Koloni döneminden kalan yıkıntıların bulunduğu, manzarası güzel bir yoldan kasabaya giriş yaptırıyor. (Sırt çantalı arkadaşlar bu alanı tercih edebilirler, şehre yürüyerek güzel bir noktadan girmiş olurlar)
Antigua şehrini orta Amerika’ya girdiğimden beri duyuyorum. Panama, Kostarika ve Nikaragua eski şehirlerini bu kasaba ile sidik yarışına tutarlar. Burası benim Orta Amerika’da gördüğüm en iyi koloni kasabası diyebilirim. Panama’nın eski şehri de fena değil ama buranın atmosferi farklı. (Dikkat; Orta Amerika’da gördüğüm en iyisi, Güney Amerika’da daha güzelleri var.)
Şehri ve anılarımı şöyle anlatayım…
Antigua; İspanyolcada “Eski” anlamına geliyor. Bazı ülkelerin en popüler şehrine gidersin ve o şehirde bir semte “İşte burası eski şehir” derler ya, hah işte bura orası. Fakat bu eski şehir, ana şehrin yani bugünkü başkentin 32 km dışında yer alıyor. Arada ufak bir dağ, sonrasında da iyi bir yokuş aşağı iniş var. İrtifa olarak da başkent Guatemala’dan aşağıda yer alıyor.
Antigua kasabası İspanyol şövalyelerinden oluşan “Santiago de los Caballeros” birliği tarafından 1524 de “Santiago de Guatemala” olarak kuruluyor. Kuruluşuna vesile olan atlı birliğin adını verdiği başka şehirler de Latin Amerika’da bulunmakta. Latin Amerika’da gördüğünüz Santiago şehir veya kasabaları ya bu birlik tarafından kurulmuştur ya da bu birlikten esinlenerek adını almıştır, tarihi buraya dayanır. 😉
Antigua çevresinde hatta günümüz Guatemala bölgesinde M.Ö. 1500 yılında İspanyollar gelene kadar (yaklaşık 3000 yıldan bahsediyorum) kurulu olan Maya şehrinin adı ise “Kamilanijuyu”. O şehirden geriye bir şeyler kaldıysa bile, kesinlikle bugünki şehrin altında toprakla örtülüdür ve gün yüzüne çıkartmak da pek kolay değildir.. Sebeplerini El Salvador yazımda anlatmıştım. Bölgenin coğrafi yapısı ve siyasi durumu üç aşağı beş yukarı aynı diyebilirim. Bu yapıları gün yüzüne çıkartamazsın…
1524-1773 yılları arasında ayaklanmalar ve volkanik patlamalar sonucunda depremler ve beraberinde gelen sel suları sonucunda şehir kısmen taşınarak bugünkü Guatemala City’nin yani başkentin olduğu yere yavaştan yavaştan geçmeye başlamış.
“Guata” Maya dilinde sık orman anlamına geliyor. Bir önceki Guatemala yazımda, bu bölgede arazide toprağı görmek çok zor, çok sık bir bitki örtüsü var demiştim. Adamların neden Guatemala adını verdikleri anlaşılıyor. Bu atlı birliğe bağlı şövalyelerin bölgede nasıl bir yıkım yaptıkları kendi tarihlerinde yazar. O ayrı bir konu başlığı, araştırılıp okunursa görülür. Deyim yerindeyse bu bölgede yerel halkın köklerini kazımışlar. Kültür, örf, adet, inanış hiçbir şey bırakmamışlar. Şimdi siz tarihinizi yerle bir eden, yerli halkın atalarını kılıçtan geçiren bir atlı birliğin sembolü olan anıtı, bu kasabanın en güzel yerine koyar mısınız? Ben koymazdım. Ama bunlar koymuşlar ve çevresini de güzel bir piknik alanına çevirmişler. Burada akla şu da geliyor; halkın % kaçının büyük büyük babası İspanya’dan bu topraklara gelen hırsız, katil, kendilerine kaşif diyen güruhtan? Yani gerçekten yüzde kaçının kökleri Kamilanijuyu’ya dayanıyor ki?
“Latin Amerika ülkelerinde geçmişte ve günümüzde ayaklanmalar, ekonomik krizler hiç durmadan devam ediyor ve gelecekte de devam edecek. Özgürüz, kendi ülkemiz var diyorlar ya! Öyle bir şey yok, görünen köy kılavuz da istemez. 1980 yılında ülkede yaşanan darbe ve sonrasındaki gelişmelerde ne kadar özgür oldukları okunduğunda ve araştırıldığında daha iyi anlaşılıyor. Kısacası her şey hikaye ve kurgu. Temelde sorunların aynı şeylere dayandığını gözlemlemek ve okumak da bir noktadan sonra sıkıcı olmaya başlıyor. Pedallamaya devam et gözlemle Gürkan, ömrün yeterse bir gün anlatırsın gördüklerini, dinleyen olursa. Neyse..
Bu anıtın durduğu alanın adı da “Santiago de lo Cabelloros”. Şehrin girişinde, o benim arka yol dediğim tarafta kalıyor. Buraya mutlaka gidilmeli, çünkü o noktadan şehir hakikaten çok güzel gözüküyor. Günü orada batırmak hakikaten çok keyifli oluyor.
1821’de bu Guatemala şehri İspanya Krallığı’ndan bağımsızlığını alırken Orta Amerika federal devletlerinin başkenti oluyor. Bu başkent de, işte şuanki Guatemala City olarak geçen yer. 1918’de Antigua depremlerle yerle bir olduğunda herkes Guatemala City’e göçüyor. Günümüzde Orta Amerika birbirinden bağımsız ülkelerden oluşmakta. Fakat hala Orta Amerika’nın baş ülkesi veya başkenti olarak Guatemala gözükür (Meksika değil).
Antigua’nın içi %80 arnavut kaldırımlarla döşenmiş, amortisör yoksa bisiklet sürülecek gibi değil. Kasabanın UNESCO koruması altına girebilmesi için bir dizi çalışmadan geçtiği doğru. Mesela bütün elektrik ve diğer kabloların tamamını yerin altına almışlar. Belli başlı sokaklarda yer alan yapıların dışına kaplama yapılmış. Evlerin o eski, koloni yapısı havasını vermesi gerekiyor. Temiz mi? Yani bana Bolivya’nın Sucre şehrini anımsattı biraz. Neden mi? Len her yerde köpek boku var. Belediyeyi görmek çok zor ve yağmur yağmadığı sürece o boklar hep caddelerde ara sokaklarda kalıyor. Bence hiç güzel bir görüntü değil.
Haftasonları inanılmaz kalabalık olan kasaba, hafta içleri oldukça güzel, sessiz ve sakin. Burada Thomas’ın evinde misafir olarak kalacağım. Alman arkadaşım Thomas evini Casa da Ciclista’ya çevirmiş. Yani bir bisikletçi evi olmuş. Bisikletçiler geliyor, 1 hafta kalıyor, evin giderlerine ortak oluyorlar, kıyafetlerini yıkıyorlar dinleniyorlar ve yollarına devam ediyorlar. Thomas ile bizim arkadaşlığımız biraz daha eskiye dayanıyor. 2016 yılında kendisi Türkiye’de bisikletle gezerken Prof. Nüzhet Türker ile tanışıyor, O’nda misafir oluyor. Kurmuş olduğum Genç Kaşifler Projesi’ne katılıyor. 2018 yılında Ekvador’da karşılaşıyoruz. O zaman oraya arkadaş ziyaretine geldiğini söylemişti. Kendisi de bisiklet turunda Guatemala’da bulunuyordu. Ama orada kalacağını dile getirmişti. Neden mi? Hiç beklemediği bir şekilde çocuğu olacağını öğrenmiş. Yolda tanışıp ilişki yaşadığı arkadaşı, bir gün kendisini arıyor “Guatemala’ya dönmen lazım çünkü hamileyim” diyor ve Thomas da bisiklet turunu bırakıp Antigua’ya geri dönüyor. Bir ev kiralıyor evi kendince dayayıp döşüyor ve haftasonlarını kızının yanında eski sevgilisi ve ailesi ile birlikte geçiriyor. Guatemala’daki giderlerini de Almanya’daki gelirleri ile karşılıyor ve bu şehirde şimdilik çalışmıyor. Fakat geleceğe yönelik planları var.
Burada akıllara Gürkan senin de bir yerlerde çocuğun olmasın sorusu gelebilir? Bu konuya yıllardır özellikle dikkat ediyorum. Tabi ki ben de yolculuğum sırasında ilişkiler yaşıyorum. Özel hayatını konuşan paylaşan biri değilim. Yolculuğumda geriye şöyle bir baktığımda kalbini kırdığım bir kadın olduğunu düşünmüyorum. Tanıştığım ve ilişki yaşadığım her kadına bugün varım yarın yokum diyorum ve yolculuğuma her seferinde devam ediyorum. Bu süreci benimle birlikte yaşa, beni bekle, söz veriyorum evleneceğiz gibi bir vaadim asla olmuyor. Kimse kimseyi beklememeli? Ha şöyle biri çıkar; ben de bu süreci seninle birlikte yaşayacağım, ne olursa olsun sen nereye ben oraya derse o ayrı, ona o sözü veririm. Böyle de bir şey olmadı. Bunu deneyen kız arkadaşlarım oldu fakat zaman ilerledikçe baktılar ki yaşlanıyorlar ve Gürkan hala turda, bir noktadan sonra ilişkiler de bitti.
Antigua şehri benim de bir süre ev kiralayıp kalmayı düşündüğüm hatta seyahatnamemin bir kısmını bitirmek istediğim bir yerdi fakat bu süre zarfında ABD vizesi ile uğraşmam gerekiyordu ve maalesef Guatemala’dan vizeyi alamayacağım kesinleşmişti. Yola devam etmem gerekiyor ve bu vizeyi almam şart, bu yüzden tüm enerjimi bu sürece ayırmaya başladım.
Antigua’ya gelince gidilmesi gereken bir yanardağ serüveni var. Oraya gitmeyeni taş ediyorlar. Tabi o alana gidip fotoğraf çekmek için de zamanı çok iyi ayarlamak şart. Yanardağın karşısındaki dağın zirvesine gidip bulutlardan dolayı olayı seyredememe ihtimali de var.
Şehrin yanıbaşında olan yanardağın adı Volcan de Agua. Bunun çevresinde bisikletle bir tur atılabiliyor. Fakat Santa Maria adındaki zirvede yer alan köy pek tekin bir yer değil. Bisikletle gezerken dikkatli olmak lazım. Kasabanın pazarında satılan her şey Antigua pazarından çok daha ucuz. O kasabanın en ara sokaklarına kadar bisikletle girdiğimi Antigua’da birkaç arkadaşa söyledim “Yürek mi yedin” dediler, şaşırdım…
VOLKAN FUEGO detaylı bilgi.
Aktif olan ve seyredilmeye gidilen yanardağın adı Volcan Fuego.
Yürüyüş bilgilerini şöyle vereyim:
Bu noktaya şehirden halk otobüsü veya turun servisi ile geliniyor.
Yürüyüş 2.500 metreden başlıyor. Yanınızda yürüyüş sopaları yoksa KESİNLİKLE orada köylülerin kiraladığı sopaları alın. Bak kesinlikle alın diyorum! Ayakkabınız yürüyüş botu olsun. İçine daha az kum girecektir çünkü yürüyüş yapılan alan kum ve ayakkabınız kuma batacak. Boğazlı bir ayakkabı olursa çok daha iyi olur.
2.435 metreden başlayan yürüyüş kamp alanına gelindiğinde 3.504 metre oluyor. Toplam yürünen kilometre 7.60 km. Toplam yürüyüş süresi 2 saat ve 1.004 metre tırmandırıyor. Kilometre başına 133 metre tırmanışı yumuşak kumda yapıyorsun. Kolay bir tırmanış değil. Grubunuzdaki diğer kişilerin temposuna göre ve verilen molalarla 4 saat 30 dakikada bu yürüyüş bitiyor. Yaklaşık olarak 1.500 kalori yakıyorsun.
Gece kamp yapılan yerden volkandaki patlamalar seyredildikten sonra sabah erken saatte dağın zirvesine yürüyüş yapılıyor. 3.504 metrede başlayan yürüyüş 2.5 kilometre sonunda 3.914 metrede bitiyor. Zirveye çıkıldığında hava sıcaklığı 4 derece kadar düşüyor.
Bu noktadan 3.800 metrede patlayan Fuego Dağı gün doğumu ile seyrediliyor. Manzara muhteşemdir.
Bu alana ha şu ha bugün gideceğim derken Türkiye’den arkadaşım Burcu mesaj attı. “Gürkan tatilim var o tarafa geliyorum birlikte tırmanır mıyız?” Aaa süper tamamdır birlikte gideriz diyoruz ve Burcu ilerleyen sürede kasabaya geliyor, uzun zamandır da birbirimizi görmemiştik sohbet muhabbet derken tur ayarlama falan birlikte dağa gidiyoruz. Yaaa, hatun keyif yapacam diyip zirveye türk kahvesi cezve ve fincan taşıdı arkadaş. İşin daha bombasını söyleyeyim; hayatında yaptığı ilk arazi yürüyüşü, hayatı boyunca hiç bu irtifalara çıkmamış, çadır kamp deneyimi yok, yürüyüşe uygun ayakkabı yok. Allah’a emanet…
Otobüsten indiğimizde ben hemen o sopalardan iki tane alıyorum fakat Burcu istemiyor. Kafaya koymuş bu şekilde yapacak. Sırtında taşıdığı çantanın içinde neler var söylemek istemiyorum. Benim çantamdan oldukça ağırdı. Yürüyüş başlıyor, Burcu için keyifli başlayan yürüyüş zaman ilerledikçe zor geçmeye başladı. İlk başlarda herhangi bir yardım teklifinde bulunmadım fakat sonrasında çantaları değiştirebileceğimizi söyledim, kabul etmedi. Kullandığım sopalardan birini almasını söyledim, kabul etmedi. İrtifa arttıkça ve beden daha fazla zorlandıkça bu konuda biraz daha ısrar ettim. Yüksek irtifa, daha önce bu kadar yüksek irtifada yapılmamış bir yürüyüş, sigara tiryakiliği, uygun ekipman ve kondisyonu olmayan biri için hakikaten zor bir tırmanış. En sonunda sadece yürüyüş sopasını kabul etti. Bir de şu cümleyi kurdu:
– Hayatımda böyle bir şeyi ilk defa yapıyorum. Tamam tırmanış hazırlığı konusunda hatalarım var kendime de kızıyorum fakat başarmam lazım Gürkan. Bu yolculuğu kendi yüküm ve eşyalarımla bitirmek istiyorum.
Bu cümleyi bana dedikten sonra bir daha hiçbir şey sormadım ve uzağında yürüdüm. Bu tırmanış onun için sohbet muhabbet tırmanışı değildi anladım. Sonuç mu? Başardı. Ne kadar zorlandığını anlatmayacağım. Üstelik zirveye vardığımızda çantasından çıkardığı cezve, iki tane fincan ve türk kahvesi ile volkanın karşısında türk kahvesi içip patlamaları seyrettik hahahah. Onun için ilklerle dolu güzel bir anı olduğu kadar benim için de enteresan bir anı oldu. Bu vesile ile de kendisine teşekkür ederim hahah. Guatemala’nın başka güzel yerlerini de görerek Türkiye’ye geri döndü.
Bir başka gün Instagram’dan bir mesaj geliyor “Merhaba ben Hazal, Guatemala’ya geliyorum müsait olursan tanışmak isterim”. Antigua’da hep müsaitim. Yalnız, Hazal’ın Türkiye’den geldiğini sanıyordum meğersem Amerika’da yaşıyormuş ve Amerikalı bir arkadaşı ile birlikte kasabaya tatile geliyorlarmış. Bu güzel insanı tanıdığım için de çok mutluyum, ABD’ye geçtiğimde ziyaret etmeye çalışacağım.
Guatemala’da Antigua’da yaşayan Türk olmaz mı? Tabiki de var. Guatemalalı eşi Wendy ile birlikte yaşayan Sedat var. Burada bizim ülkemizde üretilen takıları satıyor. Özellikle de Sultanit takılarını satıyor. Sultanit taşından yapılan takıları bilmeyen varsa ufak bir araştırma yapıp bakabilir. Biz aslında Kolombiya Medellin’de tanışmıştık. Covid sonrasındaki ekonomik krizden dolayı onlar da Wendy’nin vatanına Guatemala’ya ve ailesinin yaşadığı Antigua’da geri dönmüşler. Fırsatım olduğunda Sedat’ın tezgah açtığı yerlere gidiyor O’nunla sohbet ediyor, bazı akşamlar buluşuyor yemek yiyorduk. Sedat’ın yardımseverliği, içtenliği, dobralığı hakikaten çok iyiydi. Sağolsun Guatemala’da bana çok yardım etmiştir. Sedat ile de tekrardan görüşeceğiz.
Tanışmalar bitmiyor. Bir gün Instagram’dan bir mesaj geldi. Abi biz Guatemala’dayız, tanışalım mı? Organickoalas adında sosyal medya sayfaları olan Batu ve İrem çifti. Yolculuğumda tanıştığım en güzel çiftlerden biri olur kendileri. Maceraları anlat anlat bitmez, en güzeli sizlerin onları seyretmeleri olur. Birlikte çektiğimiz bir videoyu da şuraya bırakayım..
Antigua’da ülkemizden tanıştığım ve kısa süreli sohbet edip gezdiğim Coşkun, Işıl, sokak ortasında bisikletle dolanırken beni görüp “İnanmıyorum Gürkan Genç karşımda!” diyen Mutlu; hakikaten çok güzel geçen bir süreçti..
Ülkeden ayrılma zamanı geldiğinde ise ayrı bir macera yaşadım. Bak ben hep söylerim tekrar ediyorum; Latin Amerika’da metrekareye düşen mal insan sayısını dünya geneline vurduğunda en yüksek ortalama kesinlikle bu kıta içinde çıkacaktır. Uçak biletimi almışım Şili’ye gideceğim. Yaşadığım olaya bak.
Bisiklet kutumla havalimanına Antigua’dan gitmişim, uçağın kalkmasına 3 saat var, check-in yaptıracağım.
Görevli: Dönüş biletiniz olmadığı için uçuşa alamayız.
Ben: İyi de ben bisikletle gezen biriyim. Bisikletim de burada, belki Arjantin’e gideceğim bisikletle o yüzden yok.
Görevli: Maalesef bilet olmadan uçağa alamayız.
Ben: Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyorum.. Peki.
Bu arada TL çok hızlı şekilde değer kaybettiğinden benim kredi kartlarımın limitleri uçak biletinin altında kaldı mı… Kart limitlerini yükseltmem lazım ayrıca pek fazla param da yok. Arkadaşlarımdan borç aldım ve bir şekilde bileti aldım.
Ben: Buyrun bu da dönüş biletim.
Görevli: Şili’ye girmek için gerekli olan Covid19 evraklarını görebilir miyiz?
Ben: Tabi buyrun bu sağlık sigortam, bu aşılarımın onaylandığı belge, bu da C-19 belgesi.
Görevli: Bu C-19 belgesi şu şekilde olmalı. Bunu siz nerden aldınız?
Ben: Yok bana internetten bu şekilde gönderdiler.
Görevli: Hayır bu şekilde sarı şeritli olacak.
Ben: Bir dakika hemen tableti açıp bakalım, e-postama.
Bu sırada tableti çıkarıyorum. Bana gönderilen e-postayı buluyor ve bana gönderilenin kırmızı şeritli olduğunu gösteriyorum.
Görevli: Bizim elimizdeki belgenin aynısı olmadan sizi uçağa alamayız.
Ben: SİZİN ELİNİZDEKİ BELGE EYLÜL AYINA AİT BİR BELGENİN KOPYASI. BEN BU BELGEYİ ALMIŞIM ARALIK AYINDA. Elinizdeki belgelerin güncelliğinden emin misiniz?
Görevli: Sırada bekleyenler var lütfen.
Ben: Benim bütün belgelerim ve her şeyim tamam. Ülkeye alınıp alınmayacağım sizin işiniz değil, pasaport görevlisinin işi. Ne yapmaya çalışıyorsunuz anlamadım fakat müdürünüzü çağırın onunla konuşacağım.
Derken müdürü de geldi, uçağa alınmayacağım kesinleşince küfürleri bir güzel sıraladım ingilizce, ispanyolca ve türkçe.. Tekrar şehre döndüm, otel tuttum. Sabah şirketin ana binasına gidip durumun hemen düzeltilmesini istedim, üstelik elçiliğimiz de yardımcı oldu. Ertesi gün de sıkıntı çıkarmadan uçağa aldılar.
Bisiklet en güzeli. Böyle mal sürüsü ile uğraşmadan mis gibi seyahat ediyorum…Neyse uzunca bir süre Şilİ’de ABD vizesi için uğraşmaca…